Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 EKİM 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 13 Siyaset 4 güzellik yarışması mı? A 0 yıl düşünsem bir gün liberal bir bakanı savunacak yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Hele Maggie De Block gibi Sığınma ve Göçten Sorumlu Devlet Bakanlığı sırasında katı uygulamalarına karşı çıktığım ve kendisine “Demir Yürek Maggie” dediğim birini. De Block, onlarca Afgan ailenin Brüksel’deki eyleminde çocukların medyaya açıklama yapmasını “duygusal şantaj” diye damgalayıp “Çocuklardan etkilenmemek mümkün değil ancak hiçbir şekilde duygusal şantaja boyun eğmeyeceğim” dediğinde “Demir Yürek Maggie” nitelendirmesinde bulunmuştum. “Çaresiz kalan ailenin minik çocukların ağzından haykırılan çığlığına kulağınızı tıkayamazsınız sevgili demir yürek Maggie. Bu durum sizin ve öve öve bitiremediğiniz kapitalist sisteminizin eseri” diye yazdığım yazım “Sınırlar kaldırılsın! Bu dünyada hepimize yetecek yer var. Önce yüreklerdeki sınırları kaldırmaktan başlayalım mı sevgili demir yürek Maggie?” diye bitiyordu. De Block’un misyonu demir yürek olmak, çok katı bir sığınma ve göç politikası uygulamaktı. Stratejilerini beğenmesem de uygulanan politikalara katılmasam da çalışkanlığı ve akıllılığı ile dikkat çeken “Demir Yürek Maggie” misyonunu başarıyla tamamladı. Politikada yıldızı parladı hatta geleceğin başbakanlığına uygun görülür oldu. Maggie De Block’a yeni federal hükümette daha geniş yetki ve sorumluluklar verildi ve Halk Sağlığı Bakanı yapıldı. Yaklaşık 130 kiloluk birinin sağlık bakanı olması bazı yüzlerde gülümseme yaratırken Flamanca yayın yapan devlet televizyonu VRT Washington muhabiri Tom Van de Weghe attığı tweet ile tartışmaları başlattı. Van de Weghe, Twitter’da “Obez bir Halk Sağlığı Bakanı ne kadar inandırıcı olur” diye sorması ve Hollanda’da NOS televizyon kanalı da 52 yaşındaki siyasetçiyi “Rubens tablolarından bir figür”e benzettip De Block’un sağlık bakanı olmasının tepki toplayacağı yorumunu yapması sonrasında Belçika BRÜKSEL medyası hatta Türkiye medyası işi gücü bırakıp bu konuyu ele aldı. Ancak Maggie De Block kendisine ERDİNÇ yöneltilen eleştirileri UTKU ciddiye almadığını belirtti ve “Ben bir model olmadığımın farkındayım. İnsanlar pakete değil içinde ne olduğuna bakmayı öğrenmeli. Ben öyle yapıyorum. Umarım diğerleri de öyle yapar” dedi. De Block Tıp mezunu ve 25 yıl boyunca aile hekimi olarak çalıştı. VRT’de 13 Ekim’de yayımlanan “Reyers laat” programında “obez sağlık bakanının inandırıcılığı” kendisine tekrar soruldu. De Block kısa yanıt verdi: “Benim için sorun değil. Beni hiç ilgilendirmiyor. Bu daha çok bu konuda tweet atan ya da yorum yapanlarla ilgili bir konu.” Türkiye’de medya dünyasından bir arkadaşım Facebook’ta “Bir İsveç’in Sağlık Bakanı’na bak bir de Belçika’nınkine” diye paylaşınca “Liberal olmasına karşın çok çalışkan ve akıllı bir kadın. Güzellik yarışması mı politika?” diye cevap vermeden edemedim. Üst düzey siyaset deneyimi ve sosyal alandaki uzun çalışmalarına ve birikimine rağmen politikanın aşırı medyatikleşmesine ve güzel ve yakışıklı siyasetçilere önem verilmesine tepki gösteren CD&V Milletvekili Greta D’hondt, 10 Haziran 2007 tarihinde yapılan federal seçimlere girmeyeceğini açıklamış ve siyaseti güzellere ve yakışıklılara bırakmıştı. Greta D’hondt, medya gücünün siyaseti gölgelediğini ifade etmişti. Maalesef dış görünüş ve güzellik siyaseti gereğinden fazla etkiliyor. Bu Belçika’daki Türk seçmenler için de geçerli. 25 Mayıs seçimlerinde hiç tanımadıkları halde sadece güzel diye Nawal Ben Hamou’ya oy veren çok fazla Türk gencine rastladım. Zaten 6 bin 880 oy almayı başaran bu arkadaşımız seçilerek federal milletvekili oldu. Kıl payı seçim kaybeden bazı adaylar ise belki de seçimler öncesinde estetik ameliyat yaptırmış olsalardı şimdi mecliste olurlardı. “İnsanlar pakete değil içinde ne olduğuna bakmayı öğrenmeli.” Aksi takdirde seçimlere hiç gerek yok. Bir güzellik yarışması düzenleyelim ve Belçika’nın en güzel ve yakışıklı politikacılarını bu güzellik yarışmasının jürisi seçsin. Hem zamandan ve paradan tasarruf ederiz hem de çevreyi kirletmeyiz. Canımız sevap işlemek istediğinde de şöyle meclislere doğru açılır, güzellere bakar, sevap kazanırız! erdincutku@binfikir.be ynı hastanelerde doğuyor, aynı semtlerde büyüyorlar ama aynı pasaportu alamıyorlar... Eğer, dil sınavını geçemezlerse, eğitimleri de yarım kaldığı için ülkedeki “kimliksiz”ler grubu arasında yer alıyorlar, hatta oyları bile geçerli sayılmıyor... Sakın ola ki uygarlıktan uzak, demokrasiden nasibini almamış bir ülkeden, bir gençler, Letonya’nın ucu Avrupa Birliği RİGA kentten söz ettiğimi sanmayın. Baltık’ın (AB) üyeliğine kadar giden bağımsızlığını incisi Letonya’nın başkenti Riga’daki ilan etmişler. Ve o tarihten sonra Letonlar, insan manzarası aynen böyle. Biliyorsunuz tarihsel kimliklerine dönüş mücadelesi eski bir Rus Cumhuriyeti Letonya. Tarih vermiş. Önce, Sovyet döneminde çok da hoş boyunca bir Rusların, bir Kuzey Avrupa’nın bakılmayan Leton dili ve kültürü ön plana elinde kalmışlar. Çarlık döneminde işgal çıkmış. 2 milyoncuk nüfusuyla da büyüyen edilip sonra bir ara özgürlüğüne kavuşur ARİF AB’nin üyesi olmuşlar. Çünkü Letonya’daki KIZILYALIN gibi olmuşlar, Bolşevik ihtilali sonrası, orman yapısı, öz kaynak sıkıntısı çeken Sovyetler’in Baltıklar’daki toprağı ilan Avrupalıların gözünü kamaştırmış. Ne edilmişler. 1990’larda başlayan Glasnost sonrasında var ki AB süreci ise Rusların bu topraklar üzerindeki ise sokaklara yerel bayraklarla çıkan özgürlükçü hegemonyasını neredeyse tamamen bitirmiş. Öyle D ki, artık sokaklarda Rusça konuşanlara çok sıcak bakmıyor gençler. Devlet daireleri de Rusça konuşanların işlerini öteliyor. Hatta, Rusçanın silinip Letoncanın yerleşmesi için dil sınavı zorunluluğunu da getirmiş son 10 yıldaki hükümetler. Bazıları işi daha da ileri vardırıp “Letonca konuşamayana AB ülkelerinde serbest dolaşımı sağlayan pasaportkimlik verilmesin” tezini ortaya atınca, yaşları 5080 arasındaki yaşlı kesim, bir anda kimliksiz kalıvermiş. Vergilerini verip iş dünyasında yer aldıkları halde, Letonya’nın gözünde “Letonyalı sayılmama” gibi bir durumla karşı karşıya Rus kökenliler. Ve bu durumu dilleri döndükçe yabancılara “asimilasyon” diye anlatıyorlar. Elbette hükümet yetkilileri ve AB’ye şirin gözükmek isteyen politikacılar bu durumu kabul etmese de, Rusça konuşuyorsanız Letonya’da ikinci sınıf vatandaşsınız. Paranız varsa durum farklı, kapılar ardına kadar açılıyor. Örneğin Letonya’nın doğa harikası sayılan Baltık kıyısındaki Jurmela sahili, Rus kökenlilerin egemenliği altında. Hatta, son seçimlerde yüzde 27’leri bulan Rus oyların çoğunluğu bu bölgeden. Letonlar da, inadına Kiril alfabesini kullanıp Rusçadan taviz vermeyenlerin bölgesi olarak bildikleri Jurmala’ya ikensiz gül bahçesinde pek uğramak istemiyor. Çünkü AB’nin yaşadığımız sanılmasın, renk getirdiği Riga’nın gittikçe büyüyen Suriye ve Kobani kent merkezinden bir hayli memnunlar. ateşi burada bizi de etkiliyor. Avrupalı olmak, AB para birimi Avro’ya İsveç’te gözle görülmeyen geçmek çoğunluğu hoşnut etmiş gibi. güvenlik önlemleri daha da Kuzey Avrupa’nın en büyük ve en pahalı artırıldı. Savaşın olası bir (26 milyon Avro maliyetli) kütüphanesine yansımasının önüne geçilmeye sahip olmak da onları gururlandırıyor. çalışılıyor. Eylül ayında Elbette yapımında birilerinin fena halde yapılan seçimlerle iyice su zengin olduğu söylense de gazete ve kitap yüzüne çıkan “İslamofobi” okumak Letonların tutkusu. Gençliğin toplumun her kesimine ise tek amacı var, üniversiteyi bitirip, iyi dalga dalga yayılıyor. Letonca öğrenip yanına bir de İngilizce Bugüne dek Müslümanlara ekleyerek Avrupa’nın yaşlanan kentlerinde hoşgörü ile bakan demokrat iş yapabilmek. Eski Rus alışkanlığından ve sol çevrelerde bile olsa gerek, ülkedeki üniversite mezunu korku ve tedirginlik hâkim. oranı bir hayli yüksek. Ülke dışına “Müslümanım” diyen herkese gitmek istemelerinin temel nedeni ise potansiyel “terörist” gözüyle ülkede memurpolisbankacı maaşlarının bakanların sayısı her geçen 300400 Avro civarında olması, hayat gün daha da artıyor. İsveç’te standardının ise insanca yaşam için en az yaşayan Irak ve Suriye 1000 Avro gerektirmesi... Riga’nın dikkat kökenli Müslümanlar, savaş çeken en önemli özelliği ise gökdelenler alanında kalan akrabalarından ve Douga Nehri’nin karşısındaki yeni haber almaya çalışıyor; her binalar hariç 1900’lerden kalma tarihi gün gelen ölüm haberleriyle bir kent kimliğini koruması. Özellikle sarsılıyor... “eski kent” diye adlandırılan bölgedeki Dünyanın her yanına yayılmış mimari, göz kamaştıracak kadar ince Suriyeli sığınmacı sayısı 5 zamanlarda, en tedirgin olanımız o. “İsmet Amca’ya, işlerle bezeli. Ve olmazsa olmazımız, milyona ulaşmış. 9 milyon nüfusa sahip İsveç’e 50 bin İhsan Ağabey’e, Nevruz Amca’ya! Onları böylesi buralarda hiç Türk izi yok mu, sorusu. dolayında sığınmacı geldi. Suriyelilere kapılarını sonuna günlerde anımsamazsak ne zaman anımsayacağız!”. Sorduk, genelde iş ve eğlence için Riga’ya dek açan sağcı Moderat Parti yönetimi, bunun faturasını Ziyaret edeceklerimizin üçü de, Malmö’deki Müslüman gelip giden TC vatandaşı sayısı bir eylül ayında yapılan seçimleri kaybederek ödedi. İsveç’in gömütlüğünde yatıyordu. Diyarbakırlı Kenan, Mısırlı Fevzi, hayli fazla. Ayrıca, OsmanlıRus Savaşı ırkçı partisi (İsveç Demokratları) görülmemiş bir başarı Eksik Erdal da oradaydı... Bu beklenmedik gömütlük döneminde esir düşüp Baltık’a sürülen kaydederek oylarını ikiye katladı. Köşe başlarında dilenen ziyareti başka bir hüzün verdi hepimize. Anılar canlandı. Anadolu evlatlarının mezarlıkları var. Ve insanlardan geçilmiyor. Devlet, sığınmacılara maaş “Hepsi de Türkiye’ye geri dönme düşleri kurarak Letonlar, bu mezarları saygıyla koruyor. bağlıyor, ev veriyor. Buna karşın, dilenci sayısındaki öldü” dedi Rüştü; Eksik Erdal’ın yan yatmış gömüt taşına Hatta söylendiğine göre Cumhurbaşkanı artışa akıl erdirilemiyor. Bütün olumsuzluklarına karşın, bir yandan da günlük yaşam devam ediyor. İsveç’te omuz vererek düzeltmeye çalıştı: “Keşke birlikte bir şişe Tayyip Erdoğan’ın gelecek haftaki Baltık yaşayan birçok Lübnan, Suriye ve Irak kökenli göçmen, gezisinde Osmanlı askerlerinin ebedi votka getirip Erdal’ın gömütüne dökseydim, içmeyi de savaş nedeniyle ülkelerine gidemedikleri için, 34 ikametgâhı da ziyaret listesindeymiş. pek severdi!” diyerek buruk havayı dağıtmaya çalıştı... yıldır yaz tatillerini Türkiye sahillerinde geçiriyorlardı. Ancak, Letonlar, bu ziyaretten çok hoşnut İnsana boğulacakmış hissi veren; gecesi gündüzü belirsiz, Döndüklerinde, “Aman Marmaris ne kadar değil. Çünkü ordu, polis birlikleri, bize İsveçlilerin en fazla intihar ettikleri sonbahar güzelmiş, Alanya ne kadar da hoşmuş!” göre “bekçi” seviyesinde. Riga’da yaşayan bütün ağırlığıyla çöktü üzerimize... MALMÖ diyerek oraları anlatıyorlardı. IŞİD’in Kobani’de bir dostumuz şöyle esprilendirdi olayı, Pazar sabahıydı. Gökyüzünde bir gürültüyle Türkiye sınırına dayanmasıyla işler tersine döndü. “Cumhurbaşkanı burada kendini çok uyandım!.. Kalabalık bir ördek sürüsü, çığlık Önümüzdeki yaz için tatil planları yaparken korumasız hisseder, çünkü geçenlerde çığlık öterek güneye doğru kanat çırpıyordu. onlar için Türkiye de güvenli bir ülke değil Letonya’ya ait bir helikopter düştü, İsveç’te bu yaz çok sıcak ve uzun geçti. Kısa artık... Yunanistan’dan, İspanya’dan, Balkan TV’ler haberi, ‘Ordumuzun yarısı kollu giysilerle, şortlarla dolaşırken birden ülkelerinden söz etmeye başladılar şimdi... Tam yok oldu’ diye duyurdu. AB koruma yağmur ve soğuklar bastırdı... Kış aylarında ALİ HAYDAR sözün burasında “Peki, biz nereye gideceğiz” kalkanındaki Letonya’nın böyle bir sıcak ülkelere giden göçmen kuşlar, bu yıl NERGİS diye sordu Trabzonlu arkadaşım Rüştü, “Hani, sorunu var, bakalım Türk kafilesi havaların aldatıcılığından etkilenip gitmelerini yaşamımızın son günlerinde ülkemize geldiğinde polis ne yapacak.” İşin şakası geciktirdiler. Şimdi, gökyüzünde, aceleyle dönecektik. Gitmek için valizlerim, denklerim hazırdı. bir yana, eğer gece kulüplerine giderek kanat çırparak sıcak ülkelere ulaşmaya çalışıyorlar. Kuş Bir taka alıp denize açılacaktım. Akşam valizleri, eski Rus mafyasıyla kapışmıyorsanız gözlemevlerinin saptamalarına göre, iklimde yaşanan denkleri çözdüm. Karar verdim; gitmeyeceğim, burada Letonya, oldukça da güvenli bir ülke, dengesizlik nedeniyle, zamanında göç etmeyen çeşitli kalacağım” dedi. Onu kızdırmadan anlatmaya çalıştım: Çünkü en son cinayet, 4 yıl önce bir türlerden milyonlarca kuş, yollarda soğuktan ölecek. “Orada yaşayanların canı yok mu? Bir sen mi düştün sinemada gerçekleşmiş ve Rus kökenli Bu gözlemimi Rüştü’ye anlattığımda, değerlendirmesi can telaşına. Gidersin veya gitmezsin. Bunu her gün bir Leton, borcunu ödemeyen arkadaşını yine hüzünlü oldu: “Onlar da yurtlarına, yuvalarına dillendirmenin bir yararı yok.” Sanırım bayramın ikinci öldürmüş. Onun dışında insanlar burada ya kavuşamadan yollarda kalacak desene!” Bu arada günüydü... Üçbeş kafadar arkadaş toplandık, geçmişten, yaşlanarak, ya hastalıktan ya da kırk yılda belirteyim; Rüştü, geçirdiği ağır bir hastalık nedeniyle gelecekten söz edip bir arada olmanın keyfini yaşayacaktık. bir kaza geçirip ölüyor. tedavi görüyor. Hep birlikte iyileşmesini umuyoruz.... Daha söze başlar başlamaz, “Kalkın gidiyoruz!” dedi Rüştü. Soran gözlerle yüzüne baktık; “Nereye?” Son arifkizilyalin@cumhuriyet.com.tr ali.nergis@gmail.com Dil bilmeyene AB pasaportu yok! Kuzeyden savaş esintileri... H ayatları, tanışmaları olağan dışıydı, ölümleri de keza öyle oldu. Hızlı ve farklı yaşadılar, genç öldüler; erkek yakışıklı, kadın çok güzeldi ancak cesetleri görülecek gibi değildi! Endonezyalı Mayang’ın ailesini de ziyaret edip bir süre kaldı genç travesti Mayang Prasetyo Avustralya’nın Melbourn çift. Yabancı damat Endonezya yemeklerini çok sevmiş, kentinde “prestijli” bir genelevde çalışırken tanıştı hatta öğrenmiş ve aileye pişirmişti bile, ne de olsa eşiyle. Yaptığı işi gizleyen, o yüzden kendisini tur aşçıydı! “Çok cana yakındı” diyordu kayınvalide gemilerinde aşçı diye tanıtan Marcus Volke da aynı Ninik Sukarni. Sonradan olma kızının böyle iyi bir yerde hayat erkeği olarak çalışıyordu. Genelevde koca bulması onu şaşırttığı kadar mutlu da etmişti. çalışanlar silah taşıdığı, tekvando yaptığı, uyuşturucu “Vefalı, iyi bir erkek evlattı, iyi de bir kız evlat kullandığı ve özellikle travestilere karşı olan kaba oldu. Evine sürekli para gönderirdi, kardeşlerini davranışlarından dolayı ondan korkuyorlardı. Bu okutuyordu” diye ekliyor Mayang yüzden de işten çıkarıldı. İkisi de yaşamak için için. Beş yıl önce annesine artık kadın CAKARTA bedenlerini pazarlıyordu ama aileleri bilmiyordu. olmak istediğini söylediğinde “Ona Volke internette yayımladığı bir ilanda “genç, söyleyecek bir şeyim yoktu, küçük seksi, rahat Avustralyalı; birkaç sıcak saat oğlum Febri’nin ruhu zaten kadındı geçirmek için ideal erkek” diye tanıtmıştı ve tam kadın olmak istedi, çok kendini. Mayang ise o kadar güzel, hoş ve kararlıydı. Mayang adını çok sevdiği çekici bir travestikadın olmuştu ki genelevdeki bir şarkıcıya özendiği için seçti” diyor GÜLSEREN arkadaşları onu açıkça kıskanıyordu. Genelev TOZKOPARAN 46 yaşındaki acılı anne. Bugünlerde ise sahibi Devantier’in söylediğine göre Volke’den JORDAN çocuğunun cesedinden arda kalanların hemen sonra Mayang da ayrıldı işten ve bağımsız evine getirilmesini bekliyor, yakmak çalışmaya başladı. Eski patronun yardımıyla bir süre ve ruhunu huzura kavuşturmak için. Cinayeti işleyen sonra ikisi de özel koruma işine girdi. Kısa hayatları damadı ise affettiğini söylüyor: “Aileden biriydi sonlandığında Mayang 27, Volke 28 yaşındaydı. o diyor ama burada yakılamaz, ailesine gitmesi 2013’te Avrupa’da evlenmişlerdi. Bir süre Mayang’ın lazım!” Vücudundan geriye ne kaldı yakılacak diye ülkesine, Bali’ye dönüp orada yaşamış, ancak daha merak ediyor insan aslında! Mayang yakıldı bile. sonra Avustralya Brisbane’e geri dönmüşlerdi. Aşçı kocası tarafından hunharca katledildikten sonra Bali’den önce Sumatra Adası Lambung kasabasında parçalar halinde kocaman bir kazana konup resmen Eşini kazanda kaynattı! kaynatıldı. Ne kadar uzun sürdüyse bu işlem o sırada bozulan ocağın tamiri için çağrılan teknisyen, kocanın planlarını bozdu. Bodrum kattaki daireye girdiğinde içerideki ağır koku teknisyenin gözlerini yaşartmış. Mutfakta kaynayan kazana baktığını görünce “Domuz pişiriyorum” da diye açıklamış koca, “aslında mevsimi değil ama!” diyerek. Aynı kokuyu apartman sakinleri de hissetmiş birkaç gün ama konduramamışlar arada bir kavga seslerini duydukları genç çifte ve özellikle kibar kocasına. Teknisyenin ihbarı üzerine eve gelen polisleri karşısında gören Vulke genç eşini öldürdüğü bıçakla balkondan dışarıya atlamış. Kısa süren bir kovalamaca sonunda kendi boğazını kesmiş olarak bulmuş polis, bir çöp bidonunun yanında. Birkaç gündür hem Endonezya hem de Avustralya basınında geniş yer alan bu cinayet haberinin işleniş şekline Endonezya LGBT savunucuları büyük tepki gösterdi. Olayın saygısız bir biçimde ele alındığını, cinayetin vahametinin göz ardı edilip yalnızca sansasyonel bakıldığını, azınlık grup haklarının ihlal edildiğini vurguladılar. Bu arada Mayang’ın Endonezya’daki yakın bir arkadaşı ise kendisini eylül ayında arayarak bir süreliğine geri dönmek ve eskiden olduğu gibi köpek edinmek istediğini söylediğini anlattı. Oda ve motosiklet kiralamak konusunda sorular da sormuş. Korkunç cinayetin perde arkası genç çiftle beraber sır oldu gibi görünüyor, en azından şimdilik... gjtozkoparan@hotmail.com