29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada ... benliğine kavuşturan Mustafa Kemal’in 30 Ağustos zaferini mi?.. ... Yoksa 30 Ağustos zaferi sonrası Osmanlı’nın küllerinden doğan Cumhuriyetin onca yoksulluğa karşın giderek yücelişini inkâr ederek sanki yeni bir Türkiye yaratıyormuş içerikli, parlak vaatlerle ve din sömürüsünü de peşine takarak yıllardır hasretini çektiği koltuğa oturmayı sağlayanın zafer günü müydü dün?.. HHH Oysa Kocatepe’den “ince bacakları üzerinde yaylanarak” Afyon’a uzanan, oradan da İzmir’e dek kovaladığı işgal güçlerinin ardından, 30 Ağustos zaferinden sonra yakınlarına, “Şimdi ulusal savaşın en güç tarafını gerçekleştireceğiz” diyen ve çağdaş Cumhuriyet mücadelesinin ilk işaretini veren Mustafa Kemal hakkında, “Düşmandan kurtulduk, bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız” diye 1. Meclis koridorlarında aralarında konuşan sarıklıların kafasıyla; yeni Türkiye namıyla ortaya çıkan siyasal hareket arasında ne fark var? Çankaya’ya çıkmakla emrinde kendi hükmetinin kopyası bir Bakanlar Kurulu kurdurmayı aynı günlere, 30 Ağustos zaferine denk getirmesindeki anlamsızlığı kavramamak için ancak bu kişinin yalakası, dalkavuğu olmak gerekir. HHH Gelinen noktayı özetleyelim: “Önümüzdeki beş yıllık sürede Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal edecek RTE, devletin teamül ve geleneklerini hiçe saymak şöyle dursun hukukun üstünlüğünü de sürekli olarak baltalamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, sözde üstünlerin, kendini üstün gören kibir ve haset yuvalarının zorlamaları ve tezgâhlarıyla rotasından sapmakta, güzergâhından savrulmaktadır. Türk devleti; bir avuç imtiyazlı zümrenin ve sonradan görme azınlığın elinde avucunda oyuncağa dönmüştür... Benzerlerine ancak darbe dönemlerinde rastlanan hukuksuzluk, kanunsuzluk ve kural tanımazlık RTE’nin siciline çıkmayacak şekilde kazınmıştır.” ( Devlet Bahçeli) HHH Bugünlerde izlenen sözde 30 Ağustos zaferi, tam tamına bilinen bir senaryonun uygulanması diye de özetlenebilir. Davutoğlu’nun, 12’ncinin Çankaya’da eline tutuşturduğu Bakanlar Kurulu listesi bizzat hazırlayan ve bakanları isim isim belirleyen RTE tarafından onaylandı.        “Sipariş üzerine kurulan hükümet” böylelikle RTE’nin sözde 30 Ağustos zaferini taçlandırdı. Mustafa Kemal’in çağdaş bir Cumhuriyet yaratmasını bugünkü zaferiyle aynı içerikte gösterme gayretleri, kısa zamanda tepeden inme kimi uygulamalar iflas edebilir; aksi halde ne çare çağdaşlığı yakalamayı, laik bir Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanmayı umut edenler kuşku yok, hüsrana uğrayacak. HHH 11’inci cumhurbaşkanı A. Gül’ün Çankaya’da iken yasalar gereği ifade vermeye gidemediği davaya tanık olacağını açıklaması, acaba 12’nciye bir örnek olacak mı? Zira RTE, Çankaya’ya çıksa da Bahçeli’nin vurguladığı gibi “işlediği suçlar, neden olduğu adaletsizlikler ve kasdi anayasa ihlalleri yaşamı süresince kendisini gölge gibi izleyecektir.” HHH Hukukun kanına girenlerin, demokrasiyi tıraş ederek tanınmaz hale dönüşmesine taraf olmakla yetinmeyip bunu milli irade kılıfına gizleyenlerin mutlaka yaptıklarının bedelini ödeyecekleri günleri görecek miyiz acaba? Umut işte! HABERLER ‘Din siyasete Şii din âlimi : Salih El Hekim CEYDA KARAN rtadoğu’da Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) terör eylemleriyle yarattığı iklim, dünyada radikal İslamcı hareketlerin sorgulanmasına yol açıyor. Askeri ve siyasi cephenin dışında din âlimleri de hareketlilik içinde. Bunun son tezahürlerinden birisi İstanbul’da düzenlenen bir toplantı oldu. Norveç Barış Enstitüsü’nün öncülük ettiği toplantıya, Sünni ve Şii dünyanın yanı sıra Amerika’dan Katolik din adamları katıldı. Katılımcılar arasında Irak’ta yaşananları iyi bilen bir isimle konuştuk: Seyyid Salih el Hekim. Şiilerin taklit mercii Ayetullah’il Uzma Seyyid Said el Hekim’in oğlu olan Salih el Hekim, Necef’teki Diyalog Merkezi’nin başında. Irak’ın Necef havzai ilmiyesi Şiiler için önemli bir merkez. Havza, Şiilikte din âlimi yetiştirilen öğrenim kurumu. Necef havzası ise dinin siyasetten uzak tutulması tavrıyla öne çıkıyor. Seyyid Said el Hekim de “siyasal İslam”ı önemli bir sorun görüyor, dinin siyaset tarafından istifade edilen bir alan olmaktan çıkarılması gerektiğini söylüyor. Sünni dünyaya ise siyasal İslam anlayışından ötürü eleştirileri var. En başta iktidarla ilişkiler bakımından... IŞİD olgusu nasıl ortaya çıktı? Ortadoğu’da aşırı görüşler, mesela El Kaide, hepsinin kaynağı bir. Bunu teröristlerden medet uman devletler icat etti. Devletlerini diktatörlükle yöneten, demokrasiye gidilmesinden korkanlardır. En başta Vahhabilik. “Sadece biz hakkız, gerçek mezhep biziz, öbürleri geçersizdir” der. Vahhabilik dini inanç değildir, İngilizlerin yapımıdır. IŞİD, aslında iki şahsiyetin yarattığı ekolün ürünüdür: İbn Teymiyye ve (Müslüman Kardeşler ideoloğu) Seyyid Kutb. Siyasal İslam, Osmanlı’dan sonra başladı. İslam devletine, geriye dönüşe davet ettiler. Atatürk’ün de aleyhinde konuştular. Pakistan’da Mevdudi gibi kişilikler, Hasan el Benna, Seyyid Kutb. Müslüman Kardeşler siyasal İslam teşkilatlanmasında ana merkezdir. Peki, ya Şiilerde siyasal İslam yok mu? Ya İran İslam Devrimi? Şiiler İran İslam Devrimi dolayısıyla siyasallaştı. Ama hepsi değil. Necef havzası siyasal İslama en başından muhalif oldu. Necef’teki din adamları der ki, “Dini devlet istemiyoruz, dine saygılı devlet istiyoruz.” AKP de “siyasal İslamla” değerlendiriliyor. Müslüman Kardeşler’le bağları var... Müslüman Kardeşler’den çokça etkilendikleri görülüyor. Biz onları en yeni modeli olarak görüyoruz. İslam ile de GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada ... arkasını sorgulayan, bıkıp usanmadan en ince ayrıntılarına kadar analiz eden gazetecilik anlayışına Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu dönemdeyiz. Hürriyet’in geleneksel olarak kendi içinden yayın yönetmeni çıkarması ayrıca önemli. Ancak Sedat, Cumhuriyet’te yetişmiş bir gazeteci. Görevi devraldığı Enis Berberoğlu da öyleydi. Sedat’ı arayıp tebrik ederken, Sedat da Cumhuriyet’e sitem etti, “197987 arası Cumhuriyet’te çalıştım. Cumhuriyet benimle ilgili haber yaparken bunu yazmamış. Sitem ediyorum” dedi. Ben de Sedat’a gazetenin kendi içinden çıkan değerleri paylaşmada bazen bu tür durumların olabildiğini söyledim, karşılıklı dertleştik. Sedat’ın Hürriyet’e geçmesinden sonra yerine bakacak gazeteci konusunda doğal bir iç değerlendirme olmuştu. Okur dahil pek çok kesim devreye girmişti. Bunu Uğur Mumcu 5.7.1987’de “Açıklıyorum” başlığıyla köşesine taşımıştı. O günlerin Cumhuriyet’ini, Uğur Mumcu’nun anlatım gücünü, ustalığını bir kez daha tatmak isteyen olur diye düşünerek o günkü yazısını aynen sizlerle paylaşmak istiyorum. HHH Düşündüm, taşındım, her şeyi açıklamaya karar verdim. “Neyi” diye soracaksınız. Neyi olacak? Olup bitenleri!.. Hangi olup bitenleri? Şu son atama işlerini... Kim yaptı? Nasıl yaptı? Niçin yaptı? Ne olur ne olmaz, burası Türkiye. Günün birinde adamı “Ziverbey” gibi yerlere götürürler, ellerine kelepçe takarlar, gözlerini de bağlarlar: Konuş ulan, yoksa... İyisi mi ben şimdiden bütün duyduklarımı açıklayayım. O gün Genel Yayın Müdürümüz Hasan Cemal ile konuşuyorduk. Biliyorsunuz Hasan Cemal “İttihatçı torunu”dur. Bu işleri çok iyi bilir. Cemal: Olsun mu? dedi. Neyi, dedim. Onu, dedi. Konuyu anlamıştım. Ne yapayım? Yetkim yok, dedim. Yazıişleri Müdürümüz Okay Gönensin de oradaydı. Gönensin: Ankara’ya, İzmir’e, Adana’ya ve Erzurum’a soralım diye diretti. Hasan Cemal “Sen bilirsin” deyince, Gönensin hemen telefona uzandı, 2000 numarasını çevirdi. Belki bilmezsiniz, 2000 numarası, Ankara ile İstanbul arasındaki direkt telefon numarasının hattı idi. 2000’i çevirdiniz mi hop “Ankara”! “İnkılap Sokak”, yani Ankara bürosu. Gönensin, Yalçın Doğan’a sordu: Hangisi olsun? O mu öbürü mü? Yalçın Doğan: Vallahi ikisi de iyi, dedi. Ben bir karar veremiyorum... Sonra ekledi: İkisi de Amerika’da okumuşlar. İngilizceleri çok iyi. NATO ve ikili anlaşmalar konusunda her ikisi de bilgi sahibi. Atama yetkisi Hasan Cemal’indi. Okay Gönensin önerecek, Hasan Cemal atayacak. Fakat bir türlü karar veremiyorlardı. Gönensin: Bir de İzmir’e soralım, dedi. Gönensin, bu kez 2001 numarasını çevirdi. 2001 numarası da İzmir’in direkt hattıydı. Hikmet Çetinkaya ile ben konuştum. Durumu anlattım. Çetinkaya hiç umursamıyordu: Ege üreticileriyle, tarikat kamplarıyla bir ilgileri var mı? diye sordu. Yok, dedim. Ne ilgisi var? Olayın önemine dikkat çektim. Ne fark eder, dedi. Paşa gönlünüz kimi istiyorsa onu yapın. Haber Merkezi Müdürümüz Yalçın Bayer’e de sorduk: Hangisini yapalım? Hangisi çalışkansa onu. Bir tanesinin bir yakını Amerikan Büyükelçiliği’nde çalışıyormuş. “İyi ya” dedi Bayer: Amerikalılardan daha iyi haber alırız. Yalçın Bayer ne de olsa haberci. İşe hep haber açısından bakıyor. İlhan Selçuk’a sorduk. “Hangisi milliciyse onu yapalım”... Oktay Akbal, Ali Sirmen ve Mustafa Ekmekçi, İlhan Selçuk’a katıldılar. Ben Ekmekçi’ye “Sen şöyle bir satır aralarını araştırıver” dedim. Ekmekçi güldü. Ekonomi servisimize de sorduk. Osman Ulagay “Biraz ekonomiye yatkın olanını seçin. İyi olur” dedi. Lisansüstü eğitim yapmış olanı da var. Fark etmez. Kimin atanacağı konusunda aşağı yukarı gazetede bir düşünce belirmişti. Cüneyt Arcayürek’e sorduk. Arcayürek: İkisi de uygun değil, dedi. “Neden” diye sorduk. Mavi gözleriyle baktı, şöyle bir güldü: Anlamıyor musun canım, dedi. Sonra hep birlikte Başyazarımız Nadir Nadi’ye gittik. Nadir Nadi, hepimizi dinledikten sonra görüşünü bildirdi: Bunlar Atatürkçüyse ben değilim. Kendisine hak verdik... Neydi sorun? Sorun, Ankara’da görevli diplomatik muhabirimiz Sedat Ergin’in istifasıyla boşalan kadro için yeni bir atama yapılacaktı, sorun buydu. Sedat Ergin’in yerine kim gelecekti? Gazete olarak kaç gündür bunun sıkıntısı içindeydik. Biz, kendi aramızda Sedat’ın yerine kimin atanacağı konusunda bir seçim yapamamışsak ve boşalan kadroya kimin atanacağı konusunda bir karara varamamışsak, bundan elbette siz sorumlusunuz. Olayı niye büyütüyorsunuz? Bir muhabir gidecek, bir başkası gelecek. Ne var bunda? Okurla yazarın arasını niçin açıyorsunuz? Sorumlu sizsiniz. Suçlu sizsiniz... Kolay mı Cumhuriyet okuru olmak. Bir daha yapmayın, sonraaa!.. girmemeli’ nin akıllı siyasetçileri Irak halkının kalbini kazanmalı. Başarı zor kullanarak olmuyor. Yoksa Türkiye’nin rolünün büyük olmasını görmekten seviniriz. Davutoğlu başbakan danışmanıydı, bize Avrupalı politikacılarla temaslarını anlatmıştı. Avrupa’nın “tek çeşit” olduğunu oysa Ortadoğu’da kilisenin, caminin, sinagoğun yan yana olduğunu... Ama bizim din âlimleri olarak sorunları itiraf etmemiz gerekir. Bugün Avrupa’da “Ben Müslümanım” deyince bizden korkuyorlar. Geçenlerde Stockholm’de sakallı, sarıklı görünümlü bir Müslümanın evi, şikâyet üzerine basılmış. Aramışlar, bir de bakmışlar Kerbela toprağı çıkmış. Özür dileyip gitmişler. Sünni İslamın görünümü daha sorunlu mu? İslam göründüğü gibi bir şey değil. Bu anlatılmalı. Diyalog, tanıtma, işbirliğine önem vermeliyiz. Sünni din adamlarının sorumluluklaSeyyid Said el Hekim ile rı var, Sünniliği bu aşırılıkİstanbul’da görüştük. tan bir an önce çıkarmaları lazım. El Ezher’de güzel mokrasiyi birleştirme çabası var. Ama adımlar atılıyor. Ama Sünni Suriye olayına girince iyice değiştiler. mollaların en büyük sıkıntısı hükümetleDinden istifade ettiler. Ortadoğu’da yare yakın olmaları. Mesela Karadavi Katar şananlar mezhep çatışması değil, dinden hükümetine bakıyor, ne diyorsa ona göre istifade etme meselesidir. Oysa din siyasöylüyor. Bizler Şiilikte devletten para alsete girmemeli. mayız, o zaman eleştiri özgürlüğünüz de Ama Irak’ta da Maliki Şiicilik oluyor. Şiilikte devlete bağlı din adamlayapmakla itham ediliyordu... rı “düşkün” görülür. Kum’da da bu böySünniler Sünniliği ön plana çıkarınca ledir, sesleri zayıf çıksa da... Misal biz o da mezhebini çıkarmak istedi. Ama Şii açıkça dini devlet istemiyoruz diyoruz. grupları bile vuruyordu. Maliki’nin soru Esad yönetimi için ne dersiniz? nu mezhepçi olması değildir, diktatör olSuriye Şii değil, Sünni devletidir. Bamasıdır. En büyük hatası yeni bir devlet as partisine dayanır; diktatör bir partidir. inşa etmek istememesi, eskiden taşınanı Suriye halkı değişim istemekte haklıdır. devam ettirmesiydi. Ama başkalarının müdahale hakkı yok Irak’ta gevşek federasyonla tur. Demokrasi zorla gelmez. parçalanma önlenebilir mi? Amerika’nın bölgedeki rolünü Irak’ta iç içe geçmiş aileler, aşiretler nasıl değerlendirirsiniz? vardır. Irak aşiretler ülkesidir. Biz hemen Amerika içi siyasetinde büyük ölçüher bölgede karışık yaşarız. Her bölgede de adaleti sağlasa da dış siyasette buhalkın kendini yönetmesi iyi bir şey ama nu yapmıyor. Bush zamanında biz Cumüç bölgeye ayrılırsak mezhepçilik keskinhuriyetçilere dedik ki, “Sizin bu bölgede leşir. Mezhep kişiye özel olmalıdır. Vaemperyal tarihiniz yok. Ülkeyi darmatan, vatandaşlık üzerinden tanımlanmadağın ettiniz. Yeniden inşa etmezseniz lıdır. İsterseniz dinsiz de olursunuz ateist İngilizlerden beter olursunuz”. Ama de ama vatandaşlık hakkı herkesin eşit sadece vaat dinledik. Teröre karşı yeterli olmalıdır. işbirliği yapmadılar. Telafer’de soykırıma Türkiye’nin IŞİD’e dair girişildi, müdahale etmediler. Erbil oluntutumunu nasıl buluyorsunuz? ca hemen ettiler. Herkes pozisyonunu belirlemekte öz Peki Kürtler? gürdür. Ama görüşler gerçeği değiştirVatanımızdaki ortaklarımızla mazlummez, gerçek birdir. Burada teröristler var lukta da ortağız. Kürtler Irak ilk kurulduve insanlığa karşı savaşıyorlar. ğundan beri mazlumdur. Şii taklit mer Türkiye kendisini bölgenin cileri olarak onları hep savunduk. Sey“düzenleyici ülkesi” görüyor. Öyle mi? yid Muhsin el Hekim, “Kürtlere karşı saTürkiye siyasetine karışma hakkı görvaşmak haramdır” diye fetva vermişmem kendimde. Ama İran ile Türkiye ti. Ama Irak hükümeti Kürtlere iyi davbölgede iki önemli ülkedir. Irak’taki halk ranmadı. Kürtlerde de devlet olma arzuTürkiye’ye de İran’a da yakındır. Biz lisu var ama bölgenin şartları izin vermez. derlik Türkiye’nin hakkıdır desek Irak halBunu onlar da biliyorlar. kının zihninde kötü intiba bırakır. İki ülke O l Dünya çapında din âlimlerinin IŞİD terörünü ve barışı ele aldığı toplantı için İstanbul’a gelen Iraklı Seyyid Salih el Hekim ile konuştuk. El Hekim, siyasal İslamda Müslüman Kardeşler’in olumsuz rolünü anlattı, “Din siyasete girmemeli” dedi. STK’ler: 1 Eylül’de BM VERİLERİNE GÖRE SON İKİ YILDA 42 BİN 889 KİŞİ KAYIP Kadıköy’deyiz İstanbul Haber Servisi İstanbul Valiliği, “Ortadoğu halkları barış istiyor” sloganıyla Kadıköy İskele Meydanı’nda düzenlenecek olan 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingine izin vermedi. Mitingi düzenleyecek kurumlar ise Valiliğin kararını tanımayacaklarını ve bugün Kadıköy’de olacaklarını açıkladı. Makina Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şubesi’nde gerçekleşen basın toplantısında HDP, İstanbul Tabip Odası, DİSK, KESK, TMMOB temsilcileri Valiliğin kararına tepki gösterdi. Toplantıda konuşan HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Şamil Altan, Valiliğin önceki gün akşam saatlerinde gönderdiği tebligatta “Kadıköy Meydanı’nın kalabalık olması ve araç trafiğinin yoğun olduğu” gerekçesini gösterdiğini belirtti. Altan bugün 17.00’de Kadıköy İskele Meydanı’nda olacaklarını söyledi. Kaybedilenler ordusu MAHMUT ORAL Sessiz Çığlık eyleminde bayram coşkusu DİYARBAKIR 30 Ağustos’u iki yıl önce “Dünya Kayıplar Günü” ilan eden Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, 2012’den bu yana dünyada 42 bin 889 kişi kaybedildi. İnsan hakları örgütleri ise 2011’den bu yana dünyada güvenlik güçleri tarafından kaybedilenlerin sayısının 120 bin olabileceğini ifade etti. İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici, kendilerine ulaşan verilere göre bölgede 67 bin arasında gözaltında kayıp, faili meçhul ya da yargısız infaz vakasının bulunduğunu belirtti. TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış’ın “17 bin 500 faili meçhul var” açıklamasına dikkat çeken Bilici, devletin arşivlerini açmasını, “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını önerdi. Türkiye’nin bu konuda sicilinin çok temiz olmadığını vurgulayan Bilici, “Devletin elindeki arşivler bizlere gerçek rakamları verebilir. Bunun için Türkiye’de derhal bir geçmişle yüzleşme gerçekleşmeli, devletin arşivleri tüm şeffaflığıyla sivil toplum kuruluşlarının da denetimine açılmalı. Ancak böylece kayıplar konusunda gerçek rakamlara ulaşırız” dedi. Tanrıkulu: AKP suç ortağı l Kayıp ailelerinin avukatlarından ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Cumartesi Anneleri’nin dünkü eylemine destek verdi. Tanrıkulu, faillerin, devletin ve yargının kayıtsızlığından güç aldığına dikkat çekti. Tanrıkulu, 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü Dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada ise “AKP hükümeti, kendi döneminde olsun veya olmasın, kaybedilenlerin bulunmasıyla ilgili hiçbir adım atmadığı için bu suçun ortağıdır” ifadelerini kullandı. (Fotoğraf: KAAN SAĞANAK) Arşivler açılsın... İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf askerlerin yakınlarınca oluşturulan “Vardiya Bizde Platformu” tarafından her cumartesi günü düzenlenen Sessiz Çığlık eylemlerinin dün 101’incisi gerçekleştirildi. Eylemin 30 Ağustos Zafer Bayramı’na denk gelmesi nedeniyle Beşiktaş Belediye Bandosu da eylemin yapıldığı meydana gelerek marşlar çalması asker aileleri ve yurttaşlar tarafından coşkuyla kutlandı. Beşiktaş’daki Demokrasi Anıtı önündeki eylemde konuşan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlayan emekli Korgeneral Hayri Güner de “Türk milleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları bu zaferle her zaman iftihar edecektir. Ancak bu iftiharın ve sevincin yanında Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları kendilerine kurulan kumpası ortaya koymadıkça, bu kumpası kuranları adalet önüne çıkarıp gerekli şekilde cezalandırmadıkça daima bu zaferleri buruk bir şekilde kutlamak zorundadır” dedi. Failler belli, ya kayıplar l İstanbul Haber Servisi “30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü”nde Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri, AKP hükümetine seslenerek “İşlenen insanlık suçlarını açığa çıkarmamak, sorumlularını yargılamamak da suçtur. Bu suçu işlemeye son verin” çağrısı yaptı. Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının bulunması için dün 492. kez Galatasaray Meydanı’nda toplanarak, “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartı açarak eylem yaptı. Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, hiçbir zaman kayıpları aramaktan vazgeçmediklerini belirterek “Tek kaybımız kalmayana dek mücadele edeceğiz” dedi. Kayıp Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak ise “Zorla kaybetmeyi siyasi bir yöntem olarak kullanan bütün hükümetleri, bu insanlık suçuna son vermeye çağırıyoruz” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle