18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Özel tiyatrolara devlet desteği Pazar 9 Aralık 2018 kültür 19TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Yardım yerli oyuna verilecek Özel tiyatroların projelerine, profesyonel tiyatrolar için yıllık 80, amatör tiyatrolar için yıllık 18 bin lira ve geleneksel tiyatrolar için de yıllık 15 bin liraya kadar devlet desteği sağlanacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan “Özel Tiyatroların Projelerine Yapılacak Yardımlara İlişkin Yönetmelik” Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, özel tiyatroların projelerine, başvuruda sunacakları toplam tahmini maliyetin yüzde 50’sine kadar destek verilebilecek. Destek tutarı profesyonel tiyatrolar için yıllık 80 bin lira, amatör tiyatrolar için yıllık 18 bin lira ve geleneksel tiyatrolar için de yıllık 15 bin lirayı geçemeyecek. Yönetmelik kapsamında Bakanlıkça hangi özel tiyatronun projesine ve ne miktarda yardım yapılacağını belirlemek üzere tiyatro alanında tanınmış kişilerin yer alacağı 7 kişiden oluşan bir Değerlendirme Komisyonu kurulacak. Ayrıca, Bakanlığın uygun görmesi durumunda tiyatro alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar da komisyona yazılı veya sözlü görüş sunabilecek. Başvurular her yıl 15 Temmuz15 Ağustos arasında edevlet kapısı üzerinden yapılacak. Değerlendirme Komisyonu’nun göz önünde bulunduracağı ölçütler arasında projenin tiyatro alanına sağlayacağı katkı, özel tiyatronun daha önce aldığı yardımları protokole uygun kullanıp kullanmadığı, özel tiyatro tarafından gerçekleştirilen oyunların sanat seviyesi ve sahnelenmesindeki başarı düzeyi ile projenin Türk oyun yazarlarına ait bir eser olması yer alıyor. ‘Çingene Kızı’nın ailesi Zeugma’da görücüye çıktı “Çingene Kızı” mozaiğinin ABD’den Gaziantep’e getirilen 12 parçası, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da katıldığı törenle Zeugma Mozaik Müzesi’nde ziyarete açıldı. Ersoy, düzenlenen törende, Zeugma Antik Kenti’nin 1998 yılında keşfedildiği günden bu yana 2. yüzyıl ile bugü nün dünyası arasında bir kültür köprüsü olduğunu söyledi. Bugün gerçek bir markaya dönüşen Çingene Kızı mozaiğinin, mitolojideki “ana tanrıça Gaia”ya, Büyük İskender veya başka bir kişiye ait olabileceğini ifade eden Ersoy, şunları kaydetti: “Bilimsel verilerin dışında bu portre ile ilgili kesin olan bir şey varsa o da bellek Çingene Kızı’nın resmedildiği kompozisyona ait 12 parça mozaik Gaziantep’e getirildi ve Zeugma Mozaik Müzesi’nde ziyarete açıldı. lerimize kültür tarihimizin bir parçası olarak kazınmış olmasıdır. Kültürel mirası bir materyal olmanın ötesine taşıyan da bu aidiyet duygusu. Bu sebeple kültürel miras aynı duyguları paylaşmayı sağlayan güçlü bir bağlılıktır. Bugün bu bağın gücüne güç katıyoruz. Çingene Kızı’nın resmedildiği kompozisyona ait 12 parça, eşsiz mozaik bizlerle ana yurdunda buluşuyor. Bu kavuşmanın, ilk 11 ayda 251 bin ziyaretçi sayısıyla kendi ziyaretçi rekorunu kıran Zeugma Müzemize olan ilgiyi katbekat artıracağına inanıyorum.” Atatürk’ten alıntı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Jeffrey Hovenier de böylesine önemli bir törende olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözünü anımsattı. Tören öncesi, ünlü arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu ile Bora Uymaz tarafından bugüne özel bestelenen “Zeugma” süiti seslendirildi. Bu arada, parçalar arasında bulunan kadın başı figürüne, mozaiklerin çıkarıldığı köyün adı olan “Belkıs”ın ismi verildi. l AA Sabun Köpüğü Efsane Kadın KONUK YAZAR Zehra İpşiroğlu Naz Erayda’nın yönettiği tek kişilik oyunda Derya Alabora oynuyor. İlk gençliğimin idolüydü Annie Girardot. Kısacık saçları, ağzında sigarasıyla daktiloda yazan, kalınca sesiyle telaşlı telaşlı konuşan haliyle kadın özgürleşmesinin simgesiydi gözümde. Ve incecik yüz çizgileri, akıllı bakışları, sevimli gülüşüyle çok güzeldi. O kendine güvenen, kendi ayaklarının üstünde duran bir kadındı, tıpkı özgürlük şarkıları söyleyen Joan Baez gibi. Bunun karşıtı ise sarışın bomba Brigitte Bardot’ydu. Bardot’nun Türk versiyonu kalın dudaklı baygın bakışlı esmer güzeli Türkan Şoray’dı. O dönemde her yer Şoray tabloları, bibloları, bardakları, tepsileri ile dolup taşıyordu. Ona kendini kaptıran bir erkek arkadaşımın evinde Türkan Şoray’lı objelerden geçilmiyordu. Hem erkeklerin bu kadınlarda ne bulduklarını merak eder hem de onlara acırdım. Türkan Şoray, Brigitte Bardot gibi kadınlar erkeklerin imgelemlerinde yarattıkları heyecan uyandıran bombalardı. Peki ama onların acaba gerçek yüzü neydi? Film setlerinde geçen yaşamlarından ne kadar mutluydular? Para, şöhret onlara ne söylüyordu? Diğer kadınlar gibi sokaklarda gezmek, alışveriş yapmak, canının istediği gibi yaşamak şansının hiç olmamasını nasıl yaşıyorlardı? Ne tür özlemleri, hayalleri vardı, bunları hiçbir zaman gerçekleştirememenin üstesinden nasıl geliyorlardı? Şu bir gerçekti ki onlar hiçbir zaman “Vazgeçtim bu işten artık” diyemezdi. Çünkü tutsaktılar. Kendilerini sımsıkı saran eril duvarları aşmaları hayal edilemezdi bile. Bu tutsaklığın adı da yıldız ya da efsane olmaktı. Erkek bakışı... Ali Kemal Güven’in yazdığı, Naz Erayda’nın sahnelediği, Derya Alabora’nın oynadığı “Efsane Kadın” kurmaca bir figürden, Efsane Pars’ın yaşamından yola çıkarak böyle bir kadının yaşamından kesitler sunuyor. Oyunda Efsane Kadın zaman ve mekân dışı bir simge olarak ele alınırken, kadına hep eril açıdan yaklaşan erkek bakışı da her an hissediliyor. Kimdir bu “efsane kadın”, nostaljik şarkılarla izleyicileri hüzünlendiren bir kadın mı, erkeklerin dürtülerini kamçılayan bir seks bom bası mı, bir femme fatal mı, ötekileştirilenlerle dayanışma içinde olan iyi yürekli bir insan mı, korunmaya muhtaç bebeksi, naif bir aşk kadını mı, kendinden genç bir erkeğe âşık olup da körleşen bir zavallı mı? Derya Alabora Efsane Kadın’ın yaşamındaki inişleri çıkışları, içinde kopan fırtınaları nedense hep aynı ses tonuyla tatlı tatlı anlatırken hiçbir şey canlanamıyor gözümüzün önünde. Hani bir kitabı okursunuz okursunuz hiçbir iz bırakmaz üstünüzde, sabun köpüğü gibi uçup gider, öyle bir duygu oluşuyor. Öyle olunca da bu oyunda kadının hiç ciddiye alınmadığı, sadece erkeklerin yarattıkları kadın klişelerinin hiç sorgulanmadan yinelendiği düşüncesine varıyoruz. Oysa onca kitaba konu olmuş ve toplumun idolü haline gelmiş Türkan Şoray’ın yaşamı bile Efsane Kadın’ın kimliğine dair çok ipucu verebilirdi bize. Türkan Şoray’ı ve onu yaratan toplumu anlamak istiyorsak eril bir toplumda kadın kimliğine dair çok şey bulabiliriz. Sonuçta yüzeysel efektlerin dışına çıkarak efsanelerin nasıl oluştuğunun izini sürmek isteyen bir metin hem eğlendirici ve düşündürücü bir tiyatro olayı yaratabilir, hem de Derya Alabora gibi deneyimli bir oyuncuya da çok fırsat tanıyabilirdi. Oyuncu böylelikle erkeklerin kafalarında yarattığı ideal kadını rolden role girerek çarpıcı bir biçimde canlandırabilir, böylelikle eril klişelerle dalga geçebilirdi, öte yandan da sömürülen bir kadının özgün sesini duyurabilirdi. Bunun gerçekleşememesinin en önemli nedeni sanırım oyunun metnin yüzeyselliği ve yapaylığı, yerleşik klişelerden kurtulamaması. Böyle olunca da Naz Erayda’nın yaratıcılığı, ilginç bir sahne tasarımı, görsel efektler, yapay bir tiyatro figürünü simgeleyen çarpıcı kostümler bile durumu ne yazık ki kurtaramıyor. Son yıllarda oyun metnini ikinci plana iten, içerikten çok biçime ağırlık veren performans türü bir tiyatro anlayışı moda oldu. Ama görsellik, mekân kullanımı, oyuncu performansı ne kadar önemli olursa olsun tiyatronun yaşamasını sağlayan yine de sağlam bir oyun metni oluyor. Metin yeterli olmadığı oranda tiyatro da etkileyici gücünü kolaylıkla yitirebiliyor. Çocukların gözüyle Kıyıköy TürkAkım tarafından gerçekleştirilen Kıyıköy Fotoğraf Atölyesi’ne katılan gençlerin çektiği Kıyıköy fotoğrafları, önceki gün yapılan açılış töreniyle İstanbulluların beğenisine sunuldu. Beşiktaş’ta Deniz Müzesi’nde yer alan sergi, 13 Aralık’a dek ziyarete açık olacak. Usta eğitmen Cengiz Gümrükçü’nün yönettiği atölyede, Türkiye’nin tanınan foto muhabirleri Mustafa Seven, Tolga Adanalı, Derya Yetim ve Necati Savaş da gençlere uygulamalı fotoğraf eğitimleri vermişti. Sergi, bu eğitime katılan Türk ve Rus çocukların çektiği fotoğraflardan oluşuyor. l Kültür Servisi Kundura’da sinemavemüzik Kundura Sinema’da Gonca Feride Varol ve Armağan Koçak’ın canlı müzik performansları eşliğinde gösterilen Walter Ruttman’ın 1927 tarihli şaheseri “Berlin: Büyük Bir Şehrin Senfonisi” filminin son iki gösterimi bugün ve 16 Aralık tarihlerinde saat 16.00’da gerçekleşecek. Berlin’in sıradan bir gününü belgeleyen film, kentte yaşayan insanların gündelik yaşantısını gün doğumuyla başlayıp gece hayatıyla bitiriyor. Modern kenti merkezine alan “Berlin: Büyük Bir Şehrin Senfonisi”, insanlarla mekânlar arasında kurulan ilişkiyi ve bir makine gibi işleyen kentin ritmini etkileyici bir kurguyla perdeye taşıyor. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle