27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ 8 ÜSİAD Yönetim Kurulu Ankara’da siyasi parti liderleri ile görüşmelerinin ardından ilk kez yeni kurulacak hükümetten öncelikle hukuk devletinin tam olarak tesis edilmesi ve temel hak ve özgürlüklerde ilerleme kaydedilmesini istedi. TÜSİAD Yönetim Kurulu adına açıklama yapan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran DOLAR AVRO FAİZ BORSA CUMHURİYET ALTIN ALTIN 24 AYAR 2.7370 0.2 kuruş TASARIM: SERPİL ÜNAY 3.0820 1.5 kuruş 10.12 0.01 puan 80.713 530 puan 692.12 99 kuruş 103.80 15 kuruş EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ Perşembe 18 Haziran 2015 Iş dünyasının öncelikli beklentisi hukuk devleti İş dünyası, kurulacak hükümetin demokratik, ekonomik ve sosyal açıdan Türkiye’nin gelişmişlik düzeyini ilerletecek adımları atmasını istiyor. İktidardan 6 kez gidip 7 kez gelebilmek... emirel’in siyasi lider olarak bu başarısının Guiness rekorlar kitabında yeri olmasa da, rejimi demokrasi olan ülkeler tarihinde tek örnek olduğu kuşku götürmez... Diyeceksiniz ki gelişmiş demokrasilerde, İktidardan düşürülmenin, “şapkasını alıp gitmenin” örneği pek de yaşanmadığına göre, ancak seçim kaybetme, bir başka seçimde yeniden seçilebilmenin sınırlı örnekleri yaşanmıştır... Geişmekte olan ülkeler siyasal tarihlerinde ise sandığın demokrasinin aracı olarak kullanılmasında sorunlar yaşandıkça, dünya düzeninin işleyişi ile de bağlantılı, dönemin ruhu ile de uyumlu, ya askeri ya da sivil diktatörlük arayışları ile düzenin yürütülmesi kolaycılığına sapılmaktadır... Cumhuriyet’in çok partili döneme geçiş başarısının üzerine, iktidarda büyümenin gücünü, rejimin sivil otariterleşmesinde arayan Demokrat Parti.. Kamu kurumlarını ele geçirme, kamu kaynaklarını kullanma, demokratik hak arama arçalarını; basını, muhalefet partileri, tüm sivil örgütlenmelerini susturmakta bulan icraatlarıyla siyaseten ittifak içinde olduğu içdış odakların çıkarları için de sorun yaratma noktasına geldiğinde, ABD’den de vize almış 27 Mayıs askeri darbesi yaşandı... Demokrasiye daha donanımlı anayasal, yasal düzenle geçiş sözü, Kurucu Meclis oluşturulması; gerçekten Cumhuriyet tarihinin üretilebilmiş insan hakları, sendikal, örgütlenme başta demokratik haklar, basın, düşünce özgürlüğünde en donanımlı anayasası, yasaları kazanımlarımız olsa da... Albaylar cuntası olarak anılan askeri darbenin rejimin dönüştürülmesine ilişkin iç çatışmaları da içinde, Yassıada yargılamaları, DP’nin lideri Menderes içinde üç idam insanlık, hukukun katledilmesi suçları olarak, demokrasi tarihimize yüz karası olarak yazıldı... HHH Sivil siyasal düzene geçişte toplumsal tepki, DP’den daha muhafazakâr kimlikle, devamı olarak kurulan AP’nin, lideri Demirel’in yıldızını parlattı... 1961 Anayasası, yasaları ile gelen demokratik özgürlükler, sendikal haklar ile birlikte yoksul ülkenin halkının çoğunluğu adına solun siyasal partiler, sendikal, meslek örgütleri içinde önlenemez yükselişini de getirmişti. “Süleyman hep başbakan, başbakan hep Süleyman” içeriğinde siyasal mizahın ağır bastığı şarkının sözleri, müziği eşliğinde, dün gün boyu Demirel’in ölümünün ardından televizyon kanallarından yapılan yayınlarda... Ülkeyi bu en uzun soluklu yönetebilmiş, sağın güçlü siyasal liderinin, yaşamından, paylaşmışların anılarından, kendi söylem ve değerlendirmeleriyle de desteklenen dönemeç kesitleri... En çok da her koşulda var olan hukuk devletinin sınırları içinde kalma çabalı iktidar, yönetim anlayışından, demokratik hoşgörüsünden örnekleri izledik... HHH Sağın muhafazakâr lideri, iktidara geldiği günlerin ilk icraatları ile 1961 Anayasası ve bağlantılı yasalarının getirdiği özgürlüklere, solun güçlenmesine, emek, çalışan haklarının, ötekilerin özgürleşmelerine karşı ideolojik var oluşu ile bağlantılı savaş ilan etmiş bir lideri, bugün öncelikle hukuk devleti işleyişi, demokrasinin savunucu olarak görebilme noktasına nasıl geldik? Ya da muhafazakârlığın lideri olarak siyaset yaptığını hiç saklamamış, 6 kez gönderilip 7. kez gelebilmeyi başarmış Demirel, siyasal birikimleri, deneyimleri ile nasıl oldu da aramızdan ayrılırken hukuk devleti, demokrasinin savunucusu algısı ile veda etmeyi başardı? Ülkemiz için “lüks ve bol gördüğü” özgürlüklerin kısıtlanması, yasaklanmasını şiar edinmişken, iktidara geldiği her süreçte evrensel emperyal düzen, çıkarlarla da uyumlu, sermaye çıkarlarından yana modellerin uygulanmasına öncelik vermişken, nasıl olmuş da en çok köylülerden, yoksullardan oy alabilmeyi başarmıştı? HHH 12 Mart, hele de 12 Eylül askeri darbeleri özünde o bol diye yakındığı anayasa, yasal özgürlüklerin, hukuk devleti düzeninin kalıpları içinde istenen ideolojik operasyonların gerçekleştirilmesine elvermediğinden götürülmesi ile ilişkili olabilir mi? Lüks bulduğu hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, yasaklanmasında siyaseten liderlik yapmış olsa bile, besbelli düzenin koşullarının beklentisi rejimin otoriterleştirilmesi yolunda acımasız yürümeyi başaramayan ya da reddeden kimliği, siyaset anlayışı olabilir mi? Hani “sokaklar yürümekle aşınmaz” diyen demokratik hoşgörülü duruşları, şiddet isteyen duruşları, çatışmalar, çatışmaların dönemeç noktalarında “şapkasını alıp gitmeyi bilmesi” 12 Eylül süreci değerlendirmesinde “Ekonomik modelim uygulanırken çok kan akıtılıyor” karşı duruşu... Bizi, hepimizi demokrasi, insan hakları adına Demirel simge “siyasal yasakların” kaldırılması savaşımında buluşturmadı mı?.. Işıklar içinde yatsın... D T Cansen Başaran Symes Symes yeni hükümetten beklentilerini şöyle sıraladı: 4 Yargının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri bakımından güçlendirilmesi ve hukuk devletinin tam olarak tesis edilmesi gerekiyor. 4 Temel hak ve özgürlüklerde (basın, ifade, internet, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, kolektif ve kültürel haklar) ilerleme kaydedilmeli. 4 Yüzde 10’luk barajla temsilde adaleti engelleyen seçim sisteminin ve siyasi partiler kanunu değiştirilmeli. 4 Siyasette ve kamu yönetiminde etik ve şeffaflık getirilmeli. 4 Çözüm sürecinin, şiddetin geri dönülemez şekilde sona erdirilmesini sağlayacak kararlı adımlarla devam ettirilmesi ve bu süreç boyunca toplumsal hassasiyetleri de gözeterek kamuoyunun şeffaf ve zamanlı bilgilendirilmesi şart. 4 Denetleyici ve düzenle yici kurumların özerkliği sağlanmalı. 4 Eğitimde nitelik yükseltilmeli. Genç işsizliğiye mücadelede edilmeli. Özellikle çok düşük olan kadın istihdamının artırılması gerekiyor. 4 Bölgeler arası iş ve yatırım olanaklarının geliştirilmesi yoluyla gelişmişlik farklarının azaltılması lazım. 4 Kayıtdışı ekonomi ile mücadele ve vergi politikalarında saydamlık ve etkinliğin sağlanması şart. 4 Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmaların hızlandırılması gerekiyor. 4 Bütüncül bir sanayi stratejisinin uygulamaya konması şart. 4 İklim değişikliğiyle mücadelede öngörülebilirliğin sağlanmasına yönelik düzenlemelerin uygulamaya konması gerekiyor. 4 AB üyelik süreci öncelikli olmalı. l Ekonomi Servisi Asgari ücret artsın eçimlerin ardından gündeme gelen hükümetin ancak bir koalisyonla kurulabileceği olasılığı emekçilerde, meydanlarda dillendirilen vaatlerin en azından bir kısmının tutulabileceği beklentisini doğurdu. Türkiye’de ekonomide istihdam ayağının hem ucuz işgücü rekabeti üzerinden kurgulandığını dile getiren Petrol İş Sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın, son dönemde kısa bir sürede yaygınlaşan metal direnişlerinde bu olgunun ciddi bir rol oynadığını dile getirerek, artık bu politikadan vazgeçilmesi gerektiğini savundu. Öztaşkın, özellikle aynı işi yapan, aynı deneyim ve kalifikasyona sahip çalışanlar arasındaki ücret farklılıklarının artık işçiler tarafından kabul edilmediğini söyledi. Artık yalnız ucuz işgücü ile S rekabet edilemeyeceğinin gerek işveren gerek hükümetler tarafından görülmesi gerektiğini ifade eden Öztaşkın, reel ücretlerdeki gerileminin mutlaka durdurulması gerektiğini belirterek, “Kurulacak hükümet başta ücret meselesi olmak üzere, emek üzerindeki diğer sorunların giderilmesinde mutlaka ve mutlaka acilen önlem almalı” dedi. Öztaşkın, yeni hükümetten emek cehpesinin beklentilerini şöyle özetledi: 4 Ücret sistemi, çalışma koşulları adil olmalı. 4 İstihdam politikası ucuz işgücü üzerinden şekillenmesin. 4 Sendikal örgütlenme önündeki engeller kaldırılsın. 4 Asgari ücret yükseltilsin. 4 Esnek çalışma, kiralık işçilik taşeronluk kaldırılsın. 4 Kıdem tazminatına dokunulmasın. Faiz artışı için koşul oluşmadı Piyasaların merakla beklediği kararını açıklayan ABD Merkez Bankası (FED), faizleri değiştirmedi. FED açıklamasında, faizlerin yüzde 00.25 düzeyinde sabit tutulduğu duyuruldu. Fed Serbest Piyasa Komitesi (FOMC), yıl sonunda ortalama faiz tahminini yüzde 0.625’le değiştirmedi. 2016 için ortalama faiz öngörüsü de 1.625’le aynı kaldı. Açıklamaya göre, 17 FOMC üyesinin 15’i ilk faiz artışının 2015 yılı içinde geleceğini düşünürken, istihdamın toparlandığı, işsizlik oranının durağan olduğu görüşünde. Komite, konut Janet Yellen sektöründeki gelişmelerin gözlendiğini, ekonomik aktivitenin ılımlı şekilde geliştiğini de bildirdi. 2015 büyüme tahminini düşüren FED’in büyüme beklentisi yüzde 1,82. Önceki tahmin yüzde 2.32.7’ydi. 2016 büyüme beklentisi de yüzde 2.42.7. FED, 2015 işsizlik beklentisini ise yüzde 55.2’den yüzde 5.25.3’e çıkardı. FED Başkanı Janet Yellen, faiz artışı için koşulların sağlanmadığını belirterek “İlk faiz artışının önemi abartılmamalı” dedi. Yellen, “İstihdam hızı toparlanıyor. Enflasyona yönelik aşağı yönlü baskılar hafifliyor. Faiz oranında artış verilere bağlı olacak. Ilımlı bir büyüme bekliyorum” dedi. Faiz oranlarında kademeli artış beklediğini söyleyen Yellen, “Sürdürülebilir ılımlı ekonomik büyümeye yönelik daha açık deliller görmek istiyoruz” diye konuştu. KamuSen’e göre, 29 gün sürecek Ramazan boyunca oruç açmanın maliyeti 1.493,21 TL. İftara 147 lira zam MUSTAFA ÇAKIR Multinet Up’a Türk ortak M ultinet Up’u 2010’da alan, ödeme sistemleri alanında faaliyet gösteren Up Group, Multinet Up’ın Yönetim Kurulu Başkanı Şevket Başev ile yüzde 50 ortaklık kurdu. Up Group Yönetim Kurulu Başkanı Catherine Coupet, Multinet Up’ın cirosunun 1.4 milyar TL’ye ulaştığını aktardı. Başev ise, MultinetUp’ı Türkiye sınırları dışında Asya, Afrika ve Ortadoğu’ya da taşımak istediklerine dikkat çekerek, “Multinet Up ile 870 binden fazla kart kullanıcısı, 21 bine yaklaşan kurumsal müşteri ile 81 ilde faaliyet gösteriyoruz” dedi. ürkiye KamuSen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin iftar yapması için gerekli olan günlük tutar en az 51.49 lira. 29 gün sürecek Ramazan boyunca oruç açmanın maliyeti ise bin 493.21 lira. Oruç tutan bir kişinin yalnızca günlük iftar maliyeti 12.87 lira, aylık ise 373.23 lira olarak belirlendi. T Memur maaşları ortalama 65 lira artarken, 4 kişilik bir ailenin iftar sofrasındaki artış geçen yıla göre 147 lira oldu. Ramazan enflasyonu yüzde 14.7’ye çıktı. Ortalama memur maaşının 2 bin 297.8 lira olduğu dikkate alındığında, yalnızca oruç açmak için bir memur, maaşının yüzde 65’ini, yani üçte ikisini ayırmak zorunda. Türkiye KamuSen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin araştırmasına göre oruç aç manın maliyetinin son bir yılda yüzde 14.7’ye yükseldi. Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) Başkanı Mustafa Altunbilek de, seçimin ardından ortaya çıkan belirsizliğin Ramazan harcamalarını da etkilediğini, Ramazan paketlerine olan talebin yüzde 30 düştüğünü açıkladı. Altunbilek, “Paketten hediye çekine kayma var. Belirsizlik, durağanlık var. İnsanlar para harcamak istemiyor” dedi. l ANKARA ashington Post’ta “Neden demokrasiler zenginden alıp yoksula vermiyor” (Gimpelson & Treisman, 11/06/2015) başlıklı bir denemeye rastladım. Deneme ilginç veriler sunuyor, demokrasi kavramı üzerinde de düşündürüyor. W Anımsarsanız, Platon demokrasiyi yoksulların (çoğunluğun) iktidarı olarak tanımlıyordu. Platon’a göre demokrasi, çok fazla ses, çok renkli düşünce, çoğunluğun, azınlık (zenginler) üzerindeki diktatörlüğü, kısacası anarşi demekti. Platon’un bu tanımından yola çıkınca şöyle düşünmek olanaklı. Bugün “demokrasilerde”, yoksulların (çoğunluğun) yönetimi söz konusu olmadığına göre bu yönetimlere demokrasi denebilir mi? Eğer bunlara çoğunluğun yönetimi, demokrasi diyeceksek neden yoksullar ekonomik ve siyasi kararları belirleyerek yoksulluktan kurtulmaya çalışmıyorlar? Evet, Platon’dan bu kadar radikal sonuçlar çıkartmak olanaklı. Liberal düşüncede Platon’un adının kötüye çıkmış olması boşuna değil! Yukarda değindiğim yazarlar gelir dağılımındaki eşitsizliklerin her yerde arttığına, Piketti’nin kitabına, siyasetçilerin bu ko Demokrasi ve gelir dağılımı gösteriyormuş. (American Political Science Review, Mayıs 2011) Gimpelson & Treisman denemelerinin devamında, Misperceiving Inequality (Eşitsizliği yanlış algılamak) başlıklı (http://www.nber.org/papers/w21174) kendi çalışmalarının bulgularını aktarmaya başlıyorlar. Demokrasi ve yoksullar nularda kaygılanmaya başlamasına değiniyorlar; antik Yunan’dan bu yana düşünürlerin, gelir dağılımındaki bozulmanın siyasi istikrarsızlığa yol açtığına ilişkin korkularını anımsatıyorlar. Ancak, bugün, birçok araştırmacı “eşitsizlikle, siyasi şiddet arasında”, “rejim değişikliği (demokratik devrim) talebi arasında ampirik bir ilişki bulamadıklarını” söylüyormuş. Kimi araştırmaların bulguları da “bugünün toplumsal mutabakatında, eşitsizliğin düzeyinin önemli olmadığını” gösteriyormuş. Buna karşılık, Lupu &Pontussan’ın araştırmaları, yenidedağılım politikaları açısından eşitsizliğin düzeyinin değil, yapısının önemi olduğunu 2009 yılında 40 ülkeyi kapsayan bir araştırmada, sorulara cevap verenlerin yalnızca yüzde 29’u, önlerine konan beş farklı gelir dağılımı grafiği içinden doğrusunu seçebilmiş. Sorulara cevap verenler zenginin, gerçekte ne kadar zengin olduğu konusunda da çoğunlukla yanlış kanaatlere sahipmiş. Örneğin Güney Afrika’da da sorulara cevap verenler en üst düzey şirket yöneticilerinin yıllık gelirinin 77 bin dolar olduğunu düşünüyorlarmuş. Halbuki bu gelir gerçekte ortalama 1.7 milyon dolar civarındaymış. Araştırmanın sorularına cevap verenler, ülkelerindeki gelir dağılımı içinde kendi konumlarını, olduğundan çok daha iyi bir yere yerleştirme eğilimindelermiş. Nihayet sorulara cevap verenler gelir dağılımının son dönemdeki gelişme trendi üzerine yanlış algılara sahipmiş. Yazarlar eşitsizliğe ilişkin algıların, yeniden dağılım talepleriyle ilişkisini saptı Eşitsizliği yanlış algılamak yorlar ancak, “önemli olan eşitsizliğin maddi gerçekliği değil, bireylerin bu konudaki inançlarıdır” sonucuna ulaşıyorlar. Diğer taraftan, gelir dağılımının gelişme yönüyle ilgili sorulara cevap verenlerin içinde “zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun arttığına, bunun da dünya barışı için nükleer silahlardan, bulaşıcı hastalıklardan, dinci nefretten daha tehlikeli olduğuna inananların oranı 2000 yılında yüzde 14’ten 2014 yılında yüzde 27’ye” yükselmiş. Yazarlar, “ya bu insanlar eşitsizliğin gerçek durumu hakkında doğru bilgilere sahip olsalardı...” diyerek bitiyorlar. “Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen ülkelerde neden yoksullar ekonomik ve siyasi kararları belirleyerek yoksulluktan kurtulmaya çalışmıyorlar” sorusuna dönersek: Sanırım bu rejimler yalnızca küçük bir azınlık için demokrasi. Geri kalanın olup bitenden haberi bile yok, onlar din, milliyet, ırk, futbol, TV dizileri filan gibi işlerle, “çalış senin de olur” fantezilerine inanmakla meşguller. Olup biteni anlayanlara büyük iş düşüyor. Onlar da, soyut teorik söylemleri tekrarlamaktan öte nasıl yapacaklarını bilemiyorlar; bu söylemlerin içinde kılı kırk yararak birbirleriyle uğraşmakla meşguller... Kısa... Kısa... l Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın Birleşmiş Milletler’in en üst düzey danışma kurulu The Global Compact’ın (Küresel İlkeler Sözleşmesi) Yönetim Kurulu üyeliği, BM Genel Sekreteri Ban Kimoon tarafından 3 yıl süreyle uzatıldı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle