05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kürt Açılımında Dincilik Yanlışı K Doğal Varlıkları En Doğru Koruma Onlara Dokunulmadan Olmalı! Son günlerde, Boğaziçi’nin bazı bölgelerinde, kentin marina gereksiniminin karşılanacağı dile getirilmektedir. Boğaziçi’nin hem doğal, hem de kentsel sit olduğunu ve sit’in hem karayı, hem de denizi kapsadığını, bu nedenle bu tür projelerde çok dikkatli ve hassas olunması gerektiğini vurgulamak isterim. Prof. Dr. METE TAPAN olan doğal varlığa olanak dahilinde dokunulmaması, orijinal durumunda kalmasına olanak verecek çözümler getirmektir. Endemik bitkilerin yer aldığı, zengin bir faunaya sahip doğa parçalarını, göller ve yakın çevrelerini, doğal su yollarını, örneğin “Boğaziçi” gibi, eşsiz doğa harikalarını veya kentiçi ağaç topluluklarını oldukları gibi korumak insanlığın başlıca görevlerinden en önemlisi olduğunu bir kez daha belirtmekte yarar görmekteyim. Doğanın insan eliyle olumsuz olarak değişmesi, yine doğanın en önemli yaratığı olan insanı da olumsuz etkilemektedir. Bir yörede doğal varlıkların teker teker yok edilmesi, o yörenin ekolojik dengesini bozmaktadır. Ekolojik dengenin bozulması, insanın psikolojik dengesini de olumsuz yönde etkiler. Doğal varlıkların korunmasında önemli bir nokta da yok ettiğiniz bir doğa öğesini geri getirme, başka bir deyişle, onun rekonstrüksiyonunu yapma şansımız pek yoktur. Kültür varlıklarını yok edip restitusyonunu ve rekonstrüksiyonunu gerçekleştirerek bir dereceye kadar, o kültür varlığını yeniden yaşatmak olanaklı ise de doğal varlıkların korunmasında böyle bir olanak, bazı istisnalar dışında yoktur. Son günlerde, Boğaziçi’nin bazı bölgelerinde, kentin marina gereksiniminin karşılanacağı dile getirilmektedir. Boğaziçi’nin hem doğal, hem de kentsel sit olduğunu ve sit’in hem karayı, hem de denizi kapsadığını, bu nedenle bu tür projelerde çok dikkatli ve hassas olunması gerektiğini vurgulamak isterim. Yazımın başında da belirttiğim gibi “nehir gibi akan bu su yolu harikasının” ekolojik dengesini bozacak her türlü projeden vazgeçmek gerekir. Bu tür projelerden, Boğaz’ın akıntı sistemleri olumsuz etkileneceği gibi, marinadaki teknelere kolay erişmek için kıyıların otoparklar için yeniden düzenlenmesi, kıyı kenar çizgisinin de yer yer müdahalesini beraberinde getirecektir. Bu nedenle, projelerin çok yönlü araştırılması gerekir. Bilindiği gibi Boğaziçi’nde marina yapma girişimleri Dalan yönetiminde de dile getirilmiş ve İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nde idarenin (belediyenin) 9.8.1988’de verdiği inşaat izin belgesine dava açılmıştı. Ancak, yine aynı idare 23.3.1988 tarihinde, dava dilekçesindeki gerekçeler nedeniyle olsa gerek, kendisi bu kez izin belgesini iptal etmiş, bunun üzerine de idare mahkemesi dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermişti. Dava dilekçesinde, bebek koyunda yapılması düşünülen marina projesinin, anayasa, 3194 sayılı imar yasası, 2960 sayılı varlıklarını koruma yasası gibi önemli yasalar yönünden değerlendirilmesi yapılmış ve bu yasalarla projenin uyumsuzlukları dile getirilmişti. Yalnız İstanbulluların değil, tüm dünyanın üzerinde titrediği Boğaziçi’ni korumanın hepimiz için bir görev olduğunu, ancak bu görevin de bilimsel yaklaşımlarla ve kamu yararı esas alınarak gerçekleşebileceğine inanıyorum. orumakullanma dengesi içinde kentsel sitlerimizi ve tescilli kültür varlıklarımızı kullanarak ömürlerini arttırabiliriz. Buna karşılık, doğal varlıklarımızı ve doğal sitlerimizi ise olanak dahilinde müdahale etmeden, onların niteliklerini değiştirmeden ve yine onları az kullanarak uzun ömürlü kılabiliriz. Yukarıdaki görüşleri benimsemek için dünyadaki çağdaş gelişmelerin yakından incelenmesi gerekir. Koruma konusu bir uzmanlık alanıdır. Her ülkenin, evrensel koruma kurallarına sadık kalınarak, kendi olanakları doğrultusunda koruma yöntemlerini geliştirmesi de bir zorunluluktur. Maddi olanakları sınırlı olan bir ülkenin, gelişmiş ülkelerdeki sofistike yöntemleri uygulama alanına sokması, her zaman başarılı olmamaktadır. Dolayısıyla, restorasyon sürecinde maddi olanağın büyüklüğü baştan doğru bir biçimde saptanmalı ve iş programı, yapının yeniden kullanım evreleri bu maddi olanaklar çerçevesinde düzenlenmelidir. Kültür varlıklarının korunması, doğal varlıkların korunmasından farklı koruma yöntemlerini de beraberinde getirir. Doğal varlıkların korunmasında temel ilke korunacak Korkudan Korunmanın Yolu NUSRET ERTÜRK Yazar Yazı, toplumsal baskıdan kaynaklanan korku ile sınırlıdır. Korkan, yöneten de olur, yönetilen de... İnsanın korkusundan sadece utanç doğar. Nerede yasak varsa, orada korku vardır. Nerede özgürlükler kısıtlanıyorsa, bireyin ilgilerinin önü kesiliyorsa… Çevresine korku salan, kesin korkaktır. Korku soyut bir kavram olmasına karşın varlığını sezmekte, görmekte hiç güçlük çekmiyoruz. Korku insana yalan söylemeyi de öğretirmiş. Yasaksız bir günümüz mü var? Dünyada yüz akımız Fazıl Say’a geldi en son yasak. Fazıl Say o gün Pekin’de konser veriyordu. Ülkesinde ise eserlerine yasak geliyordu! Olay, dünya basınının ilk sırasında yer alıyordu! Bu ülkede, Cumhuriyet bayramını kutlamak için toplanmış yüz binlere zehirli gaz sıkılmadı mı? Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtına çiçek koyanlar darp edilmedi mi? Bilyelerle oynayan on dört yaşındaki Berkin terörist ilan edilmedi mi? Belçika’dan gelen bir arkadaşımla karşılaştım. Söz döndü dolaştı başbakanlara geldi. Belçika Başbakanı’nın korumasız, sokakta bisikletle dolaştığını söyleyince oradakilerin ağzı açık kaldı. Adamın korkusuzluğuna bakınız. Bizde nasıl oluyor bu işler? Suçlular, korkaklık sırasında ilk sırayı alıyor. Arkasından bilgisiz ve örgütsüz insanlar geliyor. Bir de ünlü bilge Konfuçyüs’ün söylediğine kulak kabartalım: “Bir şeyin haklı olduğunu bildiği halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir.” Sayı bayağı kabardı. Özgürlüklerin, hakların, görevlerin farkında olan kişiye birey diyoruz. Birey sorumluluğunu bilir. Kendisiyle, çevresiyle barışıktır. Birlikte, eşit yaşamanın anlamını kavramıştır. Paylamaktan değil, paylaşmaktan yanadır. Mutluluk, korkunun bulunduğu yere yaklaşamaz. İnsanda savaşmanın üç temel nedeni bulunur: 1) Mal, mülk edinmek için. 2) Güvenlik için. 3) Toplumda üstün yer edinmek için. Korkuyla yaşayanları gözümüzün önüne getirdiğimizde bu bulgular yerli yerine oturuyor. İnsan önce birey olmalı, bilgiyle donanmalı. Örgütlenme insana özgüdür. Güçbirliği sağlar. Gelişmiş ülkelerde kişiler taşıdıkları örgüt belgelerinin sayısıyla değer alırmış. İki sendika, üç dernek.. gibi. “İnsan Nasıl İnsan Oldu” adlı kitap zaman zaman aklıma gelir. Evet demek için henüz erken. “İnsan insanın kurdudur” sözü geçerliyken bir adım atamazsınız. İnsan insanın yoldaşıdır, sözü geçerliliğini kanıtlayınca durum düzelecektir. Korkudan başka nasıl korunulur? AKP’den önce başlatılan, AKP iktidarının da tırmandırarak sürdürdüğü çok yanlış bir politika var: Kürtlere karşı dinciliği kullanmak. HHH Bu politika her bakımdan yanlıştır. İdeolojik olarak yanlıştır: Çünkü tarihsel olarak Endüstri Devrimi’nin milliyetçilik ideolojisi, Tarım Devrimi’nin dincilik ideolojisinin üzerine gelmiştir... Cumhuriyet devrimiyle çağdaşlaşan ülkemizde, dinciliğin, Türk veya Kürt milliyetçiliğine karşı kullanılması, toplumsal yapı açısından “geriye dönüş” niteliği taşır, olumlu sonuç vermesi zordur. Siyasal olarak yanlıştır: Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında demokratik ve laik olduğu yazan bir devlet yapısına sahiptir... Bu açıdan dincilik politikası, hem demokratik rejime karşıdır, hem de ülkenin genel laik siyasal yapısıyla uyumlu bir biçimde kullanılabilmesi pek olanaklı değildir. Güvenlik açısından yanlıştır: Hem tarihsel hem de güncel deneyimler, devletlerin kendi ideolojilerine yakın buldukları için destekledikleri yasadışı silahlı örgütlerin, bir süre sonra kendilerini yaratan, destekleyen veya kontrol edenlerin denetiminden çıktığını gösteriyor. Bu yasadışı örgütler kendi başlarına buyruk oluyor, tüm devlet ve toplum güvenliğini tehdit etmeye başlıyorlar. Yakın geçmiş bu yanlışlığı kanıtlamıştır: Devletin, Güneydoğu’da PKK ile mücadele için desteklediği Türkiye Hizbullahı kısa bir süre sonra, bütün dünya örneklerinde görüldüğü gibi bağımsız bir terör örgütü olmuştur. Kendi başına, kimi zaman dış bağlantıların da aleti olarak, din adına cinayet işlemeye başlamış, devlet bu örgütün faaliyetlerini zar zor durdurabilmiştir. Dış politika açısından yanlıştır: Ortadoğu’da IŞİD olarak ortaya çıkan dinci örgüt, her ne kadar Kürtlerle savaşmaktaysa da, hiç kuşkusuz, eli kanlı bir terör örgütü olarak bütün Ortadoğu ülkelerine ve bu arada Türkiye’ye karşı da bir tehdit oluşturmaktadır. Bu örgüte yakın davranılması Türkiye’nin uluslararası itibarını zaten çok sarsmıştır... Üstelik Kobani olayında ortaya çıktığı gibi, ABD’nin Türkiye’yi tümüyle devre dışı bırakmasına bile yol açmıştır. HHH Bütün bu nedenlerle, Sünni İslamcı politikanın Kürtlere karşı kullanılması çok yanlıştır. Bu politika, hem yurtiçinde hem de yurtdışında (bugüne kadarki olaylarla da kanıtlandığı gibi) ülkenin başına yeni dertler açacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle