19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 Cemaat okullarına ‘ajans’ formülü SİNAN TARTANOĞLU ANKARA “Paralel yapıyla mücadele” adı altında yurtdışındaki “cemaat” okullarına karşı da savaş açan AKP hükümeti, yaklaşık 160 ülkedeki cemaat okullarının, Türkiye’de kurulacak özel hukuk tüzelkişiliğini taşıyan bir vakfa devredilmesi planı üzerinde çalışıyor. “Türkiye Eğitim Ajansı” adı altında kurulacak vakfa bağlı faaliyet gösterecek olan okullara Türkiye’den “gönüllüler” arasından geçici görevle öğretmen ataması yapılacak. Finansmanı ise Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) sağlayacak. Projenin “ilham kaynağı” ise eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onursal başkanlığını üstlendiği Yunus Emre Enstitüsü. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yurtdışındaki cemaat okullarının kapatılmasına ilişkin düzenlemenin tamamlandığını açıklamasının ardından ön 160 ülkedeki okullarla ilgili finansmanı TİKA sağlayacak Fethullah Hoca’nın Okulları... Ayrı ayrı çağın insanı olmak, tüm tarihin ve yaşadığımız günlerin acılarını, eşitsiz gelişmenin yarattığını bilmemekten geçmez mi? Dünya değişiyor oysa! İnsanlık gün geçtikçe eşitleniyor... Eşitsizlik köle toplumlarında göze çarpıyor... Baskıcı rejimlerde, özellikle İslam coğrafyasında... Kızılderililer ve beyazlar bir zamanlar ayrı ayrı çağın insanlarıydı. Şimdi eşit bir biçimde yaşıyorlar! Tarihin akrebine bakıyorum, yıllar geçiyor, çoğu zaman bunun farkına varmıyoruz... Saatlerin akrep ve yelkovanı gibi. Duygular düşünceler allak bullak oluyor; katliamlar, kıyımlar unutuluyor... İnsan hayatı da böyle oluyor işte... 2010 yılının yetmez ama evetçileri ya da “evetçiler” şimdilerde darmadağın olmuşlar... Çoğunluğu AKP yandaşı! Daha düne dek Fethullah Gülen’in yanında “saf” tutanlar, bugün Cemaati yerden yere vuruyor, “haşhaşiler” diye suçluyor, Hrant Dink cinayetinde “parmak izi” arıyor. Gündemde okulları var Cemaatin! 25 yıl önce Orta Asya cumhuriyetlerinde, Kuzey Irak’ta, Balkan ülkelerinde, Kuzey Afrika’da, ABD’de kuruldu... Okullar kurulurken Milli Eğitim Bakanlığı’ndan öğretmenler atandı yurtdışındaki okullara... Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller bu okulların açılmasına Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak destek verdiğini açıkladı, AKP döneminde Abdullah Gül okulları öve öve bitiremedi. Burada şunu eklemeliyim... Bu konuda çok yazı yazdım, nasıl örgütlendiklerini anlattım... Özbekistan Cumhuriyeti okulları kapattı, ardından da Beyaz Rusya... HHH Ayrı çağın insanları olanlar, bilgi sahibi olmadan düşünce üretenler, tarihin saatinde akreple yelkovanın yer değiştirdiğini hemen anlamazlar. Hele hele demokrasisi gelişmemiş, din ekseninde DEVRALINAMAZSA YENİ OKUL PLANI Türkiye Eğitim Ajansı’nın yurtdışındaki eğitimin tamamını üstleneceği belirtiliyor. Cemaat okulları olarak bilinen, bir şirket veya dernek üzerinden finanse edilen okulların, faaliyet gösterdiği ülkenin hukuki yapısına göre Türkiye Eğitim Ajansı tarafından devralınması veya satın alınması düşünülüyor. Hukuki yapının satın alınması veya devralınmasının hukuken mümkün olmadığı durumlarda da ajansın yeni okul yapması planlanıyor. Türkiye Eğitim Ajansı’nın şirket veya derneklere bağlı cemaat okullarının devir veya satın alınması, yeni okulların açılması ve öğretmen istihdamı için gerekli finansmanı TİKA üzerinden sağlayacağı dile getiriliyor. ceki gün toplanan Bakanlar Kurulu’nda, ağustos ayından beri sürdüğü belirtilen çalışmaların sunumunu yaptı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın henüz tamamlanmadığını, bir sonraki kurul toplantısında tekrar gündeme geleceğini bildirdiği düzenleme ile Türkiye’nin yaklaşık 160 ülkedeki cemaat okullarının Milli Eğitim Bakanlığı veya büyükelçilikler bünyesinde değil, AKP hükümetine yakın bir vakıf çatısı altında toplamak istenildiği öğrenildi. Buna göre seçimden önce çıkarılması beklenen yasal düzenleme ile vakıf statüsünde, yani özel hukuk tüzelkişiliğini taşıyan, Türkiye Eğitim Ajansı’nın kurulacağı belirtiliyor. Türkiye Eğitim Ajansı’nın yapısı için ise Yunus Emre Enstitüsü örnek gösteriliyor. 2007 tarihli özel bir yasa ile vakıf olarak kurulan ve Türkiye’deki Türk Amerikan Derneği, Alman Goethe Enstitüsü, Fransız Kül tür Derneği gibi yurtdışındaki yaklaşık 35 merkezde Türkçe eğitimi veren Yunus Emre Enstitüsü’nün yönetim yapısı hükümete yakınlığı ile dikkat çekiyor. Yurtdışındaki Cemaat okullarının devredileceği söylenen Türkiye Eğitim Ajansı’na örnek olarak gösterilen Yunus Emre Enstitüsü’nün hükümete olan söz konusu yakınlığı, kuruluş yasası ile kuruluyor. Kurucu mütevelli heyeti üyeleri eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’ndan oluşuyor. Kurucu mütevelli heyetine eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onursal başkanlık etmesi ise dikkat çekiyor. Enstitünün mütevelli heyeti başkanlığını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, başkan yardımcılığını ise Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş yapıyor. Heyette, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in adı geçiyor. l AKP’nin baskısı ve şiddeti masada Türkiye’ye uyarı: Dış Haberler Servisi Türkiye’nin insan hakları karnesi Birleşmiş Milletler’de (BM) sert dille eleştirildi. ABD’den İngiltere’ye birçok ülkeden diplomat, Türkiye’deki gazetecilere baskıları, polisin göstericilere yönelik şiddetini kınadı. İfade, basın özgürlüğünden yargı bağımsızlığı, barışçı gösteri, toplanma, azınlık haklarına uzanan pek çok konuda Ankara’ya “ciddi kaygılıyız” mesajı verildi. Cenevre’de gerçekleşen BM İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (EPİM) toplantısında konuşan ABD temsilcisi Keith Harper, “medya ve internete sansür dahil olmak üzere ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların artmasından kaygılıyız” dedi. Harper, “yargı ve güvenlik güçlerine yönelik hükümetin müdahalesine” işaret ederek hukuk uyarısı yaptı. Britanya temsilcisi Karen Pierce, Ankara’ya “yargı reformlarının uluslararası standartlara uygun yapılması” çağrısında bulunurken “güçlerin ayrılığının ihlali, ifade ve toplanma özgürlüklerine yönelik kısıtlamalara ilişkin endişe” açıkladı. Ermenisten temsilcisi Vahram Kazhoyan ise “Ermenilerin ve diğer azınlıkların dini ve kültürel mirasları dahil el konulan mallarının iadesi” gibi uluslararası yükümlülüklerini yerine getirilmesini istedi. Müslüman Kardeşler iktidarını askeri darbeyle deviren Mısır’daki Sisi yönetimi ile Ankara arasındaki gerilim de toplantıya yansıdı. Mısır temsilcisi Amr Ramadan, “Türkiye’de insan haklarının kötüye gittiğini” söyledi, “göstericilere yönelik ölümcül müdahaleyi, gazetecilerin hapse atılmasını” eleştirdi. Mısır’ın eleştirilerinin benzerlerini söz alan 122 diplomat da tekrarladı. Arınç ise Mısır’a tepki gösterdi. Arınç, Mısır’da gazetecilerin hapiste olmasına, çok sayıda eylemcinin ölümüne işaret ederek “Eleştirinin bizimle aynı evrensel değerlere bağlı olan taraflardan gelmesini umardık” dedi. ‘Azınlıklara ayrım yok’ Arınç, toplantıda “Türkiye basınında tam bir çoğulculuğun hâkim olduğunu” savunarak, azınlıklara ayrımcılığın Türkiye’de var olmadığını, olsa dahi halk tarafından ayıplandığını söyledi. LGBTİ bireylerin haklarının tanındığını dahi savunan Arınç, kadın haklarındaki eleştirilere ise hükümete yakın kadın örgütlerinin dahil edildiği İstanbul Sözleşmesi’ni örnek gösterdi. Arınç vicdani ret sorularına yanıt vermedi. (Fotoğraf: AA) Ciddi kaygılıyız Arınç’tan gülünç savunma Polis şiddetiyle ilgili sorular karşısında Berkin gibi pek çok davada katillerin bulunamadığını ‘es geçerek’ Ali İsmail için öngörülen sembolik cezayı örnek verdi Haber Merkezi Başbakan Yardımcısı Bület Arınç, BM Evrensel Periyodik İzleme Toplantısı’nda, Gezi’den bu yana süren polis şiddetiyle ilgili soruları yanıtlarken Berkin başta olmak üzere onlarca davada sanıkların tespit dahi edilmemesini ‘unutarak’ dövülerek öldürülen Ali İsmail davasında öngörülen ‘sembolik’ cezaları örnek gösterdi. İsviçre’nin Cenevre kentindeki Türkiye’de insan haklarının durumuyla ilgili soruları yanıtlayan Arınç, basın özgürlüğünden azınlıkların haklarına, güvenlik güçlerinin güç kullanımından LGBTİ bireylerin haklarına hemen her konuda ‘pembe bir tablo’ çizdi. Türkiye’nin insan haklarına dair durumunun gözden geçirildiği BM İnsan Hakları Konseyi’nde Evrensel Periyodik İzleme toplantısında Arınç’a sorular soruldu. İngiltere ve Norveç temsilcilerinin Gezi Parkı protestolarından bu yana polis şiddetinin cezasızlığıyla ilgili soruları karşısında Arınç, toplumsal olaylar ve gösterilere yönelik yasa maddesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çerçevesinde yeniden düzenlediklerini söyledi. Gezi eylemlerinden bu yana çok sayıda kişinin ölümüne yol açan göz yaşartıcı gazların ‘sertifikalı personel tarafından’ dikkatli bir biçimde kullanıldığını öne süren Arınç, “Güvenlik güçleri kamu düzenini koruma amacıyla gerekli oranda ve yasalar içinde müdahalede bulunmuştur” dedi. Polisin aşırı güç kullanımının önüne geçmek için çok sayıda düzenlemeyi de devreye soktuklarını savunan Arınç, buna güvenlik güçlerinin kasklarına getirilen sicil numarasını örnek gösterdi. Polis şiddeti konusunda gerekli soruşturmaların yapılarak şiddeti uygulayan personele gerekli cezaların verildiğini savunan Arınç, Gezi sırasında polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz davasını örnek gösterdi. Arınç, gaz kapsülüyle başından vurulan Berkin, Abdullah Cömert gibi öldürülen ya da gözünü kaybeden çok sayıda kişiyle ilgili davalardaki kilitlenmeye karşın hak ihlallerine sebep olan polislerle ilgili işlemlerin olduğunu söyledi. Arınç’ın savunmasına dayanak oluşturan Korkmaz davasında polis Mevlüt Saldoğan ve Yalçın Akbulut’a iyi hal indirimleriyle 10 yıl 10 ay ve 10 yıl ceza verilmişti. siyaset yapanlar, bilimin, birikimin, düşüncenin ne olduğunu hiç bilmezler... Yaşadığımız günlerin acıları içinde yuvarlanıp giden bir toplum her söze inanır... Cemaatin okulları 25 yıl önce açıldı... Bu okullarda eğitim İngilizce verilir. Amerikan emperyalizminin bir uç koludur okullar. Amerika sevgisiyle büyüyen, eğitim gören kuşaklar yetiştirilir. Bunlar ileride bakan olur, milletvekili, cumhurbaşkanı, başbakan, Genelkurmay başkanı... Amaç budur! Okullar ucuz falan değildir, bürokrat, siyasetçi, asker çocukları burslu eğitim görür... Ayıptır söylemesi, ben bunları söylerken sizler neredeydiniz? Fethullah Gülen’in yanında saf tutmuştunuz saf! HHH Türkiye keskin çelişkilerin içinde yaşayan bir ülke... 1520 yıl önce yazdıklarımı arşivden çıkarıp koysam kimse anlamaz... Hakkımda kaç dava açmıştı Fethullah Gülen’in avukatları, anımsamıyorum. Beni savunmaktan bıkan arkadaşım Avukat Fikret İlkiz’e sormam gerek. Belki Akın Atalay, Bülent Utku ve Tora Pekin de bilir... Hep tek başımızaydık! Kimi okurlar bile sıkılmıştı: “Yeter artık, konu mu yok Gülen’den başka...” Ben yazmayı sürdürüyordum “terör örgütü üyesi, haşhaşi” falan demeyerek. Tehditler de alıyordum... Erbil ve Süleymaniye’ye kurulan iki okulun araç ve gereçleri Habur’dan götürülmüştü. Kimindi kamyonlar? Kızılay ve Kızılhaç’ın! Araçlarda başka kimler vardı? MİT ve CIA elemanları... HHH Bunca acılar içindeyiz, insanlık tarihini bilmiyoruz, öğretmediler çünkü... 17/25 Aralık olmasaydı Fethullahçılara “haşhaşi” denilmezdi... Kimse kimseyi kandırmasın... Devlet içinde iyi yapılandı Fethullah Cemaati... Yargıdan polise, eğitimden TSK’ye kadar... Deniz Kuvvetleri’nin içi boşaltıldı... Devletin polisi, savcısı terörist olur mu hiç! Olsa olsa devletin kurumudur oraları... Öyle değil mi yetmez ama evetçi arkadaşlar? Bilgehan bir ilki başardı l Avrupa Konseyi’nde ikinci kez komisyon başkanlığına seçildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, Avrupa Konseyi’nin en önemli ihtisas komisyonlarından biri olan “Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu”nun başkanlığına seçildi. Bilgehan, Avrupa’da ikinci kez komisyon başkanlığına seçilen ilk Türk siyasetçi oldu. Avrupa Konseyi’nin merkezi Strasbourg’da bulunan komisyonun bugün yaptığı toplantıda, sosyalist grubun adayı olan Gülsün Bilgehan oybirliğiyle seçildi. Bilgehan, başkanlığa seçilmesiyle Avrupa Konseyi’nin üst yönetimine de girmiş oldu. Gülsün Bilgehan’ı, başkanlık döneminde yoğun bir gündem bekliyor. Bilgehan’ın ilk işlerinden biri, Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu bünyesinde kurulan “Nefrete Karşı Milletvekilleri İttifakı” olacak. Özellikle Charlie Hebdo saldırısı sonrası Avrupa’nın gündemine oturan hoşgörüsüzlük ve ırkçılıkla mücadele, yeni kurulan bu ittifakın ana gündem maddelerinden biri. Komisyonun perşembe günü Bilgehan başkanlığındaki ilk toplantısında, ittifakın ilk resmi tanıtımı gerçekleştirilecek. Toplantının açış konuşmasını AKPM Başkanı Anne Brasseur yapacak. Bilgehan, 20062008 yılları arasında da aynı komisyonda başkanlık görevinde bulunmuştu. O dönemde komisyonun adı “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği” iken daha sonra “Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu”na dönüşmüştü. 2007 genel seçimlerinin ardından Bilgehan’ın görevi, milletvekili seçilmemiş olmasına rağmen altı ay daha uzatılmıştı. Gülsün Bilgehan, ilk başkanlığında, o dönemde altyapı çalışmaları süren İstanbul Sözleşmesi’nin yazım sürecine katılmıştı. Geçen 1 Ağustos’ta sözleşmenin yürürlüğe girdiğini Türkiye kamuoyuna duyuran da Bilgehan olmuştu. Gülsün Bilgehan’ın başkanlığındaki komisyon, yeni dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin üye ülkelerdeki uygulamalarını da izleyecek. Avrupa Konseyi’nin 8 ihtisas komisyonundan biri olan Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu’nun geniş bir görev alanı bulunuyor. LGBT bireylerin hakları, ırkçılık, çocuk ve engelli hakları, kadına karşı şiddet, dini hoşgörüsüzlük, nefret suçları ve yabancı düşmanlığıyla mücadele, komisyonun çalışma alanı içinde. Gülsün Bilgehan’ın ilk başkanlığı döneminde Eşitlik Komisyonu “Aile İçi Şiddetle Mücadele” kampanyası başlatmıştı. Bilgehan’ın öncülüğünde, aile içi şiddete karşı ulusal eylem planlarının hazırlanması için başlatılan uluslararası kampanya o dönemde ses getirmişti. Gülsün Bilgehan, kendisini başkanlık görevine ikinci kez seçen Avrupalı parlamenterlere teşekkür etti. Önceki başkanlık görevine göre komisyonun görev alanın genişlediğine dikkat çeken Bilgehan, bunun önemli bir sorumluluk olduğunu belirtti. Birisinin, hatta “takım”ın tümünün “Kobani düştü düşüyor” duası tutmadı. Kobani destansı bir savunmanın ardından IŞİD çetelerinden temizlendi. Sevinilir mi? Eğer İslamı kan dökmek, kelle kesmek, rahim temizlemek, tutsak Ezidi kadınlar ticareti yapmak olarak anlamıyorsa herkesin sevinmek ne söz, bayram etmesi gerekir. Biri tutup “Ne seviniyorsunuz yav? Sevinecek ne var ki” diyorsa (demişse) safını seçmiş demektir. Ne diyelim, hayırlara vesile olur inşaallah(!) Ama sevincin, hele bayramın abartılmaması da gerekir. Gözden kaçıramayız, IŞİD’den temizlenen, püskürtülen uç mahallelerinde bile kan dökücü çetelerin artık barınamadığı sadece Kobani kentidir. Irak’ın önemli bir kesiminde, mesela Musul’da, hele hele Şengal bölgesinde ve Suriye sınırından içeri Kobani kantonunu çevreleyen kentlerde IŞİD temizlenmedi. HHH Çünkü IŞİD gelip geçici bir olgu değil. Afganistan’da 1970’li yıllarda Sovyet Kızıl Ordusu’na karşı IŞİD’den Temizlenen Sadece Kobani Kentidir savaşmak üzere eğitilmiş; Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra işsiz kalıp profesyonel katil çetelerine dönüşmüş; Cezayir’de “laik Arap” gırtlaklamaktan, Pakistan’da Taliban şubesi açmaya kadar bir dizi kanlı marifetten sonra El Nusra ya da El Kaide saflarında yeniden “iş bulmuş”; sonunda en sert, en gözü dönmüş ve en bol “mangır” sunan IŞİD’de karar kılmış; cennetin anahtarının ya kafa kesmek ya şehit olmaktan geçtiğine ikna olmuş savaşçılardan ibaret de değil. Hele hele Avrupa (Türkiye dahil) kentlerinden kopup gelmiş, biraz macera, biraz içlerindeki derin kini akıtacak bir kanal bulmuş, ruhsal dengeleri allak bullak, öğrenci argosuyla söylersek “kafayı sıyırmış” gençlerden ibaret hiç değil... IŞİD, Saddam’ı devirip toprağın altındaki petrol okyanusunu güvenceye almak için Irak’ın üstüne çullanıp, sayıları yüz binlerle ölçülen Iraklının ölümüne yol açmış ve zaten bıçak sırtında duran ülke dengelerini bir daha düzelmemecesine kırıp atmış ABD ve suç ortaklarının yarattığı bir canavar. Şii Arap çoğunluk, Sünni Arap, Kürt, Türkmen ve Ezidi azınlıklı Irak’ta, BAAS partisi iktidara geldiği ilk yıllarda dengeleri gözetirken Saddam, iktidarını sadece Sünni Araplar üstüne kurdu. Bu, devletin olanaklarının, fırsatlarının bir azınlığın elinde toplanması demekti. Bu, Saddam ve BAAS rejimi devrilince, petrol bölgelerinin (Musul, Kerkük, Basra) ve bitek topraklara sahip Dicle kıyılarının uzağında, çöl benzeri topraklarda yaşayan, devletin petrol gelirleri ile beslenen, başkaca geçim kaynakları alabildiğine kıt olan Sünni Arap azınlık için iktidar gücünün yitirilmesi demekti. ABD ve ortakları Irak’tan çekilir çekilmez, o güne kadar başkaldıramaz haldeki Sünni Arap aşiretler ağır ağır toparlanmaya başladılar. IŞİD’in çekirdeği o sırada doğdu. Saddam ordusundan arta kalmış ve işini yitirmiş, Irak İran savaşı (1980 1988) sırasında zengin deneyler biriktirmiş subaylar, aşiretlerden devşirilmiş genç ama acemi askerleri bugünün ölümüne savaşan, hafif ve ağır silahları hünerle kullanan ölüm aygıtlarına dönüştürdüler. HHH Bu kanlı süreç nereye bağlanacak, nereye evrilecek? Bilmiyorum. Bilen olduğunu da pek sanmıyorum. Bildiğim bir avuç gözü dönmüş savaşçıyı havadan bombalayarak karadan vurup kırarak yok edebilirsiniz. Ama sayıları 6.5 milyonluk bir halk kitlesini, yani Sünni Arapları silemezsiniz. Silmeye kalkışırsanız bunun adı bir tür soykırım olur. Bildiğim, Suriye Irak’ın yapay sınırlarla ayrılmış toprakları üstünde daha çok kan akacağa benzer. Bildiğim, o bölgenin kadim halklarından olan Kürtler, Ezidiler, Türkmenler için barışa giden yol epey uzun ve uzak... O yüzden Kobani’nin IŞİD çetelerinden temizlenmesine sevinilir ama bu buruk bir sevinçtir... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle