16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 11 Haziran 2015 12 CHP yol ayrımında... aşlık sizi yanıltmasın, koalisyon seçeneklerini tartışacak, CHP’nin bu konuda nasıl karar vermesi gerektiği üstüne, sanki çok anlar, iyi bilirmişim gibi akıllar verecek değilim. Bu konuda acele edip kaleme sarılanları da anlamış değilim. Ortada henüz fol yok yumurta yok. Hele Meclis açılsın, hele Cumhurbaşkanı olan zat hükümeti kurma görevini birine versin, hele koalisyon için turlar başlasın... Yani daha çok su kaldıracak bir pilav için bugünden kaleme sarılmayı anlamış değilim. Anlamayışım herhalde benim kusurumdur, aklımın ermeyişindendir. Bu satırları da kıskançlığımdan filan yazmış olabilirim. Yani, “Hükümeti kimler kuracak?.. Hükümet kurulabilecek mi?.. Yoksa erken seçim mi” gibi çetrefil sorulardan ötesini merak etmiyorsanız bu Tırmık’ı geçin. HHH CHP özellikle seçim kampanyası sırasında art arda sosyal ve ekonomik açılım ve atılım hedeflerini açıklarken avuçlarım çok kaşındı. Ama kampanya sırasında “CHP’nin yol ayrımında” olduğuna ilişkin bir Tırmık bana zamansız ve haksız geldi. Ama seçim bitti ve CHP ikinci büyük parti olarak kaldı. Dahası bir önceki seçime göre oylarını artıramadı, adeta yüzde 25 eşiğinde çakıldı kaldı. Kıdemli Tırmık okurları biliyor. Ben sosyal demokrat değilim. Hiç olmadım da. Ama Türkiye’de ve dünyada sosyal demokrasiyi, sosyal demokrat partileri hep önemsedim. Köklerini hatırlamaları, Marksizme yönelimleri içimi ısıttı; Marksizmi pervasızca reddedip serbest piyasa ekonomisinin amansız savunucusu kesilenleri içimi üşüttü. CHP için yol ayrımı dediğim de işte bu... Avrupa’nın sosyal demokrat partileri, ille de “bütün sosyal demokrat partilerin annesi” sayılan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) adım adım Marksizmden koptu. Sonunda kendini bir “sınıf partisi” olarak değil, bir “kitle partisi” olarak tanımladı ve ve Avrupa Birliği’nin kurucu anlaşmalarından Maastricht sözleşmesini benimsediğini ilan etti. Herhalde biliniyordur: Maastricht sözleşmesinin özü serbest piyasa ekonomisinden ibarettir. Bu uzun, bu çetrefil ve çok önemli konuya bu kadarcık değinmekle yetinip CHP’ye dönelim. Seçim arifesinde CHP ağırlıklı olarak Megakent projesine vurgu yaptı. Sosyal ve ekonomik açılımların en ağır ve önemli halkası olarak bizlere Megakent projesini sundu. Tamam, asgari ücretin artırılması, mazotun köylüye ucuza verilmesi, emekli maaşlarının iyileştirilmesi gibi pek önemli projeler sundu. Ama ağırlık, ülkeyi yarınlara taşıyacak proje Megakent projesi idi. On üç yıl AKP iktidarı altında yaşamanın yaralarını sarması gereken Türkiye’de Megakent projesini ciddiye alabiliriz. Ama bu onun baştan sona serbest piyasa ekonomisi koşullarını veri alan bir proje olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor... Sormak hakkımız değil mi: Kendini sosyal demokrat parti olarak tanımlayan CHP, ekonomik modelini serbest piyasa ekonomisi (neoliberalizm) üstüne mi kuracak? HHH Seçim kampanyası sırasında siyasi partiler için hesapta olmayan, kimilerinin (mesela AKP’nin) “Lanet olsun, bu da nereden çıktı şimdi” diye homurdandığı, kimilerinin hazırlıksız yakalandığı için birkaç sade suya tirit basın açıklaması, ayaküstü demeçle geçiştirmeyi yeğlediği bir büyük olay yaşadık. Bursa ovasından başlayan, Kocaeli ve Eskişehir düzlüklerine uzanan metal işçilerinin direnişi... Sormak hakkımız değil mi: Kendini sosyal demokrat parti olarak tanımlayan CHP bu büyük direnişlerin öncesinde, sırasında ve sonrasında neredeydi ve ne yaptı? Yol ayrımı dediğim işte tam da bu. Ya neoliberal politikalarla modern bir kapitalizm inşa edecek; AKP’nin çalıp çırpmaya, doğa düşmanı bir kalkınmacılık anlayışıyla beton aşkına dayanan modeline karşı adalet duygusunu büsbütün yitirmemiş bir kapitalizmin bayrağını yükseltecek... Ya da özellikle Güney Amerika ülkelerinde aksasa da, zikzaklar çizse de, iç tutarlığı yüksek bir programdan yoksun olsa da, bazen el yordamıyla yürüse de sosyal demokrasinin devrimci günlerini hatırlatan arayışlar CHP saflarında da uç verecek... Adaylarının büyük çoğunluğunu önseçimle belirleyen CHP’de, yol ayrımında da karara üyelerin katılımına tanık olabilecek miyiz? Bilmiyorum, ama diliyorum... B ‘DEVLET İŞİ YAPIYORDUK’ ‘Eskortlarla’ yolculuk haber 13 Gün ağarmadan Akçakale’de olmamız lazım Şoför 1 anlatıyor: Ordan sonra çıktık, geldik buraya kadar eskortla. O eskort geri döndü, başka bir araçla önümüzden eskort devam etti. “Reyhanlı mülteci kampına iki otobüs olarak giderken eskortluk yapan kaç kişi olduğu” sorusuna: Giderken tek eskorttu dönerken çift. Ufak bir taksi 23 kişi. “Ordan döndükten sonra şahıslar yürüyerek mi geldi” sorusuna: Yürüyerek geldiler ellerinde büyük bir şey. Dönerken de buraya kadar eskort eşlik etti. O sola döndü sonra önümüze tekrar bi araba düştü devam ettik.” “Önde giden araba sizi burda bıraktı geri döndü. Diğer burada bekleyen bir araba vardı” sorusuna: O şekilde devam ettik. İleride de bi yerde tercüman bindi arabaya. Tercüman dedi ki “Varacağımız yere erken varmamız lazım. Mümkün olduğunca durmayalım acil bir şey olmadıkça” dedi. Şoförler, militanları Suriye sınırında bulunan ve radikal dinci grupların barındığı Atme kampından aldıklarını söyledi. IŞİD militanlarını Suriye’ye taşıyan otobüslerin şoförlerinin, militanları Reyhanlı’dan aldıkları ve Akçakale’de bıraktıkları yerleri gösterirken çekilen görüntüleri ortaya çıktı Şoförler Akçakale yolunda yaşananları anlatıyor, otobüstekilerin acil bir şey olmadıkça durmak istemediklerini söylüyorlar: Otobüsler hazırlanıyor Şoförler, sınırdaki kamptan militan ve mühimmatları nasıl aldıklarını, IŞİD bayraklarının görüldüğü kampı işaret ederek anlatıyor: lıkta tabi ki. Öbür tarafları, Şoför 1 anlatıyor: “Şurdan girdik böyle önde eskort.. Kulübenin içinde bekledik, beklememizi söylediler zaten arabanın içinde ışıkları söndürdük. O şahıs da şurdan karanlıktan geldiler. Bagajları açtılar gelen eşyaları indirdiler. Biz inmedik, araçtan indirmediler. Bir tane de böyle işte bekliyordu bizim başımızda, seyde. Araçtan inmedik. Bir araç geldi benim arabanın arka tarafına ordan birşeyler indirdi ben görmedim karanbagajları hep kendileri attı zaten biz bir şeyi ellemedik karanlıkta. İki araç.. Geri dönüş de aynı bu şekil. Burdan çıktık. Araçların olduğu yer orası. Biz araçtan inmedik. Herşeyi kendileri attı.” “İnenler sakkallı mıydı düzgün müydü?” sorusuna: “Sakallı, düzgün insanlar değildi. Benim arabaya 46 kişi bindi. Öbür arabaya da sonradan öğrendim, 27. Dolu olduğunu zannediyordum. Dolu değilmiş.” uriye iç savaErdem şında rejiGül me karşı savaşan cihatçıların, silah ve mühimmatlarıyla birlikte Hatay Reyhanlı’dan, Urfa Akçakale’ye MİT organizasyonuyla taşındığının Cumhuriyet tarafından ortaya konmasının ardından IŞİD militanlarını taşıyan otobüslerin şoförlerinin görüntülü ifadeleri de ortaya çıktı. İfadelerinde militanları aldıkları Reyhanlı’daki IŞİD bayraklı kampları gösteren, ardından da Akçakale’den Suriye’ye nasıl geçtiklerini anlatan şoförler, kendilerini “Bizim bir suçumuz yok, devlet işi yapıyorduk” diye savundu. Adana Narkotik Şube polisleri, uyuşturucu kaçakçılığı yapıldığına yönelik isimsiz bir ih S 10 Ocak’ta İncirlik otobanında durdurulan iki otobüste mühimmat bulundu. bar üzerine 10 Ocak günü İncirlik otobanında iki otobüsü durdurdu. Yapılan aramalarda uyuşturucuya rastlanmazken otobüslerden birinin bagajında battaniyeye sarılı halde kutular içinde mermi ele geçirildi. pından aldıklarını söyledi. Otobüslerde bulunan mermilerin unutulmuş olabileceğini söyleyen şoförlerin ifadelerine göre MİT’in organizasyonu ve refakatiyle silah ve mühimmatıyla birlikte Türkiye topraklarından geçirilen cihatçılar, yine bir başka sınır noktası olan Urfa Akçakale’ye götürüldükten sonra Tel Abyad’a geçiş yaptı. Akçakale Sınır Kapısı’na getirilen şoförler, sınırdan nasıl geçtiklerini gösteriyor. Yetkililerle birlikte bir minibüse binen şoförler sınırı geçiyor ve olay gecesi nasıl park ettiklerini, militanların Suriye’ye nasıl geçtiğini anlatıyor. MİT kiraladı Bunun üzerine otobüsler, detaylı arama yapılması için Adana Özel Harekât Şubesi’nin garajına çekilirken şoförler Şahin Güvenmez ve Esat Lütfi Er de gözaltına alındı. Şoförler sorgularında otobüslerin MİT tarafından kiralandığını, silah ve mühimmatıyla birlikte cihatçıların taşınmasında görev aldıklarını anlattı. Şoförler cihatçıları Reyhanlı’da Suriye sınırının sıfır noktasında bulunan Bükülmez köyünün karşısında bulunan ve bazı radikal dinci grupların barındığı Atme kam Şoförler gösterdi Sigara bile içirtmediler “Otobüslerle beraber nereye kadar geldiniz?” sorusuna: “Bu yoldan geldik, şurdan dönüş yaptık. Şu karşıda. Orda araçlarımızı ters çevirdik. Önlü arkalı park ettik. Akşam saaat 10’u geçiyordu. Benim aracıma 24 kişi bindi. Diğerine 46 kişi bindi. Hepsi Araptı. Ellerinde birşey yok Akçakale Sınır Kapısı’ndan Suriye’ye geçiş Şoförler, olay günü Akçakale Sınır Kapısı’ndan geçişlerini ve ardından yaşananları anlatıyor: Şoför 1 anlatıyor: şoför de benim yanım yanaştı. Girdiğimiz gibi durduk. Aşağı indik bagajları açtık. Bagajları ben açtım. “Sonra araca bindiniz mi” sorusuna: Aracın önünde bekledik. Dışardaydık. Malzemeyi onlar aldı. “Silahları var mıydı” sorusuna: Araçtakilerde yoktu çünkü bindikleri yerde tek tek üstleri arandı. “İndiler malzemeleri aldılar. Size tamam diyen kimdi yine eskortlar mı?” sorusuna: Hayır. Komutan dedikleri biri geldi. Uzun boylu ama hep sivildi ve silahlılardı. Yarım saat burda bekledik. Şahıslar gözden kaybolana kadar. “Tamam deyince kontrol etmediniz mi bagajları?” sorusuna: Ben aracımı 45 defa kontrol ettim. Aracımda hiç bişey yoktu. İki tane de görevli bindirdim burdaki görevlilerden onlar da kontrol ettiler. Birşey yok dediler. Yarım saaat sonra biz burdan geriye dönüş yaptık. Haziran seçimlerinden çıkan siyasal tablo, dışarıdan destekli bir azınlık hükümeti, koalisyon ve hızla erken seçim seçeneklerini önümüze getirdi. Bunun yanında üç dört yıldan beri giderek etkisi artmaya başlayan bir etmeni aleni kıldı. Bu etmen, kendini uzun yıllar güven ve istikrarın çıpası olarak tanımlayan Tayyip Erdoğan’ın, ülkedeki en büyük istikrar ve güven bozucu unsur haline gelmiş olmasıdır. Son genel seçimde seçmen topluluğunun çoğunluğunun Tayyip Erdoğan’a “yeter artık, otur oturduğun yerde!” mesajını vermesi bu duruma tepkidir. Erdoğan partisi haline dönmüş olan AKP’ye de verilen benzer bir mesajdır bu. Bu tespit bir doğruluk payı içeriyorsa, o zaman içinde bulunduğumuz siyasal belirsizlik ortamından güven, istikrar ve huzur yönünde çıkışın gerekli ilk koşulu kendiliğinden ortaya çıkar: AKP’nin hızla Erdoğan partisi olmaktan çıkması, kuruluş ayarlarına dönmesi. AKP, bu koşulla, diğer üç partinin herhangi biriyle koalisyon yapma kapasitesine sahip olabilir. Bugün CHP, MHP ve HDP kesin bir dille “bu haldeki Erdoğan partisi ile koalisyon yapmayız” diyor. Yoksa, örneğin seçmen tabanı itibarıyla en doğalı olan AKPMHP koalisyonunu ya da içinde AKP’nin olduğu farklı koalisyonları kısa vadede düşünmek çok daha kolay olurdu. Erdoğan ipoteği altındaki AKP de, bu nedenle ülkedeki asli istikrarsızlık unsuru haline geldi. Bu partinin aynı zamanda Meclis’in açık ara en güçlü grubuna sahip olması istikrarsızlık yaratma kapasitesini güçlendiriyor. “Şef”in yeniden oyun yapıcı aktör durumuna geçme imkânını açık bırakıyor. Ama ona istikrarsızlık yaratarak iktidara tutunma stratejisinden başka sarılacak dal bırakmıyor. Bu dalın, tarih sahnesinden çekilirken yaşanan bir son hamleden fazlasına izin vermeyecek olma ihtimali galiba güçlü. Ciddi biçimde tökezlemiş olan muktedirin son çare olarak tetikleyeceği erken seçimde daha ciddi bir darbe yeme ihtimali yok değil. Parlamenter demokrasinin dönüşünü fırsata çevirmek 7 Bu ifadelerin ardından militanları aldıkları kampa götürülen şoförler, militanları ve mühimmatı nasıl aldıklarını anlattı. Daha sonra da Akçakale Sınır Kapısı’na getirilen şoförler bu kez sınırı nasıl geçtiklerini soruşturmayı yürüten yetkililere gösterdi. Şoförlere yaptırılan yer göstermelere ait görüntülere Cumhuriyet ulaştı. Şoförlerin anlatımları şöyle: Şoför 2 anlatıyor: tu. Bütün eşyalarını bagajlara yüklediler. Sakallı da vardı. Bizi araçtan aşağı indirmediler, ışıkları yaktırmadılar. Dışarıda sigara içmemize bile izin vermediler. Arabada için dediler. Tekrar aynı güzergahtan çıktık. 01.30 gibi hareket ettik. Burdan istikametimiz. Geldiğimiz yola çıktık. Şahısları Akçakale’ye bıraktık.” Şoför 2 anlatıyor: Stadyumun önünde karşılayan siyah araç tekrar önümüzde buraya kadar geldi. Burada bir araç bekliyordu. 34 EYZ veya EZY plaka rakamı, hatırlamıyorum. O araç bizi bekliyordu. birkaç kişi daha vardı. Onlar da hep birlikte aşağı indiler bana kapıyı açmadım, açtırmadılar. Aşağıda bişeyler konuştular. Hepsi Türk’tü. Sonra kapıyı açmamı söyledi sakallı biri geldi. Siyah beresi vardı. Ön tarafa çıktı aracın yanında da bir tane Arapça bilen birisi vardı. Sakallı adam Türkçe konuşuyordu. diyor ki: ‘Şu an yolumuz uzun yolda durmamamız gerekiyor. Gün ağırmadan Akçakale’ye indirmemiz lazım karanlıkta. Onun için durmayacağız. Çok ihtiyacınız olursa 12 dakika durur devam ederiz.’ “Buraya gelen araba geri mi döndü” sorusuna: “Siyah araç burdan döndü. bizi bekleyen araç 34 plakalı önüme geçti devam ettik. Arkada bir araç daha vardı ama onu hiç görmedim. Akçakale’ye kadar hiç durmadım.” Komutan dedikleri biri geldi “Reyhanlı’da yüklediniz. Ordan Akçakale sapağından buraya kadar geldiniz. Önde arkada eskortla mı geldiniz” sorsusuna: Evet. “Bu kapıdan içeri mi geçiş yaptınız” sorusuna: Soldaki kapıdan. “Akçakale gümrük kapısından... görevlilerle birlikte geçtiniz” sorusuna: Tabii öndeki eskorttu zaten. “Ne kadar gittiniz buradan” sorusuna: Çok fazla birşey değil çok çok 1520 metre gittik. Park ettik. Lambaları söndürdük. Görüntülerde şoförler ve yetkililerin şoförlerin gösterdiği kapıdan sınırı geçtiği görülüyor. Bir yetkili “Buraya kadar geldiniz” diye soruyor: Sol kapında giriş yaptık durduk. Işıkları söndürdük. 20 kadar sivil şahıslar kim olduğunu bilmediğimiz MİT veya asker. Malzemeleri indirdiler. İşimiz bitti. “Senin araba direkt buraya doğru mu yanaştı. Farları söndürdünüz. Yönünüzü dönderdiniz mi?” sorusuna: Bütün farlar söndü. Öbür “Diğer şoförle beraber mi. Eskortluk yapan kimse kalmadı yani” sorusuna: Tabi tabi. Siz gidebilirsiniz dediler. Dönüş yaptık. Geldiğimiz yoldan geriye döndük Akçakale’yi geçtikten sonra çevre yoluna dönen bir yol var orası otobana çıkıyor, devam ettik. O anda durduk 1520 adam seri bir şekilde bagajları açtırdılar. Eşyayı alan gitti öbür tarafa. Arapça bilen adam da vardı. Onlar birşeyler söylüyodu. Yarım saat falan zaman geçti burda. 20 kişi vardı silahlı düzgün vaziyetli insanlar. Geri dönüş yaptık. Lambayı da dışarıda yaktım hatta. Yanımızda kimse yoktu. “Ödeme şeyleri? Telefon açtınız mı M. Bey’e?” sorusuna: Yok, bilgi vermedik. Zaten o dedi. İşiniz bitti gidebilirsin deyince çıkın gelin dedi. Saat 11 gibi aradı. Sordu. Bir sıkıntı yok dedik. Arabada bir sıkıntı vardı onu söyledim sadece. Hayırlısıyla gelin dedi. Aynı istikamet burda. Sabah namazı gibi indirdik. Erdoğan’dan arınma Şoför 2 anlatıyor: Bugün büyük bir şok yaşayan AKP’nin, Erdoğan partisi olma niteliğinden arınma için belli bir zamana ihtiyacı olacak. Bu durumda Erdoğan’ın istikrarsızlık yaratarak geri dönme stratejisini hemen etkisiz bırakmaya yönelik adımların atılması sorumluluğu diğer üç partinin sırtına yükleniyor. Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve teşkilatının neden olduğu siyasal, hukuki ve toplumsal enkazı kaldırma konusunda üç partinin de seçmenlerine karşı sorumlulukları ve bunu yerine getirmek için imkânları var. En önemli imkân, 7 Haziran seçimleri sonrasında yasama gücünün muktedirin tasdik organı olmaktan kurtulmasıdır. Yeni Meclis’in faaliyete geçtiği günden itibaren, ne muktedir ne de başka bir devlet organı Meclis çoğunluğuyla istişare etmeden, onayını almadan hareket edebilecektir. Bunun ilk adımı Meclis başkanlığının Tayyip Erdoğan’ın manevra alanı dışına çıkarılması ve AKP’nin başkanlığı kaybetmesidir. Parlamenter demokrasinin muhtemel türbülans dönemlerinde Meclis başkanının rolü çok daha önemli olacaktır. Aynı zamanda bir devrin kapandığının ilk somut işareti olacaktır bu. Meclis başkanlığı seçimi prosedürü dikkate alınarak ilk turda CHP, MHP ve HDP’nin adayları belirlemede esas amaca yönelik davranmaları, sonucun ikinci turda birinci ve ikinci gelecek aday arasında belirleneceğini ilk adımda düşünerek adım atmaları beklenir. İkinci adım hükümetin kurulmasıdır. Bugün üç partiye seçmenlerin verdikleri vekâlet hem ortak yönler hem birbirine zıt konular içeriyor. Aralarındaki ortak yönler, esas olarak, demokratik hukuk devleti işleyişine geri dönmektir. İç güvenlik torba yasasına karşı üç partinin Meclis’teki ortak direnişi, bunun zeminini oluşturuyor. Üzerleri utanç verici biçimde örtülen rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarını Meclis girişimiyle hızla başlatmak, seçim ve siyasal partiler yasalarını değiştirmek, HSYK’yi gerçekten yargı bağımsızlığının güvencesi yapmak, Cumhurbaşkanlığı’nı anayasal sınırları içinde tutacak somut önlemleri almak gibi acil ve etkili önlemler hızla alınabilir. Bu aynı zamanda AKP yöneticilerinin de, eğer buna niyetleri varsa, Erdoğan partisi olma ipoteğinden kurtulmaları imkânını güçlendirecektir. 7 Haziran seçimleri Türkiye için büyük bir demokrasi sınavı idi. Parlamenter demokrasinin geri dönüşü demokratik müzakere ve uzlaşmaların kapısını açarak Türkiye’de demokratik hukuk devletinin ve toplumsal barışın tesisi için son derece önemli bir fırsat sunuyor. CHP, HDP ve MHP’nin bu yük ve sorumluluğa uygun davranarak, ilk etapta enkazı hızla ve sükunetle kaldırmaya girişmeleri bu demokrasi sınavının ikinci ayağıdır. Erdoğan partisinin enkazının kaldırılması konusunda her üç partinin de halka borcu var. Seçmenin vekâleti DÜZELTME VE CEVAP Cumhuriyet Gazetesi’nin 20.01.2015 tarihli sayısının 13. sayfasında “Çifte soruşturma” başlığı ile müvekkil/Çeşme Cumhuriyet Savcısı Davut Yılmaz hakkında yayınlanan haberde, müvekkilin, çocuğunu okula bıraktığı esnada, 10 okul öğretmeninin “eylem” yapmak adına okula gelmediğini görmesi üzerine; önce polise verdiği talimat ile öğretmenler hakkında tutanak tutulmasını temin ettiği ve akabinde de soruşturma açtığı beyan olunmuş ve Eğitim İş İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Bülent Turan’ın konu ile ilgili haksız ve hukuka aykırı “görevi kötüye kullanma” suç atfı içeren demecine yer verilmiştir. Öncelikle hemen belirtmek isteriz ki; müvekkilin çocuğu, gerçekten de Namık Kemal İlköğretim Okulu’nda öğrenci olup; her gün servis aracı ile okula gidip dönmektedir. Anılan gün de müvekkilin çocuğu servis aracıyla okula gitmiştir. Saat 09:20’de okulun Rehb. Öğr. müvekkili aramış ve “Gelip çocuğunuzu okuldan alın” demiştir. Müvekkil bunun üzerine okula gitmiştir. Dolayısıyla haberde zikredildiği gibi müvekkilin sabah çocuğunu okula bıraktığı esnada öğretmenlerin okula gelmediklerini gördüğü gerçek değildir. Okula intikal eden müvekkil, Göçmenleri TOMA’yla serinlettiler S uriye’nin Rasulayn ile Talebyad İlçeleri arasındaki bölgede IŞİD ile YPG güçleri arasında süren çatışmalardan kaçarak geldikleri sınırda 3 gündür bekleyen yaklaşık 3 bin Suriyeli’nin sabah saatlerinde Türkiye’ye geçişine izin verildi. Suriye tarafında, IŞİD ile YPG arasında yoğunlaşan çatışmalar ve koalisyon uçaklarının havadan bombaladığı bölgelerden kaçan ve 3 gündür sınırda bekleyen 3 bine yakın Suriyeli’nin Türkiye’ye geçişlerine izin verildi. Kadın ve çocukların yoğunlukta olduğu Suriyeliler, sınır hattındaki Zenginova Mahallesi’nde, jandarma ve AFAD tarafından oluşturulan mobil kapıdan içeri alındı. Bu arada sıcak hava nedeniyle bunalan Suriyelilerin isteği doğrultusunda sınır hattında görevli zırhlı TOMA aracı ile kalabalığın üzerine su sıkılarak serinlemeleri sağlandı. Su ve bisküvi ikram edilen Suriyeliler, geçişlerinin ardından minibüslerle Akçakale’ye taşındı. okulda özellikle yaşça küçük öğrencilerin, ailelerinden veya öğretmenlerinin refakatinde olmaksızın, tamamen korunmasız ve çaresiz bir şekilde korkup ağlayarak, ailelerinin kendilerini okuldan almasını beklemelerinden BİR VATANDAŞ ve BABA olan müvekkil çok müteessir olmuştur. 5237 Sayılı TCK’nun 260. m. uyarınca kamu görevlilerinin topluca görevlerini terk etmeleri bir suçtur. Suç olmasının ötesinde öğretmenlerin bu eylemi, hem okula gitmeyeceklerini önceden velilere bildirmedikleri için özellikle küçük öğrenciler nezdinde tam bir karmaşaya neden olmuş ve hem de T.C. Anayasa’mızda da teminat altına alınan eğitim ve öğre nim hakkını ihlal etmiştir. Yine TCK’muzun 278. m. uyarınca işlenmekte olan bir suçu bildirmemek de bir suçtur. Tüm bu bilgileri savcı olması hasebiyle haiz olan müvekkil, öğretmenlerce işlenen suçu bildirmeyerek bir suç işlememek adına 5271 Sayılı CMK’nun 158. m. ile gösterildiği şekilde kolluk memurlarını arayarak suçu ihbar etmiştir. Anılan tarihte izinli olan müvekkil, bir Cumhuriyet Savcısı olarak değil, SADE BİR VATANDAŞ OLARAK suçu ihbar etmiştir. Müvekkil ihbarı üzerine Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma açmış olup; soruşturma dosyası bir diğer Savcı tarafından yürütülmektedir. Dolayısıyla müvekkilin bahsi geçen 10 öğretmen hakkında soruşturma açtığı da gerçek değildir. Tüm vukuatın gerçekte nasıl gerçekleştiğini araştırma gereği dahi duymadan; Bülent Turan’ın müvekkile yönelik “görevi kötüye kullanma” suçu atfı içeren demecini de barındıran gerçekdışı haber yayınlayarak müvekkil hakkında “savcılık” mesleğini kötüye kullandığı gibi hatalı bir algı yaratılarak müvekkil kişilik haklarının ihlal edilmiş olması, hukuka aykırı olduğu kadar hakkaniyet ve nefasete de aykırıdır. Kamuoyuna saygılarımız ile duyururuz. Çeşme Cumhuriyet Savcısı Davut Yılmaz vekili Av. Hatice Yeliz Karataş. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle