23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ 4 HABERLER Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Mansur Yavaş, kampanyasını başlattı ‘Hizmet için adayım’ Yerel seçimlerin en çok konuşulacak isimlerinin başında CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Mansur Yavaş geliyor. MHP adayı olarak 1999’da Beypazarı Belediye Başkanı seçilen Yavaş, iki dönem (10 yıl) bu görevi yaptıktan sonra 2009’daki büyükşehir yarışında MHP adayıydı. Yavaş bu seçimlerde ise CHP’den aday. CHP’nin MHP kökenli bir ismi tercih etmesi özellikle CHP içinde çok tartışılıyor. En büyük rakibi AKP ise tartışmayı daha da kaşıyarak Yavaş’ın önünü kesme arayışında. Yavaş’ın bu tartışmaya bakışı şöyle: “Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) ‘Seçildiğin gün rozeti çıkarıp tüm Ankaralıların başkanı olacaksın’ diyor. Aynen öyle olacak. Sadece CHP’nin değil herkesin başkanı olacağım. Aday olarak tercih edilmemin ana nedeni siyasi görüşüm değil, geçmişteki hizmetlerim, belediyecilikteki başarım. Beypazarı’nı Ankara’nın kişi başına geliri en yüksek ikinci ilçesi haline getirdiğim için adayım. Toplum artık belediye başkanlarından ideoloji yerine hizmet ve dürüstlük bekliyor.” Yavaş ve CHP’li kurmayları kampanya sloganını da bu bakış doğrultusunda belirlemiş: “Ankara’nın başkanı, herkesin başkanı”. edemiyor: “Benim adaylığım aslında CHP’nin iddiasını ve özgüvenini ortaya koyuyor. İktidar olma ve büyüme azmini, hırsını gösteriyor. AKP çıktığında içinde solcusu, sağcısı, liberali, dindarı olunca iyi. O zaman CHP içinde niye farklı görüşler hayat bulamasın?” ‘Bizde Dreyfus Çok Ama Emile Zola Yok…’ SARIGÜL SEÇİM GÜVENLİĞİNE DİKKAT ÇEKTİ Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı bu sözleri söylemiş, internette okudum. Yayın organlarımızdan neden duymadığımı bilemiyorum, çünkü çok önemli sözler. 500 avukatın yargıç ve savcı olup görev yerlerinin açıklanması törenini görünce Dreyfus olayı aklıma geldi. Acaba hukuk fakülteleri eğitimleri sırasında bu olayı inceliyorlar mıydı? Belki de artık unutulmuştur diye ben genç yargıçların ve savcıların dikkatine sunmak istiyorum. Albert Dreyfus başarılı bir Fransız subayıdır. 1894 yılında bir ihbarla el yazısıyla yazılmış bir mektup nedeniyle Almanlar hesabına casusluk yapmakla suçlanır. Başka bir kanıt olmadığı halde askeri mahkemece suçlu bulunur. 1894 yılında askerlerin ve halkın önünde rütbeleri sökülür, kılıcı kırılır. Dreyfus suçsuz olduğunu her aşamada söylese de etkisi olmaz. Bu arada Dreyfus’un suçluluğu konusunda kuşkular doğar, fakat dikkate alınmaz. Her şeyin bittiği sanıldığı zamanda ünlü Fransız yazarı Emile Zola, zamanın etkili gazetesi L’Aurore’da cumhurbaşkanına hitap eden bir mektup yazar: “J’accuse İtham ediyorum.” Gazete, birinci sayfasında bu başlığı taşıyan mektubu yayımlar ve mektup bomba gibi patlar. Fransa’nın gururu olan Emile Zola, bir ro mancı, bir yazar, bütün ününü ortaya koyarak suçlanmış bir subayı savunmaktadır. Üstelik de bu subay Yahudi asıllıdır. Fransız aydınları Zola’yı destekleyen bir bildiri yayımlarlar. Olay büyür. Bu arada, el yazısıyla yazılan mektubun Dreyfus’a ait olmadığı başka bir subaya, binbaşı Esterhazy’e ait olduğu ortaya çıkar. Dreyfus gene de aklanmaz. Uzun çabalardan sonra 1906 yılında, olaydan 12 yıl sonra Dreyfus davası yeniden görülerek beraatla biter, rütbesi ve kılıcı geri verilir. Dreyfus olayı budur. Emile Zola da budur. Emil Zola, sadece güçlü bir roman yazarı değildir. Döneminin ahlakıdır, vicdanıdır, gerçek bir şövalyesidir. Bu da bilinsin. HHH Genç yargıçlar, genç savcılar: Yargıçlar, geçmişte söylendiği gibi vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışmazlar. Yargıçlar ve savcılar, vicdanlarıyla siyaset arasında da sıkışmazlar. Yargıçlar ve savcılar, ahlak ve vicdan demek olan adalet için, yalnız adalet için, sadece adalet için çalışırlar. Adalet, hukuk kuralları içine sıkıştırılmış uygulamalar demek değildir. O kurallar, o uygulamalar adaletin dışında da kullanılmıştır. Siyaset için kullanılmıştır, ideoloji için kullanılmıştır, iktidar için kullanılmıştır, zorbalık için kullanılmıştır, para için kullanılmıştır. Ama adaleti, kendisinden başka hiçbir şey için kullanamazsınız. İlk göreve başladığınız zaman idealleriniz vardır. Sonra ideallerinizle yaşamanın zor olduğunu anlamaya başlayanlar, günlük hayatın realiteleri virajından saparlar. Bu sapma her türlü etkiye açık bir alana giden yoldur. Orada görevini koruma, yükselme, “herkesin öyle yaptığı” yollu kendini haklı görme mekanizmaları devreye girer. Böylece idealler aşınır ve düzenle uzlaşılır. Bu uzlaşma ya da ideolojik bütünleşme adaletin yerine gelmesi açısından büyük riskler alanıdır. İdealist yargıç, idealist savcı, kendi yalnızlığını taşımakta zorlandığı zaman ödünler vermeye başlar. Aslında yalnızlaşan adalettir. Dreyfus’lar böylece suçlanır. Böyle savcılar tarafından suçlanır, böyle yargıçlar tarafından suçlu bulunur ve hapsedilir. Dreyfus Şeytan Adası’nda hapsedilmiş ve beraat etmesi üzerine oradan getirilmiştir. Eğer o davanın savcıları ve yargıçları adaletten sapmasalardı, Emie Zola’ya da gerek kalmayacaktı. Şimdi, adaletin olmayışını da aşalım, insan hayatı gibi tartışılmayacak bir hakkı göz göre göre ortadan kaldırılan Prof. Fatih Hilmioğlu’nun durumuna bakalım. Neden hâlâ hapishanede? Neden tedavi altında değil, neden dışarda değil? Eğer biz onun hayatını kurtaramıyorsak; Hastaneleriniz ne işe yarıyor? Adalet saraylarınız ne yapıyor? Hekimlerinizin işlevi ne? Hukukçularınız neye yarıyor? Bizim Emile Zola’larımız nerede? Nerede? Neredeler? Biz nasıl yaşıyoruz? Biz ne için yaşıyoruz? Soruyorum?... değiştirmem’ ‘Seçilirsem parti Ankara’da Yavaş, Hatay’da Lütfü Savaş gibi parti dışı isimlerin aday gösterilmesi CHP içinde bazı kesimlerde “Ya seçildikten sonra CHP’yi terk ederse?” endişesi de doğurmuş. Yavaş bu konuda çok net konuşuyor: “Hayır, seçildikten sonra bir yere gitmem. Olağanüstü bir şey olmadıkça parti değiştirilmesine hiç sıcak bakmıyorum. MHP 2011’de beni ‘ilgili şahsiyet istediği yere gidebilir’ diye siyaset dışına itmese arayışım da olmazdı. Benim tek arzum halka hizmet edebilmek. CHP’ye geçişimi ‘malzeme’ yapanlar kendileri 7 kez parti değiştirdi.” Yavaş’ın geçmişte MHP çatısı altında yaptığı bazı konuşmalar şimdi önüne konuyor. Sadece önüne konmakla da kalmıyor. Bir “gizli el” Ankara’da neredeyse tüm ev ve işyerlerine o konuşmaların görüntülerini servis ediyor. Yavaş bu konuda önce ilkesini koyuyor: “Bu bel altı siyasete hiç bulaşmaya niyetim yok. Geçmişin kutuplaşmalarıyla geleceği kuramayız. Bizim şimdi yapmamız gereken hep b i r l i k t e gelece ğe dair yeni bir siyaset inşa etmek.” ‘Tekrar elektrik keseceklerini, bilgisayarla oynayacaklarını sanıyorlar’ ALİ AÇAR ‘Bel altı siyasete yokum’ HP’nin özgüvenini gösterir’ Yavaş, adaylığının CHP açısından önemini de vurgulamadan ‘C CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Mustafa Sarıgül, Beylikdüzü’nde yaptığı mitingde Erdoğan’a seslenerek “Büyükşehire aday olmayıp Şişli’de kalsaydım benden iyisi yoktu. Ancak İstanbul’a talip olunca söylemediklerini bırakmıyorlar. Onlara sesleniyorum; oyun bitti. 30 Mart’ta oyunlarınızı bozacağız. Oy oranı yüzde 42’ye çıkınca akılları fikirleri Sarıgül’de kaldı” dedi. Sandık güvenliğine de dikkat çeken Sarıgül, “Mart’ın 15’inden sonrasını bekleyin. Zannediyorlar ki elektrikleri keseriz. Seçim sonrasında bilgisayarlarla oynarız. Beyoğlu’nda o elektrikleri nasıl kestiklerini gördük. Tekrar keseriz zannediyorlarsa yanılıyorlar. Ben size güveniyorum, sandığı namusunuz gibi koruyacaksınız” diye konuştu. Dün ilk olarak Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanı Taksiciler Kooperatifi’ni ziyaret eden Sarıgül, burada bir taksinin şoför koltuğuna geçerek 30 Mart’taki mahalli idareler seçimlerinde hedefin Saraçhane olduğunu ve taksinin istikametinin de Beledi ye Başkanlık binası olduğunu söyledi. Daha sonra Beylikdüzü Gençlik Merkezi’nin açılışını yapan Sarıgül, otobüsün üzerinde yurttaşlara seslendi. Sarıgül, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki, İstanbul’da su sıkıntısı yok. Çevre Bakanı ise İstanbul’da büyük su sıkıntısı var diyor. Siz 20 yıldır kaç tane baraj yaptınız. Ama bakıyorum ki karşımızda bize İstanbul’dan değil de Ankara’dan gönderme yapıyorlar. Çarşamba günü Topbaş’a önemli bir sorum daha olacak. Ayrıca İstanbul için bir kanal projesi vardı. O çılgın projeyi açıklayan zatı muhtereme de sesleniyorum; Kanal projeniz için bilim adamlarımız ve benim karşıma çık anlat” diye konuştu. Dışarıdan 2 ayrı Türkiye göründüğünün altını çizen Sarıgül, “Biri yandaş medyanın sunduğu Türkiye. İkincisi de gerçek Türkiye. Bir dizi açılış yapıyorlar, ama bir tane işçimiz işbaşı yapamıyor. Biz gerçek Türkiye’nin yanında olacağız. Alınterinin, emeğin, esnafın ve öğrencinin yanında olacağız” dedi. ‘20 yılda kaç baraj yaptınız’ ‘Onlar kutuplaşma ortamının sözleriydi’ Yavaş, servis edilen geçmişte yaptığı konuşmalarında ne söylemişti?: “İkide bir Deniz Gezmiş’i, hâkim katili Yılmaz Güney’i, terörist kör Eşber’i ve Yaşar Kemal’i kahraman ilan edip ülkücüleri mafya ve çete ilan eden azılılara soruyorum: Bu insanlar mı çete, yoksa siz mi çetesiniz?” Bu sözler seçim yüzünden gündeme gelmiş olsa bile, bu kesimler Yavaş’ın o sözlerle ilgili bugünkü değerlendirmesini merak ediyor. Yavaş’ın bakışı şöyle: “O ifadeler iddia edildiği gibi 10 yıl önce değil 1994’te, 1997’de yapılmış konuşmalar. Neredeyse 20 yıl önce Türkiye’nin kutuplaşmış ortamında bir ilçe mitinginde yapılmış bir konuşma. O dönem Akın Birdal’a suikast girişiminde bulunulmuştu. Bu girişimin hemen ‘ülkücü çete’ diye milliyetçilere atfedilmesine tepki olarak yapılmış bir konuşma.” Ankara’nın yönetimindeki yanlışlıkları ortaya koyup, bizim nasıl bir şehir planladığımızı anlatacağız. Ulaşımdan kentsel dönüşüme Ankara’nın sorunlarını nasıl çözeceğimizi anlatacağız. Ankara’yı tarihi ve kültürüyle marka kente dönüştürme sözü vereceğiz.” MARMARA GRUBU VAKFI?NIN 29. YILINDA ULUSLARARASI BÜYÜK ETKİNLİĞİ 17. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ ?SosyoEkonomik Birliktelik? Şeref Konuğu KP seçmeninden oy almalıyım ‘ Yavaş’ın kampanyasının bir başka dikkat çekici yanı da kampanyasını genel siyasete değil “yerel siyasete” odaklamış olması. Halka ısrarla “Bu seçimde iktidar değil Melih Gökçek gidecek” mesajını verdiğini anımsattığımızda “Doğru” deyip seçmende gözlediği bir kaygıya dikkat çekti: “Melih Bey (Gökçek) Başbakan’ın arkasına saklanarak ‘Ben kaybedersem iktidar gider’ kampanyası yapıyor. Halkı ‘istikrarsızlıkla’ korkutuyor. Ben de ısrarla seçimin sadece Ankara ile ilgili olduğunu anlatıyorum. ‘Melih mi Mansur mu?’ seçimi bu. Yerel seçim havasında geçmeli bu kampanya. Çünkü AKP seçmenini de kazanmamız lazım.” Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi ise kampanyayı “yolsuzluk” teması üzerine inşa edecek. Bir çelişki doğmayacak mı? Yavaş, genel siyasete girmeyecek ama “yerel” seviyede de yolsuzluk temasını işleyecek: “Her konuşmamda ‘kul hakkı’nı işleyeceğim. Bakın bir örnek vereyim. Büyükşehir buralara ‘ıhlamur’ ağacı getirdi yurtdışından. Almanya çıkışı 160 Avro. Oradan evrak üzerinde İtalya’ya gitmiş gözüküyor. Oluyor 700 Avro. Sonra Türkiye’ye geliyor. Türkiye’deki firma aynı ağacı belediyeye 4 bin 750 liraya satıyor. 160 Avro neresi, 4 bin 750 lira (1500 Avro) neresi. Bunun parası Ankaralının cebinden çıkıyor. Bu kul hakkı değil de nedir? Yarın mahşerde yan yana olmak istemediğiniz insanlara oy vermeyin diyeceğim.” ‘A VJEKOSLAV BEVANDA BosnaHersek Başbakanı aşkan olunca öyle konuşmadım’ Yavaş bugün o sözlerinin arkasında mı? Sorduğumuzda yanıtı şu oluyor: “Biz geçmişini inkâr eden bir insan değiliz. Siyaset yaptık. Bu tür konuşmalar olabilir. Bugün her siyasetçinin eski konuşmalarında her zaman çelişen şeyler bulabilirsiniz. O sözlerin söylendiği zamana bakmak lazım. Birinde milliyetçilere atfedilen bir suçlama var. Bir diğerinde ise tam Doğu Bloku yıkılmış. Sistem açlık, sefalet, yokluk, fuhuş yaratmış. 1994’te Nataşaların Türkiye’yi istila ettiği bir dönemde yapılmış bir konuşma. Ben 1999’da belediye başkanı seçildikten sonra sadece hizmete odaklandım ve genel siyasi konulara hiç girmedim.” Yavaş nasıl bir kampanya yürütecek ve seçim meydanlarından halka hangi mesajları verecek? “Siyasi, ideolojik bir kampanya hedeflemiyorum. Vatandaşa hizmet odaklı bir kampanya olacak. ‘B 2 MECLİS BAŞKANI, 8 ESKİ CUMHURBAŞKANI, 1 CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI, 1 BAŞBAKAN, 2 FEDERAL BAŞBAKAN, 27 BAKAN, 28 ULUSLARARASI KURULUŞ VE 40 ÜLKE İSTANBUL?DA 5 ŞUBAT 2014 YERELDEN KÜRESELE İPEK YOLU?NDA EKONOMİNİN VE ENERJİNİN GELECEĞİ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE YEREL YÖNETİMLERDE DEĞİŞİM YERELDEN KÜRESELE DİYALOĞUN BARIŞTAKİ ÖNEMİ TASARIM VE TEKNOLOJİ: DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM 6 ŞUBAT 2014 BİLİŞİMLE KALKINMA CUMHURBAŞKANLARI OTURUMU ?İNSAN TİCARETİ? 56 ŞUBAT 2014 WOW HOTEL KONGRE MERKEZİ PARTNERLİĞİ VE İŞBİRLİĞİNE TEŞEKKÜRLERİMİZLE n LONDRA (ANKA) BDP Eş Genel Başkanı ve Diyarbakır Belediyesi başkan adayı Gültan Kışanak, hükümet ile yapılan “görüşmelerin” tek başına yeterli olmadığını, demokratik adımların da atılması gerektiğini söyledi. İngiliz Independent gazetesi, yayımladığı röportajda Kışanak “Son 100 yıl uzun bir mücadele verdik. Mücadele sonucunda önemli özgürlükler elde ettik” dedi. Kışanak “Görüşmeler önemli ama demokrasi adımları atmadılar ve Kürtlerin taleplerini karşılama yönünde girişimde bulunmadılar” dedi. Kışanak: Demokratik adımlar şart Bayık: Desteğimizi alan kazanır Geniş Bilgi İçin: Marmara Grubu Vakfı Telefon: 0212 213 05 5657 Faks: 0212 213 05 59 web: www.marmaragrubu.org email: marmaravakfi@gmail.com CUMHURİYET Gazetesine Teşekkürlerimizle n Haber Merkezi KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, AKPcemaat kavgasında kendi desteklerini alan tarafın kazanacağını ileri sürdü. Vatan gazetesinden Ruşet Çakır’ın röportaj yaptığı Bayık, “Kim PKK’nin desteğini alırsa diğeri kaybeder. AKP de PKK’nin desteğini almak istiyor, cemaat de PKK’nin desteğini almak istiyor. Çünkü PKK’nin desteğini almadan, Kürtlerin desteğini almadan bu savaşta istedikleri sonucu elde etmeleri çok zor” dedi. Cemaatin arkasında ABD’nin olduğunu söyleyen Bayık, “Amerika cemaat ile işi götürüyor. Yolsuzluktan vurdular. Can damarından vurdular” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle