14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2013 PAZARTESİ [email protected] 14 KÜLTÜR Bilmezdim yalnızlığı... Bugün 9 Eylül… 91 yıl önce, 20. yüzyılın amacına erişmiş ilk antiemperyalist kurtuluş savaşının zafere ulaştığı kentteyim. İzmir’deyim. Bugün 9 Eylül… Aklımın ve gönlümün bir yanı da 29 yıl önce yitirdiğimiz yeri doldurulmaz bir kayıpta, Yılmaz Güney’de… Yılmaz Güney, 29 yıldır Paris Komüncüleriyle yan yana yatıyor ılmaz Güney’in hasreti Yılmaz Güney’in yaşamı Paris’te noktalandı ve tam 29 yıldır Paris’in PèreLachaise Mezarlığı’nda, Paris komüncüleriyle yan yana yatıyor, ama filmleri, öyküleri, düşleri, şiirleri bize Türkiye’yi, bize bizi anlatmayı sürdürüyor: “Eskiden bilmezdim yalnızlığı / Bir ağaç nasıl yalnız değilse ormanında / Bir çiçek kendi dalında / Eskiden bilmezdim yalnızlığı…” Bu şiir, ormanından, dalından koparılmış bir büyük sanatçının kazandığı ödüllere, ulaştığı başarılara karşın içine işlemiş hasreti, özlemi anlatıyor. Y yorumlamak gerekirdi bunu? Yoksa belirli bir tarihten sonra yaşamının çok önemli bir bölümünü işgal eden siyasi mücadelesinin amaçlarını da katmak gerekir miydi değerlendirmenin içine? Kesin bir cevabım yok buna. Ama Yılmaz Ağabey’in, “Keşke bir siyasi parti olsaydı da biz bu işlerle uğraşmasaydık, kendi sanatımızı yapsaydık, her şey yarım yarım oldu” dediğini iyi biliyorum. Garip miydi peki Yılmaz Güney? Sözcüğün ve yaşamın görünen ilk anlamla1983 Cannes Film Festivali’nde “Duvar” rıyla baktıfilminin ilk gösterimi sonrasında. ğınızda tabii ki değilgarip bedeTorba’da sevgili Fikret di. Güçlü Hakan’la bol bol sohbet ettik viydi.” bir adamdı, bu yaz. Türk sinemasının en “Yılmaz sinemada güzel gülüşlü büyük aktörüiçin yazdım onun açtınün aynı zamanda filozof bir bunu” değı yolu açaşair olduğunu öğrenme olana di, “onun ğını buldum böylece. Çok şey la tatlısıyla, “Duvar” filminin gösterimi için bilmek başka konuştuk, ama en çok sanat, acısıyla çeşitli geldiği Stockholm’de (1984) türlü düşünülemezdi zaten. Mücadelesinema, anılar üzerinde yoanılarım var. ciydi, inatçıydı ve inandığına ğunlaştı konuşmalarımız. Yıl Ama ıstırabını yüreğimde tam inanan bir insandı. Ama maz Güney’den söz açıldığın duydum.” “dalından kopmak” insada, hiç yanından ayırmadığı umsala ulaşmak… nı, hele duyarlı sanatçıyı “gaküçük defterini açtı, iki dize Yılmaz Güney için kumokudu bana. Bu dizeler Attilâ rip” eder, ediyor. Bunu biliİlhan’ın deyişiyle “mıh gibi” sal neydi, ne olabilirdi? Sade yorum, kendi yaşadığımdan çakıldı belleğime: “O, kumce sanatıyla ve sanatsal ürebiliyorum. salı göremeden ölen / bir timiyle sınırlı bir biçimde mi Bizim kuşak açısından de K ğerlendirecek olursak, bir çölün ortasında tüm coşkusu, delişmenliği, fedakârlığıyla denizi arayan, kumsala, denize ulaşmaya çalışan bir kafile imgesi bana pek de yanlış görünmüyor. Sonrasında hepimizin ya da en azından fikirlerinden, inandıklarından ödün vermeyenlerimizin şu veya bu şekilde bir “gariplik” yaşadığı da doğru. Ben Yılmaz Güney’i, sinemamızda açtığı çığırla, söyleyecek sözünü mutlaka söyleme kararlılığıyla ve ezilen halklardan, ezilen insanlardan, ötekileştirilenlerden yana hiç ödünsüz tavrıyla hatırlıyorum, hatırlayacağım. “Yalnızlığın içinde / Şimdi yalnız, yalnız mıyım / Kopuk muyum dalımdan / Uzağında mı kaldım ormanımın.” Kalmadın Yılmaz Ağabey, uzağında kalmadın, hep bizimlesin, yalnız değilsin. Bence kumsala yaklaşıyoruz giderek, ama bizim ayak izlerimiz artık siliniyor zamanın rüzgârı tarafından. Yeni bedeviler kumlarda yeni yollar açıyorlar, kumsala yaklaşıyoruz önemli olan bu. Kumsalda buluşacağız Yılmaz Güney, kumsalda… Bugün ODTÜ’ye Girebilirsiniz… Evet, bugün ODTÜ’ye girebilirsiniz! İsterseniz, hemen! Zaten girdiniz de. Neden giremeyesiniz? Sizin polisleriniz, TOMA’larınız, ilaçlı sularınız, gazlı tüfekleriniz, plastik ve gerçek mermileriniz var. Oysa orada, ODTÜ’nün yemyeşil ormanında, ağaçlarını korumak, onları gelecek kuşaklar adına sahiplenmek isteyen gençlerin sadece ağaçlarına sarılacak sevgileri var. O yüzden, istediğiniz zaman ODTÜ’ye girebilirsiniz. Ağaçlarını sökülmekten korumak isteyenleri teröristlikle suçlayıp gözaltına alabilirsiniz. Günlerce, haftalarca hapsedebilirsiniz. ODTÜ’nün ormanından istediğiniz kadar ağaç söküp, daha özsuyu kurumamış köklerinin üstünden yollar geçirebilirsiniz. Hatta isterseniz, oralarda havaalanları, AVM’ler, lüks konutlar da inşa edebilirsiniz. Öğrencilerin bir zamanlar hep hayatın renkleriyle ve sesleriyle dolup taşmış yurtlarını “Oralarda fuhuş yapılıyor!” suçlamasıyla yıkıp, onların yerine kuracağınız sitelerin dairelerine sevgi nedir bilmeyen aileler de yerleştirebilirsiniz. Evet, bunların hepsini “bugün” yapabilirsiniz! Ama “yarın”a, “yarınlar”a gelince, işte oralarda işin rengi çok değişir. Ve bu sonucu, sizlerin hayatın hiçbir rengini göremeyecek kadar “renk körü” olan gözlerinizden fışkıran karanlık bakışlar da değiştiremez. Çünkü “yarınlar”ın bügünler’den en büyük farkı, “sınırsız” olmalarıdır; hep sonrasızlığa ve sonsuzluğa açılmalarıdır. Her “bugün”, güneşin, o günkü güneşin son ışıklarıyla birlikte tükenir. O yüzdendir ki, “bugün” sözcüğünü sonuna bir “ler” eki takarak düzmece bir çoğula çevirmenin hiçbir anlamı yoktur. Zira “bugün”, hiçbir zaman çoğul değildir; hep tekil kalmaya yargılıdır. Oysa “yarın”, özü gereği çoğulu, “lar” ekini zorlar; “yarın”, aslında tek bir yarın değil fakat bir “yarınlar bütünü”dür. Theo Angelopoulos’un o unutulmaz “Sonsuzluk ve Bir Gün” filmini hatırlıyor musunuz? Sanmıyorum, çünkü sizler gibi umarsız sanat düşmanlarının görmek isteyebilecekleri bir film değil. Her neyse, ben yine de alıntımı yapayım. Filmde, ertesi günü ağır bir hastalıktan dolayı hastaneye yatacak olan yaşlı adam, geçmişine doğru düşsel bir yolculuğa çıkar ve yıllar önce yitirdiği karısı Anna ile de buluşur. Onunla bir denizin kıyısında biraz dans ettikten sonra, uzaklaşmakta olan karısının arkasından: “Bir daha ne zaman görüşeceğiz?” diye seslenir. Karısının: “Yarın!” yanıtı üzerine sorduğu soru ve aldığı karşılık ise şöyledir: “Peki, yarın ne kadar?”, “Sonsuzluk ve bir gün kadar!” Evet, Anna’nın yanıtı böyledir, çünkü insan, isterse eğer, bütün yarınları birer sonsuzluğa dönüştürme gücüne sahiptir. ODTÜ’nün ağaçları kucaklayan gençlerinin her biri, bu koruma eylemiyle yarınları sonsuzluğa açtığının bilincindedir. Ağaç kadar güçlü bir sonsuzluk simgesi düşünülebilir mi? Oysa sizler, başlamakta olan bir yeni akademik yılı polisi üniversitelere saldırtmakla selamlayan(!) gafiller, hep “bugünlerinizin” mahpusluğunda kalmaya yargılısınız! Onun içindir ki, sizlerin hiçbir yarın’da yeriniz olmayacak ve yarınlar’ın tarihi hep ağaçlarını sevgiyle kucaklayan gençler tarafından yazılacak! AnkArA HAlk TiyATrosu’ndAn yeni sezondA cesur oyun Ve Tanrı sahneye indi! SELDA GÜNEYSU ANKARA Hiç ete kemiğe bürünmüş bir Tanrı olur mu? Bulgar yazar Stefan Tsanev’e göre, cahiliye döneminde insanlar puttan Tanrılar yaptıysa, ete kemiğe bürünen Tanrı da olur! Bu Tanrı da kendisini en iyi bir tiyatro sahnesinde gösterir. Üstelik bu Tanrı, daha şakacı ve zaafları var. Ankara Halk Tiyatrosu’nun yeni sezonda sahneye taşıdığı “Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü” adlı oyunda, ete kemiğe bürünmüş bir Tanrı var. Yani Tanrı, sözlerini birebir sahne üzerinden insanlara söylüyor, aracı kullanmıyor. Halil Esen’in “Tanrı” karakterini canlandırdığı oyun, günümüzde “dindarlık”, “milliyetçilik” gibi kavramları tartışmaya açması ve dogmatik düşünceleri sorgulaması bakımından da önem taşıyor. Türkçeye çevirisini Hüseyin Mevsim’in yaptığı, dekor ve kostüm tasarımı Akın Tezer Tunalı’ya, ışık sorumluluğu Cafer Yiğiter’e, müziği ise Fatih Veli Ölmez’e ait oyunun ilkgösterimi bugün gerçekleştirilecek. Oyunun yönetmeni Ezgi Yantürk’le söyleştik. pişmanım!’ ‘İnsanı yarattığıma Sahnedeki Tanrı izleyiciye ne söylüyor? Ne söylemiyor ki... Genel olarak zannedilen Tanrı algısının aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını birebir kendi anlatıyor Tanrı. Özellikle “dindarlık” üzerinden çok ilginç çıkarımları var. Dindar görünmelerin üzerinden yaratılan birtakım çıkar ilişkileri, din adamları gibi... Bunu diğer karakterlere söyletmiyor, tartışmıyor. Bizzat kendisi söylüyor, özeleştirisini yapıyor. Yani “Bana bu şekilde inanıyorsanız, düşün yakamdan. Ben pişmanım insanı yarattığıma” diyor. Dekordaki Hz. İsa imgesinin özel bir anlamı var mı? Ben bu imgeyi sahnede daha büyük kullanmakla insanla Tanrı arasındaki ilişkiyi, ilişkisizliği ya da deforme edilmiş ilişki biçimini sorgulamak istedim. Oyunda milliyetçilik gibi konular da var. Bireyin iradesini de masaya yatırıyor metin. Bu nedenle birtakım imgeleri öne çıkarmak gibi bir tercihte bulundum. Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ “Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü” adlı oyunda Tanrı “Bana bu şekilde inanıyorsanız, düşün yakamdan. Ben pişmanım insanı yarattığıma” diyor. Oyunun yönetmeni Ezgi Yantürk’e göre eser “insan ile Tanrı arasındaki ilişkiyi, ilişkisizliği ya da deforme edilmiş ilişki biçimini” sorguluyor. oyunların çıkması çok önemli. Türkiye’de ne yazık ki fazla yankı bulmuyor. anrı’yı uzaklarda aramadık!’ Oyunda Tanrı karakterini ‘çıplak ayaklı’ olarak betimlemişsiniz. Üstelik kıyafeti de beyaz ama kara lekelerle bezeli... Bunun anlamı nedir? İnsan dediğimiz şey id, ego ve süper egodan oluşur ya. Süper ego da insana sürekli kuralları hatırlatır. “Onu yapma, bunu yap” der. İd ise insanın en temel güdülerini anımsatır. Üreme, öldürme gibi... Bunların arasında da kendini var etmeye çalışan bir ego vardır. İnsanın temel çatışması da bu noktada başlar. Ben, oyunun metnini okuduğumda, Tanrı’nın insana yapmaması gerekenleri hatırlatan bir araç bir de en temel isteklerini temsil eden başka bir araç olarak yorumladım. Buradan da “cellat” karakterini ele aldık. Ben bu düşüncemi anlatınca, kostüm tasarımcımız böyle yorumladı. Yani biz Tanrı’yı uzaklarda aramadık. Oyundaki Tanrı, insana yaklaşan bir Tanrı. Daha şakacı ve daha zaaflı. Gezi Parkı Direnişi sırasında sahneledikleri oyunlardan ötürü “halkı kışkırtmakla suçlanan” oyuncular oldu. Bu oyun da hayli muhalif. Sizin oyunu sahnelemede bir çekinceniz, korkunuz var mı? Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, doğal olarak toplumu belli bir taşma seviyesine getirdi. İşte ben tam da bu zamanda böyle bir oyunun sahnelenmesi gerektiğini, önemli olduğunu düşünüyorum. Sorgulanmayan, dogmatik durumların sorgulanması için elimizden ne geliyorsa, sanat adına yapmak zorundayız. Ben sözü olan oyunları tercih ediyorum. O yüzden riskleri göze alıyorum. ‘T irey olabilme gücünü anlatıyor...’ Jeanne D’arc çok tartışılan bir tarihi karakter. Kimisine göre azize, kimisine göre de şizofren. 13 yaşında kaldığı çiftlik evinde Tanrı ile konuştuğunu iddia ediyor. Metin bu karakteri hangi izlek üzerinden takip ediyor? ‘B Bulgar yazarın buradaki Jeanne D’arc’a çok farklı bir bakış biçimi var. Ne milliyetçilik ne de dindarlık üzerinden bir Jeanne D’arc sunuyor bize. Oyunda bize sunulan karakter bir tiyatro oyuncusu. Son derece şen şakrak bir kadın. Hatta tiyatro kulisinde zina yaparken yakalanıp içeri atılmış bir kadın... Tüm vasıflardan soyut bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Jeanne D’arc burada, hepimizin giyinebileceği fikirleri sunuyor bize. Kahraman dindarlığın ve milliyetçiliğin gücü altında insan olabilme gücünü anlatıyor. Oyun daha önce Türkiye’de sahnelendi mi? İki özel tiyatro tarafından sahnelenmişti. Ancak Ankara’da ilk kez sahneye taşınıyor. Komşumuz olan Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinden böyle ciddi yazarların ve ‘Tüm riskleri göze aldık’ AntAkyA hAlkının direniş belgeseli yeni AlBüMleri 16 eylül’de çIkAcAk Nysa gün kAzI 1907’de BAŞlAMIŞTI ‘Direnen Sevgi’ HATAY (Cumhuriyet) Hatay’da Gezi Parkı eylemleriyle başlayan direniş “Direnen Sevgi” belgeseli ile kalıcılaştırıldı. “Antakya halkının onurlu direnişinin belgeseli” sözüyle yola çıkan “Direnen Sevgi”, barış kenti Antakya’nın savaşa, gericiliğe ve polis şiddetine karşı haziran ve temmuz aylarında verdiği özgürlük mücadelesini konu alıyor. Belgeselde yapılan eylem ve etkinliklere katılanların yanı sıra eylemlerde yaralananlar ile Hatay’ın demokrasi şehidi Abdullah Cömert ile Ali İsmail Korkmaz’ın da ailelerinin röportajları bulunuyor. Milletvekili Refik Eryılmaz, TTB Hatay Şube Başkanı Selim Matkap, Hatay Halkevi Başkanı Eylem Mansuroğlu ve Çekmece Belediye Başkanı Cafer Özenir de bu süreçle ilgili yaptıkları değerlendirmeler ile yerini alıyor belgeselde. Aynı zamanda, anaakım medyanın bu dönemde gözlerini halkın taleplerine kapayıp, penguen belgeseli yayınlaması da espirili bir dille anlatılıyor. Abdullah Cömert’in annesinin Arapça okuduğu ağıtla biten “Direnen Sevgi” nin yönetmenliğini Berkan Aktepe, kurgusunu Mert Umul, görüntü yönetmenliğini ise Onur Eğri üstlendi. “Direnen Sevgi”nin galası 11 Eylül Çarşamba günü saat 20.30’da Antakya Kültür Merkezi’nde yapılacak. Placebo’dan Gezi’li klip Kültür Servisi İngiliz rock grubu Placebo youtube internet sitesindeki hesabından Gezi Direnişi temalı bir video klibe paylaştı. “Rob The Bank” şarkısına çekilen klipte üzerinde Türk bayrağı olan bir heykelin gaz maskesi taktığı görülüyor. Siyah beyaz çekilen klipte takım elbiseli bir adam da gaz maskesi takıyor. “Rob the Bank” şarkısı 16 Eylül’de Placebo hayranlarıyla buluşacak “Loud Like Love” albümünde yer alacak. Söz konusu klip de albümle birlikte sunulacak “alternatif videolar” isimli DVD’de satışa sunulacak. Placebo kısa bir süre önce İstanbul’da bir konser vermiş ve izleyiciler “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları atmıştı. yüzüne çıkıyor Kültür Servisi AydınSultanhisar’daki Nysa Antik Kenti’nde bu yıl yapılan kazı ve restorasyon çalışmaları, kentin önemli yapılarını gün yüzüne çıkardı. Kazılarda mermer döşemeli ve sütunlu ana cadde, çarşı bazilikası, anıtsal giriş kapısı ortaya çıktı. 1907’de başlanan ve kesintilerle günümüze kadar süren kazılarda bugüne dek at nalı planlı tiyatroya, dört yanı çift sıra sütunlarla çevrili agoraya, stadyuma, Bizans dönemine ait şehir surları ve eski çağlarda Akharaka olarak adlandırılan kutsal tapınağa ulaşıldı. Anadolu’nun en iyi korunmuş ikinci antik kütüphanesine sahip antik kentin tarihi, MS 2. yüzyıla uzanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle