06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ARALIK 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA Sanat tarihçisi Zeynep Rona yorumladı, AICATR olayı kınadı KÜLTÜR 15 ‘Krizantemler’e uygulanan vandallık Kültür Servisi Gazetemizin 11 Aralık 2014 günlü sayısında, saygın resim restoratörü ve eksperi Fethi Kayaalp’in, muhabirimiz Aslı Uluşahin’e, Namık İsmail’in “Krizantemler” tablosunun başına gelenleri anlattığı yazıya yer vermiştik. Yazıda, Kayaalp, Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan yapıtlardan biri olan “Krizantemler” gibi değerli bir tablonun nasıl geri döndürülemez bir hasara uğratıldığı gözler önüne seriliyordu. Bugün de Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış olan “Namık İsmail” kitabının yazarı, sanat tarihçisi Zeynep Rona’nın, ressamın sanat tarihimizdeki önemini anlatan ve “Krizantemler”in uğratıldığı hasarı sanat açısından yorumlayan yazısını sunuyoruz. Öte yandan, UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği’nin Türkiye Şubesi de (AICATR) bir açıklama yaparak tabloya yapılan tahrifatı “vandalizm” olarak niteledi ve Kayaalp’in el konulan arşivinin eksiksiz biçimde geri verilmesini istedi. Haberimizin yanı sıra, Zeynep Rona’nın yazısı ve AICATR’nin açıklamasının, Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nden 302 yapıtın çalınması konusunda kamuoyunu aydınlatacağına inanıyoruz. Bireyin ‘Ehlileştirilmesi’… “Birey, elbette ehlileştirilmelidir”, diyor Alev Alatlı. Bireye belli bir ideolojinin giydirilebilmesi için, onun “ehlileştirilmesini” koşul sayıyor. “Ehlileştirme” yani uslandırma, söz dinler hale gelme ya da “evcilleştirme”; hangi ev’in “evcil”i olursa olsun. Alev Alatlı, bir “yazar”. Peki, yazar kimdir? Doğası ve misyonu gereği “Aydınlanma”nın önderi, koruyucusu ve savunucusu olması gereken kişi değil midir? Bir soru daha: Peki, “Aydınlanma” nedir ? Immanuel Kant’ın 1784 yılında, “Aydınlanma nedir” sorusuna verdiği ünlü yanıta göre Aydınlanma “İnsanın kendi kusurundan kaynaklanan ergen olmama halinden çıkışıdır. Ergen olmama hali, aklını bir başkasının rehberliği olmaksızın kullanabilme becerisinden yoksunluktur. Eğer ergen olmamanın nedeni aklın eksikliği değil, fakat aklını bir başkasının rehberliği olmaksızın kullanma kararlılığının ve cesaretinin eksikliği ise, o zaman ergen olmama hali insanın kendi kusurundan kaynaklanmış demektir. Kendi aklını kullanma yürekliliğini göster! Aydınlanmanın sloganı, işte budur.” “Ehlileşmiş” veya “ehlileştirilmiş” insan, artık başkalarının sözlerine göre hareket edecek kendi aklını başkalarının buyrukları veya yönlendirmeleri doğrultusunda kullanacak “kıvama” gelmiş insan değil midir? Evet, öyledir. Zaten durum böyle olduğu içindir ki bütün buyurgan yönetimlerin, bütün tiranların ve tiran olma heveslilerinin birincil hedefi, kendilerinden bağımsız kılmak istedikleri kitlelerin üyelerini en kısa zamanda “ehlileştirmek”tir. Bunu da, başta tarihi çarpıtmak, kendi “gelişlerini” haklı ve kaçınılmaz kılan düzmece tarihler yaratmak veya aslında kendi akıllarının dışındaki bütün akılları dışlayan bir “ortak akıl”a atıfta bulunmak olmak üzere, türlü araçlarla gerçekleştirmeye çalışırlar. Araçlar çeşitli, ama hedef ve amaç hep tektir: İnsanları ehlileştirme yoluyla bireyliklerinin önünü tıkamak ya da mevcut bireyleri bireylikleri bağlamında hadım etmek. Bu, aynı zamanda kitleleri düşüncelerin evriminden koparıp bağnaz inançların uçurumuna atmanın yoludur. “Yazar” ise, yineleyelim, doğası ve misyonu gereği hayatı boyunca böyle olmamakla ve başkalarını da böyle olmaktan alıkoymaya çalışmakla yükümlü bir insan türüdür. Yazar, Montaigne’den bu yana dış dünyanın tüm verilerini ancak kendi “iç kale”sinde, yalnızca bilginin rehberliğinde kullandığı kendi aklının yardımıyla biçimlendirdikten sonra değerlendiren kişidir. Elias Canetti (19051994) ise 1976 yılında kaleme aldığı ünlü “Yazarın Uğraşı” başlıklı denemesinde yazarı “bütün değişimlerin savunucusu” diye nitelendirdikten sonra şöyle der: “Yazarların başkalarının deneyimlerini kendi iç dünyalarında yaşamaya yönelik istekleri, hiçbir zaman normal ya da resmi yaşamımızı oluşturan amaçlarla belirlenmemeli; bu istek, başarı ya da geçerlilik kazanma niyetlerinden tümüyle bağımsız kalmalı, başlı başına bir değişim tutkusu yapısını taşımalıdır...” O halde, bireyler için Aydınlanma’yı olanaksız kılan bir “ehlileşme” yükümlülüğünü öngören Sayın Alev Alatlı, bir yazar olamaz; o, yine Elias Canetti’nin tanımına ve sınıflandırmasına göre, ancak bir “yazıcı” diye nitelendirilebilir! İnsanın u Belki de sanat yapıtları, bazı dış ülkelerde olduğu gibi belgelenir ve yayımlanırsa sahtecilik olgusu bir ölçüde aşağıya çekilebilir ya da en azından Namık İsmail örneğinde olduğu gibi kendini ele verir. ZEYNEP RONA nutku tutuluyor Namık İsmail aslında bir figür, özellikle de çıplak figür ve portre ressamı; ölüdoğa ise onun çok tipik konularından biri değil. Bunların içinde “vazo içinde çiçekler” özellikle dikkat çekici, “Krizantemler” de (diğer adı “Natürmort”) bunlardan biri. Hem bu resminde, hem de aynı yıllarda yaptığı (1920’ler) “Manolyalar” ve “Güller” adlı çiçek resimlerinin ortak yanı sanatçının canlı renkleri, hareketli fırça vuruşları ve ışık kullanımı ve bu yolla kompozisyona kazandırdığı hacim, canlılık ve harekettir. Resmin müzeden çıktıktan sonra başına gelenler ise ne yazık ki bu çok değerli resme geri döndürülemeyecek biçimde hasar vermiş. Vazonun karın bölümüne bir bezeme bandı boyanmasının yanı sıra çiçeklerin hemen hepsi sanki yaldızlı boyalarla “rötuşlanmış” gibi. Fethi Kayaalp bu resim kendisiSolda tablonun orijinali, sağda tahrip edilmiş hali. ‘Krizantemler’ tahrip edilerek, resmin aslı yok edildi Namık İsmail (Zeynep Rona arşivi) ne getirildiği zaman “Namık İsmail” kitabından kontrol edip beni aramıştı. Sanatçı henüz izlenimci yaklaşımını sürdürdüğü dönemde bazı çalışmalarında değişen ışığı yakalayabilmek için onların ikinci versiyonlarını yapmış bir ressam, ama bunların sayısı 23 taneyi geçmiyor. Kuşkusuz burada da birileri kopyayla falan uğraşmaya gerek duymadan, kestirmeden resme müdahale ederek, aslını yok edip bir “ikinci versiyon” yaratmayı daha kolay bulmuş; insanın gerçekten nutku tutuluyor. Ben Namık İsmail’in ailesinin isteğiyle 1980’lerde yaptığım araştırma sonucunda 191 yapıta ulaşmış, hepsini kayıt altına almıştım. Ardından başka yapıtları ortaya çıktı, bunların bazıları ona ait, bazılarıysa kuşkuluydu ama “Krizantemler”e, resmi tanıyan biri olarak baktığınız anda bile bunun, henüz gün ışığına çıkmamış bir “ikinci versiyon” olmadığı o kadar kesindi ki. Zaten Fethi Bey de bunu görmüş ve bir raporla yetkililere bildirmişti. Daha sonra Namık İsmail’in 4 resmi, bir vârisinin aile evinden çalın mış ve yerine taklitleri asılmış, ama hemen fark edilmiş ve asılları hasarsız olarak kısa sürede bulunmuşlardı. “Namık İsmail” kitabında yayımlanan imzasız 2 resim daha sonra Namık İsmail imzası eklenerek piyasaya sunulmuştu. Sahte imzalılar ve tabii “Krizantemler”deki müdahale hakkında bu kadar net konuşabilmemiz, kuşkusuz vârislerinin ön ayak olduğu bu kitapta belgelenmiş olmaları sayesindeydi. Belki de sanat yapıtları, bazı dış ülkelerde olduğu gibi doğru dürüst belgelenir ve yayımlanırsa sahtecilik olgusu bir ölçüde aşağıya çekilebilir ya da en azından Namık İsmail örneğinde olduğu gibi kendini ele verir. Unutmayalım ki bu, aynı müzeden çalınan yüzlerce resmin içinden yalnızca bir tanesi.  Bu noktada üzerinde acilen durmamız gereken bir başka konu da yıllarca yaptığı her restorasyon çalışmasını, incelediği her resmi büyük bir titizlikle kayıt altına alan Fethi Kayaalp’in arşivine, devletin resmi kurumlarınca el konulmuş olması. Çalıntı eserlerin bu yolla peşine düşüleceğine, Kayaalp’in bu sahtekârlığı fark ettiği zaman bakanlığa yazdığı rapor dikkate alınsaydı belki “failler” çoktan bulunmuş olurdu. AICATR AÇIKLAMA ‘Müdahale açığa çıktı’ Kültür Servisi UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği Türkiye Şubesi (AICATR) yaptığı açıklamada, “Resim restoratörü ve eksperi Fethi Kayaalp ve Türkiye’de şahsı üzerinden temsil ettiği yaklaşık 60 yıllık görsel belleğe yönelik ölçüsüz uygulamaların basının çabasıyla bir yıl aradan sonra gün ışığına çıkarıldığını” belirterek Kayaalp’in el konulan arşivinin kendisine eksiksiz bir biçimde geri verilmesini beklediklerini vurguladı. AICATR, Kayaalp’in yanında olacaklarını duyurdu. Açıklamada, Türk sanat tarihinin önemli ressamlarından Namık İsmail’in “Krizantemler” tablosuna müdahale edilerek “yeni” bir çalışmaymış gibi piyasaya sunulmasının “vandalizm” tarifine tam anlamıyla uyduğu ifade edildi. Açıklamada şöyle sona erdi: “Bu anlamda hem eserin tahrip edilmesi, hem de piyasaya farklı bir şekilde dahil edilmesi, kültürel belleğe zarar vermektedir. Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nden, kurumun adı ve vasfını korumasını talep ediyoruz.” Tony Cragg de bir yapıtıyla destek verdi Cebrail Esen, ‘AkSaray’da Putin’in karşılanacağı tarihlerde müdürlük teklifi aldı Konu mankenliğinin neresi sanat? SELDA GÜNEYSU ANKARA – Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürvekili Nejat Birecik ’in, Rusya Dev let Başkanı Vladimir Putin’i karşılamak üzere “AkSaray”a “animasyon”a giden Ankara DT oyuncusu Cebrail Esen’e aynı tarihlerde Ankara DT Müdürlüğü teklif ettiği, Esen’in de bu görevi “AkSaray”daki gösteriden sonra kabul ettiği öğrenildi. Saraya giden oyunculara DT yönetimi tarafından “teşekkür belgesi” verildiği de belirtilirken, siyasiler ve tiyatroculardan yaşananlara tepki geldi. DT Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamada ise “konu mankenliğinin sanat olduğu” ileri sürüldü. Nejat Birecik’in atanması, kurumda tepkiyle karşılanmış ve Birecik yaklaşık 50 gündür genel müdürlük görevini yürütmesine karşın tepkilerden ötürü istifa eden bölge müdürlerinin yerine yeni müdürler atayamamıştı. Cumhuriyet, 2 Aralık tarihinde de Cebrail Esen’in Ankara DT Müdürlüğü görevi için genel müdürlükçe atama yazısının yapıldığını haberleştirmiş, ancak Esen, kurum çalışanlarının kendisine yönelik tepkile u Saraya giden oyunculara DT yönetimi tarafından “teşekkür belgesi” verildiği belirtilirken, duruma siyasiler ve tiyatroculardan tepki geldi. DT’den yapılan açıklamada ise “konu mankenliğinin sanat olduğu” iddia edildi. ri üzerine haftalardır koltuğa oturmamıştı. Esen’in “ AkSaray”da gerçekleştirilen “animasyon” sonrasında koltuğa oturması dikkat çekti. DT Genel Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada da Putin’nin karşılama töreninde DT sanatçılarının görevlendirildiği kabul edilerek, “dramatizasyon için” Cumhurbaşkanlığı yetkilileri tarafından DT’nin katılımının istendiğini belirtti. “Devletimizin en üst makamının bir resmi programı kapsamında sanatsal bir etkinliğin de yer alması sanata verilen değerin göstergesidir” denilen açıklamada, sanatçıların performansının “takdir topladığı” ileri sürüldü.  Açıklamada, “dramatizasyonun ” 12 kişilik bir ekiple hazırlandığı belirtilerek, söz konusu performansın “animasyon” olarak nitelenemeyeceği ifade edildi. Olaya ve DT’nin açıklamasına siyasilerden ve tiyatroculardan da tepki geldi. Raffi Portakal Gala Modern’le eğitime destek u Portakal ve Maya Portakal Bitargil yönetimindeki destek yarışında 2 milyon 870 bin TL katkı sağlandı Kültür Servisi İstanbul Modern’in eğitim programlarını destekleyerek 2015 yılında da çocuk ve gençlerin eğitimine olanak yaratmak amacıyla bu yıl altıncısı düzenlenen “Gala Modern”, önceki akşam İstanbul Modern’de gerçekleştirildi. Önemli isimleri bir araya getiren geceye 600 kişi katıldı. Gecede, müzenin eğitim etkinliklerine destek sağlamak amacıyla Raffi Portakal ve Maya Portakal Bitargil yönetiminde destek yarışı gerçekleştirildi. “Gala Modern” gecesine sanatçılar Merih Akoğul, BarbaraZafer Baran, Tosun Bayrak, Hüseyin Çağlayan, Ergin Çavuşoğlu, Murat Germen, Ara Güler, Huri Kiriş, Ozan Oganer ve Canan Tolon İstanbul Modern’in eğitim projelerine destek olmak için özel çalışmalar hazırladı. Bu yıl ilk kez, İstanbul Modern koleksiyonunda da çalışması yer alan uluslararası sanatçı Tony Cragg de geceye özel bir heykel gerçekleştirdi. Naile Akıncı’nın bir yapıtı ise “Naile Akıncı’nın İzinde” adlı eğitim programının hayata geçirilmesi için Akıncı ailesi tarafından destek yarışına verildi. 13 sanatçının 15 çalışmayla yer aldığı destek yarışında müzenin eğitim projelerine 2 milyon 870 bin TL katkı sağlandı. DT kabul etti ‘Orada dikilmenin sanatsal yanı yok’ Eski DT Genel Müdürü Lemi Bilgin: Mevlana, Yunus Emre, Puşkin gibi önde gelen şahsiyetlerle ilgili bir şeyler okumak, gösteri yapmak elbette ki sanat ama önceden seslendirilmiş, bir şey söylenirken sadece kostümünü giyip orada dikilmenin hiçbir sanatsal yönü yok. O kostümleri herkes giyip durabilir. Mesleği, sanatı küçümseyen bir anlayıştır bu. Keşke orada sanatsal bir gösteri yapılsaydı, o zaman hepimiz mutlu olurduk. Ama böyle bir anlayış kabul edilemez. Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü : DT Genel Müdürü olarak atanan kişinin uzun süredir bölgeleri yönettirecek müdür bulamadığına tanık old uk. Ne yazık ki her dönemde “ne yaptığının farkında olmayan, olamayan” insanlar vardır. En kaba tabiriyle bu durum Türkiye’nin içine düştüğü kültür ve fikir erozyonudur. Ancak belirtmek gerekir ki bu kurum, ülkede çok sayıda değerli tiyatro insanı yetiştirmiştir. Beni en çok Van’da, Erzurum’da, Sivas’ta canlarını dişlerine takarak mesleklerini yapan arkadaşlarımın bu türlü olaylarla ruh hallerinin etkilenmesi yaralıyor. Çünkü onlar ne yazık ki “Palyaço mu oldunuz, şaklaban mı oldunuz” sorularına maruz kalıyorlar. Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar : Sanatı ve sanatçıyı “soytarı” olarak gören AKP, sanat ve sanatçıdan korkuyor. AKP’nin 12 yıl boyunca sanatı ve sanatçıyı yok etme gözüyle bakması bu nedenledir. Sanata saygı duymayanlara saygı da duyulmaz. Erdoğan eğer saray soytarısı arıyorsa, yanıbaşındakile re baksın. Hemen yanında duruyor zaten soytarılar. 27. Avrupa Film Ödülleri En iyi film ‘Ida’ lünün de sahibi oldu. Yönetmen Pawlikowski, ödül konuşmasında Nuri Bilge Ceylan’a hayranlık duyduğunu dile getirdi. Yaşam boyu başarı ödü lünün usta yönetmen Agnès Varda’ya sunulduğu gecede, Steve McQueen ’e de başa rı ödülü verildi. En iyi kadın oyuncu ödülü “İki Gün Bir Gece” filmindeki başarısıyla Marion Cotillard’ın oldu. Filmekimi’nde gösterilen yapım, Türkiye’de 26 Aralık’ta vizyona girecek. En iyi erkek oyuncu ödülünü ise “Bay Turner” filminde rol alan Timothy Spall kazandı. Kültür Servisi Avrupa Film Akademisi tarafından verilen 27. Avrupa Film Ödülleri, önceki gece Letonya’nın başkenti Riga’da düzenlenen törenle sahiplerini buldu. En iyi film dalında Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmiyle yarışan PolonyaDanimarka ortak yapımı, Pawel Pawlikowski’nin yönettiği “Ida”, en iyi film ödülüne değer görüldü. Aynı yapım, Pawlikowski’nin Rebecca Lenkiewicz ile yazdığı senaryosuyla en iyi senaryo ödülü, en iyi görüntü yönetimi (Lukasz ZalRyszard Lenczewski) ödülü ve halkın seçimi ödü T.C. ANKARA BATI 7. İCRA DAİRESİ’NDEN DÜZELTME İLANI 2014/3473 TLMT. Müdürlüğümüzün yukarıda dosya numarası yazılı icra takibinde, Sincan Pınarbaşı Mahallesi, 4348 ada, 18 parselde kayıtlı, 2. kat 5 ve 6 bağımsız No’lu meskenlerin kullanım alanları 100,00 m2’şer olarak yazılmış ise, 6 No’lu mesken 115,81 m2, 5 No’lu 116,45 m2 olarak düzeltilmesi ilan ve tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 79816) Pawel Pawlikowski
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle