03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 AKP’de ‘molotof’ sıkıntısı EMİNE KAPLAN Hükümet ‘iç güvenlik paketi’nde görüş ayrılıklarını aşmak için 4 taslak hazırladı ANKARA AKP hükümeti, Kobani eylemlerinin ardından “kamu düzeni ve güvenliğinin” sağlanması gerekçesiyle 4 ayrı taslak hazırlıyor. Bu kapsamda molotofkokteylinin silah sayılması ve polise molotofkokteyli atan göstericileri “vur” yetkisi içeren düzenlemenin sıkıntı yaratabileceği konusunda parti içinde görüş ayrılıkları yaşanıyor. Bu yetkinin kötüye kullanılmasının provokasyona yol açabileceği ve eylemleri tırmandırabileceği görüşü dile getirilirken, yetkinin bazı koşullara bağlanması gerektiği kaydediliyor. Polis kolejleri ve akademinin kaldırılmasının da polis yetiştirilmesinde boşluk yaratacağı endişeleri ifade ediliyor. Hükümet, “iç güvenlik paketi” kapsamında ad ve soyadın kolayca değiştirilmesi, Polis Vazife ve Salahiyat Yasası’nda önleme gözaltısı getirilmesi, paralel yapıyla ilişkisi olan emniyet amirlerinin tasfiyesini öngören Emniyet Teşkilat Yasası’nda değişiklik ile molotofun silah sayılması ve molotof kullanan eylemcilerin tutuklu yargılanması ile kamu malına zarar verenlerin daha ağır cezayla cezalandırılmasına ilişkin 4 ayrı taslak üzerinde çalışıyor. Emniyet Teşkilat Yasası’nda yapılacak değişiklikle polis kolejleriyle Po ‘MAKUL ŞÜPHE’ PAKETİ, YArgıTAY vE DAnıŞTAY’ı YEnİDEn bİçİMLEnDİrEn YAsA önErİsİYLE bİrLEŞTİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Adalet Komisyonu’nda, aramada “makul şüphe” kriteri getiren yargı paketiyle Yargıtay ve Danıştay’ı yeniden biçimlendiren yasa önerisi, muhalefetin tüm itirazlarına rağmen birleştirildi. İki yasa önerisinin birleştirilmesi komisyonda tartışmalara neden oldu. Arka arkaya verilen yasa önerilerinin torbaya dönüştürülmesine tepki gösteren MHP’li Murat Başesgioğlu, yasama kalitesinin kalmadığını belirterek, “Madencilikte ne oldu? Meclis’in çıkardığı yasayla 2030 kişinin ölümüne neden olacak bir dahli varsa bunun vebali olur” dedi. MHP’li Faruk Bal, iktidarın parmak çoğunluğuyla siyasi rejimin rengini değiştirecek sonuç almak istediğini belirterek, düzenlemenin yasalaşması halinde Yargıtay’da üye sayısının 507’ye çıkacağına dikkat çekti. Bal, “Dünyada böyle bir Yargıtay var mı? Danıştay’da üye sayısı 37 artaacak. AKP’nin çoğunluğunu sağlamak için bu teklifi getirdiniz. AKP’nin Yargıtay’ı ve Danıştay’ı olacak. Dünyanın en obez Danıştay ve Yargıtay’ı oluşacak” diye konuştu. Bal’ın sözlerine tepki gösteren AKP’li Hakan Çavuşoğlu, parmağını sallayarak “Bu parmakları sen al milletten. Bu parmaklar milleti temsil ediyor” dedi. Atatürk’ü Anlamak... Pazartesi günü altı gazetenin birinci sayfalarında birer Atatürk fotoğrafı vardı her yıl olduğu gibi... Havuz ve tarikat medyası yine aynı yolu izlemiş, Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümünde yine eski başlıklarla çıkmıştı... Demek ki değişen bir şey yoktu onlar için... Haşhaşi, çete falan bir kenara konulmuş, aynı yolun yolcuları ortaya çıkmıştı... Eski zaman saatleri geleceğin habercisi midir? Galiba öyle! Din eksenli bir iktidarın adı “ılımlı İslam” olunca bizi bugünlere taşıyan 1923 Aydınlanma Devrimi çoktan unutulmuştu. Hukuk kavramının “H”sini biraz bilen bir kişi, 1923 Devrimi’yle Mustafa Kemal’in ne yaptığını hemen bilir... Çünkü özel hukukla kamu hukuku tepeden tırnağa değiştirilmiştir... Başta söylediğim gibi zamanın yaşı yoktur... Avrupa’nın demokrasiye geçmek için yüzlerce yıl uğraşıp çaba harcayarak ulaştığı hukuk düzeni, laik Cumhuriyetin altyapısını oluşturmuştur. Eğer 1923 Devrimi olmasaydı, Türkiye bugün bir Ortadoğu ülkesi olur, AB kapısının zilini bile çalamazdı. Atatürk’ü yok sayanlar, ölüm yıldönümünde bile “Atatürk’ü sevmeye mecbur muyuz?” diyenler, bugün kendi varlıklarını bile koruyamazlardı. Onun için 10 Kasım’da Atatürk’ü anmaktan çekinenlerin, çağdaş uygarlığın akıl ve bilimle getirildiği bu coğrafyada geçmişi unutmamaları gerekir... HHH Anadolu insanı bugün Atatürk’ü sayması, sevmesiyle özdeştir... Yine Anadolu insanı sahte Atatürkçüleri, Kenan Evren modeli darbeci Atatürkçüleri sevmez... Atatürk’ün putlaştırılmasına karşı çıkar, Aydınlanma Devrimi’ne sımsıkı bağlanır... Türk ve Kürt şovenizmine karşı duvar örer, savaşı değil barışı savunur... Kendi var oluşunu başkasının iki dudağı arasında gören ve bilen bir kişi, en başta uygarlığının temel felsefesine aykırı düşer! Bu aykırılık kimlik çatışmasının ilk işaretidir... Böyle bir hayat, insanı köleleştirir... Yanı başımızda yaşananlar, ırk, din, mezhep çatışmaları ve akan kan... Yoksul toplumlarda neden demokrasi, özgürlükler ve barış temeline dayalı bir hayat yoktur! Nefretin, düşmanlığın giderek tırmandığı bir toplumda, egemenlerin iktidarı sürüyor... Emek sömürüsü yapılıyor, gücünü güçsüzlükten alan emperyalizm yoksul halklara meydan okuyor... Çaresizlik içinde olan toplumlar, kanlı kıyımların içinde hayata tutunmaya çalışıyor. Bakın zamanın saati işliyor... Çocuklar ölüyor, Suriyeli göçmenler ülkemizin dört bir yanına yayılıyor, terör sürüyor... Türkiye’yi bir dönem batıranlar, devlet hazinesini soyanlar, hayali ihracatla köşeyi dönenler, “siyasetçetegüvenlik güçleri” üçgeninde cinayet işleyenler sözde Atatürkçülerdi... HHH 10 Kasım 2001’de yayımlanan “Atatürkçü” başlıklı yazımdan bir alıntı yaparak noktayı koyuyorum: “Benim ülkemde 12 Mart ve 12 Eylül hep ‘Atatürkçülük’ adına yapıldı. Benim ülkemde kitaplar ‘Atatürkçülük’ adına toplandı, yakıldı; aydınlar, emekçiler, gençler, yazarlar darağacında asıldı, zindanlara atıldı... Benim ülkemde din bezirgânları, tarikat şeyleri, ‘bu kış komünizm gelecek’ diyerek korunup kollandı... Atatürkçülük adına, faili meçhul cinayetler işlendi; yargısız infazlar yapıldı...” Bugün 12 Kasım 2014... Değişen ne var? Değişen hiçbir şey yok! Soma’da yaşanan maden katliamını unuttuk, Ermenek’e bakıyoruz... Cumartesi Anneleri, kıyımlar, acılar, hüzünler... Bir kuşatma altında mıyız? Şafağın parmaklarımızın ucunda sökmesini beklerken, “savaş”, “kıyım” ve “ölüm” yaftalarıyla kuşatılmışlığın içinde aydınlığı arıyoruz... 17 ArALıK DAvAsı Tek davanın kapatılması TBMM Soruşturma Komisyonu’na bilgi veren Gümrük Müsteşarı, Sarraf ve Çağlayan’ın istendi adının geçtiği müfettiş raporlarını doğruladı. 9 tanıktan 8’i ise ‘üç maymunu’ oynadı CANAN COŞKUN Türkiye’yi sarsan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda açılan tek dava olan, Fatih Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddialarına ilişkin yargılama dün başladı. Aralarında koruma kurul üyeleri ve mimarların da bulunduğu 21 kişinin yargılandığı davada sanık avukatı Hikmet Çarboğa 17 Aralık soruşturmasında takipsizlik kararına vurgu yaparak, “21 kişinin 120 kişiden ne gibi bir eksikliği vardır” diye sordu. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuksuz yargılanan 16 sanık katıldı. Sanıklar arasında olan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in kardeşi Selahattin Demir duruşmaya gelmedi. Sanık avukatlarından Fırat Epözdemir, “Paralel devlet yapılanmasına ilişkin soruşturma tamamlanana kadar yargılamanın durdurulmasını talep ediyorum” dedi. Mahkeme heyeti yargılamanın durdurulması taleplerini reddetti. Duruşmaya bugün devam edilecek. EMİNE KAPLAN ANKARA 4 eski bakanın rüşvet aldığı iddiasıyla kurulan TBMM Soruşturma Komisyonu’na bilgi veren Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altınyaldız’ın, Rıza Sarraf ve eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın adının karıştığı 1.5 tonluk altın kaçakçılığına ilişkin bakanlığın hazırladığı teftiş raporlarını doğruladığı öğrenildi. Eski bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Egemen Bağış ile ilgili kuru lan TBMM Soruşturma Ko misyonu, dün tanık sıfatıyla 9 kişiyi dinledi. Tanıklardan Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, kardeşi Mehmet Şenol Çağlayan, özel kalem müdürü Onur Kaya ile Muammer Güler’in danışmanı Barış Kıranta, tanıklıktan çekilerek konuşmadı. Tanıklardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eski Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, Bayraktar’ın danışmanı Sadık Soylu ile Çağlayan’ın koruma müdürü Emrah’ın milletvekillerinin sorularına “Bilmiyorum, görmedim, haberim yok” yanıtlarını verdiği belirtildi. Çağlayan’ın korumasının da “Bir hediye paketi var, alınacak dediler. Saat olduğunu bilmiyordum” dediği kaydedildi. Kahraman’ın da “Bayraktar’ın oğlu arkadaşım. Hemşerilikten dolayı Ali Ağaoğlu da aramış olabilir” dediği öğrenildi. Komisyon, gelecek hafta 4 eski bakanı dinleyecek. Adresine ulaşılamadığı gerekçesiyle komisyona çağrılmayan Emniyet Amiri Orhan İnce’nin muhalefetin de ısrarı üzerine yarın dinlenmesine karar verildi. gi boyutuna ilişkin yasal süreç de devam ediyor. Kimseye ‘yardımcı olun’ demedim” dediği kaydedildi. Altınyaldız’ın dikkat çektiği teftiş raporunda, İstanbul’da günlerce bekletilen 1.5 ton altın yüklü uçağın “Gana’dan sahte evrakla ticari değeri olmayan ‘mineral samplesmineral numune’ bildirimiyle Türkiye’ye getirildiği ve ülkeye sokulmak istendiği” belirtiliyor. Raporda, uçağın aynı miktarda altınla Türkiye’den ayrılmadığının düzenlenen sahte fatura, manifesto ve konşimentoların incelenmesi neticesinde ortaya çıktığı, 1.5 ton altının 30 milyon lira değerindeki 292 kilosunun gizlice Türkiye’ye sokulduğu kaydediliyor. Altınların Türkiye’ye sokulması için Sarraf tarafından gümrük memurlarına rüşvet teklif edildiği kaydedilen raporda, “Sahte faturada adı geçen firmanın, ticaret sicil kayıtlarında faaliyetlerine son verildiğinin belirlendiği, faturanın hazırlanması ve diğer tüm usulsüz işlerden Rıza Sarraf’ın bilgisi ve talimatının olduğu ve eylemin örgütlü bir şekilde gerçekleştiği” ifadesi yer alıyor. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, kaçakçılıkla ilgili soruşturmada takipsizlik kararı vermişti. Altın kaçakçılığını doğruladı lis Akademisi’nin kaldırılması planlanıyor. Bunun yerine “Polis Amirleri Eğitim Merkezleri”nin açılması öngörülüyor. Ancak parti içinde bu düzenlemenin polis yetiştirilmesinde sıkıntı ve boşluk yaratacağı dile getiriliyor. Emniyet kökenli AKP’li milletvekilleri, “Özellikle polis kolejlerine ağırlıklı olarak paralel yapının dershanelerine gitmiş ve onların okullarında eğitim gören öğrenciler geliyor. Kolejlerin kaynağı burası. Polis Akademisi’nde de benzer bir durum var. Paralel yapının bu okullar aracılığıyla emniyette etkin olmasının önüne geçilmeli, ancak bu okulların kapatılmasıyla da polis ve amir yetiştirilmesinde sıkıntı yaşanabilir. Amirlerin yetişmesi eğitim merkezleri ve hizmet içi eğitimle etkin ha le getirilebilir. Ancak bu da ne kadar yeterli olur, bunun değerlendirilmesi gerekir” görüşünü ifade ediyor. ur’ yetkisi kötüye kullanılırsa Hükümetin hazırladığı diğer bir taslakla Türk Ceza Yasası’nda değişiklik yapılarak molotofun “silah” sayılması öngörülüyor. Polis Vazife ve Salahiyat Yasası’na göre de molotofun silah sayılması durumunda polise doğrudan ateş etme yetkisi verilecek. Başbakan Ahmet Davutoğlu, molotof kullananların terörist sayılacağı ve buna göre hareket edeceğini açıklamıştı. Parti içinde, böyle bir yetkinin kötüye kullanılması durumunda kamu düzeninin sağlanması amacıyla getirilen bir düzenlemenin gösteri ve eylem ‘V leri daha da tırmandırabileceği değerlendirmesi yapılıyor. Bazı AKP’li hukukçular, “Bir kişinin vurulması durumu psikolojik olarak eylemleri daha da tırmandırma sürecine yol açabiliyor. Burada provokasyonlar da dikkate alınmalı. Bu yetkinin kötüye kullanılması durumu da olabilir. Polisin içinde kötü niyetli kişiler olabilir. Böyle bir yetkinin kendisiyle verilmesiyle molotofu gerekçe göstererek eylemcilerin üzerine ayrım yapmadan ateş edebilir. Bu durumda kamu düzeninin sağlanması amaçlanırken, iş daha kötü bir hale gelebilir. Bu nedenle bu yetkinin bazı koşullara bağlanarak ve kötü niyetle kullanılmasının önüne geçilecek yaptırımlarla verilmesi gerekir” görüşünü dile getiriyor. anlışlıkla çağrıldı, bavul dolusu dosyalarla geldi Bu arada Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in ise yanlışlıkla komisyona çağrıldığı anlaşıldı. AKP’li Komisyon Başkanı Köylü, Demir’in adının basında “Komisyona çağrıldı” diye çıkması nedeniyle bilgi vermek istediğini belirterek komisyona geldiğini söyledi. Bir ekip ve dosya dolu bir bavulla gelen Demir’e komisyonla ilgisi olmadığı için Sulukule’yle ilgili sorular yöneltildi. Komisyonun muhalefet üyeleri, Müsteşar Altınyaldız’ın altın kaçakçılığına ilişkin bakanlık müfettiş raporlarını teyit ettiğini belirtirken Müsteşar’ın “Konu savcılığa intikal etti. Ver Y Parola ‘Çikinov’ Şüpheliler arasında rüşvet için “çikinov” parolası kullanıldığı kaydedilen raporda, sahte belgelerle Gana’dan Türkiye’ye gelen uçağın ülkeye girişi sağlanamayınca yine sahte belge ile 114 TL’lik bir ceza ile Dubai’ye uçtuğu anlatıldı. Bu arada Komisyon salonunun bulunduğu alan gazetecilere kapatıldı. Giren tanıkların gazeteciler tarafından görülmesi engellendi. Telefon dinlemeye karşı da jammer çalıştırıldı. Pes ediyorum. Hatta ettim bile… Ben ki bu meslekte epey dirsek çürütmüş biri olarak mizahı tutkuyla severim; beceriksiz de olsa Tırmık’ta ara sıra mizaha sığınmayı denerim. Ancak aşağıda aktaracağım somut olgulardan sonra pes ediyorum. Ben bu mizahı aşamam. Beni bırakın ustalarımızdan Aziz Nesin bile aşmak için epey zorlanırdı. Haberi dünkü Cumhuriyet manşetten kullandı, “Kullanıp attılar” dedi. Biliyorsunuz Kolin namlı şirket Soma düzlüğünde taneleri dalında beneklenmiş 6000 zeytin ağacını Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararını vermesinden saatler önce kökledi, katletti. (Hayır, hepiniz kötü kalplisiniz. Şirket, Danıştay kararının kokusunu Ankara’daki dostlarından zamanında alıp elini çabuk tutmadı. Bu sadece bir tesadüftü. Tabii yerseniz!) Şirket bu cinayeti kendi ellerini kirletmeden, civar köylerden topladığı, üstlerine alelacele “özel güvenlik üniforması” geçirtip, genç, iri yapılı, vurdu mu ses getirecek güç ve acımasızlıkta ve tabii zifiri karanlık bir bilinçsizlik batağındaki adamlarla yaptı. Biber gazı ve kelepçe ile donatılmış, üstelik üniforma da kuşanmış bu yiğitler zeytinlerini savunmak isteyen Yırca köylülerinin üstüne çullandılar, vurdular, kırdılar. Biber gazı sıkıp, kelepçe takıp Yırca köylülerini “etkisiz” hale getirdiler ve 6000 bin zeytinin yok edilmesi gibi zorlu ve zorba bir görevin başarıyla üstesinden geldiler. Bu durumda sahiden de kapitalist ahlaka (Ne demekse artık) sahip bir şirket ne yapar? Başarıyı ödüllendirir; ücretlere zam yapar, başarı primi verir falan filan… Hayır, öyle olmadı… Artık ihtiyaç kalmadığı için birkaç saatliğine özel güvenlik görevlisi yapılıp, emeklilik ve sürekli iş garantisi ile işe alınan çevre köylerden derleme yiğitler işten çıkarıldı. Şimdi dünkü haberden küçük bir pa Kara Mizah Bu Değilse Nedir? ragrafı bir daha okuyun: “… Duruma tepki gösteren güvenlik görevlileri ise şantiye şefi ve güvenlik amirinin dışarıya çıkmasına izin vermedi… Haklarını alıncaya kadar da protestolarına devam edeceklerini açıklayan güvenlik görevlileri ‘Bize iş garantisi, hatta emeklilik garantisi vererek buraya getirdiler. Ben mevcut işimden ayrılıp buraya geldim. Bizleri kandırıp köylülere saldırttılar. Onlarla karşı karşıya getirdiler. Sonra da kullanıp attılar. Bu böyle olamaz. Haklarımızı alıncaya kadar buradayız’ dediler.” Haklarımızı alıncaya kadar he mi? Çüşşşş!.. Ulan, pazarda, panayırda, düğünde, dernekte bir arada olduğunuz, belki de kız alıp kız verdiğiniz Yırca köylülerine sopayı basıp, kelepçeyi takıp, biber gazını sıkıp ayıpların en ağırını işleyip, vicdansızlığın daniskasını sergiledikten sonra bir de “Hakkı yenen emekçi” dümenine mi yatıyorsunuz? Kara mizah bu değilse nedir? (Okura not: Sakın ola ki “Onlar da yoksul emekçi. N’apsınlar ekmek parası” filan demeye kalkmayın. Emekçi dostluğu soylu bir duygudur ama emekçi dalkavukluğu, literatürde buna uvriyerizm deniyor, sadece mide bulandırır…) HHH Kara mizaha devam… 6000 zeytinin yok edilmesiyle patlayan toplumsal tepkiyi göğüsleme görevi yine Bülent Arınç’a düştü. Yüksek özgül ağırlığı ile kameraların karşısına geçti ve buyurdu. Yine Cumhuriyet’ten aktarıyorum: “Türkiye’de bazı bölgeler hükümetimizin verdiği destek nedeniyle her taraf zeytin tarlası olmuştur. Dağ taş zeytin ağaçlarıyla dolmuştur. Ama enerjiye de ihtiyaç var…” Neresinden başlayayım? Ne güzel işte, her taraf zeytin tarlası olmuş… Gerçi ona “zeytin tarlası” değil “zeytinlik” denir ama neyse, o kadar kusur her AKP’lide olur. Zeytin ve zeytinyağı üretiminde dünyada ya dördüncüyüz ya beşinci. Oysa vizyon sahibi AKP iktidarında birinci olmak var. Var ama Kolin ve benzeri şirketler de var. Yani ya yardan vazgeçilecek ya kârdan. Siz kârı seçtiniz. Şaşırmadım. Enerji ihtiyacına gelince… Her daim püfür püfür esen Soma düzlüğünde rüzgârgülleri kurup o enerji ihtiyacını karşılayabilirdiniz. Haydi buna yanaşmadınız diyelim, termik santral kurulacak çorak arazi kıtlığına kıran mı girdi bu memlekette? Tamam, Soma kömür havzasına biraaaaaazcık uzak olacak, şirkete biraaaazcık nakliye maliyeti binecek, kapitalizmin kutsal kârı biraaaazcık azalacak… Neyse, zaten kara mizah konuşuyoruz değil mi? Geçelim… HHH Kolin şirketinin bir web sitesi var(dı). Boşuna aramayın şimdi kapatıldı. Ama kapatılmadan önce benim eski gözağrım T24 o siteyi yakaladı. Oradan Kolin şirketinin kendini tanımladığı ve tanıttığı birkaç seçme cümle aktaracağım. İnanmayacaksınız biliyorum. Ama bu gerçek. Bu gerçek bir kara mizah… Buyrun: “Kolin’in sahip olduğu sosyal sorumluluk bilinci, kurumsal kültürünün temel taşlarından biridir. Grup, faaliyet gösterdiği tüm iş alanlarında ve tüm coğrafyalarda bu sorumluluk bilinciyle hareket etmektedir. Bu çerçevede; l Faaliyetlerinin çevreye etkisini asgari düzeyde tutmak, çevreyi ve ekolojik dengeyi koruyacak tedbirler almak, l Doğal kaynakların tüketimini asgari düzeyde tutmak, l Çevresel ve toplumsal bilincin gelişmesi ve yerleşmesi için çalışmak, kuruluşundan bu yana Kolin Şirketler Grubu’nun kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının temel değerlerini oluşturmaktadır.” Kolin grubunun ilan ettiği bu ilkelerle ilgili tek kelime eklemiyorum. Mizah duygum buna izin vermiyor… HHH Hatırlatma babında aylar önce internete de düşen ses kaydına bir göz atın da yazıyı bitirelim. Büyük müteahhit Mehmet Cengiz telefonda konuşuyor: Biz uğraştık mı, kardeşlerimiz için uğraşırız. Yalnız kendimize, hep bana değil. Sen daha göreceksin… Abi hiç onda merak etmiyorum, ben eminim… Ben akşam gelirim. Biz üçümüz artık, hani kiliseye ne nikâhı yapmıştık? Katolik… Katolik, katolik aynen öyle. Bu milletin a.ına koyacağız, sen merak etme… Milletin şeyine şey yapılırken merak etmemesi gereken kim mi? Biliyorsunuz canım, Kolin şirketinin patronu Celal Koloğlu… HHH Yazının ilk paragrafına dönüyorum: “Pes ediyorum. Hatta ettim bile… Ben ki bu meslekte epey dirsek çürütmüş biri olarak mizahı tutkuyla severim; beceriksiz de olsa Tırmık’ta ara sıra mizaha sığınmayı denerim. Ancak aşağıda aktardığım somut olgulardan sonra pes ediyorum. Ben bu mizahı aşamam. Beni bırakın ustalarımızdan Aziz Nesin bile aşmak için epey zorlanırdı.” Haksız mıyım? Savcıdan ‘kapatın’ talebi CANAN COŞKUN Savcı Ekrem Aydıner, kapatılan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddialarına ilişkin aralarında Rıza Sarraf, eski bakan çocukları Barış Güler ve Kaan Çağlayan’ın da bulunduğu 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararına yapılan itirazın reddedilmesini istedi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten ve 53 kişi hakkında takipsizlik kararı veren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Aydıner, görüşünü soran İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği’ne itiraz eden şikâyetçi emniyet eski müdürü Orhan İnce’nin de aralarında bulunduğu 42 kişi ve kuruluşun suçtan doğrudan zarar görmelerinin söz konusu olmadığını iddia etti. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, İzmir ve Muğla Baro Başkanlığı, Halkın Kurtuluşu Partisi ile resmi olarak itiraz hakkına sahip tek kişi eski emniyet müdürü İnce’nin de bulunduğu 42 kişi ve kuruluş takipsizlik kararının kaldırılmasını ve 53 kişi hakkında dava açılmasını talep etmişti. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği itirazlara dönük kararını önümüzdeki günlerde açıklayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle