01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 ‘İmam’ hakaret sayılırsa yandı!.. Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel, gerçekten çok özel bir şahsiyet. Haline tavrına bakınca bu zaten anlaşılıyor. Mesela, sanılanın aksine, laik bir aile terbiyesi aldığı, dün aniden ortaya çıkıyor. Ağzı bozuk bir milletvekilinin (Hüseyin AygünCHP) kendisi için “TSK İmamı” demesine çok üzülmüş. Konuyu yargıya taşıyacağını ilan ediyor. “TSK”ye itiraz edecek hali yok. Öfkesi “İmam”a.. “İmam” sözcüğünü hakaret olarak görüyor. Bu dönemde, böyle bir sıfatla iftihar etmesi gerekirken, farkında olmadan baltayı taşa vuruyor. Başta Başbakan, çok sayıda sayın bakanın ve milletvekilinin aslen ve mesleken “imam” olduğunu unutuyor. Mahkemeye koşacağını ilan ediyor. Yargıda kimin ne olduğu belli değil. Özel’in davası, cemaat yanlısı savcı veya yargıca düşmesi halinde “imamı” hakaret saydırma gayreti başını derde sokacaktır. Unuttuğu bir konu daha var. Bugünkü makam ve mevkiini Ergenekon ve Balyoz davalarına borçlu olduğu malum. Bu davaların yeniden görülmesini istemekle zaten yeterince risk almış durumda. Üstüne bir de “imam”ı hakaret saydırırsa başı hepten belada. Meclis Başkanı Çiçek açıkladı: “Bağımsız yargı ölmüştür! Anayasanın 138. maddesini kaldıralım!” Ölüyü sonraya bırakalım. Md. 138’e bakalım: “(...)Yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili (...) herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Yargı böyle böyle öldü. Yürütmenin başı “Ben davanın savcısıyım!” dedi. Yargıçlara savcılara meydan fırçası, nutukları attı. Yetmemiş gibi, şimdi de yasamanın başı çıkmış: “Bağımsız yargı öldü!” diyor. Ölüm varsa, sebebi de olmalı? Ecel mi, kaza mı, yoksa taammüden mi? Bunun açıklanması şart! Ortada bir ölü var! Fail kim? Bu da açıklanmaladır. Yeterince faili açıkça ve en yetkili ağızdan ilan edildiyse, yürütme ve yasamanın varlığı ve meşruiyeti de tartışmalı hale gelmiştir. Başbakan da bunu biliyor ve görüyor zaten: “Yargı da benim, yasama da, yürütme de!” Demesi boşuna değil. O da o haliyle biliyor ve görüyor ki, artık meşru bir devlet yapısından söz etmek mümkün değildir. Sorun artık, kuvvetler ayrılığının varlığı ve yokluğu olmaktan çıkmıştır. “Ne istediler de vermedik?” diye Başbakan’ın açıkça itiraf ettiği, yasama, yürütme ve yargıdaki 11 yıllık ortaklığın bozulması da sorun değildir! Sorun, bu kaostan yararlanıp ayakkabı kutularına milyonlarca doları dolduran kadrolardan ülkemizin ne zaman ve nasıl kurtulacağıdır. Yargıyı Kim, Nasıl Öldürdü? meçhulumuz var! HHH Ecel mi, kaza mı, taammüt mü? Evet, fail kim? Buyurun karar verin: (26.4.2012 6300 sayılı “Bazı kanunlar ile kamu gözetimi, muhasebe ve denetim standartları kurumunun teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanunun 10. maddesi ile 24.11.1994 gün 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanuna eklenen” ek 5 madde ile yargı kararlarının uygulanıp uygulanmamasını Bakanlar Kurulu’nun takdirine bırakan ve SAYIŞTAY’ın her tür DENETİMİNİ ENGELLEYEN, Sayıştay raporları ile KESİNLEŞEN YOLSUZLUKLARI AFFEDEN ve YÜRÜTME’yi her türlü yargısal ve idari denetimin dışına çıkaran acaba KİMDİR?) Evet ölü ortada. Ama fail kim? HHH Yargı öldüyse ve bu Atasözümüz: “Tas düştü, mezhep karıştı!..” Ama siz şöyle anlayın: “Ortaklar birbirine düştü, ‘meslek’ karıştı!”.. Fehmi Koru’nun “postacılık” yapmasına itirazlar yükseliyor. Ama şaşılacak bir durum yok. Söz konusu ülkenin barış ve huzuru ise gazeteci “postacılık” da yapar, “mektupçuluk” da... Bekaa’da ikamet ettiği sırada her bir liberal meslektaş da Apo’nun postası gibiydi. Olimpiyat Meşalesi gibi gururla, Pensilvanya Çankaya hattı taşır onurla mektupçuluk yaparlardı. Koru, bir dönem Zaman’ının başyazarı... Cumhurbaşkanı Gül’ün de mektep arkadaşı. Mektuba kalem katacak, sözcük silecek veya ekleyecek hali yok. Pensilvanya Çankaya hattı için ondan daha ehil ikinci bir isim yok. Mevzubahis olan zaten iktidar ile cemaat... Gerisi teferruat! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Sırların Zirveleri Salladığı Ha Bu Diyar! Türkiye, çok ilginç durumları saatte 200 km. hızla virajlar alarak tartışmaya devam ediyor. Gerçekten de “ülkenin içine düştüğü duruma gülelim mi, ağlayalım mı” klişesine hapsolduk kaldık. La Fontaine’in masallarda verdiği dersler vardır, kurnaz tilkilere veya sözde hızlı tavşanlara filan... Kim bilir şu teatral Türkiye komedisinden Moliere ve Aziz Nesin ne mükemmel piyesler çıkarırlardı... Kimsenin hakkını yemeyelim, büyük ihtimalle onlar kadar güçlü olmaya aday kalemler şu anda harıl harıl bu sayfaları yazıyorlardır. Mesela Nazlı Hanım ve Nagehan Hanım “eskiden”, yani 16 Aralık’a kadar tartışmalarda nefis paslaşırlardı! Biri Oğuz gibi ortalar, diğeri Aykut gibi voleyle gol attığına inanırdı. Şimdi birbirlerini öyle yiyorlar ki ortada hakem olsa, ikisine de kırmızı kart çıkaracak! Ne günlere kaldık; iyi ki Altan Bey aralarına giriyor da polisiye bir durum olmuyor. Ortaklık bitti, ortaya saç saça baş başa nankör bir kavga çıktı! Futbol dedik de, “Allah’tan Hakan ve Rıdvan da ayrı kanallarda çıkıyorlar, yoksa onlar da birbirlerine girerlerdi” diyecektim… Ama Hakan’a zaten o sözünü ettiğim kırmızı kart şak diye çıkıvermez mi! Evet, gerçekten de meğer bizi gizli koalisyon götürüyormuş! Daha da kötüsü Başbakan’ın da haberi yokmuş! Bakın durup durup “Bu krizin en iyi tarafı bu devlet içine sızmış paralel yapının, çetelerin ortaya çıkmasıdır” diyor da başka şey demiyor! Demek Anglosaksonların “zirvede insan yalnızdır” sözü doğruymuş! Bakın yıllardır bunları hepimiz biliyormuşuz, yazıyormuşuz da, Sayın Başbakan yeni duymuş! Vallahi üzüldüm. Halbuki her zaman “bağımsız yargı”nın kararlarıyla ne kadar da gurur duyardı! Dink cinayeti, Ergenekon, Balyoz, KCK, her birinde nasıl da ifade ediyordu yargıya olan sarsılmaz güvenini! Şimdi oğlunu bile bu çeteden korumak durumunda kaldı; insan korkuyor resmen! Bizlerin Başbakan pardon imparator babası yok ki! Bilal Bey’in de kimseyi takmadan ifade vermeye gitmemesiyle herhalde artık “hanedan” resmileşti de ondan da benim haberim yok! Bunu en yüksek rakıma sormayı düşünüyorum, ama yine futbol tabiriyle Çankaya bir türlü “topa girmiyor”. Onun hemen altında bulunan Cemil Çiçek de “Mahkemelerin bağımsızlığı bitmiştir” diyerek şaşkınlığını ifade edince, ülkenin nutku tutuldu. Demek koca TBMM Başkanı da “kumpas”tan habersizmiş! Bunlardan ne sonuç çıkarıyoruz? Başbakan’ı artık fazla sıkmasınlar, bence seçtiği kişileri direkt olarak yargının her kademesine atasın ve hatta her an bu atamaları geri çekme hakkı da neme lazım bulunsun! Bu konularda da kendisine arka çıkan yalnız Rıdvan değil, Ajda bile şaşırtıcı derecede bilgiç tweetler atarak kendisine destek oluyor maşallah… Şu bilinmeyenlerden ve sırlardan söz ediyoruz ya; hükümetimizin hakkını da yemeyelim. Onlar da dünyanın içeriği “devlet sırrı” olan ilk yardım TIR’ını üretmeyi başararak dünya tarihine yaldızlı harflerle ad yazdırdılar. İnsanın içine kurt düşüyor. Acaba o TIR’da hediye ayakkabı kutuları mı vardı, yoksa çocuklara oyuncak silahlar mı diye... Amaaan, bendeki de lüzumsuz merak! Yeni İçişleri Bakanımız ne dedi? “TIR’ın içinde yardım var, herkes işine baksın”. Yani: “Bedri Bey, atölyenize, Ataol Bey, şiir masanıza dönün!” Sır dedik de, dahası var. Mesela 17 Aralık operasyonunun pardon ‘suikastı’nın ardında yabancı istihbarat örgütleri ve faiz lobileri varsa, düşünün ki bunlar milyonlarca dolar ve sayısız kutucukla İçişleri Bakanı’nın oğlunun evine sızmışlar ve kimsenin haberi olmamış! Yoksa David Copperfield’de çete üyesi de, o da mı “sır”? Şimdi son birkaç günde “ıslak imzalı” (!) Pensilvanya mektubundan söz ediliyor... Herhalde nemli bir mektup olsa gerek... Şimdi bir barışmaya kalksalar ne matrak olur ama! Geçen hafta bundan “gerçek ötesi senaryo” olarak söz ediyordum ama ülkemizde olup bitenin hep rüya, kâbus ve masalları solladığını düşünürseniz, her an “Ne kavgası? Biz şaka yapıyorduk, bakalım inanan çıkacak mı diye ülkeyi test ediyorduk, bizler altın yumurtlayan bir düzeni içten yıkacak kadar enayi miyiz?” diye zeytinyağı gibi üste çıkmayı deneyebilirler, hazırlıklı olun! Ne diyordu Devekuşu Kabare yıllar önce “Ha bu diyar!” İşte ahanda bu diyar, sizler için bire bin katarak HacivatKaragöz tuluatına devam ediyor... Değerini bilin! Ya İsviçre’de yaşasaydınız? Bir Türkiye milli maçı daha oynanana kadar gazetelerinizin atacak manşeti bile olmazdı! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] İnanılmaz bir ülkede yaşıyoruz, ağır travmalarla. Tabii ki iktidar sahiplerinin, akillerin, muktedirlerin, güç odaklarının, cemaat sözcülerinin, kanaat önderlerinin, birtakım köşelerin izahları var. Öyle de, zıvanadan çıkmış, birbirine girmiş, çivisi sökülmüş, tel tel dökülen bir film izleniyor sahnede. En güç durumda kalan, senaryoyu irdelemeye, olup biteni anlamaya çalışan seyirci. Bu kadar zırvalığa, saçmalığa, akıl tutulmasına ne yapsın insanlar? Bu ülkenin yurttaşları, yeryüzünün görülmedik bir laboratuvarında dayanıklılık testine tutuluyor sanki ve bütün dünya bu deneyin sonucunu bekliyor. Bu nasıl düzen, nasıl bir yönetim? Demokrasi demeye kimin dili varıyor? Sistem çatırdıyor, yargıya, emniyete yönelik güven bunalımı tırmanıyor. Her iki alanda da çift başlı bir yapılanma... Atama ve görevden alma furyasında, savcıların emniyet yetkililerine sözlerini geçiremediği, iktidar sahiplerinin çocuklarını sorgulayamadığı bir ülkeyiz. HHH Daha 15 gün önce ülke ayakkabı kutularından fışkıran dolarlarla, evdeki kasalarla, yolsuzluk savlarıyla çalkalanıyordu. İktidara yakın iş dünyasının güçlü isimlerine, Erdoğan’ın oğlu ve yakınlarına yönelik operasyonlar konuşuluyordu. Şimdi cemaate yönelik fırtına yaratacak büyük operasyondan, Balyoz, Ergenekon benzeri davalarda yeniden yargılamalardan... Sanki geçiştirilebilirmiş gibi, Erdoğan’ın üstüne gelen dalgayı atlattığını söyleyenler ortalıkta... HHH Bir kez daha yineleyelim. Devlette paralel yapılanma, örgüt ve çete var. İktidar koltuğunda oturanların da yolsuzlukları var... Başbakan, bugün HSYK’den, cemaatten, paralel yapılanmadan yakınıyor, hatta savaş açıyor... Peki, o paralel yapı Erdoğan’ın iktidarında kurulmadı mı, yargı ve emniyetteki hukuksuz operasyonlar, kumpaslar AKP ve cemaat ortaklığında yapılmadı mı? Şimdi Başbakan, o savcı için “Bir yargı mensubu yılda 2022 defa turist olarak yurtdışına gider mi” diye soruyor, “Kayak, kumsal, tenis... Bunun geliri nedir?” diyor. Doğru soru... Bir doğru soru da yırtık ayakkabılarla iktidara gelen Erdoğan’ın bugün dünyanın en zengin başbakanları arasında nasıl yer aldığına ilişkin değil mi? Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın imar değişiklikleriyle ilgili “Başbakan’ın her şeyden haberi var” sözlerini yok mu sayacağız? HHH Kumpaslarla haksız hukuksuz yargılanan, cezalandırılanlar için “yeniden yargılama” önerileri, yöntemler havada uçuşuyor. Yeniden yargılama söz konusu olunca Erdoğan’ın paralel devlet, çete, örgüt dediği unsurların söz konusu mahkemelerde olmayacağına kim güvence veriyor? Nitekim haksız hukuksuz davaların mağdurları, “Bizi cellatlarımızın insafına mı terk ediyorsunuz” diye haklı olarak soruyor. Bu soruya hukuksuzlukları gidermek için kollarını sıvayan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun yeni mahkemelerin vereceği kararla ilgili de açık bir yanıtı yok, “sonucu bilemeyiz” diyor. Adil yargılama yapılmadıysa, kumpas varsa bu bilinmezlik neden? İpin ucu kaçtı, bir zamanların demokrasi havarisi AKP’li milletvekili, şimdi Başbakan için “Biatsa biat, itaatsa itaat, ölümüne arkasında duruyoruz” diyor. Bu nasıl bir duruş, nasıl bir tutarlılıktır?.. HHH Yaşananlar karşısında Türkiye’de yargının, emniyetin çökmediğini söylemek ne ölçüde olanaklı? Aslında her yönüyle bir yönetim krizi, açmazı var. Sorun ancak, iktidar değişikliğiyle giderilebilir. Bugünleri yaratanlar, koltuklarında oturdukça açmaz sürecektir. Ülke yeni bir iktidar, bağımsız yargı, güvenilir bir emniyet yapılanmasıyla ayağa kalkabilir, yoksa mağdurlar için yapılacak iyileştirmelerle bir yere varılamaz. Sistem çökmüştür. Adı demokrasi olamaz. İktidar Gitmeden!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Kısa tüylü bir 1 av köpeği. 2/ Erzurum’un bir il 2 çesi... Kıyı, kenar. 3 3/ Bir nota... İstenen, arzu edilen. 4 4/ Kişinin, kendi 5 sini başkasının ye 6 rine koyarak onun duygularını, istek 7 lerini anlayabil 8 me yeteneği... Eski Mısır’da güneş 9 tanrısı. 5/ Utanç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 duyma... Osmanlılarda acemi ocağına bağlı 1 G E L İ N C İ K olanlara verilen ad. 6/ 2 Ü Z E R L İ K P Bir yere gönderilen eş 3 L A V İ L İ MA yanın listesi. 7/ Bir nokR A V L A N tanın, seçilen bir karşı 4 D laştırma yüzeyine göre 5 E L E M G E R E yükseltisi... Kemikle 6 S E K OG A N rin yuvarlak ucu... Bir 7 T N E R Ö R K gösterme sıfatı. 8/ KatA Z A D E randan elde edilen katı 8 E T A O Y A Ü L Ü Ş ve siyah madde... Po 9 ker, konken gibi kimi kâğıt oyunlarında aynı cins iki karta verilen ad. 9/ Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Deride sinirler boyunca birtakım ağrılı fiskelerin dökülmesiyle beliren hastalık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Siyasal, bilimsel ya da yazınsal konulardaki sert tartışma. 2/ Kategori... Pembe renkli şarap. 3/ Satrançta bir taş... Bir çeşit Fransız rakısı. 4/ Hile, düzen... Demir elementinin simgesi. 5/ “ yoruldu, ben yoruldum / Güzel bindiri bindiri” (Köroğlu)... Borsada belli miktardaki hisse senedini belirtmekte kullanılan işlem birimi. 6/ Diyalektik. 7/ Akciğerleri dinlerken hekimin duyduğu patolojik ses... Bir zaman birimi... İtalya’nın en uzun ırmağı. 8/ Şiddetli kaşıntı ve küçük kabarcıklarla beliren deri alerjisi. 9/ İsrail İşçi Partisi... Sınır nişanı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle