02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2014 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI ‘Sütçü K beygiri mi, yarış atı mı?’ ısa süre önce “Questions and Answers on the Gülen Movement” (Gülen Hareketine İlişkin Sorular ve Yanıtlar) adlı çalışması Almancaya çevrilerek MainDonau Yayınevi’nce yayımlanan Dr. Muhammed Çetin, kitabını Stuttgart’ta tanıttı. Çoğunluğu tesettürlü genç kadınlardan oluşan yaklaşık 40 izleyicinin katıldığı toplantıda okuma yapması beklenen Çetin sadece konuştu, cemaatten söz etti. Baştan sona İngilizce konuşan Çetin’e toplantının sonunda tesettürsüz bir kadın: “Yabancı ülkelerde Gülen okullarına sınavla, sadece elit öğrencilerin alındığı doğru mu” diye sordu. Genç kadının sorusuna tek bir yanıt olabilirdi. Ne de olsa Asya ve Afrika ülkelerindeki bu okullara elit ve üst düzey kesimin çocuklarını gönderdiği bir sır değil. Yine de eski AKP’li milletvekilinin bu soruya yanıtı ne olacak diye merak etmedim değil! Çetin’in dudaklarında önce hafif bir gülümseme belirdi. Genç kıza haklı olduğunu söyledikten sonra: “Yurtdışındaki Gülen okullarına talep çok” diye konuştu. “Okula ancak sınavla öğrenci alınıyor. Tabii elit öğrencilerin bu sınavı kazanması çok doğal. Bu okullara en başarılı öğrenciler alınıyor.” Sonra ilginç bir örnek verdi. “Bakın, bir sütçü beygiri vardır, bir de yarış atı. Sütçü beygiri kapıdan kapıya gider, beş metrede bir durur. Yarış atı ise ok gibi fırlar ve hızla hedefe ulaşır. Siz olsanız hangisini alırsınız?” Genç kadın, sanırım Almandı, yanıt vermedi. Sustu. Çetin: “Genç nesli aydınlatmak bizim görevimiz!” sözleriyle konuşmasını bitirdi. Bir süredir tanıştığımız, Almanya’daki ve yurtdışındaki Gülen okullarıyla “ışık evleri” üzerine bilimsel çalışmaları olan bir Alman etnoloğu bu toplantının ardından aradım ve Çetin’in söylediklerini aktardım. “Haklı” oldu ilk sözü. “Özellikle Afrika ve Asya ülkelerindeki Gülen okullarına aileleri zengin olan elit öğrenciler alınıyor.” Etnolog tanış “ışık evleri” için de şöyle konuştu. “En çok Berlin’de STUTTGART etkinler. Başkentte yirmi beş civarında ‘ışık evi’ var.” Söylediğine göre bunlardan on altısında kızlar AHMET ARPAD kalıyormuş! “İdeolojilerine yakın olanlarını ağabeyler ve ablalar akşam sohbet toplantılarında ve ortak gezilerde yanlarına çekiyor.” Bir süre önce aynı soruyu Berlin’in tanınmış cemaatçilerinden, üniversite yıllarında bir “ışık evi”nde kaldığını, yöneticisi olduğu FID adlı derneğin onur başkanlığını Gülen’in yaptığını her yerde övünerek anlatan Ercan Karakoyun’a da sormuştum. Yanıtı pek doyurucu olmamıştı: “Sayılarını bilmiyorum...” Geçmiş yıllarda olduğu gibi bugün de cemaatçi kuruluşlardan doyurucu bilgi almak pek kolay değil. Ya sorularınıza hiç yanıt vermiyorlar, ya da “Niçin soruyorsunuz?” dedikten sonra kısa bir yanıtla geçiştiriyorlar. Gülen’i Almanlara her fırsatta “Türk bilim adamı” diye lanse eden cemaatçilerin 2014’te kurduğu Diyalog ve Eğitim Vakfı’nın internet sitesi “diyalog, tolerans, karşılıklı anlayış, düşünce ve din özgürlüğü, demokrasi, barış, kadın ve erkek eşitliği” gibi güzel sözcüklerle dolu. Hocaefendi’nin vakfın açılış törenine yolladığı mektup Zaman’da yayımlandı: “…Hakiki insan bir muhabbet adamıdır. O herkese ve her şeye şefkatle yaklaşır. Çocukları geleceğin tomurcukları gibi okşar ve koklar.” Gülenci kuruluşların danışma kurullarına aldıkları, konferanslara çağırdıkları bilim adamları, politikacılar, gazeteciler, profesörler var. Son aylarda Alman medyasında çıkan Gülen hareketini eleştiren yüzlerce yazıyı, değişik TV kanallarının Gülen olayına eleştirisel eğilmesini, verilen soru önergelerini bu “uzman danışmanlar” birkaçı dışında pek ciddiye almadı. Görüşlerini sorduklarımız hareketin çalışmalarını onayladıklarını söyleyip görevlerine devam ettiler. Almanya’nın ünlü bir üniversitesinde ders veren bir profesörün: “Gülen hareketinin yaptığı ‘Säkulare Prophetie’ (dünyevi kehanet)” açıklaması çok ilginç! O zaman Hocaefendi de “dünyevi kâhin” mi oluyor? Bu gibi konular da başka bir yazıya kalsın... www.ahmetarpad.de P Ponpon kız Nayla... sıra golf, tenis gibi bireysel karşılaşmalar yayına çıkarılır. Fakat bu sonuncuların tadı tuzu pek yoktur, zira saha kenarında amigo diye dilimizde adlandırılan, tezahüratçı ponpon MAHMUT ŞENOL kızlara rast gelemeyiz. Spor karşılaşmalarının en güzel yanı, bana kalırsa, birkaç saniye gösterilen amigo kızların gösterisidir. Onlar ekranda bir belirir, sonra kaybolur, ardından reklama geçilir. Amerikalı, Kanadalı spor meraklısı Cheerleaders adıyla tanınan ponpon kızlar olmadı mı seyirden zevk almaz. Her biri usta dansçı olup EDMONTON azar günlerini, televizyonların spora teslim edildiği gün olduğu için öteden beri sevmem; ayrıca pazarın akşam hüznünü de haz etmem. Orada pazar neyse, burada, Amerika kıtasında aynısıdır; hüzünlüdür. Azıcık eğlenmek için televizyon açmaya hiç gelmez, ekranı topa tutarlar. Amerikan futbol sezonu bitmeye yakın basketbol ligi başlar. Tam ondan yakayı sıyırmışken, bu kez beysbol devreye girer. Bunu da atlattık derken buz hokeyi, ardından voleybol, soccer dedikleri bizim ayaktopu maçlarımız televizyon ekranlarında evleri, lokantaları, kafeleri doldurur; kurtulması pek zordur. Arada Nascar oto yarışları, boks müsabakaları televizyonlarda izleyici bulur. Ardı B akrobatik hareketler yapan kızlar, saha kenarında ellerindeki tüylü kumaş şeritlerinden yapılma topları sallayıp kendilerine ponpon kız denmesine neden olmuşlardır. Aslına bakılırsa, kelime Türkçeye yanlış girmiştir, doğrusu Fransızca kökenli olup, PomPom’dur. Kızların arasına bazı bazı erkek ponponlar da konulur; bunlar daha ziyade pazusuna güvenilen delikanlılardır. Kızları havaya fırlatıp perende attıran, taklası bozulmadan havada yakalayan çocuklardır. Özellikle üniversite takımlarının Amerikan futbol karşılaşmalarında palyaço gibi maskotlar, okul bandoları, mızıka heyeti, hatta ellerinde top çeviren hokkabaz türü sokak sanatçıları da saha kenarına dizilir. Fakat amigo ponpon kızları olmadan Amerika ve Kanada’da sporun tadı çıkmaz. Birkaç ay evvel, bir akademik dergi, spor denilince kendisini tribünlere atan kitleye ait erkeklerin ponpon kız düşkünlüğüne dair ciddi ciddi makale çıkardı. Makaleye bakılırsa kadınların bir kenarda bulunup izlediği her tür sportif çekişme, erkeklerin son dakikaya kadar terk edemediği etkinliktir. Makale, Roma’daki ölümcül gladyatör savaşlarına ait Colosseum oyunlarına gönderme yapıp “Roma’da kadın köleler gladyatörlerin kavga alanında boy gösterir, seyirciyi cinsel fantaziyle tahrik edip savaş oyununa dikkati çekerdi” diye yorumluyordu. Makale ilgi görünce basında yorumlar gecikmedi, kumarhanelerde tavşan kız çalıştırmak, kadın krupiye ile kumarcıya kâğıt dağıtmak amigo ponpon kızlarla eş görüldü... Amigo ponponların sahadaki oyuncuya değil, seyirciye gaz verdiği açıktır. Temel mantığını ise Florida Üniversitesi’nin araştırmasına dair makale açıklıyor: Sportif her karşılaşmada taraflar bir diğerini ses, görüntü, ışık gibi efektleri kullanarak baskı altında tutmak istemektedir. Bunun için Amerikan futbolunda, en iyi dans eden ve akrobatik perendeler atan kızları kullanırlar. Hele kızlar göz doldurucu, seksi kıyafetler giymişse daha iyidir... Ponpon kızların erkek izleyici ve erkek sporcular üzerindeki etkisi, kadın oyuncuların yer aldığı voleybol gibi karşılaşmalarda sıfıra inmektedir. İngiliz sosyolog Mark vanVugt adlı akademisyenin yayınına göre erkekler kadınların bulunduğu her alanda daha cömert, katılımcı, özverili, hasılı ne kadar ahmakça şey varsa hepsini birden yapıyordu. İşte spor çekişmelerinde kadın ponpon bulundurmak bu gerçeğe ir zamanlar dayanmaktaydı. Bütün bunlardan ponpon kız Bermuda Şeytan olmanın hafife alındığı sonucu çıkarılmasın. Üçgeni öyküsü Amigo kızlara üniversitelerde burs verilmekte, ve buna ilişkin değişik maddi olarak destek sağlanmaktadır. Sahada yayınlar moda idi. futbol oynayan delikanlı kadar, kenarda alkış Yunanistan’a ait Marine tutan kıza değer verilir. Ponponların birlik ve Management Serviceskuruluşları, sendikaları, hatta ulusal yarışmaları Denizcilik İşletmecilik Hizmetleri isimli bir vardır. Ponponlar arasından bazı bazı güzellik alıcısının adı belli değil. Alıcılar Bağdat ile Kuzey kuruluşa ait United Kalavrvta isimli petrol tankeri, kraliçesi, manken, sinema oyuncusu da çıkar. Irak Bölgesel yönetimi arasındaki malın sahipliği içinde 100 milyon dolar değerinde Kuzey Irak’tan Bu kızlar arasında skandala karışan isimler konusundaki anlaşmazlığın çözülmesini bekliyor. gelen petrol ile Teksas’ın Galveston Limanı’ndan hiç olmaz mı, elbette olur! Bu yüzden ponpon ABD hükümeti ise resmi olarak hukuki sorunlar 60 mil uzakta demirlemişken birdenbire kayıplara çözülmeden petrolün karasularına girmesini kız olmak biraz tehlikeyle yüzleşmektir. Fakat karıştı ve yaklaşık 10 gün sonra yeniden önledi. Derken Bağdat hükümeti Amerikan Bölge Nayla’nın hikâyesi hiçbirine benzemez. 2013 ortaya çıktı. Tıpkı efsanedeki Bermuda Üçgeni mahkemesine başvurarak petrolün kendilerine ait yılında çekilmiş yarıbelgesel bir kısa filmle öykülerinde olduğu gibi kayboldu derken yeniden olduğunu bildirdi. Mahkeme ise ortada hukuki Nayla’yı tanıdık. Gerçek hayat hikâyesinden Teksas’ın güneyinde Meksika Körfezi’nde radarda sorunlar olduğu sürece “kendisinin alınmaydı. Try OutsBeceriyi Sınamak adlı görüntülendi... Aslında konu Irak’ın bu konuda yetkili olmadığına” fakat film ABD’de 3 ödül aldı. Nayla Müslüman TEKSAS içişlerine ait olayın dışa vurmasıydı. tarafların görüşlerini dinleyebileceğine bir ailenin kızı, lisede okuyor, bir gün öteki Kuzey Irak petrolünün kendilerine ait hükmetti. Teksas Bölge Mahkemesi hâkimi kızlar gibi Ponpon olmak istiyor. Ailesi hık olduğunu iddia eden bölgesel Kürt Gray Miller Bağdat hükümetine yeniden mık diyor, lakin sonunda razı olunuyor. Nayla yönetimi ile aynı hakkın kendinde başvurması gerektiğini iletti. Bağdat başörtüsüyle ponponlar arasına katılıyor; fakat olduğunu belirten Bağdat merkezi hükümeti de geçen hafta mahkemeye bu kez lise yönetimi türbanı çıkarmasını istiyor. hükümeti arasındaki anlaşmazlık yeniden deliller sundu. Tam bu hukuki Nayla Müslüman; başımı açmam diyor. Fakat temmuz sonundan beri sürüyor. TEVFİK DALGIÇ tartışmalar, yazışmalar sürüp giderken saha kenarında dans ederim diyerek becerisini Teksas’ın açıklarında demirleyen birkaç aydır Teksas karasularının dışında sunuyor. Bu kadarla kalmıyor, sonra, sonrası tankerin taşıdığı petrolün kime ait olduğu demirleyen petrol tankeri, içinde 100 malum: İslamcı radikaller derhal Nayla’yı konusu ise Teksas yargısına yansımış durumda. milyon dolarlık Kuzey Irak petrolü ile önce kâfir ilan ediyor. Filmin dedikodusu da burada: Daha önce Kuzey Irak’tan Türkiye’ye aktarılan kayıplara karıştı, 10 gün kadar sonra da yeniden Nayla’nın gerçek hayatta kim olduğunu 10 milyon varil tutarındaki petrolün, yaklaşık 7 ortaya çıktı. Teksas Bölge Mahkemesi’nin vereceği öğrenmek üzere 14 dakikalık kısa filmin milyon tonu 4 tankere yüklendi. İki tanker yükünü kararın sorunu çözebileceği beklentisi sürerken, yönetmeni Susan Casaras’a Amerikalı radikal İsrail’e, bir tanker de Hırvatistan’a boşalttı, bir Obama hükümetinin bu petrol konusunu eski İslamcılar tarafından baskı yapıldığı lakırdısı başka tanker de Malezya açıklarında diğer değişik Başbakan Maliki’ye istifa konusunda baskı yapmak da sırt ürpertti. Nayla’nın adresini bulsalar ne tankerlere yükünü dağıttı ve Kuzey Irak petrolü için kullandığı da ileri sürülüyor. yapacaklardı, bu da ayrı bir hikâyedir. Asya’da kayıplara karıştı. Teksas açıklarında [email protected] demirleyen 100 milyon dolarlık ham petrolün [email protected] Bermuda şeytan üçgeni misali Teksas Galveston Körfezi ... İ Seçim maratonunda final günü çalışıyor. Tabii ki sağ iktidarın iyice budadığı işsizlik ve sağlık ödemelerinde biraz düzelme olacak. Asıl sorun gelir dağılımındaki adaletsizlik. Toplumun en zengin bölümünü oluşturan yüzde1’lik kesimin milli gelirden aldığı pay yirmi yıl önce yüzde 4 idi; bugün yüzde 7.5. Başka bir ifadeyle son yirmi yılda zengin daha zengin, dar gelirli ise fakir oldu. Yani bu süreç sosyal demokrat iktidar zamanında başladı; sağcılar döneminde ise iyice derinleşti. Bu yüzden halk sosyal demokratlara eskiden olduğu gibi pek rağbet göstermiyor. Zaten göçmen karşıtı İsveç Demokratları’na oy verenlerin çoğunluğunu sendika üyesi işçiler ve sosyal demokratlar oluşturuyor. Bugün sandıktan zar zor, kıl payı belki sol iktidar çıkabilir ama bu sol artık eski sol değil. Piyasayı ürkütmekten korkan, umudunu işverenin girişimciliğine, yapacağı yatırımlara bağlamış bir sosyal demokrasi var artık günümüzde. Devlet deyince sadece parti kadrolarına iş olanağı yaratan aygıt anlaşılıyor. Halkın partilerden uzaklaşmasının bir nedeni de bu. [email protected] bozabilecek. Seçime iki gün kala oy oranları yüzde sveç halkı bugün sandık başına gidiyor. 2 ile 3 arasında gidip gelen bu hareket yüzde 4’e Bakalım ipi kim göğüsleyecek. Kamuoyu ulaşıp parlamentoya girerse sol kanat yüzde 50’yi araştırmalarına bakılacak olursa 349 üyeli geçebilecek. Final heyecanını artıran bir diğer parlamentoda sağ da sol da 175 sandalye çıkaracak faktör de finale iki gün kala seçmenin yüzde çoğunluğu elde edemeyecek. Bu durumda göçmen 30’unun hâlâ kararsız olmasıydı. Peki bu heyecanlı karşıtlığıyla yüzde 10’lara tırmanmış olan İsveç seçimle sağcıların iktidarı son Demokratları kime yeşil ışık yakarsa o bulur da sol kanat hükümet olursa taraf azınlık hükümeti kurabilecek. Tabii ki STOCKHOLM ne değişecek? Kimsenin devrim gücünü göçmen karşıtı seçmenden alan İsveç falan beklediği yok elbette. Hele Demokratları kimseyi babasının hayrına Metal Sendikası başkanlığından destekleyecek değil. Pazarlığın göçmen Sosyal Demokrat Parti’nin başına politikası üzerinden yürüyeceği tahmin getirilen Stefan Löfven’den radikal ediliyor. değişiklikler beklemek için insanın Bu da şimdi göçmenlere ardına kadar açık OSMAN İKİZ fazla hayalci olması gerekiyor. PISA olan kapının tamamen değilse bile biraz araştırmasına göre OECD ülkeleri kapanması anlamına geliyor. Liderlerin içinde dibe vuran İsveç okullarının rahat olmadığı açık seçik belli. Kamuoyu başarısızlığını, öğretmen sayısını artırıp maaşlarını yoklamalarına göre sekiz yıldır hükümet ortaklığı yükselterek çözeceğini umut ediyor Stefan Löfven. yapan dört sağcı partinin kazanma olasılığı yok. Oy Sol kanattaki partiler arasında bu konuda görüş kayıpları çok büyük. Ama soldaki Sosyal Demokrat ayrılığı var. Sol Parti özel okullara karşı. Çevreciler Parti, Sol Parti ve Çevre Partisi de yüzde 50’yi ise eğitim kalitesinin artırılmasını savunmayla bulamıyor. İsveç Demokratları’nın anahtar rolünü yetinip sosyal demokratlara ters düşmemeye ancak Feminist İnisiyatif’in parlamentoya girmesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle