24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2014 PAZAR 16 Y KOCAMUSTAFAPAŞA’DA ‘RANTSAL’ DÖNÜŞÜM önemli değil. Önemli olan, gelecek zamanın Davutoğlu’nu mu, yoksa beni mi haklı çıkaracağı. Çünkü çakışır gibi görünen iki vizyon arasında “zararlılık” farkı var. Davutoğlu, İstanbul’un BM şehri olacağı rüyasını, Türkiye’ye bir mutluluk müjdesi gibi sunuyor. Bense Destina’da İstanbul’un Küresel Yönetişim’e geçişinde Türkiye’nin sonunu getiren bir kâbusu anlatıyorum. Ama benim kâbusum, bir romandan ibaret. Kapağını kapatırsınız, kimseye zarar vermez. Oysa Davutoğlu’nun rüyası, bir devlet politikası. Eğer gerçekçi değilse, ayağı yere basmıyorsa, hayalden ibaretse, devlet batar! HHH İşte bu noktada, Davutoğlu’nun gerçeklerden ne kadar kopuk olduğu, AKP olağanüstü kongresinde hayal ettiği şehir mimarisinden bile belli: “Kadim karakterin modernite ile yüzleştiği yerde yıkıcı olmayan, darbe vurmayan modern mimariyi kabul edeceğiz. Ama kadim tarihi birikimimize bir tehlike teşkil ettiğinde ona karşı duracağız. Dikey mimari değil, yatay mimariyi kadim şehirlerimizde egemen kılacağız ve küreselleşme anlamında da bütün şehirlerimizi, kadimi koruyan modernite birikimini kullanan küresel şehirler haline getireceğiz.” Siz söyleyin, bizim kadim şehirler dikey mi, yatay mı? Dikeyleri kim dikti, kim aldı, kim sattı? Davutoğlu, dava arkadaşlarının 16/9 gökdelenlerini mi, partisinin rant ihalelerini mi yıkacak? Kör mü, yoksa başka bir ülkeye mi bakarak konuşuyor? Sonuç olarak… Eğer cümbür cemaat, milletçe ve ümmetçe “Davutoğlu’nun Harikalar Dünyası” filminde oynamıyorsak, galiba benim kâbuslarım, yeni Başbakan’ın rüyalarından daha gerçekçi! *Literatür Yayınları, 2008 **Dışişleri Bakanlığı SAM, 2009 eni Türkiye diye takdim edilen ülke vizyonu, aklı başında pek çok meslektaşıma ancak tarih kitaplarından bildiğimiz eski Türkiye’yi anımsatırken benim görsel belleğime TV korku dizisi Walking Dead imgeleriyle yansıyor: 1920’de çizilen Sevres Haritası’ndan hortlayan paramparça Türkiye… Vizyon dediğiniz, zaten hayalin ta kendisi. Hayal de kurulur mu kurulur… Edebi yazarlar, görsel sanatçılar hayal kurduğunda tadından yenmez. Kiminin vizyonu hazla ürpertir, kimininki dehşetle. Benim romanlarımda, hazla dehşet daima iç içedir. Çünkü bilimkurguya bayılırım, fütürist casusluk romanları yazarım. Hayallerim zengin, vizyonum da epeyce geniş sayılır… Ne var ki bana hortlamış gibi görünen Türkiye projesinin hakikaten yepyeni Başbakanı Ahmet Davutoğlu ne romancı ne de sanatçı olmasına karşın; gerçeğe bakarken hayal ettiğini görecek kadar ileri derecede bir vizyoncu! Aslında “geriye dönük vizyon sahibi” demem gerekir. Yıl 2014. Ahmet Davutoğlu, AKP olağanüstü kongresinde yaptığı konuşmada, İstanbul’un bir sembol olduğuna işaret ederek: “İnşallah İstanbul önümüzdeki dönemde bir Birleşmiş Milletler şehri olarak bütün insanlığın uğramadığı zaman kendisini kayıpta hissedeceği, bütün iktisadi faaliyetlerin orada bir etkisi olmadığı zaman kendisini kayıpta hissedeceği büyük bir dünya şehri olacak” diyor. Yani vizyonu, İstanbul’un gelecekte dünyaya açık bir BM şehri olacağı yönde. HHH Ama benim vizyonum hem daha önce, hem daha önde!  Yıl 2008. Destina* başlıklı ki, kader demektir romanımda İstanbul’un 2026’da dönüştüğü biçimi şöyle anlatmışım: “Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan “Geçmiş, dikiz aynası gibidir. Arada bir baka rsan, aldığın yolu gösterir. Am a sürekli bakarsan, önün e dikileni görmezsin!” ANONİM BİLGE ‘Bizi üç kuruşla Karakter Kadim de Kader Makus! sürgün edecekler’ u Kentsel dönüşümün odağındaki mahallenin sakinleri kaygılarını; ‘Evlerimizi yok pahasına alıp, bizleri sürgün edecekler!’ diye dile getiriyorlar. ERK ACARER “Bazı sokaklarda, fuhuş, uyuşturucu, kavga hiç eksik olmuyor. Mahalleli arasında; ‘buralar kötü, polisi bile yaklaşamıyor algısı’ yaratılıyor. Amaç huzuru bozup, insanları semtten kaçırmak!” “Paşalılar” bu sözlerle, konuya en sert yerinden giriş yapıyorlar. Hikâye, “kentsel dönüşümün” yaşandığı diğer yerlerle benzerlik gösterirken Kocamustafapaşa, tarihi, insan yaşamını ve doğayı hiçe sayanlara karşı direniyor. Yaşananlara tanık olmak için semt sakinleriyle bir araya geliyoruz. Esnaf Ali Çetinkaya endişelerini; “Haklarımızı kaybetmekten korkuyoruz. Evlerimizi yok pahasına alıp, bizi başka yerlere sürgün edeceklerini düşünüyoruz!” sözleriyle aktarıyor. Kocamustafapaşa Dayanışması’ndan Hüseyin Coşkun ise konuyu, “Amaç kentsel dönüşüm değil peşkeş” sözleriyle derinleştirirken, tarihi mirasın risk altında olduğuna dikkat çekiyor: “Tarihi eserleri dönüştürüp otel olarak kullanmak isteyen yatırımcı çok! Normal koşullarda Anıtlar Kurulu’nun izin vermesi söz konusu değil. Ne var ki tıkır tıkır işleyen bir çark kurulmuş. Anıtlar Kurulu ve belediye ortak bir mekanizma yaratmış.” Kocamustafapaşa halkı, başlarına gelebilecek olası felaketlerden de söz ediyor. Coşkun, “yeniden yapılanma” dedikleri şey aslında 6306 sayılı “Afet Riski” kanununa dayandırılan “rant sağlama masalı” diyerek anlatıyor: “Yasanın ardından, 6 yaşını dolduran binaların devlet tarafından yıkılabileceği söylendi. İhbar olması yeterli! Yeni imar planında katlar 4’e indi. Bodrumlar ise, planda yer almadı. Yaşlı binaların bodrum ve üst katlarında oturanlar endişeye kapıldı. 12 bin itiraz yapıldı. Belediye bunları tek tek cevaplamak yerine, semte ‘endişelenmenize gerek yok’ yazan pankartlar astı. Konu zamanla unutuldu.” Coşkun, “Aslında esas tehlike bu noktadan sonra başladı” diyerek meselenin içyüzünü özetliyor: “Burada Sulukule benzeri, toptan bir dönüşüm yapmaları olası değil. Parsel parsel yıkacaklar. Açıkçası, açıkgöz müteahhitlerin insafına kalmış durumdayız. Yasa halka değil onlara yarıyor. Gözlerine kestirdikleri bir binadan ev satın alıp, burası için belediyeye başvurmaları ve deprem raporu elde etmeleri mümkün. Bu koşulda bina yıkılacak. Sahipleri, ellerine tutuşturulan üç kuruşla semtten ayrılacak. ‘O müteahhit’ ise, binanın arazisini belediyeden satın alıp lüks konutlar inşa edecek!” Semtte iki yıldır öğrenci olarak yaşayan Onur Kocatürk ise, bir başka tehlikeye dikkat çekiyor: “Yedikule Bostanı’nın sadece küçük bir bölümünü kurtarabildik. Büyük bir alana moloz döküp, kuruttular. Üzerinde üç proje olduğu iddiaları var. Son yeşil alanları da tüketecekler. Sur içindeki bölgeden söz edip, ‘Amacımız sadece Konstantiniye’yi yıkmak’ sloganıyla milliyetçilik duygularını kaşıyıp, kamuoyu yaratmak istiyorlar. Evet, Konstantiniye’yi yerine AVM yapmak kaydıyla yıkacaklar.” Öte yandan Kocamustafapaşa Dayanışması dün tarihi meydanda “Kentsel dönüşüm yalanına karşı halk şenliği” ni gerçekleştirdi. Fotoğraf: GÖKÇE ASOVA boğazlar, Asya’dan Avrupa’ya enerji yollarının üzerinden geçtiği stratejik bir mevzi olmasının dışında, Rusya’nın güneyden denize açılabildiği yegâne geçişti. Müslüman Türklerin İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki hâkimiyeti bittikten sonra, herkesin gözü üstünde ve çıkarı olan bölgenin Küresel Yönetişim’e geçmesi tek hakkaniyetli, dolayısıyla barışçıl çözümdü.” Küresel Yönetişim, genişletilmiş bir BM yönetimi demek. Ve Davutoğlu’nun 2009’da verdiği bir konferans metnini yayımladığı kitap da Küresel Yönetişim** başlığını taşıyor. Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: Hayal kurgusunda, vizyon genişliğinde hangimiz öncü, hangimiz ilerde? Aslında kimin daha hayalperest olduğu Başımın üstünden, Bir kuş geçti Gecede baykuş öttü Arabalar bir bir gitti geldi Başımın üstünde yıldızlar Neler neler yapıyorlar Sen ne düşünüyorsan onu diyorlar Başımın üstünden kuş Bir yel esti Üşüdüm Baykuş öttü Uçtu da korkuttu Suya yakamoz düştü Çekilirken sular Bölündükçe uykular Küsen barışan âşıklar Şiir geldi kâğıtta Kalemle buluştu Yaralı kalbimi yıldızla sardım Başımın üstünden Bir kuş uçtu Bakakaldım. REFİKA TORAMAN G NOKTASI Açıkgöz müteahhitler! GÖRÜŞ PROF. DR. ERDENER YURTCAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Ve Perde! Yarın adliyeler açılıyor. Bu, adli tatil bitti demektir. Adli tatil deyince de, nöbetçiler hariç, savcıların, yargıçların ve adliye çalışanlarının izne çıktıkları, çalışmalara ara verdikleri anlaşılır. Bugünkü uygulamasıyla adli tatile uzun yıllardır karşı çıktığım bilinir. Bunun elbet haklı nedenleri var. En önemlisi, bu dönemde adliyelerde işlerin yeterince kucaklanmadığı gelir. Nöbetçi dediğiniz savcı ya da yargıç dosyanın yabancısıdır. Ellerinden geleni yapsalar da istenen sonuçlar alınmaz. Oysa bugün adalet hizmetinin ülke çapında bilgisayar düzeninde görüldüğü hatırlanırsa, izinleri bir sisteme oturtmak o kadar kolay ki, yeter ki istensin. Adli tatil denildiği zaman, Yargıtay’da yapılan açılış toplantısı akla gelir. Bu toplantı bir geleneğin ürünüdür ve amacı bellidir. İlkin hizmet çarkının dönmeye başladığının duyurulmasıdır. Sonra adalet hizmetinin görülmesindeki sorunlar dile getirilir, çözüm önerileri sunulur. Bu toplantıda Yargıtay başkanı konuşur. Adalet hizmetinin tepe noktası olarak o olanak ona tanınır. Onun yanı sıra Türkiye Barolar Birliği (TBB) başkanı da bir konuşma yapar. Bu konuşmanın da amacı yukarıdaki gibidir. TBB başkanı konumu gereği özellikle savunma açısından önemli noktaları ön plana çıkarır. Bu niteliğiyle, toplantı sakin bir ortamda geçmeli, tartışma alanı olmamalıdır. Bu nokta gözden kaçırıldığında, medyanın da körüklemesiyle ana konular ve sorunlar ses getirememekte, kim ne yaptı, tartışmaları ön plana çıkmaktadır. Son dönemde bu yılki toplantıda TBB başkanının konuşup konuşmayacağı konusunda, Yargıtay Başkanlar Kurulu kanımca açık biçimde doğru sonuca vardı. Alınan kararda iki noktanın vurgulanması önemliydi. İlkin TBB başkanının konuşma yapması bir geleneğin uygulanmasıdır. İkincisi, başkan savunma erkinin başıdır ve avukatlar yargının bir vazgeçilmezidir. Adalet hizmetinin yakın bir incelemesinde, hizmetin görülmesine katılanların bakışlarıyla, ne gibi sorunların söz konusu olduğu üzerinde de durulmalıdır. Bugün için tüm hukuk camiası hukuk normlarının bu denli değiştirilmesinden sıkıntılıdır. Bunun nedeni açıktır. AB’ye giriş sürecinden başlayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünya ölçeğinde hiçbir ülkenin cesaret edemediği bir davranış sergilemektedir. Bu davranış temel yasaları yeniden yapmak olarak özetlenebilir. Bu yapılırken geçmişle bağlar koparıldığından, ayrıca “işler” aceleye getirildiğinden, tam bir kaos ortamı yaşanmaktadır. Oysa bilinmesi gerekir ki, hukukun temel işlevi düzendir. Düzen sağlam normlarla kurulur. Uygulama da bunlara dayanarak hizmet görür. Bu noktada ifade etmem gerekir ki, “hukuku tümden yeniden yapma” tavrı yanlıştı. Bu husus yeterince anlatılmaya çalışıldı. Fakat bu yola çıkanlar, yollarından dönmediler. Oysa hatadan dönmek erdemdir. Bugün için kamuoyunu her an işgal eden, yargı paketleri, torba yasalar bu hatanın ürünleridir ve asla rastlantı değildirler. Yakın geçmişte ortaya çıkan adaletsizliklerde, yaşatılan acılarda sözünü ettiğim hatalı tutumun elbette kusuru vardır. Her şey bir yana, adalet organları sistemini altüst ederek, “özel”lerle iş yapmaya kalkıldığında, istenmeyen sonuçların ortaya çıkması da kaçınılmaz olur. Son söz: Yeni bir adli yıl, yeni beklentiler, yeni umutlar demektir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Japonya’da yol 1 cu taşımakta kullanılan iki tekerlek 2 li çekçek. 2/ Cera 3 hat... İnce ve düz 4 gün dokunmuş pamuklu bir kumaş. 5 3/ İçinde hiç 6 bir şey bulunmayan... Öküz yem 7 liği. 4/ Hayvanla 8 ra vurulan damga... 9 Kısa kıllı ve sarkık kulaklı bir av 1 2 3 4 5 6 7 8 9 köpeği. 5/ “Bize bol 1 H AMS İ N D A bol kucakla getir / Düşmek etrafı görme 2 A R A N E F E S mektendir” (Tevfik Fik 3 M A N D A İ K A ret)... “Mehmet ”: Ey 4 S DOM İ NO lül romanıyla ünlü yaza 5 İ N AM D A R I rımız. 6/ Bayındır, maİ D İ L S mur... Eski dilde su. 7/ 6 N E Gümüşhane’nin bir il 7 F İ N A L O K çesi... Köpek ve inek 8 D E K O R O B A lere yedirilmek için un 9 A S A I S K A T ve kepekle hazırlanan yiyecek. 8/ Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan, içi oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştırılmış boyalı kemik... Sersem, ahmak. 9/ Silifke ilçesindeki Göksu Deltası’nda, birçok kuş türünü barındıran bir lagün. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Ege Bölgesi’nde, salatası yapılan lahana filizine verilen ad... Sığırlarda görülen bulaşıcı bir hastalık. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Yapma, etme. 3/ Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm... Fayda. 4/ Radon elementinin simgesi... Antalya yöresine özgü, mısır ununa tahin ve şeker karıştırılarak yapılan bir tatlı. 5/ Güzel sanat... Zihin. 6/ Belli bir topluluğa özgü olan işaret... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Giysi kolu. 8/ Kent... Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat. 9/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... Deniz kıyısında dalga aşındırmasıyla oluşmuş sarp ve yüksek yer. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Özür: 30 Ağustos Cumartesi günkü bulmacamız teknik bir nedenle hatalı yayımlanmıştır. Okurlarımızdan özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle