24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 AĞUSTOS 2014 PAZAR CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 19 Benim dört günlük Salzburg Festivali’ni taçlandıran iki de konser vardı. İkisi de Türkiye’deki müzikseverlerin yabancısı değildi. Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Pekin’de ‘edebiyata destek’i değerlendirdi: Gizlilik tamamen duygusal u Gül, bakanlıktan destek alan 40 kişinin adlarını ‘tamamen insani duygularla’ gizlediklerini söyledi. Yapıtları kurulca beğenilmeyenlerin rencide olmaması için adlarının açıklanmadığını belirten Gül, seçici kuruldaki kişilerin isimlerinin ise kendi istekleriyle gizlendiğini vurguladı. PEKİN Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, önceki gün Pekin’de “edebiyata destek” tartışmalarıyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyerek soruları yanıtladı. Toplantının Pekin’de yapılması dikkat çekerken Nihat Gül, bakanlıktan destek alan 40 kişinin adlarını “tamamen insani duygularla” gizlediklerini söyledi. Destek verilen kişilerin eserlerini 20 Kasım’da tamamlanmış olarak teslim edeceğini ve yeni bir değerlendirmeye tabi tutulacaklarını kaydeden Gül, yapıtı kurulca beğenilmeyenlerin rencide olmaması için adlarının açıklanmadığını belirtti. Seçici kuruldaki kişilerin isimlerinin ise kendi istekleriyle gizlendiğini aktardı. Yönetmelikte, destek alan kişilerin ücreti amacına uygun kullanması, başvurduğu eserinin konu ve içeriğinde herhangi bir değişiklik yapmaması gerektiği yazılı. Destek sahipleri koşulları yerine getirmez ya da eseri kurulca kabul edilmezse ücretten aldıkları ilk yarıyı yasal faiziyle bakanlığa geri ödemek zorunda. Yani 20 Kasım’dan sonra eseri beğenilmeyenler parayı faiziyle iade edecek. Konu toplantıda gündeme geldiğinde Nihat Gül uygulamayı savundu: “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını buraya aktarıyoruz. Amacına uygun kullanmadıysa geri almak zorundayız. Başvuranlar iyi kötü camiada birbirini tanıyorlar ama hep iyi niyetli bakmayın, belki de istismar edilir.” Haliyle akla gelen diğer konu, eserlerin hangi kriterlere göre değerlendirildiğiydi. Gül, ilk başta tıktan sonra çıkan Nihat Gül’e elbette seçici kuruldaki kişilerin neden gizlendiği sorusu da yöneltildi. Müsteşar yardımcısı, bunun kuruldakilerin isteği olduğunu belirtti ve “Kuruldaki kişiler ‘biz rahat çalışalım’ diyerek isimlerinin açıklanmasını istemedi. Çünkü işin kurucu unsuru olan bu kişiler büyük sorumluluk aldılar” dedi. İnsanlığımızı ve Düşlerimizi Anımsamak... Ülkem politikayla yatıp kalkarken “Yeni Türkiye” adı altında geriye yönelirken, benim geçen hafta boyunca tutup Salzburg Festivali izlenimlerimi sizlerle paylaşıyor olmam içimde endişe yaratmıyor değildi. Sizlerden gelen, “Siyasetin kara bulutları arasında boğulduğumuz şu günlerde...” diye başlayan “Bize insan olduğumuzu hatırlatan sanat olayları” diye devam eden; “İyi ki sanat var, hep sanat konuları yazın” diye biten mektuplarınız, mesajlarınızla içimi rahatlattınız. Hem zaten, insanlığımızı unutmamak, düşlerimize sahip çıkmak, insanın yaratıcılığına inanabilmek için sanata sığınmaktan başka çaremiz yok! Öyleyse devam! 94. Salzburg Festivali bugün bitti. Festival yönetimi açıkladı: 40 günde, 74 ülkeden 270 bin izleyici. Yüzde 93 doluluk oranı. Çocuklara yönelik etkinlikleri izleyen 5 bin çocuk. 5 bin öğrenciye indirimli bilet. Onlarca CD ile DVD kaydının satışa çıkması. 30 ülkeye radyo ve televizyon yayını. Sivil toplum kuruluşlarına provaları ücretsiz izleme olanağı. Açık havaya kurulan dev perdede (Siemens Festival Geceleri) geçmiş festivallerin başeserlerini ücretsiz seyretme olanağını bulan 70 bin izleyici... Festivali izleyen 33 ülkeden 520 gazeteci... Bu sayılar hem olayın büyüklüğünü ortaya koyuyor; hem de başarının ipuçlarını veriyor. Yukarıdaki her cümlenin gerisinde büyük bir çaba, emek, maddi olanak (başta devlet ve yerel yönetim ve sponsorlar, bağışlar) hem de ama aynı zamanda sanatın gerekliliğine, su gibi ekmek gibi gerekliliğine inanç var. En önemlisi, bu inancı besleyen devlet politikaları var. Bu inancı genç kuşaklara aşılayan eğitim sistemi var. (Ne kadar gülünç şeylerden söz ediyorum değil mi!!! Ben en iyisi yine festivale döneyim.) aniel Barenboim ve DoğuBatı Divan D debiyat TÜSAK’a dahil Nihat Gül E “yönetmelikte hepsi yazılı” dedi. Ancak yönetmeliği açıp tek kıstasın “Türk edebiyatının gelişmesine katkı sağlayacak nitelikte özgün edebiyat eserleri üretilmesi” olduğunu fark edince, “Biz böyle motamot şeylere girmedik, kurul gerekli değerlendirmeyi yaptı” demekle yetindi. Nihat Gül’e, tiyatroya getirilen genel ahlak kriteri, yine tiyatroda Gezi’yi savunan toplulukların destek dışı bırakıldığı hatırlatılıp, edebiyat alanında da benzer bir mekanizmanın işleyip işlemediği sorulunca da, “Genel ahlakın bir anayasa maddesi” olduğunu vurgulayarak “Bu konularda içiniz rahat olsun” açıklamasında bulundu. Basının karşısına, kurulda olduğu konuşulan Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celâl ve Basın Yayın Birliği Başkanı Münir Üstün ile ayrı bir görüşme yap eserlere destek ‘Küçük hacimli’ ‘Gizliliği kurul istedi’ ‘Motamot kriterler’ yok Bakanlık kimlere destek verileceğini ağustos ayında karara bağlamışken, hak kazananların üç ay içinde bir edebiyat eserini nasıl yaratacağı merak konusu. Bu yöndeki soruyu Nihat Gül, “Süre kısıtlı olduğu için, deneme mahiyetinde küçük hacimli eserlere destek verildi” sözleriyle yanıtladı. İlk açıklamada, roman, şiir, öykü, antoloji, inceleme gibi alanların desteklendiği duyurulmuştu. Bu durumda, bir şiir, roman ya da antolojinin küçük hacimlisinin nasıl olduğunu kitaplar yayımlandığında göreceğiz. Uzun süredir üzerinde tartışmalar devam eden, devletin sanat kurumlarını lağvedecek TÜSAK yasa tasarısı da toplantıda konuşuldu. Yeni yasama yılında Meclis’e gelecek TÜSAK’ın bakanlığın internet sitesinde bulunan son halinde, edebiyat tasarıya dahil edilmiş, bu alandaki desteğin sanat kurumu tarafından dağıtılacağı belirtilmişti. Ne ki, Edebiyat Eserlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik’in yayımlanması ve uygulamaya geçilmesinin ardından, edebiyatın TÜSAK’ın dışında bırakılacağı izlenimi doğmuştu. Nihat Gül toplantıda konuya açıklık getirdi: “Bu alandaki uygulama da TÜSAK üzerinden yürüyecek. TÜSAK’ın kendi içinde yeniden kurul oluşturulacak. Biz yasa çıkana kadar beklemeyip uygulamayı başlatalım dedik. Çünkü bakanımız özellikle bu yıl başlamamızı istedi.TÜSAK için de tüm hazırlıklar tamam, gerisi siyasi iktidarın takdiri.” Usta Maestro’nun Edward Said’le kurduğu, İsrail ile Filistinli gençlerden oluşturduğu ve yönettiği “DoğuBatı Divan Orkestrası”ndan Mozart ve Ravel dinlemek mutluluktu. Ama programın çarpıcı yanı Barenboim’in ısmarladığı, iki genç çağdaş bestecinin eserleriydi. İsrailli besteci Ayal Adler’den (d.1968) “Resonating Sounds” (“Çınlayan sesler” diyebiliriz) vurmalılar egemenliğinde acıyla kahkahayı, farklı renkleri ve gölgeleri birleştiren çok zengin bir eserdi. Ve Barenboim’e adanmıştı. Suriyeli Karim Rustom (d.1971), Edward Said’e adadığı “Ramal” adlı eseri çok geniş bir yelpazeye yayılan, Al Farabi’nin dizelerine yaslanan, haykırışlarla, şiirsellik arasında gezinen bir eserdi. İki besteci de konserdeydi. Alkışlar dinmek bilmedi, adeta konser kadar uzun “bis” (tekrar) yaptılar. Ama bu kez milletin ayakta dinlediği ve coştuğu Bizet’nin “Carmen Suiti”... O çılgınca alkışlar, müzikten, orkestradan çok düşünceyeydi, barışaydı, umudaydı... iyana Filarmoni’ye dans ettiren Dudamel Dünyanın en iyi (nefret ederim bu deyişten) ve aynı zamanda en ciddi, en disiplinli orkestrası sayılan Viyana Filarmoni Orkestrası’nın sahnede çalgılarıyla dans edeceklerini söyleseler inanmazdım. Ama yaptılar. Onları dans ettiren günümüzün belki de en karizmatik şefi Gustavo Dudamel’den başkası değildi. Venezüella’dan yola çıkıp dünyayı fetheden “El Sistema” ile yıldızı parlayan; Bolivar Orkestrası’nın daimi şefi Dudamel, Richard Strauss’un “Zerdüşt Böyle Dedi”sini ya da René Staar’ın çağdaş bestesini yönetirken, hep o bildiğimiz fişek parçasıydı. O bir volkandan farksızdı, orkestra mükemmelin doruğundaydı. İkisi bir bütündü... Salzburg Festivali sona erdi. Bize gelince: Kavgaya devam... V Sanatın gerekliliği ‘Görevden almalar TÜSAK’tan bağımsız’ Bir buçuk saat süren toplantıda, TÜSAK yasa tasarısı konuşulurken, eski Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen ile birçok ismin tasarıya karşı çıktığı için görevden alındığı haberleri de görüşmeye yansıdı. Müsteşar yardımcısı, ardı ardına yaşanan görev değişimlerinin TÜSAK’la ilgili olmadığını iddia ederek “Yeni genel müdür Selman Ada da eleştiriyor. TÜSAK’ın anayasaya aykırı olduğunu söylüyor. Bununla ilgisi yok. 2004’te atandım, 2005’te alındım. 2007’de tekrar geldim. Kamuda, bürokrasi içindeki olağan olaylar” açıklamasında bulundu. Mardin Bienali temelini kentin asıl sakinlerinden alacak Sedat Anar ‘A’makı Hayal’ (Z Müzik) Yıllardır Ankara sokaklarında Masala topluluğu eşliğinde santur çalan bir sokak müzisyeni Sedat Anar. Gündelik yaşamın acımasız bir hızla aktığı sokakları, Ermenicesinden Kürtçesine söylediği şarkılar eşliğinde bir nebze olsun çekilir kılanlardan biri yani; belediye ve mafya karşısında hayatını riske atma pahasına. İlk albümü 2013 yılında “Belagat” adıyla çıkmış, hüznün çalgısı santuru bir nebze olsun tanıtmıştı. Şanlıurfalı Anar’ın ikinci albümüne adını veren feyiz kaynağı, ölümünün yüzüncü yılı olan Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi Efendi’nin tasavvufî görüşünü içeren kitabı “A’makı Hayal”. Ahmet Telli’nin Santur adlı şiiri dışında tüm parçaları Vahdeti Vücut görüşlü bu kitaptaki şiirlerden bestelemiş, mistik bir ruh hali içinde. Tabii ki, başrolde santur ile Anar’ın naif ve duygusal sesi var; eşlikçiler ise erbane (def), yaylı tanbur, ney, tenbur, kanun, kanjira gibi otantik çalgılar. Edindiği sağlam tecrübenin hatırı sayılır bir kısmını da İran seyahatlerine borçlu. Doğal olarak Fars okuluna yakın Anar. Yanı sıra klasik Türk müziği makamlarına hâkim. Albümünde Bektaşi nefesi, deyişler ve Afgan müziği de eksik değil. Dost çevresinden çok daha fazlasını hak eden bir çalışma. Binyılların belleği ‘Mitolojiler’ başlığı altında düzenlenen 3. Mardin Bienali 17 Ekim 17 Kasım arasında yapılacak. EVRİM ALTUĞ 123 ‘Anja’ (Aisha Records) Fantastik topluluk 123 ve fantastik bir albüm serisi. “Aksel” ve “Arve”nin ardından üçlemeyi tamamlayan son albüm “Anja”. Hatırlayacak olursak, içinden küçük bir çocuk olan Aksel’in, doldurulmuş bir baykuşun, gizemli makinist Arve’nin, (aynı zamanda bir balina olan) mektup arkadaşı Anja’nın geçtiği pastel renkli hikâyeydi bu. Yol alternatif pop, elektroloungecaz, triphop, crossover hattında seyrediyor; indiealternatif rock gibi tınlayan parçalar var. Her ne kadar bütünsel bir konsept olsa da, üç albüm müzikal olarak birbirine pek benzemiyor. En azından içinden gelen geçen, ayrılan ve katılan müzisyenlerin verdiği tonlar, renkler açısında. Ortak payda Nordik atmosfer. Müzikal değişikliğin kaynağında, klavyeci Burak Irmak’ın ayrılması, yerine gitarcı Arda Erboz ile vibrafon çalan Seçil Kuran’ın katılması var. Altyapıdan gelen davulcu Berke Can Özcan ile basçı Feryin Kaya, kayıpsız performansla çalıyor. Solist Dilara Sakpınar’ın İngilizce telaffuzunun çok iyi olmasına karşın, Türkçe şarkılarda aynı hâkimiyet yok. Üçlemenin sona ermesi, topluluğun yeni kıyılara yelken açması için daha özgür kılacak gibi görünüyor. Norveç bandıralı bu tekneye bir kıyıda rastlarsanız sorun: “Yolculuk Nire?” muratbeser@muratbeser. Bu yıl “küratörsüz” yapılması kararlaştırılan 3. Mardin Bienali, 17 Ekim’de başlıyor. Mardin Sinema Derneği imzası ile 30’un üzerinde uluslararası sanatçı ve inisiyatifin katılacağı etkinlik, kavramsal ve pratik temelini bin yıllara uzanan belleği ile pek çok sanat dalı ve mistik üretim biçimine yataklık eden kentin asıl sakinlerinden alıyor. Kavramsal çerçevesi, son 10 yılda Türkiye sanat yazınına önemli katkıları olan editör, eskop yayını kurucusu ve eleştirmen, eğitimci Ali Artun’a referansla oluşturulan 3. Mardin Bienali, “Mitolojiler” başlığı ile 17 Ekim 17 Kasım 2014 tarihleri arasında düzenlenecek. Mardin Sinema Derneği’nce düzenlenen etkinliğin en önemli özelliği ise çalışmaya bu yıl herhangi bir küratörün tayin edilmemesi ve yine geniş bir sanatçı kadrosu ile Mardinlilerin de etkin rol oynayarak bienale imza atması. Kolektif bir anlayışla yapılacak organizasyon, aralarında Döne Otyam, Ferhat Özgür, Fırat Arapoğlu, Mehmet Baran, Sait Tunç, Mesut Alp,  Fikret Atay, Hakan Irmak, Ferhat Satıcı, Hülya Özde mir, Claudia Segura Campins, Canan Budak, Can Bulgu’nun  da bulunduğu, katkı sunmak isteyen geniş bir gönüllü grup tarafından düzenleniyor. Bienal emekçileri tarafından yapılan açıklamaya göre, bu yılki temanın da gönderme yaptığı üzere, Mardin, Mısır’dan Hindistan’a kadar uzanan antik uygarlıklar coğrafyasının merkezinde kurulmuş bir kent olarak, yüzyıllardır beslenmiş olduğu sembolik dünyanın, ikonlar ve mitler evreninin, sanat ve edebiyatın izlerini koruyor. Evlerde, dükkânlarda, atölyelerde birikmiş olan tılsımlar, muskalar, ikonlar, ziynetler, giysiler, kitaplar, resimler, fotoğraflar, kap kacak, bardak tabak, halıkilim, vb. nesneler Mardin’in bir tür “nadireler kabinesi”ni oluşturuyor. Kent, bu anlamda her nesnenin birbiriyle gizemli ilişkiler kurduğu, dile gelmeyen mitler yazdığı özel “müze”lerden oluşuyor. Bienal bu anlamda, Mardinlilerin çoğunlukta olduğu, esnek bir grup tarafından kolektif olarak düzenleniyor. Bu grup içinde “esnaf ve sanatkâr”lar da yer alıyor. Böylece bienal, bir küratörün, pek de tanımadığı bir yerde, hem serginin ne olacağına, hem kimi nasıl sergileyeceğine tek başına hükmettiği egemen bienal modelini sorgulayan karşı bir alternatif öneriyor. Silivri Cumhuriyet Evlerinde 362 ada, 7 parsel, 565 m2 (Projeli, ruhsatlı) satılık arsa Tel: 0536 311 45 46
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle