27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
‘Nâzım’ın dizeleriyle coşan bir Türkiye düşlüyorum’ “Bazen oyun sonunda bir coşku oluyor; sarmaş dolaş oluyoruz, diyoruz ki keşke Türkiye böyle olsa... Nâzım’ı izleyen, Brecht’i düşünüp algılayan, onların dizeleriyle coşan, umut dolan bir Türkiye düşlüyorum. Hayal etmek güzel bir şey...” >> 4. Sayfada EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Hülya Avşar, Perşembe günü başlayacak olan ‘Kösem Sultan’ adlı dizide Safiye Sultan’ı canlandırıyor. Pazar 8 Kasım 2015 Son zamanlarda Osmanlı etkisi, modadan mimariye, dekorasyondan gastronomiye, her alanı domine etmiş vaziyette. Siz ona isterseniz kısaca ‘kitsch’ de diyebilirsiniz. EBRU ÇAPA Sultan şıklığı... ter deli gönül... İlla bir yerlere asker figürü kondurulacaksa, hiç değilse Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı karşılarken, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın merdivenlerine dizilmiş, 16 Türk devletini temsil eden askerin bulunduğu animasyondan feyz alınsın. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Angela Merkel’i ağırladığı Yıldız Sarayı’ndaki varak tufanı, milletin aklını aldı anladığım kadarıyla. İş varakla bitseydi, ooo ho... ebek, çocuk ve gençlere yönelik mobilya tasarlayan ünlü bir markanın, Sultan adını taşıyan, “görenleri tarihi bir yolculuğa çıkarmayı” hedefleyen son koleksiyon serisinin bültenini görünce şöyle bir ürperdi bünye. “Bu ne be?!.” şeklindeki, pek de saray zarafeti arz etmeyen ilk tepkinin ardından, okudukça okudukça, harem avlusunda derin düşüncelere dalmış dertli bir cariye misali, paranoyahüzün kırması, tuhaf bir hâleti ruhiyeye gark oldum. “Osmanlı figürlerinin günümüz şıklığıyla buluştuğu” seri, kumaş kaplı detaylar ve göz alıcı aksesuarlarla “küçük hanımları kendine hayran bırakıyor, genç kız odalarını saray dairesine dönüştürüyor”muş. “Osmanlı şıklığını modern çağın gereksinimleriyle bir araya getiren” marka, “kendi masalının kahramanı olmak isteyen genç hanımların hayallerini gerçeğe dönüştürüyor”muş. El kadar çocuğun tarihinde çıktığı yolculuk uzansa uzansa nereye uzanır demeyin, genetik bilgi diye de bir şey var. Ve fakat bu “sultan şıklığı”nı bebek ve oğlan çocuğu odalarına da taşımayı planlıyorlarsa, ikinci defa düşünmelerini önereceğim, naçizane. Çocukcağız, önceki hayatlarından birinde taht rekabetinde boğdurulan sabilerden biriyse, bilinçaltının dürtüklemesiyle, lokma kadar yüreciğine inip, fücceten gidebilir maazallah. B Zaten geleneğimizde, sünnet çocuklarını şehzade gibi giydirme âdeti var malum, başına padişah sarığı kondurup, sırtına janjanlı pelerinkaftan geçirip eline asa versen de hafifleyemeyebiliyor o travma. Bu “altın varak olsun, Osmanlı koksun, canımı yesin” tutumunun, 1 Kasım’daki “duydunuz zilin sesini” alarmıyla şaha kalkmış bir hal olduğunu iddia etmek, haksızlığa girer elbet. Şu geçtiğimiz yılların “yükselen trend”i Osmanlı özentisi, meraklıları tarafından öyle bir yorumlandı ki, o dillerden düşmeyen ecdat, türbesinde dikelip “Bizim zamanımızda kitsch akımı henüz doğmamıştı evladım” şeklinde dile gelse, yeridir. Tasarımcı Şafak Çak, ta 2009 yılında, Elif Ergu’ya verdiği röportajda, muhafazakâr kesimin şaşaa merakını, bizatihi uygulayan insan olarak, birinci ağızdan anlatırken, cümlelerinden altın varak damlıyordu mesela: Bir eve “Fatih Sultan Mehmet’in tahtından esinlendikleri” sekiz taht yerleştirdiklerini söylüyordu misal. Asansörle çıkılan namaz salonu, mimber, 24 saat Kâbe’yi izlemeye olanak tanıyan plazmalar, klimadan pompalanan gül suyu esansı, parkelerde, hatta tuvaletlerde bile kullanılan, her yere tuz gibi serpiştirilmiş Swarovskiler... Para olunca, harcamanın da sonu yok tabii, tonundan çalıyordu: “Muhafazakâr aileler Swarovski taşını çok seviyor. Ben aslında yeter diyorum ama istenince de ne yapayım? Altın varak olsun, Osmanlı koksun... Dünyada sadelik var, bizde özellikle bu kesimde şatafat var.” Ahir zamanlar, şaşaayı, şatafatı, parası paçasından akanların tekelinden çıkarmış durumda; şükür... Osmanlı Saray Tavanları’nda yaz kampanyası çerçevesinde yüzde 20 indirim uygulayan, zanaatini “Her eve bir Osmanlı tavan! Artık eskilerden kurtulun. Gözleriniz beyaz tavanlara bakmasın. Siz de kendinize göre, göz zevkinize uygun bir Osmanlı Saray Tavanının keyfini sürün. Misafirlerinizi ve sevdiklerinizi hoş ortamlarda ağırlayın” cümleleriyle pazarlayan iç dekorasyon işletmelerimiz mevcut... Evinize harcayacak paranız yoksa bile dert değil, kamu imkânları sınırsız... Önümüz arkamız, sağımız solumuz kitsch... Geçtiğimiz yıl içinde, teknolojiyle geleneğin kelime manasıyla vücuda geldiği bir kitsch şaheseri olarak, Amasya Belediyesi’nin Yeşilırmak kıyısına kondurduğu ‘selfie çeken şehzade’ heykeli gündeme gelmişti hatırlarsanız. Hilmi Yavuz, okumakta olduğunuz gazete için durumu, “Osmanlı’yı canlandırma iddiasındaki AKP oryantalizminin ve lümpenleşen Türk toplumunun sanatı” olarak addediyordu. Ali Artun, eskop için mayıs ayında kaleme aldığı, bu heykele de değinen makalesinde, “Türkiye’de kitsch, asıl mimarlıkta, dekorasyonda ve modada izlenen ‘Osmanlı canlanması’ ile yükselmiştir” diyordu: “Üstelik, şahikasını Başkanlık Sarayı’nda gördüğümüz bu stil, Osmanlı yönetiminde başlayan, mimarlığı Türkleştirmeye dönük ‘milli mimari’ hareketinin, Mimar Kemalettin, Vedat Tek ve izleyicilerinin bayağı taklitlerinden oluşmaktadır. Postmodernizmin bu yerli örnekleriyle karşılaştığımızda, kendimizi Miniatürk gibi bir tema parkındaymış gibi hissederiz. Aslında dünyanın her yerinde ‘tarihsel mimari’ endüstrisi, kitsch üretir.” Geçenlerde bir dostum, sahibinden satılık mamullerin bulunduğu bir sitede karşısına çıkan “Osmanlı mimarisinde çok özel tasarım villa” ilanını, “Konunun içinden varak geçmeyegörsün, Osmanlı hesabına kakalarken, yemin etseler başları ağrımıyor herhalde” diyerek, kahkahalarla gösterdi. Bahçede, yarı çıplak heykeller, dış cephede Romalı asker kabartmaları... Ama nedir? Çatıdan merdivene, her şey altın sarısı... Bizans hep kahpe, atalarımız hep şahane... GÜRSEL GÖNCÜ TRT’nin Diriliş Ertuğrul’unu, Osmanlının doğuşunu anlatıyor hesabına tavsiye etmiyoruz. O biraz “Dünya bir toz bulutuydu” evresinde henüz, evin ortasına otağ konduracak haliniz yok. Yine TRT’nin Filinta dizisi var, o biraz daha uygun düşer. Olmadı, yakında Star’da Muhteşem YüzyılKösem başlıyor, az sıkın dişinizi... Diş demişken, yine son yıllarda, beş yıldızlı otellerin yılbaşı ziyafetlerinin mönülerinde maklube servisi filan yapıldığını falan hatırlatalım. Fast food zincirlerinde bile, “yanında kımız da olaydı iyiydi” dedirten hamburger çeşitleri mönülere dahil oluyor patır patır. Oldu mu tam olsun bari, kendinize doğru düzgün Osmanlı mutfağı tarifleri veren bir yemek kitabı alın. Evde davet verirken, ona göre bir sofra kurarsınız. İkbal yollarında, fısıltı gazetesi gibi ve kadar iş yapan bir medyum yok bildiğiniz gibi. Hangi kapıdan, kim, nasıl bir kısmetle girer, belli mi olur... Hadisenin moda ayağında, sıkıntı çekmezsiniz zaten. İnternete girin, karşınıza Osmanlı şıklığına nasıl bürünebileceğiniz konusunda fikir veren moda uzmanından ve ürün satan siteden geçilmiyor. Erkekseniz işiniz kolay. Tişörttü, kıravattı, bir yerinize bir tuğra kondurdunuz mu vaziyeti kurtarıyorsunuz. (Hayat yine ve hep, erkeklere güzel ve rahat. Bir kez daha bir feminist olarak teessüflerimi sunmak isterim.) Kadınsanız, üzerinize bir sizin kadar daha konfeksiyon ünitesi geçirmeniz icap ediyor. Anlayacağınız, nasılsa her yerimi bolca kumaşa, kadifeye, işlemeye gömdüm, o kalabalık içinde basenler de biraz genişmiş, kaç yazar, diyemiyorsunuz. Bilakis, Twiggy ölçülerinde olacaksınız ki, kolunuzun altına iki arkadaşınızı almış da saklıyor gibi görünmeyin. Şu dönem biraz daha süreceğe benzediği için, geleceğe yönelik bir yatırım tavsiyesiyle bağlayalım oldu olacak. Bu aralar üremeyi düşünüyorsanız sultan şıklığının bir uzantısı olarak, çocuğunuza uygun bir isim vermeyi düşünebilirsiniz. Geçtiğimiz aylarda, Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı veriler vesilesiyle, 2014 yılında, kızlarda Hiranur, Ecrin, Nisanur, Rabia, Esmanur, Nisa, Zümra, Kübra, Medine, oğlanlarda Yusuf, Berat, Muhammed, Emirhan, Burak, Alperen, Abdullah, Bilal gibi isimlerin tercih edildiği konusunda aydınlatıldık mesela. Bu aktarım da bizim, naçizane, maarif takvimi tadında bir hizmetimiz olsun. Gazanız mübarek olsun, tamam inşallah... ‘Dünya bir toz bulutuydu’ Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adlı eserinden uyarlanan, Halit Refiğ’in yönettiği ‘Aşkı Memnu’nun (Yasak Aşk) TRT’de yayınından bu yana 40 sene geçmiş. 20. yüzyılın başında geçen hadiselerin canlandırılması, 70’lerde herkesi etkilemişti. Çolpan İlhan, Müjde Ar, Salih Güney, Neriman Köksal.. (Herkes galiba Nihal rolündeki Itır Esen’e kalbini kaptırmıştı ama Müjde Ar’ın beynimizdeki yeri ayrıydı). Bu ilginin bir diğer önemli sebebi de, o güne kadar yakın geçmişimizdeki Osmanlılık algısının, hareketli bir görsel karşılığı olmamasıydı. Sinemada, Yeşilçam filmlerindeki karikatür Osmanlı paşaları, efendileri var‘Alışverişte görünelim’ dı. Bir de Mütareke yıllarında çeBu noktada, bir kısır döngü yakilmiş, son padişahı, selam veren şandığı muhakkak. Yapımcılaaskerleri gösteren ve bize “vay rın çoğu zaten tarih danışmanı be ne hızlı yaşamışlar” dedirten gibi bir insana ihtiyaç duymu‘fast motion’ görüntüler... yor. Duyanlarsa, ancak şöyle bir ‘Aşkı Memnu’yla geç Osman“alışverişte görünelim” mantığıylı döneminin gündelik şehir hala, senaryo yazıldıktan sonra “hoyatı, ev içleri, insan davranışları, cam çok çok imkânsız birşey varkonuşmaları, psikolojisi ilk defa sa söyle, yoksa yürüyelim” diyerek vücuda gelmiş gibi oldu. hayata devam ediyor. Bu yaklaşıÖzellikle 90’lı yıllarda gelişen, mın maalesef parasal konular dışın2000’li yıllarda patlayan TV dizi ‘Ertuğrul Diriliş’ da bir rasyoneli daha var: Ülkemizleri arasında, konusunu tarihten de sosyal tarih uzmanı yok! Örnealan senaryolar veya yerli uyarğin İngiltere’de “Geç Viktorya Dönemi orta sınıf lamalar epeycedir (Herhalde ‘Muhteşem Yüzyıl’ ev eşyaları ve kullanımı” uzmanı var ama bizde da bir dönüm noktasıdır). Şimdilerde de ‘Filinaynı dönemin ‘Aşkı Memnu’su için bu yok. ta’, ‘Diriliş’ gibi tarih dizilerini ekranda görüyoYine tarihten bir örnek vermek gerekirse, rum; yakında (perşembe) ‘Kösem Sultan’ da baş 70’li yıllarda ‘Aşkı Memnu’nun yanı sıra yalıyor. bancı dönem dizileri de izlemeye başlamışTarih veya dönem dizilerinin artması, ilgi tık. ‘Kökler’, ‘AşağıdakilerYukardakiler’, ‘Kapgörmesi sevindirici ama beraberinde bir “dizi” tan Onedin’ gibi... Batı’daki bu dönem yapımı işproblem de ortaya çıktı. Öncelikle “gerçek tarih ler, 40 yıl sonra bugün ‘The Knick’ veya ‘Vikingle uyumsuzluk” meselesiler’ dizilerindeki gibi hayret verici tarihî detaynin bir problem olmaların ortaya konduğu bir seviyeye ulaştı. Biz ise dığını vurgu‘Aşkı Memnu’dan, diyelim ‘Filinta’ya kadar gelamak lebildik. isYerli tarih dizilerindeki sıkıntılardan biri de, artık senaryolardan mı kaynaklanıyor yönetmenlerden mi bilmiyorum geçmişte yaşamış karakterlerin kimi zaman bizden daha geri, daha az zeki olarak kimi zaman da sanki bugün yaşıyorlarmışcasına canlandırılması. Bir bakıyorsunuz insan ilişkileri ve konuşmalar yapay bir eskitilmişlik içinde; bir bakıyorsunuz, tersine, bugünün diliyle, esprileriyle, vs. beliriyorlar. Tarihin “ilerlemeci” bir seyir izlediği yanılgısı bugünü mutlaklaştırıyor, ekrandaki kişi ve olayların algısı dengesizleşiyor. “Sahici bir illüzyon” yaratamamak, Türkiye’deki dizilerin genel problemi. Tarih dizisi olunca, çözmek daha da zorlaşıyor. Bizans’ın “kahpe”, ecdadımızın “şanlı” olup olmadığını tartışmak bile yersiz. Yeşilçam’ın “kahpe Bizans”ıyla kıyaslandığında bugün ne noktayız, ona bakmak lazım. ‘ErtuğrulDiriliş’ dizisini izlerken Bizans entrikalarında da, ecdadımızın kahramanlıklarında da bir gelişme, incelme, ayrıntılanma olmadığını görüyoruz. Halbuki bu geçen 3035 sene içinde en azından Kara Murat’larımızın daha kaliteli bir tarihsel kurguya gelmiş olması beklenirdi. Tarihin, tarihçiliğin, tarih eğitiminin yerlerde süründüğü ülkemizde, tarih dizilerine “bunlar geçmişi çarpıtıyor” diye yüklenmenin bir mantığı yok. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu veya Kanuni dönemini gerek okullarda gerekse akademik yayınlarda hakkıyla, ayrıntısıyla, hem nalına hem mıhına anlatabildik mi de ‘Diriliş’e veya ‘Muhteşem Yüzyıl’a laf edeceğiz? Bugün artık ekran karşısında, Bizans’ın Anastasia hep kahpe, atalarımızın hep şaThsilimpov, dizide hane olduğunu bile kabul edeKösem Sultan’ın cek noktaya gerilemiş durumdagençliğini yız. Hiç değilse biraz daha yaracanlandırıyor. tıcılık ve sahicilik sağlayalım. terim. Bilindiği gibi bir değil birçok tarih var ve sonuçta bunlar bir dramatik kurguyla veriliyor. Bu bakımdan “Kanuni o durumda böyle demedi, o hadisede Hürrem’in bir rolü yoktu” gibi yaklaşımları anlamlı bulmuyorum; belgesel seyretmiyoruz. Ancak insan ilişkileri ve olaylar örgüsü için geçerli olan bu serbestliğin, mekana, çevreye, eşyaya, kostüme, kısacası “teknik” olan herşeye uygulanması, ciddi sorunlar, komik görüntüler doğurabiliyor. Yapımcılar zaten pahalı ve zor olduğu için tarihî dış mekân çekimlerini sevmiyorlar, bunları ucuz atmosfer animasyonlarıyla geçiştiriyorlar; o zaman hiç değilse iç mekânlarda dönemin dünyasına teknik anlamda sadık kalmaya çalış! Kadınsanız işiniz zor ‘Sahici bir illüzyon’ Halbuki biraz etraflarına baksalar, devletimizden, belediyelerimizden öğrenecek çok şey var. Bağcılar, geçtiğimiz yıllarda başlattığı “Okullara Osmanlı ve Selçuklu mimarisi” seferberliğiyle öncü belediyelerimizden örneğin... “İlçedeki okulların mantolamasını yaparak dış cephelerini Selçuklu ve Osmanlı mimarisine uygun bir şekilde giydirmenin” haklı gururunu taşıyorlar. Onlara bakıp bir şeyler öğrenilebilir. Ankara Maliye Bakanlığı binasının dönüştürüldüğü yeni görünüm, tepesindeki kubbesiyle filan, bir fikir versin, verebiliyor olsun is ‘Okullara Osmanlı ve Selçuklu mimarisi’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle