15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 11 Haziran 2015 haber EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 16 İçte kesin, dışta kısmen galip HP, Türkiye’de iktidar ufku epey bir süre AnkaraODTÜ’nün karşısındaki genel merkez binasıyla sınırlı kalmış bir partidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2011 seçimleri öncesinde başlayıp bugüne değin süren CHP başkanlık performansını bu noktayı dikkate almadan değerlendirmek haksızlık olur. KILIÇDAROĞLU: TÜRKİYE’Yİ KAZANMADAN ÖNCE CHP’Yİ KAZANMAK ZORUNDAYDI de başarı önceliğini yıllardır bir yenilmez armada haline gelip ülkeyi diktatörlüğe taşımak isteyen iktidarın hevesinin kursağında kalarak sarsıntıya uğramış olmasına verdi. Seçim sonrası yaptığı ilk konuşmada buna şahit olduk. Evet, oy artışı yoktur; ne kadar oy CHP’den HDP’ye yukarıda zikredilen diktatörlük kâbusu nedeniyle gitmiştir; onlar olsaydı durum farklı mı olurdu, vs.; bunları konuşmaya da gerek yoktur. Kimlik ve yaşam biçimi temelli bir kutuplaşmanın pekişip siyasi gidişata yön verdiği bir ortamda oyların iktisadi veya başka önceliklerle atılabileceğini düşünmek çok gerçekçi değildir. HDP’deki artışın sebepleri de Kürtlerin kimliksel hassasiyetine ek olarak 7 Haziran’ın AKP karşısında bir hayatmemat seçimi olmasıyla bağlantılıdır. İnsanlar panik içerisinde kendi partilerinin ne alacağından çok AKP’nin ve HDP’nin ne alacağına kilitlendiler. C ‘Yaşanacak Türkiye’ ‘Baykalizm’i aşmak... Kılıçdaroğlu CHP’yi yeniden topluma kazandırma yolunda, kimseyi kaybetmemeye çalışarak çırpındı durdu. ce “toplumcu” olmaktan çıkıp sıkı devletçi, tam anlamıyla elitist, bundan öte “militarist” bir parti olmaya savruldu. Ve Kürtlere “empati” duygusunu da hayli köreltip “ulusalcılık” kisvesi altında faşizan eğilimlere yelken açtı. iklikAtatürkçülük adına gerçekleştirdiği toplum mühendisliklerinden hoşnutsuzlukların bedelini onun sırtına yüklediler. Bir yandan içeride Dersim Katliamı’nın üzerine giden partili isimleri hizaya çekmemekle suçladılar; diğer yandan dışarıdameydanlarda feci bir nefret dili uzattıkları İsmet İnönü CHP’si ile yargıladılar. Tüm bunlar karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun ben bu kadarını hak edecek ne yaptım diye isyan etmemesi bile onun ferasetini ve olgunluğunu işaret eder. dan atmak, öte yandan da AKP’nin dinbaz totaliteryanizmine, “Tek Adam” rejimi yaratma çabalarına karşı mücadeleyle geçti. Kılıçdaroğlu beş yıl önce “ViraBismillah” deyip topluma ulaşmak arzusuyla yola koyulur koyulmaz adımlarına pranga olan feci bir engelle karşılaştı. Ve Türkiye’yi kazanmadan evvel CHP’yi kazanmak gibi bir sorunla baş başa olduğunu fark etti. “Baykalizm”i aşmanın en büyük dert olarak önünde durduğunu gördü. Başkanlığa hayli nahoş bir hadise sonrası, apartopar, neye uğradığını bilemeden, ama o günkü koşullarda mevcut en uygun ve makul isim olarak geldi o... Söz konusu hadise sonrası Baykal başkanlıktan gitti, ama “Baykalizm” Parti’de taş gibi kaldı ve Kılıçdaroğlu’nun tepesine bindi. Hatalı stratejiler Başına bela olan dertler Dersim’in Nazımiye’sinde “Düzgün Baba”nın eteklerinde büyümüş, “seyit ailesi” sayılan Kureyşanlar’a mensup “kavruk” bir Kürt çocuğu, “sosyal demokrat” bir kimlikle başkanlığına soyunduğu partinin kapısından içeri girdiğinde yukarıdaki tablo karşısında duvara toslar gibi olmuştur. Adeta nereye yüzünü dönse şamar yemiştir. Aleviliği de başına bela oldu, Kürtlüğü de başına bela oldu, Dersimliliği de başına bela oldu. Hem içerde, hem dışarda... Bir yandan “Parti’yi Alevileştiriyor” diye içeriden kıskaca aldılar; öbür yandan Dersim Katliamı’na sessiz diye dışarıdan yüklendiler. Bir yandan Parti’yi ulusalcı, Atatürkçü, laik prensiplerden uzaklaştırıyor diye içten vurdular; diğer yandan dıştan da bir “devletparti” olan erken dönem CHP’sinin la ‘Ürkek’ ve ‘kükrer’ Faşizan eğilimler “Baykalizm”, ODTÜ’nün karşısındaki binada iktidar olmayı, Türkiye’de iktidar olmaya tercih eden hareketin adıdır. Bu hareket sayesinde CHP, Türkiye partisi olmaktan çıkıp Ankara’yla sınırlı bir “Genel Merkez Partisi” haline geldi. “Devlet sınıfı”, özellikle de askeri bürokrasi gözetiminde sosyal demokrat soldan kopmuş, böyle Kemal Kılıçdaroğlu böylesi hasmane bir partiiçi ve dışı konjonktürde CHP’yi yeniden topluma kazandırma yolunda, ama kimseyi de kaybetmemeye çalışarak çırpındı durdu. Parti’yi yeniden (1990’ların değil) 1970’lerin Ecevit’inin, “Genç Ecevit”in toplumcuhalkçı CHP’si kılma yolunda adımlar atmaya çalıştı. Ama dışadönük adımlar ürkek, iç tepkiler ise kükrer olunca çok fazla yol katedemedi. 2015 seçim süreci onun için bir yandan bu “iç yük”ü silkinip sırtın Erdoğan despotizmi karşısında Gezi olaylarından bu yana elinden geleni yaptığını belirtmek gerek. 30 Mart yerel seçimleri sonrası, zafer sarhoşluğu içindeki muktedirin tüm Türkiye’yi dehşete düşüren korkunç balkon konuşmasının hemen sabahında aynı (“nitelik”te değil) ağırlıkta karşılık verip totaliter gidiş karşısında kararlı, sağlam ve yürekli bir demokratik duruş sergileyişini unutmamak lâzım. Tabii ki izlediği stratejiler tartışılabilir, hatalı bulunabilir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi gibi... Belediye seçimlerinde Ankara için Mansur Yavaş tercihi gibi... Ama kazanılmış bir Ankara’nın son anda göz göre göre kirli resmi müdahalelerle koparılması sürecinde kendi örgütünün, partililerinin, milletvekillerinin (ortaya çıkarılmış adaydan dolayı) kayıtsızlığını kabul etmek de hiç kuşkusuz kolay değildir. Tüm bunların eşliğinde içerisine girdiği ve bir başkanlık sistemi seçimine dönüşmüş 7 Haziran sürecinde o, adeta “kara delik” gibi ülkenin ufkunda belirmiş tehlikeye karşı bir strateji benimsedi. Gerçekten de giderek yaşanacak bir yer olmaktan çıkan ülkede “Yaşanacak bir Türkiye sözü veriyorum” afişiyle kendisine yönelik bir “sigorta” hissinin yoğunlaşmasına imkân açtı. Öte yandan milletvekilliği adaylık sürecinde son derece demokratik bir anlayışla aday belirme için ön seçim uygulamasına giderek başlı başına takdir edilmesi gereken bir kararın altına imza attı. Denilebilir ki “Baykalizm” bu noktada, üstelik Baykal’ı da harcamadan aşıldı. Dolayısıyla CHP’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı sonucu bu iki nokta üzerinden birlikte değerlendirmek gerekir. Parti içinde en nihayetinde yaşanan kırılma partiye destek açısından bir şey götürmüş müdür, buna da bakılmalıdır. Elbette alınan oyun yeterli sayılması, başarı kaydedilmesi söz konusu olamaz ve Kılıçdaroğlu da böyle bir motivasyon sergilemiyor. Ama hatırlayalım, Baykal sergilemişti!.. AKP’nin 13 puanlık oy oranı artışı gerçekleştirdiği 2007 seçimlerinde, 2002’deki yüzde 19 CHP oyunun yüzde 20’ye çıkmış olmasını başarı addeden ifadeleri olmuştu. Kılıçdaroğlu 7 Haziran seçimin Dini vesayete darbe Parti içi kırılma Ayrıca yüzde 25’te demirlemiş CHP, bu haliyle dahi Türkiye’nin Cumhuriyet geçmişinin hiçe sayılamayacağının, “reklam arası” addedilemeyeceğinin bir göstergesidir. Tek göstergesi değildir, ama bariz bir göstergesidir. O yüzden de Kılıçdaroğlu’nun, bir oy artışı olmasa da laik, çoğulcu, demokratik Türkiye arzusunun, bu arzuyu taşıyan insanların temsilcisi olarak büyük resme bakıp dini vesayet anlayışının darbe yemiş olmasına başarı önceliğini vermesi de anlaşılırdır ve bu, onun hakkıdır!.. Sonuç olarak 7 Haziran, Kılıçdaroğlu için hem partiiçi dertlerle, hem de partidışı Türkiye meseleleriyle tortop sarmalanmış bir seçimdi. İçerde kesin, dışarda kısmen kazanmıştır. YARIN: DEVLET BAHÇELİ ‘HDP Türkiye’nin yeni ana muhalefeti’ KongreGel Başkanı Remzi Kartal, seçim öncesinde ve sonrasında Cumhuriyet’e konuştu. HDP için yüzde 13 oranı öngörüsü tutan Kartal için HDP artık ‘ana muhalefet’ konumunda. Erken seçim de öngören Kartal’a göre çözüm sürecinden dönüş yok CEYDA KARAN ongreGel Başkanı Remzi Kartal ile 7 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde Brüksel’de görüştük; HDP, yeni hükümet, koalisyon ve çözüm olasılıklarını konuştuk. “HDP’nin barajı aşma sorunu yok. Daha da üstünde tamamlayacak, yüzde 10’un üstünde 13 ile 15 arasında” demişti. Haklı çıktı. Seçim sonrası telefonla durumu güncellediğimizde de erken seçimin kaçınılmazlığını öngördü. Ona göre HDP ile Türkiye’de Kürt hareketi ve demokrasi güçleri artık buluştu. Geri dönüşü de yok. Çözüm sürecinin rayına oturması içinse şartları İmralı ile diyalog ve tecridin bitmesi... l Seçim değerlendirmeniz nasıl? 7 Haziran 2015 seçimleri Türkiye için yeni bir milattır. HDP baraj altında kalmış olsaydı, ‘bıraktırılması’ olacaktı. Tek kelimeyle padişahlık başlayacaktı. Türkiye açısından tahammül etmesi ağır bir süreç başlayacaktı. AKP’nin bütün engellemelerine rağmen baraj aşıldı, Türkiye yeni bir sürece girdi. İlk kez seçime parti olarak giren cesur, demokratik bir program öneren, bütün antidemokratik uygulamalara, eşitsiz koşullara rağmen HDP’ye destek aldı. l HDP’nin bundan sonrası için rolü? Kürt özgürlük mücadelesiyle Türkiye’deki demokratik toplumsal kesimler HDP çatısı altında yeni bir mücadele ortaya koydu. Artık kader ortaktır. Biz HDP perspektifi ve programına bağlıyız. HDP sayısal olarak bu pozisyonda olmasa da bütün Türkiye’yi kucaklayan projeleriyle bir ana muhalefet pozisyonunda olacak. Türkiye toplumunun yeniden demokratik ulus esprisiyle buluşmasını sağlayacak. Bütün Türkiye toplumu değişim sürecine girecek. HDP’nin farkı ne? Türkiye’de Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Roman, farklı kökenlerden HDP ile hareket edenler var. Bizim söylediğimiz demokratik gönüllü birliğe bağlı bir birliktelik. Bunu sağlarsanız hiçbir uluslararası güç senin içinle oynayamaz. Bir de siyasal olarak gelişmiş bir toplumsal düzeyi yakalarsan “Erdoğanlara”, yani iktidarını herkese dayatan kurtarıcılara yer K vermezsin. Kurtarıcı kimse yok, toplumdur. Kimsenin kimseye baskı yapmadığı, ötekileştirmediği, herkesin kendisini ifade edebildiği bir sistem. Bu niçin hayal olsun? Arap, Kürt, Süryani, Ermenilerin oluşturduğu Rojava’da 10 sene önce hayal değil miydi? l Koalisyonlarla ‘eskiye dönüş’ kaygıları eksik değil ama... Türkiye siyaseti değişiyor. Erdoğan süreci artık bitiyor. Bugüne kadar Türkiye toplumuna dayattığı o tekçi yaklaşım aşılacak. Yeni çoğulcu sürece girilecek. Erdoğan’ın Ortadoğu’ya dayattığı, Suriye başta olmak üzere tüm politikaların değişmesi, AB süreciyle ve uluslar arası sistemle krizlerin aşılması söz konusu olacak. Ve aşılma perspektifi demokratikleşme eksenli olacak. l AKPMHP koalisyon olasılığıyla daha milliyetçi bir yönelim belirirse? AKP de iktidar olsa, MHP ile de olsa erken seçim önemli bir ihtimal. Hükümet krizi de olabilir. Çünkü AKP’nin içinde de yeni arayışların çıkması, sonbahardaki kongrede alternatifler söz konusu olabilir. AKPMHP ile buluşursa MHP’nin AKP karşıtlığı temelinde aldığı destek hızla eriyecektir. Ne olacak? Bu sefer muhalefette CHP’nin demokrasi, barış ve özgürlük ekseninde kendisini değiştirmesi, demokrasi güçlerinin muhalefetinin büyümesi. Türkiye her halükârda yeni bir sürece girdi. AKP bu saatten sonra ne yaparsa yapsın değişim süreci hızlanacak. l Erken seçim belirsizlik değil mi? Bir erken seçim olacağına inanıyorum. Çünkü toplumun yükselen talebi bu. Bu durumda HDP ile ortaya çıkan tablonun yükseleceğine inanıyorum. Bu artık durmaz. HDP doğru bir adres oldu, programıyla, arayışıyla, liderleriyle, üsluptur, yöntemdir, hoşgörüdür. HDP yöneticileri bunu ne kadar kucaklarsa o kadar büyütecektir. Olası erken seçimde büyük sürpriz olacaktır. Tıpkı bugünkü gibi... yaloğun sağlanması gerek. Düşünceleri nedir, mesajları nedir bilinmesi gerek. l IŞİD’in de etkisiyle Irak parçalanma sürecine girdi. Barzani bağımsız devlette ısrarlı. Resmi nasıl etkiler? Her şeyden önce bizim hem Kürt sorunun hem de bölgesel sorunların çözümündeki ideolojk, felsefi yaklaşımımız değişmez. Biz sorunların ulus devleti eksenli çözüleceğine inanmıyoruz. Kürtlerin yaşadıkları bütün ülkelerde diğer halklarla eşitlik temelinde demokratik toplumsal dönüşümlerini sağlayarak kimlikleri, dilleri ve kültürleriyle yaşamalarının kalıcı çözüm olduğuna inanıyoruz. Diyelim Irak’ta bir devlet kurdu, bu süreci engellemez. Tam tersine olumu etkiler. Çünkü kuzeyde Kürt sorununda çok etkili bir hareket var. Kürtler farklı alternatif sunuyor. Çünkü bunun Rojava ayağı var. l Bunun PKK’ye etkisi ne olur? Bu öyle çok yakın bir seçenek değil. Bölgesel konjonktür böyle bir şeye izin vermişse, yok sakın kurulmasın tutumumuz olmaz. Biz bir Kürt devleti de oluşsa, kendi toplumumuzu demokratik ulus esprisiyle değiştirmek için mücadele ederiz. Şu anda bölgenin başkanı Barzani, KDP birinci partisi. Ama bahsettiğiniz güç de PKK. Bırakın Barzani’yi nice bölgesel uluslar arası güçlere rağmen buraya gelmeyi başarmış. Eğer yapabilselerdi 20 sene evvel PKK’yi çıkartırlardı. PKK sadece askeri bir güç değil. l Süreç rayına oturursa yakın gelcekte silah bırakmayı getirmesi umulan Kongre toplanır mı? Bunu şimdiden söylemek zor. Gelişmelere bağlıdır, İmralı’daki sürece bağlıdır. 10 mutabakat maddesi çerçevesinde gözlemci heyettir, o çerçevede önderimizin değerlendirmesine bağlıdır. Sayın Öcalan’ın süreci geliştirecek, Türkiye demokrasi sürecinin önünü açacak adımları atacağına inanıyorum. Geçmişteki bütün adımlar hep Türkiye demokrasi güçlerinin önünü açılması içindi. Ve hedefini buldu, HDP’nin geldiği süreçte Türkiye demokratik güçlerinin buluşması stratejik amacına ulaştı. ‘Barzani bizi etkilemez’ Brüksel’de görüştüğümüz Kartal ile seçim sonuçları ve çözüm sürecini konuştuk. lı İslam konseptini getirmek isteyen güçler aslında bölgeye nasıl bir kötülük getirdiklerini, İslam iktidar eksenli olunca bir yerde durdurulamayacağını gördüler. Amerika da gördü. Biz başından itibaren Erdoğan’ı ve siyasal İslamı doğru okuduk. İktidar eksenli siyasal İslamın Türkiye’ye bulaştırılması ve bir devlet gücü yapılması halinde Ortadoğu ve Arap ülkelerinde yaşanan mezhep din eksenli çatışmaların Türkiye’ye yansıyacağını.. Hem Kürt sorunu hem de inanç eksenli meselenin Türkiye’yi çok ciddi karanlık bir sürece götüreceğini değerlendiriyorduk. Biz diyoruz ki, tam tersine demokratik ulus, demokratik toplumun dönüşümü bölgenin değişimi açısından Türkiye en stratejik ülke. Türkiye’den başlayarak bütün bölgeyi etkilersiniz. Gerçekten seküler, demokratik bir İslamın gelişmesi ve Kürt sorunu çözen bir Türkiye, Suriye’de, Irak’ta, İran’da otomatikman bölgede büyük siyasal toplumsal etkinlik sağlar. Yeniden çatışma ortamı olur mu? AKP’nin bütün hilelerine rağmen sokakta direnenleri, dağda gerillayı ezemeyen, zindanda 2012’de 10 bin tutukluya hâkim olamayan bir devlet, zorunlu olarak HDP ile Öcalan’la oturmuş bu sürece girmiş. Artık ne sokakta, ne zindanda, ne dağda zorla kendisini bu halka dayatan bir sistem söz konusu değil. Türkiye ve Kürdistan’daki bütün dinamiklerin buluşmasıyla bastırılamaz bir tabloyu ortaya çıkartmıştır. Eğer baskıyla durdurulmak istenirse kendisini savunacaktır. l HDP hükümet formüllerinde nasıl bir yönelim izler? HDP adına konuşma durumunda değilim… Halka vaat ettiği program çerçevesinde bir çalışma yürütür. Buna uygun olmayan bir ittifak beklememeli. Nedir bu? Türkiye toplumu üzerindeki faşizan tekleştirme politikasını durdurmasıdır. Cumhurbaşkanının yasal sınırlarına çekilmesinin sağlanmasıdır. Türkiye siyasetinde tartışılabilir bir zemin yaratmaktır. Çözüm süreci ne olur peki? Hükümet kim olursa olsun engellenmesi oldukça zor. Yani Türkiye siyasetinde var olan ortamı daraltacak, baskı altına alacak bir olgudur. Bu yönüyle hükümet kim olursa olsun meselenin görüşmeler yoluyla sürdürülmesini esas almalıdır. Bize göre İmralı’da halk önderimiz Öcalan’ın tecrit halinin acilen bitirilmesi, ailesi ve heyete ulaşım koşulları verilmesi gerekir. Acilen di ‘Seçimde sürpriz olur’ ‘Kongre İmralı’ya bağlı’ ‘Erdoğan’lara geçit yok’ l ‘Diyalog ve tecrit’ l Ama bölgesel gelişmelerle birlikte bölünme, parçalanma yaratacağı kaygıları da eksik değil... Türkiye aslında çok ciddi stratejik bir zemin. Bu zemine iktidar eksenli bir ılım ‘Türkiye bölgeyi değiştirir’ l ‘Dayatma işe yaramaz’ l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle