23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Pazar 9 Aralık 2018 İnsanlarımız tek başına Araziyi çitleyen akıllı adam1!7 Almanya’ya gelmişler yirmisinde, şimdi ulaşmışlar yet mişine, seksenine, tekdüze ve tek başına bir yaşamları olmuş. Haf ta içinde çalışıp, hafta sonunda hemşerile ri ile buluşmuşlar, Bahnhof’larda! Bu böyle gel miş, böyle gidiyor. Çoğu nun tek buluşma AHMET ARPAD yeri hep o tren istasyonları olmuş. Başla rında kasket, ellerinde sigara, kol tuklarının altında Türk boyalı bası nın gazeteleri, omuzları çökmüş, ayaklarını sürüye sürüye yürü yorlar! Bu ülkede bir ömür geçir miş, hep yalnız kalmış, içine kapa nık insanlarımız. Almanlarla Türk ler birbirine dokunmadan, yan ya na, kabuğuna çekilmiş yaşamış. Sonra işsizlik Almanya’yı kıskacı na almıştı. Bundan en çok etkilenenlerin başında da düşük gelirli, mesle ğinde kalifiye işçi olmayan Türk ler gelmişti. İşte o dönemde ço ğu insanımız kendini, onu bağrına basan İslamcıların kucağında bul muştu! Cami ve mescitler günlük yaşamının bir parçası olmuştu. O İki yıl evvel Saskatchewan eyaletinin uçsuz bucaksız kırlığında, Colten Boushie adlı Kanada yerlisi, bize Hollywood filmleri ve çizgi romanlarda öğretildiğince, yani Amerikan kızılderilisi, uzun menzilli bir tüfekle sırtından vurulup öldürüldü. Civarda çiftliği olan, muhtemelen İrlandalıİngilizAlman göçmen kökenli, e tabii beyaz ve varsıl bir toprak sahibi Gerald Stanley, tutuksuz yargılandı. Stanley tüfeğinin yanlışlıkla ateş aldığını ve uzaktan geçen bu zavallı kızılderiliyi tesadüfen vurduğunu söyledi; kabahati tüfeğe yıktı. Mahkeme jürisi de bunu kabul edip Stanley’i serbest bıraktı. Fakat Kanada’nın, Avrupa’dan beyazlar gelmezden evvel buraların sahibi olduklarından BirinciUlus olarak payelendirilen yerli halkına ait kamusal örgütleri, meseleyi örtbas etmemeye kararlıydı. Doğayla yaşamak Davanın yeniden görülmesi talep edildi, kamuoyu aydınlatıldı; hukuk süreci devam ediyor. Umarız ki, adalet yerini bulur! Bizim asıl söylemek istediğimiz, kızılderililerin kırsal alanda öyle eskiden olduğu gibi aklına estiğince dolaşmasını, avlanmasın, yasaklayan kuralların varlığıdır. Kanada’da kırda dolaşırken, hani olur ya yolunuz düşer, dikkatli olmak şart! “Özel arazidir, girilemez!” diye yazan bir tabelayı görmeyebilirsiniz. Yasalar böyle bir tabela konulmasını şart tutmuyor, arazi nin sınırlarını belirleyen çit olma Rousseau, “Eşitsizliğin Kö sı yahut benzer bir setin olma keni” başlıklı eserinde, bi sı yeterlidir diyor. Marksçı yak raz da alaycı dille, “Bir laşımla tarihi kompartmanla toprak parçasının etra ra ayırırsak, binlerce yıl öncesinin İlkel Komünal Toplum ya Mahmut ŞENOL fını çitle çevirip burası benimdir diyen ve ona şamına ait Kanada yerlisi ara inanacak denli saf baş zide rahatça dolaşmak istiyor; tuhaf ge kalarını bulan ilk insan, uygar toplumun lecek kulağınıza ama onlar doğayla bera gerçek kurucusu oldu” demiyor muy ber yaşamak istiyor. du! Kanada’da toprakları çitleyenler akıl Husky katliamı... lı, onların kovduklarıysa saftorondur. İşte artık saf, budala yerine konmak isteme Avrupalı beyaz ırk Kuzey Amerika’ya yen Kanada’nın Métis adıyla anılan yerli göç ettiğinde karşısında bulduğu yerli kabilelere ait federasyonları, Boushie’nin lerin modern kapitalist üretimetüketim katlinden sonra bayrak kaldırmıştır; ye toplumuna halen yabancı olduğu rahat ter artık demektedir. ça söylenebilir. Gelenler buradakileri ko Beyaz çiftlik sahiplerini savunan hukuk vamayınca birçok çareye başvuracaktır. çular ise “Issız topraklarda tek başınıza bir Geçenlerde, dehşet içinde kalıp, CBC rad evde oturuyorsunuz; tabii ki, tüfeğiniz ola yosunda şu anlatılanı dinledik: 19. yy.’ın cak” diye karşılık veriyor. son çeyreğinde Kanadalı avcılara Husky adı verilen köpekleri avlama izni verilmiş; ‘Tabelalar kaldırılsın’ biz yeni duyuyoruz. Husky’ler, karkış, buz Yerli Halklar Federasyonu’nun 2. Baş köpekleri; bizim Sivas Kangalları neyse, kanı Bayan Heater Bear kırsal hakları işte o! Onlar olmazsa yerli halk yaşaya nı savunmak için çakırpençe kesilenlerin mıyor; hem vahşi hayvanlardan koruyor başındadır. Bu sıralarda basına demeç lar hem av köpekliği ediyor, hem de kızak verdi. Hem Ottowa’daki merkezi hükü çekiyorlar. Şimdi sıkı durun: 1890’dan metle hem Kanada’yı oluşturan 10 eyalet 1900’e kadar 50 bin Husky köpek vurul ve 3 bağımsız bölgenin yönetimiyle ma muş, Kızılderili köpeksiz bırakılmış. Böyle saya oturma çağrısı gönderiyordu. Talep ce yerli halkın yaşam imkânı kısıtlanmış. edilen ilk şey “avlanma, izinsiz giriş ya Buna dolaylı soykırım diyenler var. sak” yazan tabelaların yok edilmesi, çit 1789 Fransız ihtilalinin fikir babaların lerin özgürlük adına kaldırılmasıdır. Bu dan, Aydınlanma’nın o meşhur ismi, J. J. talep birkaç dönümlük araziler için değil, yüzlerce hektarlık orman alanlarını çitlemiş toprak sahiplerine yöneliktir. İngiltere’de, Thomas Moore’un 1516’da yayımlanmış Ütopya eserinde, “Koyunlar insanları yedi” dediği tarımsal alanda ÇitlemeEnclouser hadisesinin bir benzerini burada, Kanada’da anakronizm ile şimdi yaşamaktayız. Şimdilik batıdaki petrolcü Alberta ve komşusu tahıl cenneti Saskatchewan eyaletleri olumlu sinyal verdi, diğerleri kös dinliyor. 3 bağımsız bölge dediğimiz Kuzey Kutbu’na yaklaştıkça ıssızlaşan ama altında üstünde dünyanın en zengin cevherleri, kaynakları bulunan ve her biri birkaç Türkiye büyüklüğündeki Nunavut, Yukon, Kuzeybatı bölgeleridir; bizlerin Eskimo diye bildiği yerli halk da buralarda buzdan briket, tuğla keser ev yapar. Allahtan, beyazlar oralarda üşür de bu taraflara pek gitmezler, gitselerdi çit çekmeye devam ederlerdi. Yine Rousseau’ya dönersek, toprağı kendisinin malı yapanlara üstat diyordu ki; “Kazıkları sökerek, hendekleri doldurarak ‘Bu düzenbazı dinlemeye son verin, meyvelerin herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, bittiniz demektir’ diye bağıracak biri insan soyunu suçlardan, savaşlardan, cinayetlerden, sefillikten ve dehşetten kurtarırdı.” Kanada yerlileri, şimdi, 3 yüzyıl geriden J. J. Rousseau’nun dediğine kulak kabartıyor. senolasenola@gmail.com günden bugüne de bu kıskaçtan kurtulamadılar. Elli küsur yıldır gettolaşmış Türk mahallelerinde, çoğuna hiçbir Alman’ın adım bile atmayacağı, yıkık dökük evlerde oturmaya devam ediyorlar. Günümüzde birçok yaşlı insanımızın eline geçen emekli maaşı buradaki yaşamına açıkça yetmiyor. Hiç olmazsa yılın altı ayını ucuz (!) Türkiye’de geçirmesinin baş nedeni de bu... Ancak Türkiye ile hiç bağlantısı kalmamış insanlarımız da var. Memleketindeki bütün ailesi bir zamanlar yanına gelmiş bu emekliler hep Almanya’da kalmak zorunda! Onlara ilk yıllarda aileleri bakıyor. Önce eşler, sonra da çocukları. Ancak bir yaştan sonra bu bakım zorlaşıyor. Yeni pazar... İşte o andan sonra da her gün birkaç saat gelerek evde bakımlarını yapan kuruluşlara muhtaç! Hizmetin bir kısmını kişi kendi ödüyor, bir bölümünü de, gelirine göre devletin sosyal yardım kasası üstleniyor. Son yıllarda, bakıma muhtaç vatandaşlarımızın sayısının sürekli artması üzerine bazı Türk girişimciler de bu yeni pazarı keşfettiler. Özellikle Ruh havzasında açılan ve özellikle Müslümanlara dönük yaşlılar yurtlarında çok yaşlı ve hastalar kalıyor. Yaptıkları açıklamalara göre bazılarının mescidi var, yemekler de tabii “helal”... Bakım görevlileri Türkçe biliyor. Resmi verilere göre, Almanya’da bakıma muhtaç 2 milyon insan var. Bunların 1.4 milyonuna kendi evlerinde bakım yapılıyor. Geri kalan yaklaşık 700 bin civarındaki insan ise yaşlılar yurtlarında yaşamak zorunda. Ülkedeki 450 bin yaşlı Türkün 25 bininin sürekli bakıma gereksimi var. Türkiye’deki sağlık hizmetindeki eksikliklere karşın yaşlılığında yine de kesin dönüş yapanlar da yok değil. Stuttgart’ın birinci kuşak yaşlıları tam otuz beş yıldır her Salı bir araya geliyor. Hepsi de çoktan emekli. “Gittikçe azalıyoruz,” diyorlar. “Aramızda artık evden çıkmayanlar, yılın yarısını memleketinde geçirenler, hastalananlar var.” Salı günleri toplananlardan çoğunu yirmi, yirmi beş yıldır tanıyorum. İçlerinde ikisi var, benden önce İstanbul’daki Avusturya Lisesi’ni bitirmişler. 1958’de geldikleri Stuttgart’ta mesleklerinde oldukça ünlenmişler, burayı hiç terk etmemişler. Yine de yazları birkaç ay Ege kıyılarına kaçmadan yapamıyorlar! Ne de olsa, her şeye karşın, Almanya’daki insanımız vatan havasını ciğerlerine çekmeden yapamıyor! mail@ahmetarpad.de Bir tükenişin hikâyesi... Aralık ayı gelmiş, İsveç’in amansız so ğukları başlamıştı. Pizzacılık ya ALİ HAYDAR NERGİS pan eniş tem, camlı kapıdan içeriye giren ince, uzun boylu genci göstererek, “İşte, Olof Palme’nin katili bu!’’ dedi duyulur bir sesle... Buz gibi oldum! İsveç’in efsane lideri, sosyal demokrat başbakan Olof Palme’nin öldürülmesinin üzerinden he nüz bir yıl geçmişti. Çekingen genç, ba na doğru yaklaştı, elini uzattı, kendi mi geriye çektim, eli havada kaldı. “Ba na karşı siz de mi önyargılısınız? Anlata yım size, o olayla hiçbir ilgim yok!” de di: Gözleri doldu. Geri döndü, çıkıp git ti... Erhan Karakaya idi adı (gerçek adını yazmıyorum). Sivas, Kangal doğumluy du. İsveç’e 12 Eylül 1980 darbesinden sonra siyasi sığınmacı olarak gelmiş ti. Sıfırın altında soğuklarda, Malmö’nün Möllan Meydanı’nda sebze ve meyve satıyordu. Eniştem ve kız kardeşimden başka, kendisine yakın hissettiği kim aleksİs unutulmadı sesi yoktu. Pazar tezgâhını topladıktan sonra açlığını gidermek için gelmişti. Kapının önündeki eski minibüsünü çalıştırıp uzaklaşırken hıçkırıklarını duydum. Ne yaman çelişkiydi bu! Olof Palme’yi öldürebilecek acımasızlıktaki biri, bu denli duyarlı olabilir miydi? Orada bulunan kız kardeşim, enişteme kızdı: “Söylediklerini duydu. Yazık değil mi, kimsesiz çocuğa neden bu kadar yükleniyorsun? Kaç kez konuştum kendi Yunanistan’da 15 yaşındaki Aleksis Grigoropulos, polis tarafından öldürülmesinin 10. yıl dönümünde protestolarla anıldı. Grigoropulos, başkent Atina’da 2008 yılında düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerde polis kurşunu ile yaşamını yitirmiş, yargılanan iki polis memuru suçlu bulunmuştu. Geçen perşembe akşamı düzen lenen anma eylemi sırasında polis ile “Gençlikten elinizi çekin”, “Okullarda faşistlere hayır” sloganları atan göstericiler arasında yer yer çatışmalar yaşandı. Kimi eylemci taş, molotofkokteyli atarken polis, göz yaşartıcı gaz, ses bombaları ve tazyikli suyla müdahalede bulundu. Yetkililer olaylarda 37 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. siyle, çocuğun o olayla bir ilgisi yok!” Kurban seçildi... yöneltilen suçlamalar kanıtlanamadı. Kamu dan birini tamamladığında yine karşılaştık; oyundaki tartışmalarda, cinayetin İsveç si “Bir kez olsun cezaevinde ziyaretime gelip Günler, haftalar geçti. Bir pazar günü, lah tekelleri tarafından planlandığı öne sü halimi sormadın!” diyerek serzenişte bulun Möllan Meydanı’ndaki taş heykelin önün rülüyordu. Erhan, bir “kurban” olarak se du. Son tutuklanmasında yine ağır bir ceza de yine karşılaştık. Yanıma geldi. Dargın çilmişti. Birçok ülkede zaman zaman görü aldı. Cezaevinde yatarken akciğer kanseri değildi. “Ağabey” diyerek yaklaştı. Buruk len kumpaslar, yargısız infazlar İsveç’te de ne yakalandı. İlk kez o zaman gittim ziyare luğunu dile getirmek için Pir Sultan’dan di tezgâhlanmıştı. Erhan Karakaya, Palme’yi tine. Doktorlara göre, Erhan’ın günleri sayı zeler ezberlemişti: “Şu ellerin taşı hiç ba öldürmekle suçlanan ilk ve son kişi olmadı. lıydı. Adalet Bakanlığı’na dilekçe ile başvur na değmez/ İlle dostun gülü yaralar be Sonraki yıllarda, beş kişi daha Palme cina du, son günlerini Türkiye’de, ailesiyle bir ni!” dedi. Acı bir gülümseme oturdu yüzü yetinin sanığı olarak tutuklandı, yargılandı, likte geçirmek istediğini söyledi, geriye ka me. “Başkalarının ne dediği, ne düşündü beraat etti... Aradan tam 32 yıl geçti. Olof lan cezasının affedilmesini istedi. Bakanlık ğü hiç umurumda değil, ama sizin gibi in Palme cinayeti hâlâ aydınlatılamadı. bu isteği olumlu karşıladı. Affedildi. Dışarı sanların bana karşı soğuk davranması çok zoruma gitti!..”’ diyerek tamamladı sözleri Zorlu hayat mücadelesi ya çıktığında bitkin bir haldeydi... Fazla zamanı yoktu. Türkiye’ye dönmek ni. Konuşmaya başladık. Günlerce, haftalarca konuştuk. Evine de gittim. Okuduğu Türkçe şiir ve öykü kitaplarını gösterdi çocuksu bir sevinçle... Polis kayıtlarına göre, Olof Palme’yi öldüren kişi, ince uzun boylu biriydi. Cinayeti işlediği sırada üzerinde uzun bir palto vardı. Çizilen robot resim Erhan’a çok benziyordu. Evinde yapılan aramada da uzun bir palto bulunmuştu. Başka hiçbir kanıt yoktu. Sonuçlanan mahkeme kararına göre, Erhan’a Mahkemenin beraat kararı vermesi, Erhan’ın aklanması işe yaramadı, atılan çamurun izi kaldı. Erhan, hakkındaki suçlamaları bir yafta olarak taşıdı. Hiçbir kamu ve özel kuruluşunda işe alınmadı. Pazarda sebze meyve satarak, “sosyal yardım” alarak yaşamını sürdürmeye çalıştı. Sonunda bizden de uzaklaştı. Uyuşturucu çetelerinden birinin tuzağına düştü. Uyuşturucu satmak suçundan kaç kez tutuklandı, cezaevine girdi, çıktı bilmiyorum. Cezaların için hazırlıklara başladı. Bileti ayarlandı. Onu götürmek için Türkiye’den ablası geldi. Birkaç kişiyle birlikte onu havalimanına kadar götürdük. Bir daha hiç karşılaşmamak üzere arkasından el salladık... Gitti... Çok sürmedi, birkaç hafta sonra da ölüm haberi geldi! İsveç’teki iki ayrı evliliğinden bir oğlu, bir kızı vardı. Çocukları, cezaevi ve hastalık günlerinde babalarıyla hiç görüştürülmedi. Bir süre sonra anneleriyle birlikte onlar da iz bırakmadan yitip gittiler... ali.nergis@gmail.com Savaşın mimarı ABD’de başkanlar seçilip yemin ettikten sonra Beyaz Saray’a ayak basar basmaz ilk yaptıkları işlerden biri de cenazelerinin nasıl olacağını planlamaktır. Başkan çalışma odası Oval Ofis’e girer ve genel sekreter “hayırlı olsun” dedikten sonra sorar: “Sayın Başkan nasıl bir cenaze töreni istersiniz?” Başkan olmanın ilk kuralları arasında kendi cenazesinin nasıl olacağını belirlemek de vardır. Tabii “dur kardeşim daha koltuğa ısınmadık, bu nasıl bir kuraldır, hemen ölüm düşünülür mü?” diyebilir. Ancak başkan bir hafta içinde bu kuralı yerine getirmek zorundadır. Bu bir gelenektir. Koltuk kalıcı değil ABD’de bu gelenek başlarken ne düşünülmüş bilemiyorum ama Başkan’a ilk günden ölümü hatırlatmak herhalde iyi bir şey olsa gerek. Koltuk hiçbir siya setçiye kalıcı değil. Önemli olan kişinin yaptıklarıyla nasıl anıla cağı. Körfez Savaşı’nın mimarı 41. ABD Başkanı Bush’un cena ze törenini izlerken bunları dü şündüm. Ortadoğu’da “kan ve göz yaşı” hâlâ devam ediyorsa “baba Bush”un bunda büyük ro lü vardır. Bush ce naze törenini YILMAZ POLAT plan larken katılacaklar listesi verdi mi bilinmez ama Ulusal Kated ral’deki tören görüntülerini dik katle inceledim, başımıza be la edilen “Ilımlı İslam” projesi nin yapımcılarını aradım. Dick Cheney’i, James Baker’ı, Colin Powell’ı gördüm. NeoCon (ye ni muhafazakâr) CIA’cı Graham Fuller, Paul Wolfowitz, Richard Perle fotoğraf karelerin de yok tu. “Ilımlı İslam”ın Ortadoğu’da ki piyonları Arap temsilciler tam kadro oradaydı. ABD Başkanı Reagan, 2004’deki cenaze töreninde Kongre binasına ünlü Pensilvan ya Caddesi yoluyla Katedral’e isteği üzerine atların çektiği top arabasıyla getirilmişti. Se kiz yıl yardımcılığını yapan Bush cenaze arabasını tercih etti. (Türkiye’yi dönemin Başbaka Bundan 20 yıl kadar önceydi, ABD’nin Dallas kentinde lisan üstü eğitimi gören büyük oğlumu ziyarete gitmiştik. Yılba Bir günde 6 mevsim... üzerine etkisi pek de olumlu olmuyor, alerji, nezle, grip sizi bir yerde yakalıyor. Neyse ki burada yaşlılara grip aşısı ücretsiz, eczane nı Erdoğan temsil ettti.) Siyasetçi cenazelerin bulunduğu kutsal mekanlarda da siyaset yapmayı ihmal etmiyor. Başkan da olsa şından önceki son haftaydı. Hollanda’nın soğuk havasından kaçıp Dallas’a geldiğimizde bizi güneşli, sıcak bir hava karşılamıştı. Sıcağı bulduk ya kendimizi dışarı atıp güneşlenmemek olmazdı... Avrupa kışından sonra yüzümüze renk gelmişti... Ama oh sıcak demeye kalmadı, ertesi sabah uyandığımızda lapa lapa kar karşıladı bizi. Gözlerimize inanamadık. Büyük bir hayal kırıklığına kapıldık. Öğleden sonra ise kar durdu ve yine güneş kendini gösterdi, bir iki saat içinde de karlar eriyip gitti. Derken akşam kuru ayaz sardı etrafı, herhalde kar gene geliyor dedik. Ama kar yoktu, kuzeyden esen dondurucu rüzgârdı bu kez hakim olan... Baş saatlerinde farklı havalar karşıladı bizi... bi ağaçlar yapraklarını dökmeye yeni yeni Aradan kısa bir zaman geçti, Tek başlar, o yüzden İstanbul’daki eylül güzel sas Üniversitesi’nden iş tekli liği burada daha geç yaşanır. Ha fi geldi, kabul ettik, buraya ta ni derler ya bir yılda 4 mevsim şındık. Küçük oğlum da bura var diye, aslında burada mev ya yerleşmişti. sim sadece yaz mevsimidir, o O zamandan beri burada ekim sonundan başlayıp TEVFİK DALGIÇ da garantili sıcak demektir... Bir bakmışsınız şubat ve mart ayın mart sonuna kadar uzaya da yaz havası... Kasımdan şu bilen bir değişiklikler ikimin bata ise bir günde 4 mevsimi de de yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz. Nisan ğil 6 mevsimi yaşarsınız. Hal böyle olunca dan itibaren ısınmaya başlayan, ilkbahar, da gardırobunuzda her an kışlık da yazlık da yaz karışımı hava, eylül sonrası hatta ekim giysilerinizin elinizin altında olması da kaçı ortalarına kadar sürer. Şimdilerde ise güz nılmazdır... lerde dahi yaptırabiliyorsunuz. Subtropikal iklim kuşağında, havası böy lesine deli dolu olan Dallas, yeşili, park, bahçeleriyle de bilinir. Ama bu doğa güzelliğiyle birlikte Dallas’ın polenleri de pek meşhurdur!.. Birçok kişi yılın belli dönemlerinde hapşırma, nefes alma zorluğu, burun tıkanıklığına yol açan polen allejisi ile boğuşmak zorunda kalır. Şimdiler ise sonbahar zamanı dedik ya... Ayhan Özışık’n bir şarkısı var: “Yine hazan mevsimi geldi” diye başlayan nihavent şarkının sözlerini hatırlatırcasına burada hazan biraz hüzün demektir, ki hüzzam şarkıların hüznünü hatırlatır gibi... huylu huyundan vazgeçmiyor. Siyasetçi için katedral, cami, kilise, sinegog fark etmiyor. Partide etkili Cumhuriyetçi Bush ailesiyle aynı partiden olan Başkan Trump’ın bir süredir arasının bozuk olduğu biliniyor. Trump, Bush’larla arasını düzeltmek için gece yarısı Kongre’ye gidip katafalka konan naaşa saygı duruşunda bulundu, uçağını tahsis etti. 2020’deki seçime hazırlık yapıyor. Sonunda Başkanlar da ölüyor. döndürücü iklim geçişi misali, günün farklı mevsimidir yaşanan. Kasım sonu, aralık gi Bu kadar değişken havanın insan sağlığı tdalgic@gmail.com ypolat@aol.com C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle