14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Gereksiz Yaralanma AKLIN alabileceği bir durum değil: 8 Eylül akşamı Buenos Aires’te yaşanan olimpiyat hezimetini yorumlayan insanlarımızın sözleri insanı şaşırtıyor. Oysa, büyük çoğunluğu doğrudürüst eğitim görmüş, beyin sağlığı da yerinde kişilerdir hepsi. Fakat, hiçbiri “Biz zaten çeşitli spor alanlarındaki başarı derecelerimizin düşüklüğü yüzünden olimpiyatlara katılacak düzeye gelmemiştik; katılma isteğiyle ortaya çıkmamız yanlıştı” diyemedi. Medyada da böyle bir düşünce ileri süren kimse olmadı. Herkes, olimpiyatların temel koşullarından biri olan bu konudan hiç söz etmeden dış politika ve tanıtımdan başlayıp turizmden şehirciliğe ve yeni spor tesisleri mimarlığından dış ticarete kadar binbir konuda nasıl yararlı olacağını sayıp döktü. Öyle bir hava Sayın Başbakan’ın da aşka gelip olimpiyatları en önemli başarı kozlarından biri olarak görmesine yol açarak siyasal yaşamının zararlı yanlışlarından birini yapmaya çekmiş oldu. O her zamanki baş dönmesinin etkisiyle böyle bir yanlışa sürüklenmiş olsa bile hâlâ “yanından uzaklaştıramadığı” danışmanlarınca uyarılamaz mıydı? ayın Başbakan bu olayı hiç unutmayacaktır. O unutsa bile İstanbul’da olimpiyat düzenleme şişinmesinin ardından gelen fiyasko Türk dış politika tarihinin hüzün verici sayfalarından biri olarak hep zihinlerde kalacaktır. Başbakan açısından belki de bu tersliğin, daha doğrusu başarısızlığın yine de şöyle bir yararı olabilir: Kim bilir, Sayın Başbakan belki Türkiye’yi olimpiyatlara sokmuş siyasetçi olmanın şerefini kazanabilmenin çekiciliğine dayanamayıp böyle bir işe kalkışmış olabilir. Bundaki başarısızlık hiç değilse büyüklük kompleksinin dürtüsüyle şan şeref vaat eden her fırsata hemen sarılmanın yanlışlığını gösterdiği için bu ders hep aklında kalır ve kendi onuruyla birlikte ülkesinin onurunu da zedelemekten uzak kalabilme dersini böylece öğrenmiş olur. Hayırlara vesile olan başarısızlıklar da vardır bazı kişilerin yaşamında. 9 Eylül 1922’den Alınması Gereken Dersler Prof. Dr. RONA AYBAY CHP 90 Yaşında PERİHAN SARI 9 S Eylül 1922 tarihi, Milli Mücadele’nin “askeri” yönünün utkuyla sona erişini simgeler. 1922 yılının Eylül ayına girildiğinde, savaşın Türk askeri güçlerinin utkusuyla sonuçlanacağını gören bazı gruplar, özellikle Türk askerlerinin İzmir’e doğru yaklaşmaları üzerine kendilerini tehlikede görmeye başlamışlardı. Bunlar, genellikle Ege bölgesinde yerleşik yabancılardı. Ayrıca, işgal güçleriyle işbirliği etmiş olan çoğu gayrimüslim Osmanlı uyrukları, İtalya, Fransa, Yunanistan gibi devletlerin elçiliklerinden “himaye pasaportu” almış olanlar gibi kişiler de bunlar arasındaydı. Türk süvarilerinin İzmir’e girmelerinden bir gün önce İzmir’deki haddini bilmez Fransız Konsolosu, yalnız Fransızların değil, tüm İzmir halkının can ve mal güvenliğinin sağlanması için gereken önlemlerin alındığını; bunu sağlamak için Fransa ve İtalya’nın limandaki savaş gemilerinden karaya asker çıkarılacağını söylemek küstahlığında bulunmuştu. Türk orduları İzmir’e yaklaştıkça korkuları artan bu gruplar adına, başta İzmir’deki İngiltere Başkonsolosu olmak üzere İtilaf Devletleri konsolosları Türk Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa’ya telsiz yoluyla başvurmuşlar ve kendisiyle nerede, ne zaman görüşebileceklerini sormuşlardı. Atatürk, “Söylev”inde bu konuda şöyle demiştir: “Buna verdiğim cevapta 9 Ey lül 1922’de Nif’te (bugünkü adıyla Kemalpaşa’da) görüşebileceğimi bildirmiştim. Gerçekten, dediğim günde ben Nif’te bulundum. Fakat görüşme isteyenler orada değildi; Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında, ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyorlardı.” çekmek heyecanıyla at sürerken, atılan bir bomba atının ölümüne kendisinin de yararlanmasına yol açmış; ama o yaralı halinde başka bir atla aynı hızla yoluna devam etmiştir. O döneme ilişkin belgesellerde görmüşsünüzdür: Bir Türk süvari subayı, hızla geldiği Hükümet Konağı’nın önünde atından iner, merdivenlerden koşa koşa çıkarak gönderdeki Yunan bayrağını indirir, Türk bayrağını çekerek selam durur! İşte, Milli Mücadele’nin utkumuzla bittiğini simgeleyen o Türk bayrağını çeken subay Yüzbaşı Şerafettin Bey’dir . Prof. Kemal Arı’nın “Üçüncü Kılıç” kitabında olayın bundan sonrası şöyle anlatılmıştır: Hükümet Konağı’nda yarası tedavi edilirken yabancı konsolosları kabul eden (daha sonra “İzmir” soyadını alacak olan) Şerafettin Bey’e, konsoloslar Hıristiyan halkın emniyette olup olmadığını sorarlar. Şerafettin Bey’in açıklaması şöyledir: “Ben, bağımsızlığımız (istiklalimiz) için harp ettiğimizi ve bize silahla muhalefet etmeyen hiçbir kimseye tecavüz etmeyeceğimizi söyledim. Yalnız bu hususta kendileriyle görüşmeye yetkim olmadığını, arkadan gelecek komutanların gelişini beklemeleri gerektiğini söyledim.” Emperyalist devletler, tahrik ve teşvik ederek Anadolu’ya sürdükleri Yunanlıları, yenilgi üzerine kendi perişan hallerinde bırakmışlardır. Dış güçlerin vaatlerine kanıp, “bir koyup beş almak” gibi ham hayaller peşinde koşan sözde “devlet adamları”nın, nice masum insanın yaşamını söndürdüğünün bir örneği daha tarihe geçmiştir. H Kemal Paşa’nın küstah konsoloslara verdiği ders Şerafettin Bey’in konsoloslarla görüşmesinden bir saat kadar sonra M. Kemal Paşa İzmir’e varmıştır. 12 Eylül 1922 günü kabul ettiği İngiltere Başkonsolosu Harry Lamp’in küstahça dile getirdiği “İngiltere hükümetine harp mi ilan ettiniz” sorusu üzerine sinirlenerek Konsolos Lamp’e, kendisinin barış görüşmeleri yapmaya yetkisi olup olmadığını sormuş ve şöyle devam etmiştir: “Yunan ordusunu Anadolu’ya çıkaran siz değil misiniz? Yunan ordularını mağlup ederek topraklarımızdan dışarı atan ve vatanı kurtaran ise biziz. Durum böyle olunca karar vermek bize değil, size düşer!” M. zmir Vilayet Konağı’nda Türk bayrağı 9 Eylül 1922 günü, Süvari Yüzbaşısı Şerafettin Bey, bir an önce İzmir Vilayet Konağı’na ulaşıp Türk bayrağını İ Yabancı konsolosların haddini bilmez tavırları ve sözleri karşısındaki M. Kemal Paşa’nın verdiği sert tepkinin temelinde iki dayanak bulunuyordu: Birincisi, asker olmasına karşın, uluslararası politika konusunda, karşısındaki konsoloslardan çok daha fazla bilgisi, deneyimi ve sezgisi vardı. Nitekim, M. Kemal Paşa’nın, özgüvene dayanan bu kesin tavrı sonuç vermiş, yabancı devletlerin savaş gemileri, bir iki gün içinde İzmir Limanı’ndan “geldikleri gibi” çekip gitmiştir. İkincisi ise buyruğu altındaki askerlere ve özellikle kim bilir kaç savaşta ateşle ve ölümle sınavdan geçmiş olan subaylarına güveniyordu. Bu subayların birbirine bağlılığını ve güvenini gösteren bir örnek olarak, ailemizden olmasıyla övünç duyduğumuz Şerafettin Bey’le ilgili şu anı çok anlamlıdır: Savaştan yıllar sonra, büyük eniştemiz Şerafettin Bey, emekli bir albay olarak mütevazı evinde sessiz yaşamakta iken; komutanı Fahrettin Altay Paşa’nın yayımlanan kitabında, kendisinden kahraman bir evladımız olan Şerafettin’in vefat ettiğini öğrendim diye bahsettiği ve rahmet dilediği aile bireylerince görülür. Kendisine söylenip, Paşa’yla temas kurulması ve yaşadığının bildirilmesi önerildiğinde, Şerafettin Bey kabul etmemiş ve şöyle demiştir: “Yok, istemem, bildirmeyin. Paşa’nın yanlışını çıkarmak gibi olur!” Fahrettin Altay Paşa, durumu başka yerlerden öğrenmiş, kitabın o sayfasına kendi el yazısıyla bir düzeltme yaparak, ziyaret ettiği Şerafettin Bey’e vermiştir. Ama, bu olay Kurtuluş Savaşımızın “Komutanın yanlışını çıkarmamak için, ölmeye hazır” olan askerlerce kazanıldığını gösteren, nice örnekten biri olarak unutulmamalıdır! Sonuç alkın içinde kurulmuş, halkla birlikte örgütlenmiş, geleneğinde devrimcilik ve yenilenme olan, toplumsal ve siyasal alanda varlığının anlamı tartışılamayacak bir siyasal öncü olan CHP, bugün 90 yaşında. CHP, köklü ve sürekli bir siyasal akımın taşıyıcısı, toplumsal ilerleme ve gelişme dinamiklerini içinde barındıran bir siyasal öncü ve siyasal önderlik kurumudur. CHP, her zaman olduğu gibi bugün de, tarihsel var oluşuyla, günümüzde temsil ettiği ve taşıdığı değerlerle, etkili ve güçlü bir yapıdır. Cumhuriyet tarihinin en zorlu ve sorunlu dönemlerinden birini yaşadığımız bu günler, CHP’nin önemini, CHP’ye duyulan gereksinimi ve bu süreçte üstlenmesi gereken rolü tartışılmaz kılıyor. Geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında CHP, kuruluş değerleri arasında yer alan devrimcilik ilkesi ve kadrolarının devrimci geleneğinden kaynaklanan bir misyonun taşıyıcısıdır. Partimizin kuruluş ilke ve değerleri, geçmişten gelen değerler sistemimizin ana eksenini oluşturur. CHP, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nın ardından, ulus devlet yaratmaya yönelik kuruluş sürecinde, tek parti olarak sorumluluk üstlenmiştir. Cumhuriyeti kurma başarısında katkısı olan CHP’nin bu sorumluluğu bugün, Cumhuriyeti demokratikleştirme, ulus devlet modelini ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel temel hak ve özgürlüklerle donatarak geliştirme; geleceğe taşıma ve yaşatma görevini de kapsamaktadır. HP kuruluş değerlerini çağdaş değerlerle bütünleştirmiştir Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişi, ülkenin siyasal tarihi ile iç içedir. Bir siyasal partinin kurumsal tarihi olmanın ötesine geçen bir olgu olarak bu geçmiş, gerçekte bu topraklarda yaşayanlar olarak hepimizin ortak geçmişidir. CHP, Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruculuğu ve genel başkanlığı ile taçlanmış kurumsal var oluşuna güçlü bir sahiplenişlikle yaklaşırken, ortak geçmişimizle akılcı bir düzlemde yüzleşmeyi ve devrimci niteliğinin gerektirdiği tutumu almayı başarmıştır. CHP, Cumhuriyeti kuran bir parti olmanın yanında, eşitlik, dayanışma ve toplumsal adaleti sağlayarak, sosyal devleti yeniden kurarak, bir arada yaşama kültürünü güçlendirerek, yeni bir toplum yaratma hedefi olan, bir sosyal demokrat partidir. CHP’nin ana yönelimi, 1923’ten başlayarak günümüze kadar, demokrasinin gelişmesi ve toplumsal ilerleme doğrultusunda olmuştur. Partimizin 1970’li yılların başında benimsediği sosyal demokrasi, 20. yüzyılın başında güç ve etkinlik kazanan sosyal adaletçi ve refahı kitlelere dağıtmayı hedefleyen bir siyasal akımdır. Sosyal demokrasi, tüm dünyada, ancak özellikle Avrupa’da 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra emekçi sınıfların yürüttüğü sosyal ve siyasal mücadeleler sonucu oluşmuş bir değerler sistemidir. Sosyal demokrasi de ulaşmak istediği toplum hedefi ve demokratikleştirilmiş bir toplumsal yaşam için, demokrasiyi vazgeçilmez bir kurum olarak görür. Partimiz, kendi var oluş değerleri ve ilkeleriyle, sosyal demokrasinin temel ilkelerini özümsemiş ve zaman içinde bir senteze ulaşmıştır. CHP, halkımızın gereksinimleri doğrultusunda, ülkenin ve halkın sorunlarına çözüm üretme ve politika belirleme süreçlerinde, bu değerler bileşeni ile davranmaktadır. Bir siyasi partinin varlık nedeni, toplumu daha iyi yönetme iddiası ile iktidar olmaktır. CHP’nin de amacı insan onurunu koruyarak, insanı yücelterek eşit, adil ve barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğu bir düzen kurmaktır. Bu hedefe ulaşmak, toplumun tümünü kucaklayan, her kesimin sorunlarına duyarlı, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değerleri gözeten bir gelecek tasarımına ve toplumu ileriye taşıyacak bir anlayışa dayalı olmak zorundadır. Günümüz değerleri, bireyin öncelendiği koşullarda, hak ve özgürlükler ekseninde biçimlenmektedir. Partimiz, bu değişimi görmekte ve bu yeni dönemin gereksinimleri doğrultusunda örgütlerini ve kadrolarını güçlendirmektedir. İçinde bulunduğumuz koşullar, bütün Türkiye’yi kucaklamayı, toplumun her kesimiyle kucaklaşmayı, ülkemizi, bölgemizi ve tüm dünyayı kapsayacak bir barış düzenini gerektirmektedir. Türkiye, insanlık uygarlığının bir parçası olarak, bu uygarlığa katkı yapacak değerler ve eylemler üretebilecek konumdadır. 90. yaşında CHP, geçmişte olduğu gibi, bugün de yine umuttur. C Antakya İşgal Altında İRfAN O. HATİPOĞLU Mustafa Kemal Üniversitesi S uriye’de yaşanan iç karışıklıktan en çok etkilenen kent Antakya oldu. Kentin etkilenmesinde birçok etkeni alt alta sıralayabilir, değişik çözümlemeler yapabiliriz. Çözümlemenin doğru yapılabilmesi için kentin tarihsel geçmişi ve sosyolojik yapısının bilinmesinde yarar vardır. Antakya İÖ 305300 yıllarında kurulmuş, dünyanın en eski kentlerindendir. Uzun yaşamı boyunca Pers, Arap, Haçlı, Selçuklu, Osmanlı, Fransız egemenliğinde kaldı. Dinler, mezhepler, ırklar mozaiğidir. Farklı din/kültüre, etnisiteye sahip insanlar birlikte yaşıyorlar. Yahudi, Hıristiyan (Katolik, Ortodoks, Süryani, Ermeni), Müslüman (Sünni, Alevi, Türk, Arap, Türkmen, Çerkez) olarak oluşturdukları birlikte yaşama kültürü kentin dokusuna işlemiştir. Antakya kültürel, tarihi kimliği ve sosyolojik yapısı ile bir dünya kentidir. Antakya’nın dünya kenti olmasının önemini ülke ve yerel yöneticiler kavrayamadı. Kentin kendini yeniden üretmesinin ve zenginleşmesinin önünü açmadılar. Kent kendi iç dinamiğiyle gelişen bir sınır şehri; kültürel, toplumsal zenginliğini sanayi üretimiyle büyütememiş sıradan Anadolu (taşra) kenti olarak kaldı. Taşra kenti kimliğini aşamamış olması, tarihi süreçten gelen kültürel birikimini zenginleştiremediğinden hoşgörü, birlikte yaşama anlayışı aşınmaktadır. Antakya yaşam tarihinin en zorlu sürecinden geçiyor. Hemen yanında, bir koşu uzağındaki Suriye’de süren iç savaş kenti derinden etkilemektedir. İki halk arasında olan mezhepsel, etnik, akrabalık ve gönül bağıyla oluşan derin ilişkiler örselendiğinden halk mutlu değildir. Kenti ayakta tutan sınır ticareti, turizm, taşımacılık sektörünün bitmesi ile yoksulluk derinleşmiştir. Antakya’nın tüm sokakları, boş evler (dükkân, sığınak), parklar savaştan kaçan Suriyeliler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Sokaklarında sakallı, postallı, tehditkâr bakışlı radikal İslamcı terör örgütü üyeleri dolaşıyor. Dünyanın değişik yerlerinden yardım örgütü adı altında çok sayıda istihbarat örgütü elemanları, misyonerler bulunuyor. Antakya’da her şeyin bittiğini söyleyemeyiz. Siyasal iktidar savaş çağrılarını bir yana bırakıp komşu ülkeden göçü özendirmezse yeni bir başlangıç olabilir. Bugün derinleşen etnik ve mezhepsel ayrışmanın önünü ‘derin birlikte yaşama kültürü, hoşgörü anlayışının’ set oluşturacağına inanıyorum. Bunu başarabilecek hâlâ gizilgücümüz var. Yeniden devrim zamanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle