01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2014 PAZARTESİ 6 HABERLER TAŞERON İŞÇİSİ AÇIKGÖZOĞLU’NUN ÖLÜMÜNE AİLESİ İSYAN ETTİ Dersim katliamına dair 1938 tarihli bir mahkeme kararı ortaya çıktı ‘Biz bir ağladık annem HAZAL OCAK ‘İmha edildiler’ Yurt Haberleri Servisi Dersim’de 14 Ağustos 1938’de katledilen 2 aileden 24 kişiye ait olduğu belirtilen toplu mezarın Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla açılmasına karar verilmesinin ardından, olayda anne ve babası kurşuna dizilerek öldürülen “Rane” adlı kadının veraset ilamı için mahkemeye yaptığı başvuruyla 1938’de Hozat Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararda, ailenin askeri harekât sırasında kurşuna dizildiği belgesi ortaya çıktı. Bu belge katliamın ortaya çıkmasında önemli belgelerden biri olarak kabul ediliyor. Hozat’taki toplu mezarda yakınları bulunan Baran ve Canan ailelerinin avukatı Cihan Söylemez, “1938’de Hozat’ın Bargini Köyü’nde yani bugünkü ismiyle Karabakır Köyü’nde askeri harekât sırasında, Canan ve Baran aileleri mensubu 24 kişinin 14 Ağustos 1938 yılında askeri harekât sırasında kurşuna dizilerek öldürüldükleri Hozat Asliye Ceza Mahkemesi’nin 15 Aralık 1938’de verdiği mahkeme kararı ile kanıtlanmıştır. Elimizdeki 15 Aralık 1938 yılına ait mahkeme Siyasi ve Hukuki Güç Parçalandı Önce bir noktanın altını çizeyim. Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasının ardından ağıt yakmanın anlamı kalmadı. Şüphesiz muhalefetten bir insan oraya seçilebilseydi en iyisi olurdu, ama RTE’nin başbakanlığı ve partisini terk etmesinin olumlu yönlerini göreceğiz. Daha önce belirtmiştim: RTE yoruldu, miting alanlarını terk etti. Düşünün: 12 yılda 9 seçim + çeşitli olaylarda da milleti topladığı mitingleri (Gezi zamanları gi bi) katarsak, yılda bir kez tüm Türkiye’de o şehir senin bu şehir benim halka seslendi. Bu kolay bir iş değil. Ama tüm gücünün de bu koşmasından, kendisini AKP’li seçmen yığınına kabul ettirmesinden kaynaklandığını belirtelim. Buna, milli irade arkamda dedi ve istediği her şeyi yapabilecek bir güce sahip olduğuna inandı. Partisinde ve hükümette her isteğinin karar olarak çıkmasının ardında da bu yatıyor. Gül’ü ve yol arkadaşlarının tasfiyesinin ardındaki güç de, iktidarı altında keyfiliğin kaynağı da... Cemaatin RTE’ye karşı; a) 2011 Şike Operasyonu, b) 2012 MİT Operasyonu ve c) 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu gibi, her biri ağır hasarlar verecek ve hükümetleri devirecek operasyonlarını göğüslemesi de yüzde 40 üzerindeki seçmen desteği iledir. Bütün bu vartaları atlatan RTE, tabii ki parti içinde gücünün zirvesinde olacak, Cumhurbaşkanlığı’na çıktıktan sonra da parti ve hükümeti kuracaktır. 12 yıldır tek muktedir konumunu herkese kabul ettirmek için çalıştı ve yoruldu da... Silivri davaları, gazeteci tutuklamaları ve dünyayı ayağa kaldıran büyük tepkiler... Suriye politikası fiyaskosu, Irak, IŞİD’in el altından desteklenerek büyütülmesi, Müslüman Kardeşler’le ittifakı... Muhalif gösterilere karşı artan ölçüde şiddete başvurması... 2011’den sonra itibar düşmeye başladı... Gezi ile bu itibar epey yere çakıldı... 2014’te tabir caizse kapağı Cumhurbaşkanlığı’na attı... Yeni Türkiye diye lanse edilen Çankaya’ya çıkış, bir kaçış olmasın? Muktedirliğin yeni bir aşaması mı (dünkü yazımda belirttiğim gibi) yoksa süreç içinde RTE’nin gücünde bir parçalanma mı?.. Bu önemli soruyu tartışmalıyız... Çünkü sürecin, RTE’nin çizdiği 2023’e yönelik “siyaset mühendisliği” çerçevesini izlemesi çok zordur.. Bakıyorum büyük çoğunluk “muktedirin tırmanışı, çok daha kötü günler göreceğiz” düşüncesinde... RTE, tek başlılığı daha güçlü bir şekilde sürdürmek amacındaysa da, gerçek şudur: Siyasi ve hukuki bir güç parçalanmışlığı tablosu var önümüzde... İnsanların niyetleri ile nesnel durum genellikle uyuşmaz, hele devlet tepesinde tamamen farklı konumları olan makamlar söz konusu ise... Bir insan = iki insan olamaz, ne kadar benzeşmeler ve örtüşmeler olsa da... Bir makam ile diğer makam, anayasal ve yasal olarak birbirinden farklı oldukları sürece, farklılık dinamik özelliklerini ortadan kaldırmaz. Ne kadar Çankaya makamı, diğer makamları ilk başta belirlemiş olsa da... Şunu diyorum, RTE, bir Davutoğlu değildir, tersi de doğru değildir... İki farklı makam, iki farklı anayasal süreç ve iki insan... Bunların toplamı (1) ve/veya (=) değil ve olamaz. Süreç içinde, zaman ve olaylar karşısında ayrışma olasılıkları ve makam dinamiklerinin kendi başlarına işlemesi beklenebilir ve bu doğaldır. Bu süreçte farklılaşmayı belirleyecek olan, Davutoğlu’nun boynundaki davulu nasıl çalacağıdır, göstereceği başarı/başarısızlıklar, toplayacağı tepki veya alacağı desteklerdir. RTE her şeyi kendi kişisel karizmasına ve siyasal geleceğine endeksledi. Peki Ahmet Davutoğlu?! Bakıyorum herkesin kesin kanaati var! Gelelim, önemli soruya: Seçmenin, RTE’nin arkasında durmasının nedeni nedir? Halkı aşağılamayın: 400 milyar dolara yakın dış borcun iç piyasaya pompalanması, önemli bölümünün tüketim mabetlerinde harcanıyor olması, halkın istediği gibi borçlanabilmesi.. Tüketici ve kredi kartı borçlanmaları yüz milyarlarla ölçülüyor. RTE’nin, faizlerin artmasıyla, bu iç tüketim cennetinin daralmasından ve oy kaybından endişe ettiğini düşünüyorum... Konut edinme, belki de Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçeklerde seyrediyor! Sosyal yardımlar: “2002’de 1.3 milyar dolar olan sosyal yardım tutarı 2013’te 20 milyar TL’yi aştı, ama yine AB ortalamasının yarısı kadarız.. 2002’de milli gelirin 0.5’i iken, 2013’te 1.35’e çıktı. Bu yıl 30 milyar dolar planlandı...” (Hürriyet, 21 Ağustos 2014, Neşe Karanfil’in haberi.) Ve daha neler... 50 milyar özelleştirme geliri ile bütçede önemli rahatlama sağladılar... Davutoğlu, tüketim cennetinin azalacağı dönemde devralıyor iktidarı. Çünkü eskisi gibi dışardan para akışı için çok yüksek faizler öderler. İthalat azalacak, dış satış çok daha ucuzlayacak, ekonomi çarkları hız kesecek. Bir yıl içinde bizi bekleyen bu... Yüzde 23 büyüme, kriz üretecek potansiyel taşır... Peki seçimi nasıl atlatacaklar? Önemli sorudur bu... Yarın: Davutoğlu, pratikte parçalanan teori... TEBRİK: Sezin San’ı Kanal B’den tanıdım. Balyoz’da yargılanan çakı gibi deniz subayı, çok yönlü kişiliğiyle sevgi toplamış Dora Sungunay ile mahkemelerde tanıştılar ve nişanlandılar. 18 yıl hüküm hiçbirinin sevgisini karartmadı. Sezin’in büyük yüreğiyle bunu göze almasının ödülü, tahliye ile geldi. Önceki gece evlendiler, mutluluklar dilerim. Balyoz’dan yargılananların pek çoğu oradaydı, sohbet ettik. Hepsi aydınlık insanlar, bence toplumu zenginleştirecekler... babam bin’ İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde taşeron sağlık işçisi olarak çalışırken zorla kanalizasyon temizliği yaptırılan ve temizlik esnasında hastalanan 28 yaşındaki taşeron sağlık işçisi Zafer Açıkgözoğlu geçen günlerde yaşama veda etti. Açıkgözoğlu’nun kardeşi 26 yaşındaki Emre Açıkgözoğlu, ailesinin perişan halde olduğunu gözyaşları içinde anlatıyor. Açıkgözoğlu, devlet yetkililerinden yardım isteyerek “Bizim arkamızda da, taşeron işçilerin arkasında da kimse yok” diyor. Zafer’in kardeşi Emre Açıkgözoğlu, ağabeyinin ihmal sonucu yaşamını yitirdiğini belirtiyor. Açıkgözoğlu, “İşe girdiğinde hiçbir şeyi yoktu ağabeyimin. Acilin önünde rögarı su basmış. Amiri ağabeyimi ve 2 işçiyi zorla rögarı temizlemesi için sokmuş. Ağabeyimi en pis yere göndermiş. Zaten 2 işçinin Hepatit aşısı yapılmıştı. Benim ağabeyime yapılmamış. Rögara girdiğinde ağır enfeksiyon kapmış. 4 defa Çapa Tıp Fakültesi Hastane’sine getirdik. Anlamadılar. Serum verip yolladılar. 5. hafta bir doktor fark etti” diyor. Karaciğer yetmezliği tespit edilince 2 günde organ nakli yapıldığını anlatan Açıkgözoğlu, “Yıllarca organ nakli bekleyen insanlar var. Benim ağabeyime 2 günde organ buldular. Kimden aldıklarını da söylemediler. Cinayetin üstünü örtmek istediler. Gözümüzün önünde rapor tuttular. İş kazası dediler. Önceden eline iğne batmış. Oradan hepatit de kaptığını düşünüyoruz” diye konuşuyor. Emre Açıkgözoğlu Zafer Açıkgözoğlu bekâr ve bu olay yaşandığında işe gireli daha 2 ay olmuş. Emre Açıkgözoğlu ağabeyinin hayallerini, “Ağabeyim sigortalı işe olsun yuva kursun istiyordu” diye anlatıyor. Açıkgözoğlu “Çalışıyordum ben de işi bıraktım. Kardeşim de okulu bıraktı. Psikolojimiz bozuldu. Biz bir ağladık, babam, annem bin ağladı” diyor. Aygün: Bu belge ilk kez yayımlanıyor Dersim katliamıyla ilgili araştırmaları ve kitaplarıyla tanınan CHP Milletvekili Hüseyin Aygün 1938’den sonra buna benzer birçok veraset ilanı bulunduğunu belirtti. Aygün, “Hozat ve çevre ilçelerden insanlar veraset ilanı için Asliye Ceza Mahkemeleri’ne başvurduklarında, tanık göstererek yakınlarının askeri harekât sırasında öldürüldüğünü belirtmiş ve bunlar mahkeme kayıtlarına da geçmiş. Nüfus kayıtlarında da birçok insanın ölüm tarihi 1938 olarak gözüküyor. Katliamı kanıtlayan birçok belge var ancak adli tıp raporuyla ölümlerin katliamdan kaynaklandığına dair bir belge yok. Bu belge ilk kez yayınlanıyor” dedi. kararında, öldürülen insanlarımız için, ‘Harakati Askeriyede imha edilmek suretiyle öldürüldükleri’ tabiri kullanılmış, burada kullanılan imha kelimesi o dönem Dersim’de nasıl bir durum yaşandığının kanıtıdır. İnsanların imha edilmesi binlerce insanın öldürüldüğü, kurşuna dizil diği anlamını ortaya çıkarıyor” dedi. Bu yönde istihbarat ve jandarma raporları bulunduğunu ancak mahkeme kararının önemli olduğunu belirten Söylemez, “Dersim katliamında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın isimlerinin yazılı olduğu ve bir mahkeme tara fından alınan resmi bir kararda; askeri harekât sırasında kurşuna dizilerek öldürüldükleri tespit edilmiş ve durum ortaya çıkmıştır. Elimizdeki bu mahkeme kararı sonrası, mahkemelerin artık bir yüzleşme hukukunu ön plana çıkarması gereken adımları atması gerekiyor. Katliam ile ilgili daha somut kararların alınacağını düşünüyorum” diye konuştu. Çankaya, bir kaçışa dönüşebilir?! Cinayeti örtmek istediler Viranşehirli Hıdır ailesi “Aç olarak evimize dönüyoruz” diyor. on mektubu: Her yıl ölen 1500 işçi gibi beni de unutacaksınız Emre Açıkgözoğlu, ağabeyinin hastane çalışanlarına yazdığı mektubu paylaştı: “Biliyorum arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz. Benden önce her sene ölen 1500 işçi gibi. Soma’da ölen 301 maden işçisi gibi. Şimdi diyorum ki, iş buldum, ekmek buldum diye sevinirken güvenlik önlemlerinin alınmamasından, gerekli eğitimin verilmemesinden, altyapı eksikliğinden canımdan oldum. Yaşamak istiyorsanız, sevdiklerinizle mutlu bir yaşam sürmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorsanız; var olan şartların, eğitimlerin tamamlanmasını isteyin. Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere, tüm sorumluların yasalarca cezalandırılması en büyük dileğimdir. Ceza alsınlar ki tekrar aynı hatalar yaşanmasın. Güle güle...” S Umutlar ‘dondu’ Don nedeniyle fındıkta rekolte düşünce Doğu ve Güneydoğu’dan gelen binlerce tarım işçisi işsiz kaldı. İş bulan ‘şanslı’lar ise kazandıklarının çoğunu yola ve dayıbaşına vermek zorunda kaldı. ERDOĞAN ERİŞEN Seçmen desteğinin sırrı ORDU Karadeniz’de yaşanan don nedeniyle fındıkta rekolte düşünce Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nden gelen binlerce tarım işçisi işsiz kaldı. Tarım işçilerinin büyük bölümü iş bulamayınca geri döndü ve kente 100 kadar tarım işçisi kaldı. Kazandıkları paranın 3’te birini yola, üçte birini dayıbaşılara veren, yerli işçilere göre daha düşük ücrette çalıştırılan işçiler ise “Bu yıl da aç kaldık” diyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden her yıl olduğu gibi bu yıl da fındık toplamak için Ordu’ya gelen tarım işçileri bu yıl hüsrana uğradı. Karadeniz’de yaşanan don nedeniyle fındıkta rekolte düşünce tarım işçileri ancak 1015 gün çalışabildi. Altınordu ilçesinde Uzunisa, Perşembe ilçesinde de Efirli mahallelerinde kendileri için oluşturulan kamp alanına yerleştirilen yaklaşık 10 bin tarım işçisinin büyük bölümü iş bulamadığı için geri döndü. 2000’li yılların başına kadar dönemin Valisi Kemal Yazıcıoğlu tarafından “aralarında terörist var” diye bölgeye sokulmayan, kentten yaka paça kovalanan, suyu, tuvaleti, elektriği olmayan dere kenarlarında konaklamak zorunda kalan tarım işçileri artık valilik ta İLGİSİZLİK İSYAN ETTİRDİ ‘Madenciyi 3 kuruş yardımla susturdular’ Haber Merkezi Somalı maden işçisi Sefa Köken, 301 maden işçisinin yaşamını faicanın ardından AKP hükümetinin “yardımlarla” işçi ailelerini susturduğunu belirtirken geride kalan travmayı, “13 Mayıs’ta 301 işçi ölmüştü şu an ise 5500 kişi öldü” sözleriyle özetledi. Köken, CNN Türk’te Enver Aysever’in hazırlayıp sunduğu Aykırı Sorular programına konuk oldu. AKP’nin 301 madenciyi unuttuğunu 35 kuruş yardımla geride kalan aile ve işçilerin susturulduğunu söyleyen Köken şunları söyledi: “Soma’da 13 Mayıs’ta 301 işçi ölmüştü şu an ise 5500 kişi öldü. Yani sağ kalanların ölüden farkı yok. Hiç kimse sahip çıkmıyor bize ne hükümet ne devlet ne söz veren bakanlar ne başbakan. İşimiz yok gücümüz yok paramız yok pulumuz yok 5500 işçi ne yapacak bilmiyorum. 35 kuruş yardım yaparak bizim mücadelemizin önüne geçtiler. Biz bu Soma’dan ayaklanıp bütün Türkiye’yi ayağa kaldıracaktık.” Çoğu geri döndü rafından hazırlanan barınma merkezlerinde daha iyi şartlarda kalabiliyor. Barınma merkezlerinde görevlendirilen öğretmenler de çocuklara eğitim veriyor. Valilik tarım işçilerine sağlık hizmeti de sunuyor. 12 yıldır fındık toplamak için ailesi ve yakınları ile birlikte Şanlıurfa’dan geldiğini belirten 63 yaşındaki Üzeyir Taşıyan, “Geçmişte çok çektik. O zamanki Vali Kemal Yazıcıoğlu bizi copla, tüfek dipçiğiyle kovalatıyordu. Bugün davul zurna ile uğurlanıyoruz. Bunda gazetenizin payı büyük. O günlerde yaşadıklarımızı sizden başka kimse yazmıyordu. Tuvaletimiz, suyumuz, ateş yakacak odunumuz, duşumuz var” dedi. Üzeyir Taşıyan Üzeyir Taşıyan’ın eşi Dürdane Taşıyan yufka ekmek açıyor. ‘Bu yıl aç kaldık’ Viranşehirli Hıdır Sakat, “Bu yıl aç kaldık” diyerek paranın 3’te birinin yola, 3’te birinin de dayıbaşına gittiğini söylüyor. Hıdır Sakat, “Bu yıl bizi buraya boşuna getirdiler. Biz fındık yokmuş dememize rağmen iş bulduklarını söyleyerek bizi 1015 günlük çalışma için buralara getirerek perişan ettiler. Onlar bizim sırtımızdan kazandı, biz aç olarak evimize dönüyoruz” diye konuştu. Güneydoğulu tarım işçilerinin bir diğer sorunu da yerli işçilere göre daha düşük ücrete çalıştırılmaları. Yerli işçilere 6065 TL günlük yevmiye verilirken, Güneydoğulu işçilere 5055 liraya ödeniyor. Ayrıca tarım işçileri bu paranın yaklaşık yüzde 30’unu da dayıbaşılara veriyor. İşçilerden Hüseyin Ataş da konaklama koşullarının iyileşmesine rağmen ayrımcılığın ücret konusunda devam ettiğini söylüyor. Ataş, valilikten bu konuda da yardım beklediklerini söylüyor. Kamp alanlarını sık sık ziyaret eden Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu, “Onlar bizim insanlarımız. Biz onları burada iyi ağırladığımıza inanıyoruz” dedi. Ücrette ayrımcılık Hürriyet’te Sedat Ergin dönemi İstanbul Haber Servisi Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği’ne gazetenin yazarlarından Sedat Ergin getirildi. Sedat Ergin’in Hürriyet’teki ilk görevi Washington Temsilciliği olmuştu. Daha sonra Hürriyet Ankara Temsilciliği’ne getirilen Ergin, 2005’e kadar bu görevi sürdürdü. Ergin, 2005’te Milliyet Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstlendi. Ergin bu görevini 4.5 yıl sürdürdü. Enis Berberoğlu, yaklaşık 5 yıl sürdürdükten sonra 8 Ağustos’ta Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’nden istifa etmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle