04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 2 EYLÜL 2014 SALI 14 KÜLTÜR Tiyatro ve sinemamızın ustalarından Erkan Yücel yaşasaydı 70 yaşında olacaktı Küçük dev adam... u AST’ın 60’lı ve 70’li yıllardaki oyunlarının çoğunda Erkan Yücel’in parıltılı oyunculuğunun izi vardır. Oyunculuk biçemlerinin her birinde usta işi yorumlar sunabilen ‘küçük dev adam’dır Erkan Yücel. Erkan Yücel 1944 doğumluydu. Yaşasaydı, bu yıl 70’inde, onun kuşağından tiyatro ve sinema sanatçılarına “duayen” dendiği yaşta olacaktı. Ama bir eylül günü, film çevirmeye gittiği Kuşadası’nda, feci bir trafik kazası sonucunda yaşamdan koptuğunda henüz 41’indeydi. Tiyatromuzun gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biriydi. Tiyatro dünyasına bodoslama dalmış, amatör, yarıamatör oyunculuktan profesyonelliğe geçerek, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun as ve has oyuncuları arasına girivermişti. Bu topluluğun, tiyatro tarihine yazılmış pek çok çalışmasında oyuncu olarak unutulmaz yorumlara imza atarak, kendisi de bu tarihin vazgeçilmez bir parçası oldu. AST’ın, 60’lı ve 70’li yıllarda dünya prömiyerini yaptığı yerli oyunların çoğunda Erkan Yücel’in parıltılı oyunculuğunun izi vardır. Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası”nın 1. Vatandaş’ı, Cahit Atay’ın “Sultan Gelin”inin Osman’ı, Orhan Kemal’in “72. Koğuş”unun İzmirli’si olarak belleklerdeki yerini almıştır. Turgut Özakman’ın “Sarıpınar 1914”ünün, çeşitli rollerde kılıktan kılığa girdikten sonra “şehzade”liğe yükselen unutulmaz “Anlatıcı”sıdır. Kerim Korcan’dan uyarlanan “Linç”te Arap’tır. 1971’de ise Oktay Arayıcı’nın “Nafile Dünya”sını Başkomiser Ramazan’ıyla oyunculuğunun doruğuna ulaşır. Bu oyun da Ankara Halk Tiyatrosu (AHT) ile Ankara’da yerleşik düzene geçer. Bu dönemde Özakman’ın “Fehim Paşa Konağı”nın Anlatıcı’sı, Erol Toy’un “Düş ve Gerçek”inin Meddah’ı, Erhan Bener’in “Bürokratlar”ında yazarın kendisi olarak sunduğu yorumlar belleğime takılan parlak çıkışları arasında yer alıyor. Ne ki, işletmecilik sorunlarıyla, salon derdiyle, yapım giderleriyle uğraşacak yaradılışta değildir. Yine de zor koşulları göğüsleyerek sürdürür “kazançsız” tiyatro yöneticiliğini. Amacı benimsediği siyasal dünya görüşü ile yaptığı toplumsal/ toplumcu tiyatronun çizgisi arasında uyum sağlamaktır. Onun parıltısından sinema dünyası da pay almıştır. “Endişe” (Yön. Şerif Gören) filmiyle 1977 San Remo Film Festivali’nde aldığı En İyi Erkek Oyuncu ödülü, onun sanat gücünün uluslararası ortamda da farkındalık yarattığını gösterir. Türk sinemasının klasikleri arasında alan “Bereketli Topraklar Üzerinde” (Yön. Erden Kıral) ve “Hakkâri’de Bir Mevsim” (Yön. Erden Kıral) filmleri yanında, Halit Refiğ’in TRT için dizi olarak yaptığı, 12 Eylül döneminde yakılan, yalnızca bir kopyası saklanabilmiş Kemal Tahir’den uyarlama “Yorgun Savaşçı”da da emeği vardır. Doğuştan sahip olduğu oyuncu kişi yeteneği ve duyarlığıyla, benzersiz sahne sempatisiyle, bakışlarını, mimiklerini, bedenini, sesini şaşırtıcı bir çeşitlilikle değerlendirebilmesiyle, dramatik, epik, grotesk, fars ya da geleneksel halk tiyatromuza özgü oyunculuk biçemlerinin her birinde usta işi yorumlar sunabilen “küçük dev adam”dır Erkan Yücel. Ondaki “şeytan tüyü”, “çocuk”tan “şehzade”ye, büründüğü her sahne kişiliğine özel bir çekicilik kazandırır. Muzip ve şakacı yaradılışına karşın, sahnede en çok, küçük, ezik insanın gerçeğini oynarken yücelir. Erkan Yücel, göğe sonsuza dek asılı, ışıltılı bir yıldızdır artık. Fuarın onur konuğu Türkiye en büyük ilgiyi Çin devlet yetkililerinden gördü ‘Yeni Türkiye’ imajı verildi Sinemada da usta u Türkiye edebiyatının Çin’de ne kadar tanıtıldığı tartışma konusu. Buna karşılık, fuardaki manzara “Yeni Türkiye”nin çehresini yansıtmak anlamında doğrusu pek de başarılıydı... dan sonra Türkiye’nin Pekin Kitap Fuarı’nda sürekli olarak yer alacağını da söyledi. Ne ki, dünyadan birçok ülkenin gösterişli stantlar, zengin içerikle yer aldığı, yayınları Çin’deki birçok kitabevinde bulunan Penguin gibi uluslararası yayıncıların varlık sergilediği fuarın uluslararası bölümünde, onur konuğu olmasına karşın Türkiye’nin 20 yayıncı barındıran standı zayıftı. Buradaki kimi yayıncılar da duruma itiraz ederek hem bakanlığı hem de Uluslararası Kitap Fuarları Türkiye Ulusal Organizasyon Komitesi’ni eleştirdi. Öte yandan, teşvik verilmesine karşın Türkiye’den birçok yayınevinin Pekin Kitap Fuarı’na katılmadığı konuşuldu. Bu nedenle fuarda, Yapı Kredi, Günışığı Kitaplığı gibi kimi markalar dışında, Türkiye’den büyük yayınevleri yer almadı. Fuara, İskender Pala, Ümit Meriç, Melike Günyüz, Sibel Eraslan, Yalvaç Ural, Işık Öğütçü gibi yazarlar katıldı ve söyleşiler gerçekleştirildi. İlk programda adı bulunan Mario Levi ile Hakan Günday ise fuara gelmedi. Pekin’deki basın toplantısında Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, başta Orhan Pamuk olmak üzere, geniş okur kitlesine sahip olan birçok yazara öneri götürdüklerini, ancak bu yazarların önerileri çeşitli nedenlerle geri çevirdiğini söyledi. Hal böyle olunca, Türkiye edebiyatının Çin’de ne kadar tanıtıldığı tartışma konusu. Buna karşılık, fuardaki manzara “Yeni Türkiye”nin çehresini yansıtmak anlamında doğrusu pek de başarılıydı!.. Fuarda, Çinlilerin en çok vakit geçirdiği nokta ebru atölyesi oldu. Çinliler suda yaratılan resimlere hayranlıkla baktılar. Hat ve tezhip atölyeleri de ilgiyle izlendi. Dünya prömiyerleri Erkan Yücel, Brecht’in Gorki’den uyarladığı ‘Ana’da Meral Niron’la. da Yücel, yaşamı “görevini yapma” eylemine kilitlenmiş “küçük adam”ı, bir yandan grotesk’e yaklaşan gülünç tantanasıyla, öte yandan da “eziklik” ve “hüzün”le pekişmiş burukluğuyla, ancak Charlie Chaplin’in incelikli Şarlo kompozisyonlarında görülebilecek duyarlıkla sunar seyircisine. AST’taki Gorki imzalı oyunlardaki rollerinde, Çarlık Rusyası’nın iki farklı tipteki insanını canlandırırken, önce fars, sonra da epik tiyatro oyuncusudur. “Müfettiş” oyununun Bobrinçki’si, Brecht’in Gorki’den uyarladığı “Ana”da işçi Pavel’dir. Dahası, Brecht’in “Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti”nin çeşitli epizodlarının vazgeçilmez başoyuncusudur. Araya 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde tutuklanmalar, hapis yatmalar, işkence girer. Yücel, AST’tan ayrılarak, önce Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu (DAST) kurar, sonra 21’incisi düzenlenen, Türkiye’nin de onur konuğu olduğu Pekin Uluslararası Kitap Fuarı önceki gün sona erdi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 900’den fazla yayınevine ev sahipliği yaptığı, Uzak Asya’nın bu en büyük kitap fuarına, 78 ülkeden 1300’e yakın yayınevi katıldı. Halka açık etkinlikte, Çinlilerin fuara ilgisinin az olduğu gözlense de katılımcılar, sektörel anlamında verimli bir buluşma olduğunu dile getirdiler. Bunda “İpek Yolu” vurgusuyla ticari ve kültürel atılımda bulunan Çin Halk Cumhuriyeti’nin hem ülkedeki yayın piyasasını geliştirmek, hem de kendi kültürünü dışa açma isteğinin payı büyüktü. Fuarda 20 yayınevi ve 3 bin kitapla temsil edilen onur konuğu Türkiye’nin ulusal standına, en çok ilgiyi Çin devletinin gösterdiği söylenebilir. Türkiye fuar boyunca üst düzeyde ağırlanırken, ulusal standı birçok devlet yetkilisi ziyaret etti. Meclis Başkan Yardımcısı ve Medya Bakanı’nın yanı sıra, son olarak kapanış gününde, Çin devletinin önemli isimlerinden, politbüro daimi üyesi Liu Yunşan da standı gezerek bilgi aldı. Bu stant ziyaretleri sayesinde de Türkiye standı Çin kanallarında sık sık boy gösterdi. Hafta boyunca Pekin’de bulunan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Abdurrahman Arıcı, fuarı “2014’teki en iyi etkinliğimiz” olarak değerlendirdi. Arıcı, bun Öneriler geri çevrildi Benzersiz yetenek Politbüro üyesi geldi Fotoğrafçı Cem Ersavcı, son zamanlarda talan edilen Kuzey Ormanlarını belgeliyordu Hep siyahla beyazı sevdin SAMİ KISAOĞLU Yayınevleri gelmedi uGezi olaylarını başından sonuna fotoğraflamıştın. Kuzey Ormanları projen bizde çok iz bırakmıştı... Fotoğrafın efsane ajansı Magnum üyelerinin izinden gittiğini hatırlıyorum. 2003, 2004. O yıllar. Sadece fotoğrafların değil giydiğin yeleğin, oduncu gömleklerin, fotoğraf makinelerin bile hep Magnumcuları hatırlatırdı bana.   Toplumsal olayları kaç dergide, kaç gazetede senin imzanla görmüştüm, hatırlamıyorum. Olaylı 1 Mayıs’lar, Gezi Parkı Direnişi, işçi grevleri ve daha başka onlarca müşterek yarayı, ortak derdi senin karelerin anlatmıştı bizlere. Hayat renkliydi ama sen hep gönlünü siyah beyaz fotoğrafa ve onların arasındaki 7 tona kaptırmıştın. Yıllar sonra renkli fotoğraflarınla geldin bu defa. Kıyı, Along the Border gibi fotoğraf serilerin yine hayata ve insana dair yaşanmışlıkların izlerini süren fotoğraflardı fakat bu kez bambaşka bir bakış açısı söz konusuydu. Özellikle 1990’larda boy gösteren ve fotoğraf tarihinde ayrı bir kol olarak hayat bulan sanatsal bakış açısının merceğinde doğanın ve toplumsal çalkantıların işlendiği fotoğraflardı bunlar. Yeni şeyler söylüyordun Türk fotoğrafçılığı adına. Onlarca hayatı değiştiren Gezi olaylarını başından sonuna fotoğraflamıştın. Bir defasında bir sokak arasında ve Gezi Parkı’nda karşılaştığımızı hatırlıyorum. Çatışmaların acımasızca devam ettiği günlerde o fotoğrafları hangi yayın için çektiğini bilmiyorum ama sonra senin karelerini onlarca yayında görüp nasıl da göğsümüzün kabardığı geliyor şimdi aklıma. Bir de son zamanlarda uğraştığın Kuzey Ormanları projen bizde çok iz bırakmıştı. İstanbul’da yapımı süren 3. köprü ve havaalanı projeleri nedeniyle can çekişen, yok olan, talan edilen Kuzey Ormanları. Kendine has bakış açınla belgelemiştin tüm bu olup biten doğa katliamını. Şu sözlerle anlatmıştın burada yaşananları:  “Günümüzde İstanbul’un kuzeyindeki ormanlarda kültürel olanla doğal olanın, insanla insan olmayanın ve yeryüzünün ilişkisi en keskin, şiddetli ve dramatik biçimiyle görülebilir. Üçüncü köprü ve bağlantı yolları inşaatı sadece iki milyon ağaca mal olmayacak, ayrıca şehrin kuzeydeki ormanları yutacak şekilde yayılmasının önünü açacak. Bu topraklar bir doğa sahnesinden günümüz topografyalarına çevrilmiş durumda artık. ” Fotoğraf sevdanı ilkin, motosiklet sevdanı ise çok daha sonra öğrenmiştim. Seni 25 Ağustos Pazartesi günü 32 yaşında aramızdan alan, yüreklerimize ateş düşüren motor sevdan. Çekimlerine, kamp kurmaya ve daha başka birçok yere motorla gidiyordun ama bu kez Bursa’dan dönmek kısmet olmadı. Ankara’ya ailenin yanına gönderildin, baba toprağı ile son kez kavuşmaya… Olmadı bu son karşılaşma bu kez Cem. Ve bu kadar erken gitmek. Konuşacak, paylaşacak, üretecek bu kadar çok şey varken... Işığın bol olsun. Gitmek mi zor, kalmak mı? u İskoçya Gençlik Tiyatrosu’nun gösterisinde, 18 Eylül’deki referandumun önemli konuları sahneye taşınıyor. Kültür Servisi 15. yüzyıldan bu yana İskoçya’nın başkenti olan Edinburgh’da düzenlenen festivalde, ülkenin bağımsızlık sorunu gündemde. Edinburgh Festivali’nde sahnelenen “Now’s The Hour” (Şimdi Vaktidir) adlı ödünsüz gösteride, İskoçya’nın Britanya’dan ayrılıp ayrılmaması için önümüzdeki ay yapılacak referandumun önemli konuları sahneye taşınıyor: İskoçya, Earl Grey çayından vazgeçecek mi ve ileride Britanya’nın uygulayabileceği bir ambargo İskoçya’nın önümüzdeki yıllarda Earl Grey’den yoksun kalmasına yol açar mı? Ama, İskoçya Gençlik Tiyatrosu’nca sergilenen gösteri çok daha önemli sorunları da ele alıyor: Bağımsızlığı seçen bir İskoçya’da hangi para birimi kullanılacak? Kuzey Denizi petrolünün ülkeye getirdiği zenginlik güvence altında kalacak mı? Bu küçük ülke, Britanya’nın nükleer silahlarının deposu olmaktan vazgeçerse başına neler gelebilir? Bağımsızlık referandumunun oy kullanma yaşının 18’den 16’ya düşürüldüğü düşünüldüğünde, 18 Eylül’de ilk kez oy kullanacak genç oyuncuların rol aldığı “Şimdi Vaktidir”de işlenen bu tür sorunlar daha da ürkütücü görünüyor. Türkiye’de fotoğraf adına tanıdığım en üretken, en çok okuyan ve araştıran isimlerden biriydin. Lisans eğitiminin ardından, 2010’da Danimarka’da fotojurnalizm atölyesine katılıp sonrasında Mimar Sinan’da (MSGSÜ) fotoğraf yüksek lisansı yapmış ve bir ara Erasmus’a gitmiştin. İçindeki fotoğraf sevgisinin bir tutkudan, bir aşktan öte olduğunu az çok biliyorum. Yoksa Ankara’da ailenin yanında bambaşka bir bölümde okurken neden kalkıp İstanbul’a bir sevdanın izini sürmeye gelesin. Ancak sonsuz bir sevda insanın hayatının nehir yataklarını değiştirmeye kadirdir. Hep buna inandım. Sanırım fotoğraf da senin için böylesine büyük bir aşktı. Belki de bu sevda sürüklemişti seni Kadıköy’de Yeldeğirmeni’nde arkadaşın Uğur Çolak ile beraber bir fotoğraf mekânı açmaya. Zamanla değişen fotoğraf anlayışın geliyor aklıma ister istemez. Doğa katliamı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle