14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2013 PAZARTESİ 8 ‘Emekçiler Barış İstiyor’ paneli HABERLER Resmi kayıt özellikle tutulmuyor GÖÇ DER Başkanı İlyas Erdem, Suriye’den Türkiye’ye sığınan çocukların resmi kaydının, devletin sorumluluk almamak için bilinçli şekilde tutmadığına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Türkiye’ye sığınanlar arasında en büyük riski çocuklar yaşıyor. Savunmasızlar ve büyük oranda dilenciliğe teşvik ediliyorlar. Sokaklarda her türlü istismara açık durumdalar. Bir de artık yeni bir sektör başlamış durumda; bu çocuklar, para karşılığı atölyelere satılıyor, resmen insan ticareti. Çok büyük bir sömürü düzeni işliyor. Tabii bunlar akıbeti bilinen çocuklar, bir de bilinmeyenler var. Ömer örneğinde olduğu gibi. Bu çocuklar resmi kayıt altına alınmıyor, çünkü devlet sorumluluk almak istemiyor. Sınırdan direkt geçiyorlar, büyükşehirlere gidiyorlar, akıbetlerinin ise ne olduğu belli değil.” n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Üçüncü mümkün İstanbul Haber Servisi BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Suriye’de savaşa karşı olduklarını belirterek “Bir umut varsa siyaseten müzakereyi ve taraf olan bütün halkların, onların temsilcilerinin bir masa etrafında bir araya gelmelerini temenni etmek gerekiyor” dedi. KESK İstanbul Şubeler Platformu tarafından dün Taksim Hill Otel’de düzenlenen “Emekçiler Barış İstiyor” panelinde siyasiler, yazarlar ve akademisyenler barış söylemlerini bir kez daha dile getirdi ve “Suriye’de olası bir savaşa karşı 3. bir yol mümkün. Tüm taraflar bir müzakere masası etrafında bir araya gelerek barışı tesis edebilir” çağrısı yaptı. Panelde konuşan Sırrı Süreyya Önder, AKP hükümetinin Mavi Marmara’dan kaybettiklerini Suriye’den çıkarma hevesinde olduğunu söyleyen Önder, 1962’de Suriye’de Arap milliyetçiliğinin geliştiğini, Hafız Esad’ın nüfus sayımı sırasında topladığı Kürtlerin nüfus cüzdanını geri vermediğini, o günden bu yana Kürtlere “kaydı yok” anlamına da gelen “Mektum” adının verildiğini, bu uygulamanın 20. yüzyılın gördüğü en vahşi sömürgecilik yöntemi olduğunu anlattı. Olası bir savaş konusunda ise şunları söyledi: “Doğrudan müdahale belirlenirse Türk ordusu tarihinin en büyük yenilgisini alarak dönecektir. Para ile bile savaşacak adam bulunamıyor. Uzmanlığın şartlarını iyileştirdiler, 3000 kadro açıldı, 100 kişi bulamadılar. Dünyanın her yerinde savaşmak yoksulların işidir ama bu haksız, kirli savaş için yoksul halkı bile bulamıyorlar. Ölecek olan hep yoksullar olacağı için savaş karşıtlığı vicdanımız nedeniyle biz savaş çığırtkanlığını yapamıyoruz. Üçüncü yol mümkündür. Savaşa çok fazla bir ihtimal vermiyorum.” KESK Genel Başkanı Lami Özgen ise Suriye’de 2.5 yıldır savaşın olduğunu, bu sürede 100 bin insanın yaşamını yitirdiği, yüz binlerce insanın da mülteci olduğunu anımsatarak “En uzun sınır komşumuz ve sınırın karşısındaki insanlar akraba. Özellikle AKP hükümetinin Suriye üzerinden yürüttüğü savaş kışkırtıcılığı bu saatten sonra işgal benzeri saldırı ile öne çıkacaksa, o savaşın bir boyutu Türkiye sınırları içine kendiliğinden kayacağı bilinmelidir” dedi. Gazeteci Mete Çubukcu da Arap Baharı’nın günümüzde farklı yansımalarının görüldüğünü, bu gelişmelerde Suriye’de en kanlısının yaşandığını anlattı. ABD’nin “sınırlı müdahale” gibi söylemlerini eleştiren Çubukçu, bunun bir savaş olduğunu belirtti ve “Türkiye’nin tek amacı Esad’ı devirmek. Bir ABD saldırısından sonuç alınacağını düşünmüyorum. Bir an önce müzakere masası etrafında bir araya gelinmelidir” çağrısı yaptı. bir yol Suriye’den yaralı kaçtı, İstanbul’a sevk edildi bitap halde iki ay sokakta yaşadı, şimdi kayıp Daha kaç Ömer var MELTEM YILMAZ Sırrı Süreyya Önder ve Lami Özgen. Suriye’deki savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan yarım milyon insanın her biri ayrı bir hikâye. Kamplarda şiddet ve tacize uğrayanlar, şehirlerde aç yaşayanlar, dilencilik yapanlar... Ama bunlardan biri kimsesiz bir çocuğun bilinmeyene sürüklenme hikâyesini tüm karanlığıyla anlatıyor. Suriyeli Ömer Bekke, iki ay önce evine isabet eden bombayla annesi, babası ve iki ağabeyini kaybetti. Yıkılmış bir evden, ailesinin ölü bedenlerini geride bırakıp kaçarak sağ kolunda derin bir yarayla sınırı geçip Türkiye’ye sığındı. Karşısına çıkan Türk yetkililere derdini anlatmaya çalışırken fazla söze de gerek kalmadı; o konuşurken oluk oluk kanayan kolu, yaşadıklarının tarifi olmaya yetiyordu. Hatay Viranşehir’de hastaneye kaldırılan ve ilk müdahalesi yapılan Ömer, buradan Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilerek ameliyata alındı. Sonra da fizik tedavisine başlandı. Tabii hastanelerin durumu belli, kısa bir süre sonra da çıkışı yapıldı. Türkiye’de tek bir tanıdığı bile olmayan Ömer, tam iki ay boyunca gündüzleri sokaklarda geçirdi, geceleri hastanenin bahçesindeki banklarda yatıp kalktı. Onu önce güvenlikçiler fark etti. Yalnızca çay ve sigara içen Ömer çok zayıftı ve her geçen gün daha da zayıfladı. Bundan iki hafta önce de hastane personeli tarafından fark edilen Ömer, hemen acil servise kaldırıldı. Bir yandan da psikolojik destek sağlanmaya başlandı çünkü konuşmuyor, yemek yiyemiyor, yalnızca ağlıyor ve sayıklıyordu. Geceleri kâbuslar görüyor, bağırarak uyanıyor, annesini, babasını, kardeşlerini görmek istiyordu. Üstüne başına birkaç parça kıyafet, cebine biraz para koydukları Ömer’in hayata bu şekilde devam edemeyeceğini anlayan hastane personeli, valilik, Emniyet, kaymakamlık başta olmak üzere yetkili mercilere durumu bildirse de, gelen yanıtlar hep “çok fazla sığınmacı olduğu için yapılabilecek bir şey olmadığı”yla sınırlı kaldı. Ailesi olmadığı için kamplara alınmayan, geçici kimliğinde ise 18 yaşında göründüğü için yurtlara yerleştirilemeyen Ömer, gündüzleri sokaklarda, geceleri hastane bahçesinde yaşamaya devam etti. Biz de hastanede tanıştık kendisiyle. Kayıt cihazımı açmamı, fotoğraf çekmemi istemedi, yarım Türkçesiyle “Ben istemiyorum ünlü olmak” diyebildi yalnızca. Hastanedekilere, geçici kimliğin aksine, 18 yaşından küçük olduğunu, 16’sını yeni doldurduğunu söylemiş. Suriye’de savaştan önce varlıklı bir aileden geldiğinin, annesinin öğretmen, babasının ise gazeteci olduğu bilgisini de vermiş. Hepsi bu. Tanışmamızdan bir sonraki gün ise hastanedekilerin söylediğine göre İstanbul’dan ayrılmıştı, önce Hatay’a oradan da Suriye’ye gitmeye karar vermişti, belki de savaşın burada yaşadığı bilinmeyenden daha katlanılabilir olduğu düşüncesiyle. Ömer’in akıbetinin ne olduğunu öğrenmeye çalıştık ancak hiçbir yetkili birimin konuyla ilgili bilgisi yoktu. Şimdi merak ettiğimiz, Ömer gibi kaç Suriyeli çocuğun daha Türkiye’de bu şekilde kayıplara karıştığı. Bir de, eğer bu sorunun cevabını yalnızca savaş mağdurlarının kendileri biliyorsa, Türkiye’nin bu insanları neden çağırdığı. ? İlk mektuplar... İnfaz koruma memurları oturdukları semtin adını söyleyince, her bir semt etekemiğe bürünüyor, bir suret gibi görünüyor. Çoğuna konferans için gittiğim aklıma geliyor, o günler gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor. Aramızda birkaç duvar olsa da koğuş komşularım çoğunlukla Ankara’nın Yenidoğan ve Çinçin semtlerinden. Özgürlükte ayda bir kez bir gecekondu semtinde kahveye gider, çay içer, sohbet ederdim. Yenidoğan’da alıştığım bir kahve vardı. İlk gidişteki sohbetimizi köşe yazısı yapmıştım. Yazıyı kahveye asmışlardı. Çocuk yaştaki garson beni görünce, “Buraya gelince yazı yazan abi geldi” derdi. HHH İlk ziyaretçilerim Ankara’ya gelişimin hafta başından itibaren birer gün arayla Utku Çakırözer, Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk, Aytun Çıray oldular. Ankara sevincimi ilk onlarla paylaştım. Her şeyden önce aileme daha yakın olmanın getirdiği mutluluk... Mekân değişikliğini yeni bir soluklanma, yeni bir enerji dolumu, yeni hedefler koyma olarak görüp, bunların heyecanını paylaşmak... Silivri’de beni dışarıdaki hayata en çok bağlayan, “sosyal avukatlarım” dediğim, her biriyle tam bir aile olduğumuz o güzel dostlardı... Benzer dostlukları Ankara’da kuruyoruz. Böylesi dostların kıymetini anlatamam. HHH Söz uçar yazı kalır ya... Dışarıyla kurduğumuz bağın en önemli halkası aldığım mektuplar... Yazı aramızda, 22 Ağustos’ta Ankara’ya gelişin ertesi günü 5 adıma 14 adımlık havalandırmada koşarken, “acaba ilk mektup kimden, nereden gelir” diye düşündüm... 25 Ağustos’la başlayan haftanın ortasında postadan sorumlu memurun getirdiği mektup demetinin en üstünde Ordu damgası vardı. Tüm mektupların damgalarındaki tarihe baktım ilki 23 Ağustos damgalı bu Ordu mektubuydu. Ordu Fen Lisesi’nden bir öğrenci yazmış. Genç kuşak mektuplarına ayrıca seviniyorum. Gençler bizim hem bugünümüz hem geleceğimiz. Mektubun sonuna, ad soyad imza ve Ordu Fen Lisesi yazmış, yaşını eklemiş. İlk bakışta 175 diye okudum, şaşırdım. Hemen fark ettim ki 17’den sonra küçük virgül var. Tabii ya, o yaşlarda buçuk da önemli. Aslan mektuptaşım benim 17.5 yaşında. Sıcak mektubun çok sıcak yanları dışında özetini paylaşmak isterim: “Değerli Mustafa Babam/Abim, Hitap sözcüğünü bulamadım. Zaten nereden başlayacağımı bilemeden yazıyorum bu satırları. Benim için güçlü, saygın insanlara verdiğim en güzel unvan “abi” oldu bugüne kadar. Lakin tam da babam yaşındasınız. Baba diye de hitap etmekten kendimi alamadım. Sebebi sadece yaşınız değil, tahmin etmişsinizdir. Bizim yaşayacağımız hayatı, kendi hayali hayatınızdan üstün tuttunuz. Evlatlarınız bedel ödedi ama, siz evlat onlar da kardeş kazandı... Her ıstıraba karşı alnınız ak, başınız dik kalma mükafatı kazandınız. Ancak ve ancak yüzünüzü bizden uzak tutabilirler. Bir de eski günleri yâd etmek için program kayıtlarınızı izlerken ağlatırlar bizi. 5 yılda ancak saçınızı aklaştırabilirler, asla sizi unutmayız. Yine dost meclislerinde sizi konuşuruz, bizden daha küçüklere sizi anlatırız. Biz senden razıyız, sen de bizden razı ol babam. Kargacık burgacık harflerle yazmış olsam da mektubun size ulaşması benim için bir onurdur. Umarım size göndereceğim son mektup budur ve bir dahaki seferi sizi okulumuzda söyleşi yaparken görürüm.” Böylesi anlarda kendime şunu söylerim: Balbay arkadaş, bu sevgiyi hak etmelisin, daha çok üretmelisin... İlk mektup güzel bir Ankara başlangıcı oldu. Özgürlüğe koşar gibi... ‘Koalisyonların içinde olalım dedik’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te 2020 Olimpiyat Oyunları’nın yapılacağı kentin belirleneceği oylamaya katıldıktan sonra Türkiye’ye dönen Başbakan Tayyip Erdoğan, “İstanbul’un kaybetmesini sevinçle karşılayan çevreler sorusuna ben cevap vermeyeyim. O soruya halkımız en iyi cevabı zamanı gelince verecektir” dedi. Toplantının yapıldığı gün yoğun kulis yaptıklarına belirten Erdoğan, “Orada ayrıca Katar Emiri ile de ikili bir görüşmem oldu. Olimpiyatlar İstanbul’da yapılsaydı Türkiye bundan çok geniş şeyler kazanacaktı. Barış kardeşlik ruhu kazanacaktı. Ama İstanbul’un bu potansiyeli yeterince dikkate alınamamıştır” dedi. Suriye’deki gelişmelerin damgasını vurduğu Rusya’daki G20 toplantısıyla ilgili açıklamalar yapan Erdoğan, “Mesele kanın ve ölümün durması. Biz adımı atacak koalisyonların içinde olalım dedik. Hedef barışı getirecek adımı atmaktır. Bunu hangi yolla yaparsanız yapın” dedi. ‘Atatürk evi’ yıkılabilir Atatürk Orman Çiftliği’nde yapımı süren Başbakanlık konutunun alanına 271 bin metrekare daha eklendi. Arazide ‘Atatürk evi’ de bulunuyor MERT TAŞÇILAR l PYD Eşbaşkanı açıkladı Müslim: Ankara’da büro açabiliriz Haber Merkezi PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Türkiye ile karşılıklı taleplerinin örtüştüğünü, ilişkilere bağlı olarak Ankara’da büro açabileceklerini belirtti. Avrupa’da yayımlanan Sterk TV’ye konuşan Müslim, Türkiye’ye hiçbir zaman düşman gözüyle bakmadıklarını ve zarar vermediklerini belirterek, “Türkiye tarafından geç anlaşıldık. Biz her zaman diyalogdan yanaydık, Türkiye ziyaretleri ile bunu gerçekleştirdik. Hem Türkiye’nin bizimle ilgili, hem de bizim Türkiye ile ilgili kuşkularımız vardı. Bunlar hep yanlış anlaşılmaktan kaynaklanıyordu. Bir dostluk bağının kurulmasını istiyoruz. Bu biraz zaman ister. Dışişleri Bakanlığı ile karşılıklı saygı temelinde görüşüyoruz. MİT ile görüşme yok, Dışişleri yetkilileri ile görüşüyoruz. Türkiye’nin bizimle ilişkileri iyi olduğunda bütün Kürtlerin sempatisini kazanacaktır. Çünkü bütün Kürtlerin gözleri Rojava’dadır” dedi. Müslim, Türkiye ile görüşmelerinin sürmesi halinde, ileride İmralı Adası’nda Abdullah Öcalan ile görüşmek için bir talepte de bulunabileceğini söyledi. ANKARA Yapımı süren Başbakanlık konutu için Atatürk Orman Çiftliği’nden (AOÇ) 271 bin metrekarelik alan koparıldı. Mevcut inşaat alanına eklenen bu arazinin içerisinde “Atatürk evi” de bulunuyor. Saraya giden yolların genişletilmesi için de onlarca ağaç kesilmek üzere işaretlenmişti. Başbakan Erdoğan için başkanlık sistemine geçilmesi halinde “Başkanlık Sarayı” olarak da planlandığı belirtilen AOÇ’nin “çekirdek arazisinde” devam eden Başbakanlık inşaatı yükseliyor. İnşaat için AOÇ’nin büyük bir bölümü yurttaşlara kapatılırken şantiye alanına girmek veya görüntü almak yasak. İn şaatın başlamasıyla AOÇ içerisinden yaklaşık 40 bin metrekarelik inşaat alanı Başbakanlık’a verilmişti. Sadece bu inşaat için 2 bin 500 ağaç kesilmişti. Öte yandan inşaatın yaklaşık 200 metre yakınındaki alandan geçen Söğütözü Caddesi’nin de saray için genişletileceği belirtilmişti. Bunun üzerine kesilecek ağaçların da işaretlendiği ortaya çıkmıştı. İnşaat için Başbakanlık’a 271 bin metrekare daha verildiği ortaya çıktı. Farklı boyutlarda 3 farklı parselde verilen araziler için belediye meclisinden 3 Şubat 2012, 5 Ağustos ve 6 Ağustos 2013 tarihlerinde toplamda 271 bin metrekare inşaat alanına eklendi. Verilen arazinin hemen hemen tama mının ağaçlık olmasının yanı sıra araziler, tarihi ve doğal sit alanı içerisinde bulunuyor. Bu alanda sarayın lojmanlarının ve bahçesinin yer alması öngörülüyor. Atatürk evi tehlikede AOÇ’nin içerisinde Atatürk’ün doğduğu ev olan Selanik’teki evin bire bir aynısının da olduğu “Atatürk Evi”, arazilerin Başbakanlık’a verilmesiyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 1981 yılında yapılan ev, araziler üzerinde çizilecek projelere göre değerlendirilecek. Ayrıca yan yana bulunan 3 farklı parselin içerisinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kullandığı tesisler de yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle