30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2014 PAZARTESİ 8 HABERLER Halı sahada bonzaisine maç İşsizliğin kol gezdiği mahalleler, rant bölgeleri ve yoksul çocukların ölümü! Bonzai, işte tam bunların ortasında duruyor. Ranta açılacak merkezlerde uyuşturucu tacirleri kol gezerken mahalle halkının yaşamı da derinden etkileniyor. Pek çoğu, başka yerlere göç ediyor. Sıklıkla işsiz ve parasız gençlerin bu tuzağa çekilmeleri, bulmacanın büyük parçası. Uyuşup haklarını arayamayacak hale gelen ve yalnızlaşıp kabuklarına çekilen genç insanlar “derin” stratejileri akla getiriyor. “Sigara kâğıdı boyutlarında bir folyo içinden çıkıyor; fişek deniyor, fiyatı 20 TL. Üç gün yetiyor. Yeşil, tütüne benzer bir karışım, böcek ilacı kokuyor. Araba kullanırken iki nefes çektim, bağırsaklarım çalıştı. Kimyasal yapar bunu. Kalbim yerinden çıkacak sandım, aşağı inip sakinleşmeye çalıştım. Beynimde çiftleşen ejderhalar var! Boşuna 4. kattan balıklama atlamıyorlar. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Bu kültürü bilmesem kesinlikle ölürdüm. Ayrıldığım yere dönünce, arabayı yolun ortasında bıraktığımı gördüm. Bir daha yanından geçmem!” Onu kullananlardan biri bunları anlatıyor. Türkiye’de giderek yaygınlaşan bonzai, 80’lerin Amerikası’nda kullanılmaya başlayan “crack” isimli maddeyi anımsatıyor. Katı muhafazakâr Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde siyahiler tarafından kullanılan maddenin, onların yaşadığı mahalleleri hallaç pamuğu gibi attığı biliniyor. Bugünün Bağcılar’ı ise o dönemin Harlem’ini anımsatıyor. Her köşe başında toplanan üç beş genç bonzai çekiyor. Kullanma yaşı 11’e kadar inmiş durumda. Bazı mahallelere girmek bile büyük risk taşıyor. Saat 21.00’den sonra ara sokaklarda, açık dükkân bulunmuyor. Bize rehberlik eden gençler, sokak sokak Bağcılar’da nelerin yaşandığını anlatıyor: “Gençlerin her biri ayrı köşelerde patlıyor. Bonzai kullanan gençleri kolay ayırt edersiniz. Fosforlu kıyafetleri severler. Ayaklarında hep orijinal spor ayakkabılar vardır. Çakmaya tenezzül etmezler ama orijinal malı da kendi paralarıyla almazlar. Zengin muhitlerdeki apartman içlerinden çalarlar. Buna ‘kapı kundura’ denir. Ortam kızı dediklerimiz de bu işleri kovalıyor.” Demirkapı, Fatih, Yavuz, Göztepe mahalleleri... Buralardan gece boyunca ekip otosu bile geçmiyor. Parklara yakın sokak lambaları da yanmıyor. Bunun nedeni çok basit; birkaç kişilik gruplar halinde bulunan gençler, ne yaptıkları belli olmasın diye trafo patlatıyorlar. Söz konusu mahallelerin ara sokaklarında şantiyeler var. TOKİ projeleri göze çarpıyor. Rehberlerimiz, bu inşaatlarda çok takılan, bonzai çeken var, bunlara “şantiyeciler denir” diyerek anlatıyorlar: “Buralardan gece tek başınıza geçemezsiniz. Okulların önlerinde uyuşturucu satılır. Geceleri bahçelerde toplanıp bonzai içerler.” Göztepe Mahallesi’ndeki Mahmutbey Lisesi’ne yakın bir yerde, bir araya gelen gruplara tanık oluyoruz. Gençlerin hepsi boş bakıyorlar. Onların arasından geçerken belediyeye ait ironik bir reklam afişi dikkatimizi çekiyor: “Gelecek seçim için değil gelecek nesil için!” TOKİ’nin geldiği yerlerden biri de Mahmutbey yolu meydanı. Buradaki bir halı saha dikkatimizi çekiyor. Gençler futbol oynuyor, bize eşlik edenler gülümsüyor: “İşletme sahibinin haberi yoktur tabii. Bonzaisine maç çok yapılır burada!” Yavuz’daki, Tavukçu Deresi torbacılar tarafından mesken tutulmuş durumda. Fatih Mahallesi, Eski Pazar Caddesi’nde özel bir hastane karanlık sokakları biraz olsun aydınlatıyor. Ne var ki burada da bonzaiye ilişkin dramlar yaşanıyor. Bize eşlik edenler, özetliyor: “Acile gelenlerin çoğu bonzai mağdurudur. Bonzainin 3 gramı hayattan koparır. Çocukların çeneleri ve vücutları kilitlenir.” Belki içinde olduğumuz gece, belki de aynı hafta, bu sokaklarda yaşayan gençlerden kimileri bonzai nedeniyle hastanelik olup kimileri de kurtarılamayıp ölecek. Sonra; yaşam aynı şekilde devam edecek. Birileri sanki Amerika’yı yeniden keşfediyor. Gençler iki türlü ölüyor. İlginç olan şu ki; bonzai istediğini alıyor... “Ya kendisine karşı çıkıp direnenlere Hasan Ferit Gedik örneğinde olduğu gibi tek kurşun sıkıyor. Ya da karşı koyamayanlarla bütünleşip zaman içerisinde canlarını alıyor.” Bonzainin dönüşüm bölgelerindeki işsiz ve yoksul gençler arasında görülmesi akla önemli bir soruyu getiriyor: Devlet göz mü yumuyor? GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Tıpkı doğada olduğu gibi devletin zirvesinde de iklim hep serttir. İnsanlar zirveye çıktıkça yalnızlaşır. Oradaki değişim ister istemez sancılı olur. Bu anlamda yakın tarihimizi özetlemek gerekirse 12 Eylül askeri darbesinin ardından Cumhurbaşkanlığı’na oturan Evren koltuğunu 1989’da Özal’a devrederken içinde “biraz daha süremez miydi” duygusu vardı. Çünkü Özal, başbakanlığı döneminde Evren’e görev süresinin uzatılabileceği havucunu uzatmış, böylece onu avucuna almıştı! Özal’ın ölümünün ardından Köşk’e çıkan Demirel zorlu bir mücadele ile elde ettiği başbakanlığı bıraktı, “Kimse Çankaya’yı reddedemez” diyerek 9. cumhurbaşkanı oldu. Tıpkı Özal gibi Demirel de Köşk’ün bahçelerini geniş, yetkilerini dar buldu. Bu, siyasetten gelen kişilerin ortak bakışı olarak tarihe geçti. Demirel 2000 yılı yaklaşırken görev süresinin uzama ihtimalini sevdi ve bekledi. Ancak olmadı, Meclis “hayır” dedi. Görevi Sezer’e “kırılmış” devretti. Sezer döneminin kitabı henüz yazılmadı. AKP’nin açık hedefi olma pahasına AKP’yi pek çok yanlıştan koruyan Sezer, Türkiye’nin gidişinden duyduğu kaygının bir parçası olarak görevi devrederken kamuoyuna açık bir tören istemedi. HHH Ve şimdi Gül aynı partiden olmasına, aynı davanın izini sürmüş olmasına karşın görevini Erdoğan’a en hafif anlatımla buruk devrediyor. Oysa Erdoğan 2007 yılında Gül’ü cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ederken “kardeşim” diye hitap etmişti. Aralarında “eşsiz” bir ilişki var. Zamanla araya “eşler” de girdi. Böylece ilişki “eşsiz” olmaktan çıktı! Bayan Gül ve Bayan Erdoğan’ın birbirine karşı besledikleri “hasmane tutum” uzun süredir başkentin olağan kulislerindendi. Buna Abdullah Bey’in ve Recep Bey’in birbirlerine karşı ördüğü duvar da eklenince değişim süreci ister istemez hareketlendi. Anayasa değişikliği günlerinde mevcut cumhurbaşkanının yürürlükteki kuraldan, yani 5 artı 5 yıl olmak üzere iki kez daha seçilebilme hakkından mahrum bırakılmak istendiği gün, duvar ortaya çıkmıştı. Erdoğan, “Gül’ü Çankaya’ya ben atadım, benim memurumdur” muamelesi yapıyordu. Gül, “bu hareketin ilk lideri bendim, devletin zirvesinde isem bana böyle bakılmalı” diyordu. HHH Gül ailesi, yaşadığı 7 yılın sonucunu son kokteylde ilanen duyurdu. Bunun bir değeri var mı? Böylesi durumlar için verilen tarihsel bir örnek vardır. Soğuk savaşın en ateşli günlerinde dönemin Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Stalin’e çevresi bir haber getirmiş. “Efendim” demişler, “Papa size çok kırgınmış, kendisine saygısızlık ettiğinizi söylüyormuş, fena bozukmuş, biliyorsunuz kendileri Hıristiyan âleminin zirvesinde” demişler. Stalin’in yanıtı şu olmuş: “Papa’nın kaç askeri var?” Erdoğan ve çevresindeki yeniyetme(z)ler de Gül’e o gözle bakıyorlar. Soruyorlar: “Partinin içindeki ağırlığı ne?” Ağırlığı yoksa, Gül’den güllelerin de ağırlığı yok, diye düşünüyorlar... O gülleler güldendir, diyorlar. Biraz dikeni vardır, o kadar. Erdoğan bu hafta 12. cumhurbaşkanı olarak resmen göreve başlayacak. Yukarıda yaptığımız vurguların tümünü bildiği için önlemlerini ona göre alıyor; Köşk’e arkasına bakarak çıkıyor. “Ben tepedeki Erdoğanım, altımdaki herkes Herdoğan olacak” diyor. Bu, siyasetin doğasına terstir. Uyuşturucu kendi kültürünü yaratırken, aslında yardım çağrısı olan ipuçları görmezden geliniyor: Ekip otosu geçmiyor Baba bana ne oldu, ben adımı unuttum lerinde, 180 bin defa paylaşılan klipleri var. Grubun aranjör ve menajerliğini ise X Dinçer yapıyor. Heijan’ın sözcülüğünü de o üstleniyor. Grup üyeleri, asla bonzai kullanmadıklarını, her türden uyuşturucuya karşı olduklarını anlatıyorlar. Peki, bonzai güzellemesi yapan şarkılar söyleyip klipler çekmenin amacı ne? X Dinçer, durumu şu sözlerle özetliyor: “Burada, pek çok arabesk rap grubu var. Pek çoğunun uyuşturucu kullandığını hatta sattığını biliyoruz. Biz bonzai karşıtıyız. Sitemizde de bu tip video ve fotoğraflar paylaşıyoruz. Ama ne yapalım ki, hedef kitlemiz de bu. Üstelik biz, çevremizde başka bir şey görmüyoruz. Bizim gerçeğimiz bu ve kendi yaşadığımız çevrenin gerçeğini yansıtmaya çalışıyoruz. Kadrajımız Bağcılar. Bu kadrajda da maalesef bunlar var.” X Dinçer, arabesk rap denilen şeyin kapsamı hakkında da gerçekçi bilgiler veriyor: “Tek cümleyle boş adam işi. Biz de hobi olsun diye uğraşıyoruz zaten yoksa herbirimizin ayrı işleri var. Benim bir stüdyom var. Diğer arabesk rap gruplarının kayıtlarını da alırız. Hepsini tanıyoruz, neyin ne olduğunu biliyoruz yani.” X Dinçer, arabesk grupları arasında rekabet olduğundan da söz ediyor: “Grubumuz Türkiye’nin bambaşka yerlerinde de dinleniyor. Biz meşhuruz yani.” Elbette söz dönüp dolaşıp yine bonzaiye geliyor. X Dinçer’in bu konuda söyledikleri dikkat çekici: “Öyle medyayı yanına alıp açık açık, bonzai operasyonları düzenlemekle ya da çocuklar ölmesin demekle bu iş çözülmez. Kimse hayal kurmasın, biz burada gerçeği yaşıyoruz. Ne anlatalım ki abime? Bağcılar’ın bonzaisi de, kubarı da, kurbanı da meşhur işte!” Bu sözler sadece insanın içini acıtmakla kalmıyor, sosyolojik temelleri olan gerçekleri de yansıtıyor. Gençler ne bekliyor; X Dinçer çok kısa yoldan aktarıyor: “10 sene önce hiçbir sorun yoktu. Her şey kentsel dönüşüm projeleriyle karıştı. Birkaç yıl önce de Bağcılar’da parktan çocuk çalmak modaydı. Demirkapı Parkı’ndan, günde iki çocuk çalınırdı. Pek çok kişi Bağcılar’ı terk etti. Gençleri arabesk rape de, bonzaiye de işsizlik itiyor. Park, bahçeyle, yol yapmakla bu işler olmuyor. Tanıdığımız bütün gençler işsiz. Yarısı bonzai kullanıyor. Oysa bizim istediğimiz tek şey iyi bir gelecek!” ‘Kadrajımızda iyi bir şey yok’ ‘Burası kurbanıyla meşhur’ Her yerde bonzai “Bonzai bom, geldi tripler Kafam bir ton, farklı düşüşler Baba bana ne oldu, ben adımı unuttum Kimsiniz ulan kayboldum Neresi burası, yeter yoruldum tek bir kapakla Hakk’a kavuştum.” Bonzai, kendisine sadece ölümcül bir yer açmakla kalmıyor, kendi kültürünü de yaratıyor. Bağcılar’da arabesk rap yapan ve Kürtçe “zehir” anlamı taşıyan “Heijan” grubu üyeleriyle bir araya geliyoruz. Hem Türkçe hem Kürtçe müzik yapan Heijan’ın üyeleri namlarıyla anılıyor. Heijan Doğan, Duygusal MC İlhan, Uğur ve Cash Ömer, Bağcılar sokaklarında tozu dumana katıyor. Onları tanımayan yok gibi. Sosyal paylaşım sitelerinde bir fotoğraflarına binlerce beğeni geliyor. Video site ‘Polis, Hasan Ferit’e muhbirimiz ol dedi’ Bonzai ya da uyuşturucuya dolaylı yollardan kurban gidenler de var. Onlardan biri Hasan Ferit Gedik. Çeteler tarafından başından silahla vurularak öldürülen Hasan Ferit’in annesi Nuray Gedik, uyuşturucunun dolaylı yollardan da gençlerin yaşamına mal olduğunu anlatarak, “İşte benim oğlum bunlardan biri” diyor. Gedik; aslında iyi bildiğimiz bir hikâyenin şaşırtıcı detaylarını da sunuyor: “Hasan Ferit, diğer gençler ölmesin diye direndiği için katledildi. Çocukları uyuşturucuya alıştırmaya çalışan çetelere karşı onuruyla mücadele etti. Benim oğlum, yapılması gerekeni yaptığı için polis destekli çeteler tarafından başından vurularak öldürüldü. Esas sorulması gereken şudur: Polis, bu çetelerle neden mücadele etmedi? Neden devlet bu çetelere geçit verdi?” Anne Gedik, Hasan Ferit’in öldürülmeden 2 sene önce gözaltına alındığından da şu ifadelerle söz ediyor: “Normalde bizim çetelerden şikâyetçi olmamız gerekmiyor mu? Devlet bu ko nuda üzerine düşeni yapmak zorunda değil mi? Hayır öyle olmadı ama! 2 yıl önce uyuşturucu çeteleri Hasan Ferit’ten şikâyetçi oldu. Bu nedenle evimize operasyon yapıldı. Oğlum, 4 gün gözaltında kaldı. Hasan Ferit, yaşadığımız Armutlu’yla eyleme katıldığı Gülsuyu mahallesini kıyaslardı. ‘İkisi de kentsel dönüşüm bölgesi, iki semt de denize nazır rant kaynağı. Devletin amacı çetelere yol vermek, amaçları uyuşturucu sokup halkı mağdur etmek ve sonunda onları buralardan kaçırtıp kendileri teslim almak’ derdi.” Nuray Gedik, çarpıcı ifadelerde de bulunuyor: “Hasan Ferit’i gözaltına alındıktan sonra sürekli polisler aramaya başladı. Oğluma, ‘Bu işleri bırak, karşı tarafta ol. Muhbirlik yap, bizim adımıza çalış, mahallede direnişe katılanlar hakkında bilgi ver’ diyorlarmış.” yine uyuşturucu Yine bir genç İstanbul Haber Servisi Şişli’de bir binanın bahçesinde uyuşturucu madde kullandıktan sonra fenalaşan 16 yaşındaki S.K, hastaneye kaldırıldı. Mecidiyeköy, Lati Lokum Sokak’taki bir binanın bahçesinde, saat 12.30 sıralarında baygın halde bir kişi olduğunu fark edenler polis ve sağlık ekiplerine bilgi verdi. Olay yerine giden polis yerde baygın halde yatan kişinin 16 yaşındaki S.K. olduğunu belirledi. S.K. ile birlikte uyuşturucu kullandığı iddia edilen bir kişi polis tarafından gözaltına alındı. Görgü tanıklarının iddiasına göre bu kişinin elindeki bir miktar uyuşturucuya da polis el koydu. Bina sakinleri tarafından yüzü yıkanan ve sürekli konuşturulan S.K, polisin “Ne içtin” şeklindeki sorusuna, “Kubar içtim” diye cevap verdi. S.K, bir süre sonra gelen ambulansla hastaneye kaldırıldı. S.K’nin yanında bulunan kişi ise polis merkezine götürüldü. Bir mahalle sakini, “Cebinde uyuşturucu madde çıktı. Yanındaki kişi ‘ben verdim’ diye söyledi. Gözaltındaki kişi uyuşturucunun bonzai olduğunu söyledi” diye konuştu. Polisin olayla ilgili soruşturması sürüyor. Kim finanse ediyor? Şehir merkezlerinde, bonzai atölyeleri olduğu iddiaları çarpıcı. Satışı dışarıdan yapılan malın bir süre önce, Türkiye’de üretilmeye başlandığı, ölümlerin de bu yüzden arttığı söyleniyor. Bir satıcı, “Malı Kuştepe’deki atölyemizden alıyoruz” diyor. Maltepe, Başıbüyük’te gün düz torbacılar geziyor. Her yer gençleri öldüren bir tuzakla kuşatılmış durumda. Bu tuzağı, bazı sorularla birlikte değerlendirmek ise ortaya bir anafikir çıkarıyor: l Bonzai, çoğunlukla ıslak mendil paketine benzer paketler içinde satılıyor. Kimyasal ürün her zaman çok pahalı. Açıkçası kimyasal bir ürünü bu kadar ucuza üretmek mümkün değil! Atölyeye yatırım yapmak, pahalı bir ürünü, maliyetli paketlerde, dağıtıcıya da para vererek, “çok ucuza” satabilmek kafa karışıklığı yaratıyor. Kârzarar analizi yapıldığında, işin rengi ortaya çıkıyor. Bu koşullarda bonzaiden kâr etmek imkânsız. Peki, kim böylesine yatırımlar yapıp büyük riskler alarak bu işe giriyor. Daha doğru bir soruyla: “Bu işi kim finanse ediyor?” l Yanına basını alan Emniyet, şova dönüştürdüğü baskınlarla, “bonzai ile uğraşıyoruz” algısı yaratıyor. “Peki, gerçekte polis neden bonzainin satıldığı yerlere hiç girmiyor?”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle