29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ 6 HABERLER Ergenekon ve Balyoz davalarından cezaevine girenler ağır hastalıklara yakalandılar Kanser eden tutsaklık ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Balyoz davasında 18 yıl hapis cezası verilen ve Silivri Cezaevi’nde yatan kanser hastası Tümamiral Cem Aziz Çakmak’ın tahliyesinin ardından gözler yeniden yargılama tartışmalarının odağındaki Ergenekon ve Balyoz davalarından yıllardır içeride olan, sağlık sorunlarına her gün bir yenisi eklenen ve bir kısmının yaşının 70’in üzerinde olan sanıkların durumlarına çevrildi. Son olarak eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun cezaevinde fenalaşarak hastaneye kaldırılması da cezaevlerindeki ölümler ve ağır hastalıkları yeniden gündeme taşıdı. Kuddusi Okkır gibi “içeride” kansere yakalanıp “dışarıda” ölüme “bırakılan” sanıkların yanı sıra 2007’de başlayan “cadı avı”nda gecenin saat 4.5’inde gözaltına alınıp iki gün sorgulanmasının ardından serbest kalan, ancak bir daha sağlığına kavuşamayan İlhan Selçuk halen hafızalarda. Fatih Hilmioğlu ve Levent Ersöz kanserle mücadele ederken durumu kötüleşen Ergin Saygun ağır kalp ameliyatı olunca serbet bırakıldı. Emekli Tuğamiral Cem Aziz Çakmak, tedavisine devam edilebilmesi için infazına altı ay ara verilince önceki gün tahliye edildi. Ümraniye’de bir gecekondunun çatısında 12 Haziran 2007’de el bombaları bulunması ile başlayan Ergenekon davasında ve Taraf gazetesinde Balyoz belgelerinin 12 Haziran 2009’da yayımlanmasıyla başlayan Balyoz davasında yaşanan kayıplar ve sağlık mağduriyetleri “özetle” şöyle: Kuddusi Okkır: Ergenekon soruşturmasında ilk gözaltına alınan isimler arasında yer alan ve “örgütün kasası” olmakla suçlanan Okkır, Hayatı risk altında Fatih Hilmioğlu: 5 yıldır tutuklu bulunan Hilmioğlu’na kanser başlangıcı teşhisi konuldu. TTB buna ilişkin hazırladığı raporda, “şüpheli karaciğer kanseri lezyonu saptandığı” ifade edildi. Şeker hastalığı teşhisi de konulan Hilmioğlu’nda kronik depresyon olduğu ve intihar riski nedeniyle yatarak tedavi görmesi gerektiği vurgulandı. Hilmioğlu’nun avukatları, yaşam hakkının tehlikede olduğunu belirttikleri müvekkillerinin tedbiren tahliyesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkemenin istediği üzerine geçen günlerde Hilmioğlu, yeni bir sağlık raporu için hastaneye sevk edildi. 20 Haziran 2007’de tutuklandıktan sonra kaldığı Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde kanser hastalığına yakalandı. Okkır, 6 Temmuz 2008’de Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaşamını yitirdiğinde Ergenekon’un finansörü olmak bir yana geride borç bıraktı. İlhan Selçuk: Gazetemiz başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, Ergenekon operasyonu kapsamında 21 Mart 2008 tarihinde saat sabah 04.30 sıralarında gözaltına alındı. 83 yaşında olan Selçuk, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde iki gün sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Bu süreçten sağlığı olumsuz etkilenen Selçuk, 31 Mart’ta hastaneye kaldırıldı. Daha sonra taburcu edilen Selçuk, 14 Ağustos 2009 gecesi konuşma bozukluğu ve vücudunun sol yarısındaki kuvvetsizlik yakınması ile yeniden hastaneye yatırıldı ve yoğun bakıma alındı. Bu tarihten sonra yoğun bakımda tutulan Selçuk, Ergenekon davasında kendisini savunamadan yaşama veda etti. Kaşif Kozinoğlu: 11 Mart 2011’de tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Hiçbir sağlık sorunu olmayan Kozinoğlu, hakkında açılan davanın görülmesine kısa zaman kala cezaevinde 13 Kasım 2011’de hayatını kaybetti. Kozinoğlu’nun ölümü için kalp krizi denildi, ancak halen sır perdesi aralanmadı. Ve diğerleri: Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan VERSO araştırma şirketi sahibi Erhan Göksel, Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve gazeteci Engin Aydın, geçen yıllarda hayatlarını kaybeden isimler arasında yer aldı. Balyoz davasında ise emekli orgeneraller Kemal Yavuz ve Teoman Koman yaşamını yitirdi. Levent Ersöz: Eski Jandarma İstihbarat Dairesi Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Ergenekon soruşturması kapsamında 15 Ocak 2009’da Ankara’da gözaltına alındı. Ersöz’ün avukatı Celal Ülgen, müvekkilinin “hem hastane virüsü, hem de prostat kanseri ve buna bağlı olarak çok sayıda hastalıkla” mücadele ettiğini dile getirdi. Doktorların Ersöz’ün yakalandığı hastane virüsünün hastane ortamında iyileşmesinin mümkün olmadığına, ancak ev ortamında iyileşmesinin mümkün olabileceğine ilişkin rapor verdiğini anlatan Ülgen, “Hayati ciddi olarak tehlikededir. Bir an önce salıverilmesi gerekir” dedi. Ergin Saygun: Balyoz davasında 18 yıl hapse çarptırılan isimlerden emekli Orgeneral Ergin Saygun, tutuklu bulunduğu sürede ciddi sağlık sorunları yaşadı. Saygun, son olarak kalp ameliyatı oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da hastanede ziyaret ettiği Saygun, 8 Şubat 2013’te sağlık gerekçesiyle tahliye edildi. Şener Eruygur: 21 Mart 2008’de gözaltına alınıp tutuklandı. Cezaevinde düşen ve beyin tramvası geçiren emekli Orgeneral Eruygur, sağlık gerekçesiyle tahliye edildi. Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan Eruygur, 10 Eylül 2013’te yeniden tutuklandı ve sağlık durumu nedeniyle ev hapsine alındı. Eruygur’un cezaevinde düşmesi nedeniyle beyin fonksiyonlarını kullanamadığı belirtiliyor. Kemal Alemdaroğlu: Ergenekon davasında kararla birlikte tutuklanan isimlerden Kemal Alemdaroğlu, 29 Ocak Çarşamba günü, eşiyle kapalı görüş sırasında fenalaştı. Acil olarak Silivri Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Alemdaroğlu, yoğun bakım ünitesinde tedavi altında tutuluyor. 75 yaşında olan Alemdaroğlu’nun ateşinin 40’ın üzerine çıktığı ifade edildi. Yıldızı Parlayandan En Hızlı Çökene AKP hükümeti 12 yıllık sürede iki şeyi çok iyi yaptı ve çok iyi yaptığı bu iki şey de Türkiye’nin çökmesinin temellerini hazırladı: 1) Milleti çok iyi bir tüketici yaptı... 2) Milleti, ekonominin çarklarını da dışarıdan gelen paralarla döndürdü durdu... 10 yıldır dönen dolap bu. Yukarıdaki iki konu için gerekli paralar da yurtdışından “sermaye ithali” ile gerçekleşti. 2012 sonunda, Türkiye’nin toplam dış borcu, ülke olarak 340 milyar dolar. Açıklayan, Umut Oran. Bu rakamın 2013’te 360 milyar dolara yükseldiğini de ekonomistler yazdı. Başbakan kürsülerden söylenip duruyor ya IMF’ye borcu kapattık diye. Kapatsan ne olacak, önemli olan IMF’ye değil, dünyaya olan borcun. Bazı AKP yandaşı akıllılar “devletin borcu az, 2012 sonunda 103 milyar dolar, özel sektör düşünsün” deme cambazlığında. Özel sektörün dış borcu, büyük oranda bankalar ve küçük oranda şirketler, 20022012 arası yüzde 425 artışla 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolara yükselmiş (Umut Oran). Tabii devletin (kamunun) iç borcu 400 milyar TL’den fazla (2012 sonu)... Özel olsun, devlet olsun; ülke krize girdiğinde bunları kuruşuna kadar ödetirler. Kime? Tabii Türkiye’ye, Hazine’ye! Geçmişte hep böyle olmadı mı? HHH Şunu demek istiyorum: Türkiye’nin parası ve üretimi, ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor (asla da yetmedi zaten). Bu nedenle dışarının hem parasına hem de hammaddesine, yüksek teknolojisine, makine teçhizatına muhtaçsın! Bu dün de böyleydi bugün de böyle... Yani 12 yıllık AKP iktidarı, ekonomide mucize yarattık diye gerdan kıran Başbakan, örgütleri, işadamları ve kalemşorları, bu mucizenin nedenini ve kaynağını yazmıyor. “Mucizeyi”, ülkeye akan yabancı sermaye yarattı, AKP iktidarı değil. AKP iktidarının halk için yaptığı en önemli şey nedir? Dışarıdan akan paranın mal, hizmet ve kredi olarak halk tarafından tüketilmesini sağlamak... Cumhurbaşkanı Gül, Roma’da bir tek AVM görmedim, dedi. Evet ben yıllardır hiç görmedim. Hiçbir yeri yıkıp adamlar AVM yapmadılar! Türkiye’de açılan AVM’lerin sayısı toplam 360’ı geçti 370’e yaklaştı. Son 10 yıl içinde AVM sayısı 62’den şimdi 320’ye doğru yol aldı... Vurguluyorum: 320’ye yakın! İstanbul’da alışveriş merkezlerinin sayısı 100’ü aştı. İstanbul, dünyada en çok AVM’si olan 5. kent. Tüketim toplumunu böyle yarattılar. Bankalar tüketici kredileri açtılar... Millet aldı AVM’lere koştu... AVM’lerdeki mallar da önemli ölçüde dışarıdan geliyor. Bunları satın alıyoruz, mutlu oluyoruz. Araba satışlarında da içeride değil ithal edilen araba satışları, iç üretime göre rekorlar kırıyor. Millete açılan konut kredilerinin miktarı 100 milyar TL civarında! Konut satışlarını patlatan da bu krediler. Hele hele bir yıl öncesine kadar konut kredileri, düşük faiz oranları nedeniyle patlama yapıyordu. Bankalar 2007’de 251 milyar TL toplam nakdi kredi kullandırırken, bu miktar 2013’te 850 milyar liraya çıkmış (Babacan). Bunların hepsini, esas olarak dışarıdan gelen milyarlarca dolarlar sağladı... AKP iktidarı dünyada para bolluğunun tavan yaptığı, üstelik bu paraların bizim gibi gelişen ekonomilere aktığı bir zamanda iktidar oldu... Mucize varsa budur! Büyük fonlar, ABD, ABD ve Japon ekonomilerinin durgunluğa girdiği, faizlerin yüzde 1’lere düştüğü, yani sıfır olup kendini dışa vurduğu bir dönemde, Türkiye gibi yüksek faiz veren ülkelere aktı. Devlet kâğıtlarına ve borsalara... Dünyada bizim gibi ülkeler için bir mucize gerçekleştiyse işte budur! HHH Yıllardır iktidarı yağlayıp ballıyorlardı... Müthiş, yükselen yıldız, harika iktidar cilalarının nedeni buydu. Ama ne oldu? ABD ekonomisi adım adım toparlanmaya ve paralar vatanlarına geri dönmeye başladı. Çünkü orada garantili kazanç kapısı açıldı. Risksiz! Hem bu gelişme hem de Türkiye’nin Başbakan’dan kaynaklanan siyasi risklerinin son derece artması... Tabii en önemlisi, iktidarın, akan dış sermayeyi üretici sektörlere kanalize edememesi sonucu, bir de baktık yükselen yıldız Türkiye, ekonomisi çökmeye aday ülkeler olan “kırılgan 5’li”nin en kırılgan ülkesi ilan edilmeye başlanmış... Birdenbire! En tepelerden en dibe... Yıldızı parlayanlardan, en hızlı çökecek ülke statüsüne düşmek, nasıl bir şey? İşte böyle bir şey... Türkiye’nin ihtiyacı olan sanayi mallarını burada üretecek bir ulusalcı üretim düzeni, politikası izleyecek bir beyin düşünce sistemin yoksa, tepetaklak gidersin. Haaa, şu da var anımsatayım: Türkiye, herhalde gelişen ülkeler sıralamasında sanayisi, üretimi gerileyen tek ülke olsa gerek! Bu da, Büyük Usta’nın ve adamlarının en büyük başarısı olsa gerek... Bu iktidar çöker gider... nesnel koşulları giderek artıyor... Uzun tutukluluk süreleri çözüm yoluna girse de cezaevlerinde sorunlar bitmiyor Keyfi cezalar tahliyeye engel MURAT İNCEOĞLU Uzun tutukluluk süreleri nedeniyle başlayan tartışma Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile çözüm yoluna girdi. Ancak cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler açısından önemli bir sorun daha var. Cezaevlerinde uygulanan disiplin cezalarının sonuçları da en az mahkemelerin verdiği cezalar kadar ağır sonuçlar yaratabiliyor. Yönetmeliğe göre tutuklu ve hükümlülerin yararlanması gereken diğer tutuklu ve hükümlüler ile bir araya gelme, havalandırma, açık görüş süreleri dahi değişebiliyor. Bazı cezaevlerinde avukat görüş kabinlerinin cam kabinlere dönüştürülmesi veya hücrelere kamera yerleştirilmesi gibi uygulamalar da tutuklu ve hükümlülerin tepkisine yol açabiliyor. Ancak cezaevinde hak arama çabaları sonuç vermeyince, itirazlar disiplin cezası olarak geri dönebiliyor. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, “Disiplin Ceza ve Tedbirleri” düzenleyen bölümde hemen her eylemin disiplin cezası olarak karşılığı belirtiliyor. Örneğin yatma planına uymamak, hükümlü kimliğini yanında bulundurmamak, idarece alınan sağlık önlemlerine uymamak gibi davranışlar kınama cezası ile cezalandırılıyor. Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak gibi davranışlar ise iletişimden mahrum bırakılmak ile cezalandırılıyor. Bunun dışında ziyaretçi yasağı ve hücreye koyma gibi cezalar da verilebiliyor. Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) uyarınca cezalandırılan bir kişi cezaevinde kaldığı süre içerisinde disiplin suçu işlese de Ceza İnfaz Kanunu hükümlerinden yararlanıp cezasının bir kısmını yatarak tahliye olabiliyor. Ancak Terörle Mücadele Kanunu (TMK) hükümleri doğrultusunda ceza alan bir hükümlü aynı şansa sahip değil. Zira kanunun 17. maddesinde, “Tutuklu veya hükümlü iken firar veya ayaklanma suçundan mahkum edilmiş bulunanlar ile disiplin cezası olarak üç defa hücre hapsi cezası almış olanlar, şartla salıverilmeden yararlanamazlar” hükmü yer alıyor. Çıplak aramaya itiraz veya koğuş aramalarında daha önce görevliler tarafından denetlenerek içeri giren dergi ve mektuplar da zaman zaman disiplin cezasına yol açabiliyor. Bakırköy L Tipi Cezaevi’nden Bahar Kurt’un gönderdiği bir mektubun Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne Mehmet Akdemir’e ulaşması idare tarafından yasaklanabiliyor. Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeki Eser Morsümbül ve Özgür Karakaya’ya verilen hücre cezasının gerekçesi ise konuldukları koğuşta önceden bir kaçak elektrik hattı bulunmuş olması. Van Cezaevi’nde koşulları protesto etmek için açlık grevine başlayan 12 kişiye diğer tutuklu ve hükümlüler de slogan atarak ve kapılara vurarak destek verdi. Soruşturma sonucunda 130 kişi ceza aldı. Hasan Ferit Gedik için yapılan anma töreni, “gereksiz slogan atıldığı” gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırıldı. Yine Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde geçici olarak konuldukları hücreden müsait başka hücreye geçmek için dilekçe veren Mesut Yavuz ve Hasan Gürbay önce zorla farklı bloka götürüldü. 1988 yılında cezaevine giren Nihat Konak, ceza infaz hükümleri gereğince, tutulduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden Aralık 2013’te çıkabilecekti. Ancak infazının yanması nedeniyle özgürlüğüne 2017’de kavuşacak. Yine aynı cezaevinde bulunan Kenan Günyel ve Cem Kılıç, 2011’de tahliye olabileceklerken, halen cezaevinde bulunuyorlar. Mehmet Akdemir ise, 2023’te cezaevinden çıkabilecekken, aldığı disiplin cezaları nedeniyle 2028’i bekleyecek. ‘herkes tahliye olmalı’ Çakmak: Hâlâ özgür sayılmam Emeği savunmak suç değildir İstanbul Haber Servisi Tutuklu KESK üye ve yöneticilerinin yakınları, Galatasaray’da oturma eylemi yaparak tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Şubat ayında yapılan operasyonun ardından tutuklanan kamu emekçilerinin yakınları her cumartesi olduğu gibi dün de saat 15.00’te Galatasaray’da bir araya geldiler. Eğitimsen İstanbul 1 No’lu Şube Kadın Sekreteri Evrim Doğan tarafından okunan basın açıklamasında 56 sanıklı davada geçen hafta 24 kişinin tahliye edildiğine dikkat çekildi. Açıklamada, “İçeride hâlâ tutsak olan arkadaşlarımız var ve çocuklarımız, arkadaşlarımızın babaları ‘orada kaldığı’ için doyasıya sevinemediler. Hâlâ tutsak olanlarımız varken hapishanelerde, biz de özgür olamayız biliyoruz. Bu nedenle tüm arkadaşlarımız serbest bırakılıncaya kadar onların dışardaki sesi soluğu olacağız” ifadeleri yer aldı. KESK’lilerin yakınları “Devrimci memurlar onurumuzdur”, “Emekçiyiz haklıyız kazanacağız”, “Komploları boşa çıkaracağız” sloganları attı. İstanbul Haber Servisi Balyoz davasından 18 yıl hapis cezasının infazı, ağır hastalığı nedeniyle 1 Ağustos tarihine kadar 6 ay süreyle ertelenen emekli Tuğamiral Cem Aziz Çakmak “İçeride o kadar insan kaldığı sürece de özgürüm demeyeceğim” diye konuştu. Silivri Cezaevi’nden 14 Ocak’ta Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilen Cem Aziz Çakmak hakkında hazırlanan raporda, “akciğerinde kitle tespit edildiği ve tedavisini hastanede yatarak sürdürmesinin uygun olacağı” belirtildi. Bakırköy İnfaz Savcılığı’nın, 6 ay infaz erteleme kararının Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ulaştırılmasının ardından Çakmak serbest bırakıldı. Emekli Tuğamiral Çakmak, “Bu şekilde bir tahliye talep etmedik. 3 sene boyunca herkes masumiyetimizi bildiği halde bizi dışarı çıkartmadılar. Şu anda küçük bir tümör bizi buradan dışarıya serbest bıraktı. Tabii serbestlik veya özgürlük şu anda benim için bir anlam ifade etmiyor. İçeride o kadar insan kaldığı sürece de özgürüm demeyeceğim. Sadece kısa bir ara verdim diyorum” dedi. emekli Tuğamiral Cem Aziz Çakmak, dışarıda hastalığından kurtulmaya çalışacağını ifade ederek “Bu arada da sağlığımın bozulmasına neden olan illetten kurtulmaya çalışacağım. Bütün bu süreç boyunca bana destek olan tüm arkadaşlarıma, yolladıkları mektuplarla beni enerjiye boğan tüm silah arkadaşlarıma ve komutanlarımıza bana gösterdikleri yakın ilgiden ve aileme verdikleri destekten ötürü çok teşekkür ediyorum” dedi. 43 kişi hakkında yakalama kararı İstanbul Haber Servisi Muvazzaf ve emekli askerler ile TÜBİTAK görevlilerinin yargılandığı, İstanbul’da görülen 55 sanıklı “gizli belge temin etme ve şantaj” davasında cezaları Yargıtay’da onananlar 43 kişi hakkında yakalama ve tutuklama kararı çıkarıldı. 3 yıldan daha az hüküm giyenlere ise prosedür gereği çağrıda bulunuldu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Nisan 2011’de başlayan ve 15 ay süren yargılama sonunda 55 sanık hakkında “askeri casusluk ve fuhuş” iddialarından beraat kararı verdi. Ancak mahkeme, diğer suçlardan 43 sanığı 2 yıldan 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırdı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Sadece dijital belgelerde isminin geçmesi suçlama için yetersizdir” görüşüne karşın Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 6 Aralık’ta 43 sanık hakkındaki kararı onadı. Onama kararının 8 Ocak’ta infaz için İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesinin ardından, İnfaz Savcılığı mahkumiyet kararı kesinleşen sanıklar hakkında yakalama ve tutuklama kararı çıkardı. Davada 8 yıl 3 aylık hapis cezası onanan emekli yüzbaşı Esin Tolga Uçar’ın avukatı Hüseyin Ersöz, 6 Ocak tarihinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden “paralel devlet” ve “orduya kumpas” iddialarını anımsatarak yeniden yargılama talebinde bulundu. Avukat Ersöz’ün dilekçesinde şu ifadele yer aldı: “Sayın Yalçın Akdoğan’ın ifadesi ile dosyanın sanıklarına kumpas kurulduğuna yönelik siyasi iktidarın önemli bir temsilcisi tarafından yapılmış araştırılması zorunlu bir beyandır.” koç: otoriterleşerek demokratikleşilmez ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, hükümetin yeni demokratikleşme paketi adımıyla ilgili olarak CHP’nin görüşünü “Otoriterleşerek demokratikleşme olmaz. Türkiye’yi çok daha fazla kanatır” ifadeleriyle aktardı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Koç, CNN Türk’teki Ankara Günlüğü programına katıldı. Koç, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün toplantısını yaptığı demokratikleşme paketinin neden şimdi gündeme geldiği sorusuna “Siyasi anafordan kurtulmak için adım atma gerekli noktasına geliyor” yanıtını verdi. “Paketine destek verecek misiniz” sorusuna ise Koç, “Doğru olanlar şu anda yolsuzluk ve rüşvet boyutunda sürdürülen soruşturmaların üzerini örtmemesi gerekiyor” karşılığını verdi. CHP’nin yerel seçim konusundaki tavrıyla ilgili olarak da Koç, “Siyaset gerçeği bunu talep eder hale getirir. Biz talep ederiz demiyorum. Yolsuzluk tablolarının sorgunalanacağı bir seçim olacak. İstanbul, Ankara ve İzmir sonuçları sorulara yanıt verecek” diye konuştu. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması adımıyla ilgili olarak Koç, “Paketin içinden ne çıkacak, göreceğiz. Hukuk kavramının tümünün göz ardı edilmesi, iğdiş edilmesi gözümüzün önünde oldu. Otoriterleşerek demokratikleşme olmaz, Türkiye’yi çok daha fazla kanatır” dedi. Cemaat ile AKP arasındaki kırılmaya ilişkin Koç, “Yolsuzluk ile paralel yapı birbirlerindan farksız. İnsanlar çarmıha gerilirken gayet iyiydi ilişkiler” değerlendirmesini yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle