02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2014 PAZAR 8 HABERLER İşsiz kalan madenci baba çaresizliğini anlatırken küçük Sude, onun gerçeğini tek cümleyle özetliyor ‘Babam şehit olacak’ MİYASE İLKNUR ZONGULDAK Kadir Bozacı 32 yaşında 7 yıllık genç bir madenci. Madencilik baba mesleği. Babası Türkiye Taşkömürü İşletmeleri TTK’den emekli. Kardeşi de kendisi gibi baba mesleğini seçmiş. Ama işçi ücretlerinin ve haklarının Zonguldak’taki işletmelere oranla daha iyi olduğu Soma’daki bir madende çalışıyor. “Madencinin yatağı yorganı sırtında” diyor Kadir Bozacı. Nerede iş bulursa ailesiyle birlikte göçünü yüklüyor. Bazen ilçeler arası bazen iller bazen de bölgeler arası göçler oluyor. Soma’daki katliamda bir arkadaşlarını kaybetmişler. Ramazan Ünal, daha önce Kadir Bozacı ile aynı ocakta Dilaver Maden Ocağı’nda çalışıyormuş. Buradan ayrılıp Soma’ya gitmiş. O meşum katliamda da yaşamını yitirmiş. Bu tür olaylar madenci için caydırıcı olmuyor. “Ekmek nerede ise oraya gidiyor”. Buna mecburlar. İçinde bulundukları yaşam koşulları bunu dayatıyor. Kadir Bozacı ile evlerine gidiyoruz. Bahçe kapısını açınca bizi küçük kızı Sude karşılıyor. Birlikte eve geçiyoruz. Evin bahçesinde hummalı bir faaliyet var. Mahalleli kadınlar hep birlikte kışlık yufka açıyorlar. Açılan yufkalar yere yayılmış bezlerin üstünde kurumaya bırakılıyor. Diğer kadınların kışlık yufka ihtiyacı hallolmuş sıra Bozacı ailesinin ihtiyacını tamamlamaya gelmiş. Evin hanımı Emine Bozacı üçüncü çocuğuna hamile. Büyük kızları Sevde, ilkokul 5.sınıfa gidiyor. Küçük kızları Sude 3.sınıf öğrencisi. Kadir Bozacı, büyük kızlarının okul ihtiyaçlarını kredi kartı ile ödeyerek karşılamış. Ancak küçük Sude’nin ihtiyaçları için bu haftabaşı halletmeyi düşünürken işsiz kalmış. “Hepsini birden almam mümkün değil. Kredi kartı ile büyüğün okul kıyaFotoğraflar: KAAN SAĞANAK Madende çaresiz bekleyiş Zonguldak’a gelinci öğrendim. Yerli madenciler, “kıvırcık” ya da “kıvırcık koyun” lakabı ile anılırmış. Öyküsü hayli eski ve bir o kadar da ilginç. Fransızların işlettiği maden ocakları 1940’ta devletleştirilince İsmet İnönü tarafından çıkarılan ‘Mükellefiyet’ uygulaması uyarınca yöre halkı madende çalışmaya zorlanıyor. Zonguldaklılar yeraltına inip çalışmaya pek de gönüllü değil. Oysa devletin sanayileşmesi için kömür üretimini artırmak şart. Yöre halkı madende çalışmaya yanaşmayınca anlatılanlara göre Milli Şef kızar ve “Biz asker ve mahkumları madene indirip kömürü yine çıkarırız. Zonguldaklılar da kıvırcık koyun gibi yan gelip yatsınlar” der. O dönemde taşkömürü ocaklarında uzun süre mahkumlar ve askerler çalışır. Ocaklar birbiri ardınca açılınca işçiye talep artar. Bu kez Doğu Karadenizliler talip olur. O nedenle Zonguldak’ta yerli halkın nüfusu kadar Doğu Karadenizli var. Hem de kendilerine ayrı mezarlık kuracak kadar. Dilaver Kömür Ocağı’na giderken yol üstündeki mezarlığın kapısında şöyle yazıyor: “Hopa Aile Mezarlığı” Bir süre sonra Zonguldaklılar da maden işçiliğine soyunurlar. Meslekleri değişir lakin lakapları baki kalır. Soma katliamından sonra toplumdaki infiali yatıştırmak amacıyla işçi lehine yeniden düzenlenen yasa maddeleri kamuoyunda “torba yasa” olarak bilinen tasarı ile birlikte yürürlüğe girince, düğün bayram yerine dönmesi beklenen maden ocakları bir günde cenaze evine döndü. Çünkü madenci kenti olarak bilinen Zonguldak’ta 22 kömür ocağı faaliyetlerini durdurdu. Maden ocaklarını rödovans sözleşmesiyle işleten işverenler, “Biz bu ücretleri ve kıdem tazminatlarını ödeyemeyiz” diyerek ocakları geçici olarak kapattılar. Asgari ücretle ya da asgari ücretin biriki yüz lira üzerinde ücret alan işçilerin sevinci kursağında kaldı. Bir ay bile zamlı maaş alamadan ellerinde baretleri, evlerinin yolunu tuttular. Aileleri ve madenci parasıyla ayakta kalan esnafı da hesaba kattığımızda, binlerce insanı olumsuz etkileyecek bu gelişmenin, diğer illerdeki rödovans işletmelerine de sıçraması an meselesi. Zonguldak’ta 30 rödovanslı sahada 22 işletme faaliyet gösteriyor. İşverenlerin “ocakları kapatırız” eylemine katılmayan tek işveren Hema. Bu şirketin işlettiği Kandilli işletmesinde faaliyet sürüyor. Birkaç yıl öncesine kadar rödovans sahalarını işleten patronların durumu hiç de fena değilmiş. Bu ocaklarda üretilen kömürün başlıca alıcıları, Çatalağzı Termik Santralı, Kardemir ve Ereğli Demir Çelik, Çaykur fabrikaları ile Çimento Fabrikaları. Ancak önce dışarıdan ucuza ithal edilen kömür, ardından da en büyük alıcı konumundaki Çatalağzı Termik Santralı ÇATES’in bazı bölümlerinin bakıma alınması, rödovanslı sahalarda üretilen kömüre olan ihtiyacı azaltmış. Özellikçe geçen yı fetlerini ve çantasını almıştım. Bu hafta başında da küçüğünkileri alırım diye düşünüyordum ama bir günde işsiz kaldım. Bir de okullar açıldıktan sonra ayrıca ihtiyaç listeleri hazırlanıyor. Onları nasıl alacağım doğrusu bilmiyorum. Kışlık yufka için iki çuval un almam gerekiyordu. Bir çuval bu ay alırım bir çuval da öbür ay dedik. Olmadı. Galiba bu gidişle alamayacağım. Evin çatısını onartmıştım. Takside bağladım. İki taksiti kaldı. Şimdi kara kara düşünüyom. O iki taksiti neyle ödeyeceğim ben.” İhtiyaçlardan söz açılınca bu kez sözü evin hanımı Emine Bozacı alıyor: “Büyük kız köyde okumuyor. Okulu şehir merkezinde. Servis götürüp getiriyordu. Servis fiyatları olmuş 75 lira. Bugünlerde konuşup servise yazdıracak Babamların yanına taşınırız tık. Ocak kapatılınca servisi aramadık. Arayıp da ne diyeceğiz. Verecek durumumuz yok. Üçüncüsü de yolda. İnşallah kısmetiyle gelir.” “Belki de babamların yanına Bartın’a taşınırız” diyor Kadir Bozacı. Belli ki, evde tek tencere kaynatmanın hesabını yapıyor. Küçük Sude ile konuşuyoruz. Klasik sorudan başlıyoruz “Büyüyünce ne olacaksın?” Sude’nin cevabı yufka açan kadınları da güldürüyor. “Ya hâkim olacağım ya da kuaförcü.” Ama en çok kuaför olmayı düşünüyor. Çünkü hakim olup başka ile tayin olursam diye korkuyor. Babasıyla kalmak istiyor. Nedenini de çok net bir şekilde açıklıyor: “Ben babamla kalmak istiyorum. Çünkü o ileride şehit olacak. O yüzden onu bırakıp başka yere gitmek istemiyorum.” Bu kez “şehit olmak nasıl bir şey” diye soruyoruz Sude’ye. Cevabı hazır: “Madenciler yaşlanınca şehit olur!” Cenaze evi İşveren tarafından kapatılan Dilaver Maden Ocağı. Faaliyetler durduğu halde işçiler yine de ocakta toplanmış. Bir yanda ücretlerinin ve kıdem tazminatlarının iki katına çıkması ve çalışma saatlerinin makul süreye çekilmesinin sevinci diğer yanda işsiz kalmanın üzüntüsü. Sevinsinler mi üzülsünler mi? la kadar 1.5 milyon ton kömür alan ÇATES, özel sektörden günde 2500 ton kömür alırken, santralın bakıma girmesinden sonra özel sektörden aldığı kömür miktarı 200300 bin tona kadar düşmüş. ÇATES’ten dolayı başka bir mağduriyetleri daha olmuş kömür üreticisi şirketlerin. Bölgede üretim yapan özel şirketler, Özelleştirme İdaresi tarafından nisan ayında satışa çıkarılan ÇATES’e alıcı oldular. Amaçları kendi ürettikleri kömürü kendi santrallarında işlemekti. ÇATES’in ihalesine tek bir şirket adına toplu olarak giren rödovansçı patronlar, 351 milyon dolarla ihaleyi kazandılar. Ancak 10 milyon dolarlık ilk teminatı yatıran patronlar ikinci teminatı yatıramayınca Özelleştirme İdaresi ÇATES’i ellerinden aldı. İlk taksit olarak yatırdıkları 10 milyon dolar da yandı. Van’da işleri elinden alınan emekçiler Ankara’ya yarı aç yarı tok ilerliyor Ekmek için yollardalar MAHMUT ORAL Yasa değişsin BİNGÖL/ELAZIĞ Van’da İşkur tarafından yürütülen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) kapsamında çalışırken kentin “büyükşehir” statüsüne alınmasıyla açıkta kalan 7 bin 286 emekçiyi temsilen 136 emekçi, işlerine geri dönebilmek için Ankara’ya yürüyor. Aileleri ve esnafla birlikte 70 bin kişi için Ankara’ya yürüdüklerini belirtiyor işçiler. Aileleri parçalanan, eşleri evi terk eden, çocuklarına ekmek götüremeyen işçiler çaresiz. Van’daki İşkur mağdurları bir süredir kentte Fakiye Teyran Parkı’nda işe yeniden alınma umuduyla oturuyor. Eylemleri ne AKP ne de HDP tarafından yeterli ilgi görmediği için olsa gerek, bir süre önce yerel gazetelere “Kayıp 8 milletvekili aranıyor, bulanların Fakiye Teyran Parkı’na getirilmeleri” diye ilan bile vermişler. O emekçilerle buluşmak üzere önce Elazığ için sözleşiyoruz. Bingöl’den Elazığ’a gelecekler, ben de Diyarbakır’dan oraya gidip onlara katılacak ve yolun bir bölümünü de onlarla birlikte yürüyeceğiz. Fakat hesap tutmuyor. Daha Van’dan çıkarken karşı karşıya kaldıkları maddi sıkıntı, Bingöl’de de yakalarını bırakmıyor. Geceyi caminin avlusunda yarı aç geçiren emekçiler, Bingöl’deki sivil toplum kuruluşlarının sağlayacağı aracı beklerken zamanı da boş geçirmemek için yola koyuluyorlar. 15 kilometre kadar yürüdükten sonra “ha geldi ha gelecek” denilen araçları nihayet onları alıyor. Ben ise onları beklemek yerine Elazığ’dan Bingöl’e ulaşmışım bile. İlk iki günde yaklaşık iki yüz kilometre yürüyen işçiler Bingöl’de STK’ler tarafındn veri Yürüyüşlerinde taşıyacakları pankart ve dövizleri Edremit’te polis zorla toplamış. Pankartsız yürüyüşte kimi emekçinin elinde naylon poşet var, kiminin elinde bavul. İçinde yolda yemek için getirdikleri kuru ekmeklerini gösteriyorlar. “Mücadelemiz sadece bunun için” diyerek. Bir süre devam eden yürüyüşe izin verilen mesafe bitti ve araçlara binme zamanı. Tam o sırada Van’dan bir haber geliyor. Eşleri ve çocuklarını AKP İl Başkanlığı’na göndermişler ama polis müdahale etmiş. Tek avuntuları yaralanan olmaması. Pankartlara polis el koydu yor. 43 aile işsizlik nedeniyle boşanma aşamasına gelmiş. Sonra depremi hatırlatıp “70 bin kişi hâlâ enkaz altında ve çıkmak için hükümeti bekliyor” diyor. Maşallah Türker’le konuşuyoruz. Daha 43 yaşında ama 10 çocuğu var ve eşi evden ayrılmış. “Çok haklı” diyor ve devam ediyor: “Eve ekmek getirmeyen erkek neyedir, diyor. O benim için tam bir ‘hanımefendidir’ ve haklıdır. Eğer ben evin babasıysam, eşimin nafakasını, çocuğumun ihtiyaçlarını karşılayamıyorsam, neden varım ki, neden yaşayayım ki? Böyle giderse intihar edeceğim.” Önden giden otobüslerden haber geliyor. Polis yolu çevirmiş, terminale girişe izin vermiyor. Emniyet amiri, kente girişe kesinlikle izin vermeyeceklerini belirtiyor. Bir süre sonra kente sokulmadan, Malatya yoluna devam ediyor ve orada bizi bekleyen diğer iki otobüstekilerle buluşuyoruz. Tartışma sürüyor. Bayılanlar, yürümekten ve açlıktan bitap düşenler var. Ambulanslar müdahale ediyor. Yolu kapatmamak şartıyla sembolik yürüyüşe izin veriliyor. len araçla dün Elazığ’a ulaştı. İşçiler, Malatya, Kayseri, Kırıkkale üzerinden Ankara’ya ulaşacaklar. Otobüsteyiz. Önce emekçilerin sözcülerinden İsmail Tatlı ile konuşmaya başlıyoruz. Muğla’da işletmeyi bitirmiş, şu anda da aynı anda hem Açık Öğretim’de uzaktan, hem de Van Ziraat Fakültesi’nde de normal öğrenimine devam ediyor. Yani neredeyse üç üniversite mezunu işsiz İsmail. “Temizlikçilik bile yaparım” diyerek başlıyor söze. İsmail, devletin ilgili Üç üniversite mezunu kurumlarına tam 113 dilekçe yazdıklarını, bizzat Çalışma Bakanı Faruk Çelik ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği sözleri hatırlatıyor. İşsiz olduğu için evlenememiş, ayrıca “Bu devirde artık kişiye değil işe kız veriyorlar” diyor. Van’dan 200 kişi ile yola çıktıklarını ifade eden İsmail, yolda hastalanan, yaşlı veya engelli olanları geri gönderdiklerini, 52 kişinin hastalandığını, birçoğunda sıvı kaybı yaşanadığını, en az 15 kişinin ayaklarında yanma, ödem, yara ve pişik oluştuğunu dile getiriyor. Sonra da kemerini gösterip “En son deliğe kadar çektim, bu dört günde 6 kilo vermişim” diyor. Eski bir sendikacı var yan koltukta. Herkes ondan “başkan” diye söz ediyor. Van Yararına Çalışma Derneği’nin başkanıymış. Derneği İşkur mağdurları olarak kurmuşlar. Sonra da parasızlıktan dernek kapanmış. Daha önce de işsiz kaldığını söylüyor Ethem Altın (48). 1991’de de çalıştığı kurum için Ankara’ya yürümüşler. “O zaman başardık şimdi de başaracağız” diyor. En az 382 kişinin TOKİ’yle icralık olduğunu, birçoğunun kredi ve kredi kartı borcu bulunduğunu anlatı Polisten engel Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyeleri dün Mecidiyeköy’deki Torunlar İnşaat’ta yaşanan asansör faciasında yaşamını yitiren 10 inşaat işçiyi ölümlerinin 1. haftasında andı. Üyeler “İşçi cinayetlerini durduracağız” ve “Kâr çok iş güvenliği yok” yazılı pankartları açarak mumlardan “Cinayet” kelimesini yazdı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Sevil Turan AKP hükümetinin iktidarında inşaat sektörünün, gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadan daha fazla kâr hırsıyla insanları köleleştirerek ve doğayı sömürerek büyüdüğünü söyledi. Sadece 2013 yılında 1213 işçinin yaşamını yitirdiği anımsatan Turan, “Yaşanan bu katliamların önlenebilmesi için 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun düzenlemeler yapılmalıdır” dedi. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Kemer takmayan işçiye kızdı Bakan Çelik inşaat mühürletti LEVENT GENCELLİ BURSA Görev süresince binlerce işçinin yaşamını yitirmesinin ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, dün Bursa Valisi Münir Karaloğlu ile birlikte Nilüfer ilçesindeki özel bir hastaneye giderek amcasını ziyaret etti. Özel hastanenin arkasındaki apartmanda işçilerin güvenlik kemeri olmadan çalıştığını görünce İş Teftiş Bursa Grup Başkanı Yaşar Ata’yı arayarak inşaatı mühürletti. Bakan Çelik, “İskelenin üzerinde git gel yapan, sallanan, her türlü iş güvenliği önlemlerinden uzak bir çalışmanın olduğunu bizzat müşaahade ettik. Böyle bir çalışma ortamını ne bir işçimiz hak ediyor ne de Türkiye. Onun için herkesi sorumlu ve vicdanlı olmaya davet ediyorum. Böyle bir ortamda çalışmak zorunda değilsiniz. Cüzdanlar düşünülüyor da vicdanlar niye düşünülmüyor” diye konuştu. Çelik, “İşçi de üzerine düşen güvenlik sorumluluğunu yerine getirmezse ona da müeyyideleri uygulamakla ilgili ilave düzenlemeleri inşallah önümüzdeki dönem yüce Meclis’in huzuruna getireceğimi belirtmek istiyorum” dedi. Kadınlar için yürüyorum Yürüyüşteki tek kadın Nurcan Ürper, Van’da belediyenin Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde kadınların sorunlarına eğilirken kendisini sorunun en büyüğünün içinde buluvermiş. “Hayatım boyunca evde kadının emeği için mücadele ettim. Bu nedenle evlenmedim. Hep sınıf mücadelesi vermek istemiştim ve şimdi içindeyim. Kadının önünü açmak için mücadeleyi sürdürüyorum. Birkaç gün önce 9’uncu kata çıkıp intihar etmek istedim ama emekçiler duyunca toplanıp gelmişler. Beni ikna ettiler. Ankara’da polisin muhtemelgazından da copundan da korkmuyorum” diyor. Emekçilerin amaçları Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde oturma eylemi yapmak. Alacakları haber olumsuz olursa eylem Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşene kadar Kızılay Güven Park’a taşınacak. Sonuç alamazlarsa TBMM’ye yürüyecekler. “Peki oradan da sonuç alamazsanız” diye sorulunca verdikleri yanıt derin endişe yaratıyor: “Üstümüze benzin döküp kendimizi yakacağız!” Kendimizi yakacağız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle