14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2013 SALI 2 kaldırılsın. 1950’de çıkarılan genel af toplumda bir kurtuluş olmuştu. Daha sonraki yıllarda bazı devlet büyüklerinin, daha doğrusu Ecevit’in eşi gibi uyanık, aydın insanların girişimiyle bir af daha çıkartıldı. Aradan yarım yüzyıldan çok bir zaman geçti, af maf yok.. Oysa 1950’dekinden çok daha beter durumlarla karşı karşıyayız. “Ebedi” ölçüsünde cezaların kalkması, tüm ulusa rahat bir nefes aldıracak, genel af her zamankinden daha çok bugünlerde gerekli. Politikacılarımız ne diyor bilmem. Ama vatandaş bekliyor. Kimimiz yakınlarımızın kurtulmasını, kimimiz haksız cezalara uğrayanların uğradıkları ağır cezaların silinmesini istiyor. Hepimiz sağlıklı bir düzende yaşamak istiyoruz. Ufak tefek sayılacak çekişmeler sona ersin, çeşitli adlarla ortaya çıkan partiler ve gruplar sonunda bir anlaşmaya varsın. Böyle bir olayın yaşanması tüm Türk halkının arzusudur. Bu konuda bir halkoyuna başvurulsa Türk insanının ne istediği, ne özlediği ortaya çıkacaktır. Evet, bir genel af çıkmalı. Bütün politika dünyası bunu istemeli. Nice savaşlardan sonra kurulmuş Türkiye, gerçek demokrasiye artık kavuşmalı. Önce bir genel af... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Darülharp ve Cihat Bizim ülkemizde de cumhuriyet ile uygarlık doğrultusunda epey yol almış olmamıza karşın bu cihat ve darülharp anlayışı eksik olmamış hatta iktidar şansı bulmuştur. Prof. Dr. Coşkun Özdemir Genel Af Bir genel af mı çıkarmalı?.. Yüzlerce, binlerce insanımız “içerde”!.. Türk toplumunda huzuru, barışı yeniden kurmak gerek. Nasıl bozuldu bütün bunlar? Sorular sorular!.. Durup dururken olmadı, iç ve dış güçler ülkemizin gelişmesini istemedi. Bu Türkiye nasıl kurulmuştu, kimin, kimlerin gücü ile? Mustafa Kemal ve onu destekleyenler dün de bugün de var. Aynı zamanda karşıtları da, ülkenin uygarlıkta ileri gitmesini istemeyenler de az değil... Güzel bir başlangıçtı. Mustafa Kemal’in liderliğinde yeni yasalar, yeni uygulamalarla uygar bir toplum yaratmak çabaları bir noktadan sonra gerilere çekilmeye çalışıldı. Bir o devrimci günleri düşünün, bir de bugünü... Bir genel af gerekliliğini duyuyoruz. Tam 1950’ninki gibi. Tüm cezaevleri boşaltılsın, hücrelerdekiler özgürlüğe kavuşturulsun, mahkemelerde verilen “müebbet” gibi cezalar yüksek yargının eliyle ortadan “S ayın Ho ca, Sayın Öğre tim Üyesi, Türk milleti Atatürk’ün öncülüğünde Allah’ın yolundan sapmıştır. Yeniden Allah’ın nizamı kuruluncaya kadar burası bir darülharp bölgesidir. ” Sokaklarda solcu ve ülkücü gençlerin, Avrupa’dan Bulgaristan yolu ile gönderilip iki düşman cepheye dağıtılan silahlarla birbirini öldürdüğü 70’li yıllarda (bu gerçeği ortaya koyan Uğur Mumcu’ya saygı) üniversite hocalarına gönderilen ve bu çarpıcı girişin ardından uzayıp giden bir mektuptan alıntıdır bu yukarıdaki satırlar. Dehşet içinde yaşadığımız o günlerde Başbakan Süleyman Demirel televizyona çıkıp “Şiddetin sağı, solu, ülkücüsü, milliyetçisi olmaz. Biz her türlü şiddete karşıyız” demesi önerildiğinde “Bana sağcılara suç işliyor dedirtemezsiniz” karşılığını vermiştir. Sanırım Türkiyemizin içine yuvarlandığı büyük çıkmazın, büyük sorunlarımızın başlıca nedeni bu zihniyet, bu anlayış, bu sağduyudan uzak dinsel bağnazlıktır. Bu anlayış ve inançların siyasi iktidara olduğu gibi güvenlik güçlerine, hatta bazı üniversitelerimize hâkim olduğuna çok sayıda kanıt var. Yoksa ülkenin Başbakan’ı “Dindar ve kindar gençler yetiştireceğiz” diyemez. Kadınlar ve erkekler için ayrı olimpik havuz yapmak girişiminde bulunup bununla övünemez, polisimiz Gezi çocuklarına karşı bu kadar şiddetle davranamazdı. Yandaş üniversite hocaları “Örtünmeyen kadınlar fuhuşu davet ederler. Müziğin her türlüsü günahtır, hele içinde kadın sesi varsa zinhar” diyemezlerdi. Bir büyük yurtsever Türkan Saylan ve varlığı ile ancak övünç duyacağımız bir büyük sanatçı Fazıl Say dışlanıp suçlanamazdı. Genelkurmay başkanına verilen müebbet hapsi yeterli görmeyen, da ANNEL K AKADEM S Çocuklarımızı daha iyi anlamak için Gönderim bedeli 5,90 TL. kitabınızın teslimi sırasında Aras Kargo görevlisine kapıda ödenecektir. anne çocuk beraberliğinin tadını çıkarmaktır ” Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin “Annelik disiplin etmek değil, Çocuğunuzu bilerek ve anlayarak yetiştirebilmek için mutlaka başucunuzda bulunması gerekli Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin kitaplarından dilediğiniz bir tanesi, Annelik Akademisi’nin hediyesi olarak adresinize geliyor. Çok kısa bir süre için geçerli bu fırsatı sakın kaçırmayın! Hemen Bugün Arayın 0212 440 14 34 www.annelikakademisi.com www.facebook.com/annelikakademisi ha ağır ceza talep eden savcıyı düşününüz. Bunun açıklaması ancak darülharp anlayışı ve inanışı olabilir. Onun mücahit ruhu verilen ceza ile doyuma ulaşmıyor. Silivri’deki hâkim ve savcıların bu darülharp inancını benimsemiş insanlar olduğunu düşünmek sanırım yerinde olur. Başka türlü yurtseverlikleri ile tanınmış yazarların, başarılı bilim insanlarının, generallerin bu kadar ağır cezaları hak ettiklerini düşünmek olası değildi. Onlar ancak mektupta belirtildiği gibi Allah’ın yolundan sapmış insanlar, kâfirler, dinsizler olarak değerlendirilerek bu kadar ağır cezaya layık görülüyorlar. Çünkü cihat ve darülharp anlayışı onların sadece cezalandırılmalarını değil aynı zamanda yok edilmesini emretmektedir. Bu tutum çoğunlukça insanlık dışı görülse de bu zulüm, onlara göre, inançlar ve Allah uğrunda yapıldığı için makbul ve muteberdir. Yazık ki İslam dünyasında böyle bir inanış ve bunun bütün vahim sonuçları süregeliyor. Bizim ülkemizde de cumhuriyet ile uygarlık doğrultusunda epey yol almış olmamıza karşın bu cihat ve darülharp anlayışı eksik olmamış hatta iktidar şansı bulmuştur. Eğitim öğretim yılının başlangıç gününde Milli Eğitim Bakanı tarafından küçücük çocuklarımıza dağıtılan kitaplara bakınız. Orada cihat konulu şiirler ve Gulbeddin Hikmetyar övgüsü yer alıyor; “Çocuklar saklambaç, körebe yerine savaş oyunu oynuyor, kovalıyor, yakalıyor ve öldürüyorlar. Amaçları benzemek mücahit ağabeylerine. Liderimiz Hikmetyar bizim, Allah adı ile konuşur. Allah için savaşır en önde.” Bu dizeler ve benzerleri kitapta yer almakta. Çocuklarımıza birer mücahit olarak savaşmak, öldürmek telkin edilmekte. Oysa Yaşar Nuri Öztürk, İhsan Eliaçık, Eren Erdem gibi güvenilir ve birikimli bazı din bilginleri bize insan ve kadın haklarına dayanan hükümler içeren, emperyalizme ve sömürücü kapitalizme karşı, laiklikle bağdaşan bir başka İslam tanıtıyorlar. Yaşar Nuri hocanın yıllar önce “Peygamber efendimizin ölümünden 2 saat sonra İslam dininde tahrifat başlamıştır. Bugün Arap ülkelerindekinin tamamı, bizdekilerin yüzde 95’i uydurma şeylerdir” deyişini hiç unutmadım. Urfa’nın efendi kılıklı ve davranışlı belediye başkanının “Orucunu yiyenin katli vaciptir” deyişi de hiç aklımdan çıkmaz. Madımak vahşeti unutulabilir mi? Cihat uygulamaları değil midir bunlar. Ülkemizin temel sorunudur bu cihat anlayışı. Büyük düşünür Doğan Kuban sık sık yurdumuzda cehaletin vesayetinden söz ediyor. Bu yüzden yurdumuzu birlikte savunamıyor, emperyalizme birlikte karşı çıkamıyor, sorunlarımıza elbirliği ile çare arayamıyor, bölünüyor, parçalanıyor, boğaz boğaza geliyoruz. Emperyalizm bu za afımızdan büyük yarar sağlıyor. İktidarlara inançları yüzünden muhalefeti yok etmek gibi bir amaç egemen oluyor. Bugünkü iktidarın muhalif güçlerle amansız savaşı ancak böyle açıklanabilir. Türkiye’nin bu büyük çıkmazdan kurtulması için mücadele vermek ve yurdumuzda aydınlanmayı egemen kılmak yurtseverlik gereğidir. Suriye’de Öyle, Türkiye’de Böyle! Pazar günkü Cumhuriyet’in manşeti, Gezi Direnişi sırasında gündeme gelen, “kimyasal karıştırılmış su” üzerine, Sinan Tartanoğlu’nun haberiydi: “TAZYİKLİ KİMYASAL SUDA ÇÖZÜNMÜYOR CHP milletvekili Ümit Özgümüş’ün hastaneye kaldırılan bir eylemcinin gömleğini incelettiği Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın raporuna göre gömlekteki ‘Oleoresin capsicum’ maddesi suda çözünmüyor. Sadece metanol, aseton gibi çözücülerde çözünen bu madde suyun üzerinde kaldığı için TOMA, yetkililerin söylediği gibi halkın üzerine kimyasallı su değil, doğrudan kimyasal sıkıyor. ÖLÜME NEDEN OLABİLİR Rapora göre söz konusu kimyasal, gözlerde yanma, kas kasılması, nefes darlığı, apne nöbeti gibi çeşitli semptomlara yol açıyor. Şiddetine ve süresine bağlı olarak ciltte yanma, çok ağrılı kızarıklıklara da neden olan kimyasalın ‘bazı olgularda ölüme bile neden olduğu’ belirtildi. Özgümüş, ‘Gezi eylemcilerinin neden epilepsi gibi bir kriz geçirdiği anlaşıldı’ dedi.” HHH Öyle anlaşılıyordu ki, suya karıştırılan kimyasal madde, suda çözünmediği, çözülmediği… Yani şeker gibi eriyip suya karışmadığı, zeytinyağı gibi suyun üzerinde kaldığı için… TOMA’dan, su ile karıştırılmış ve etkisi hafifletilmiş biçimde değil, doğrudan yoğun kimyasal olarak sıkılıyordu! “Aslında sulandırılmış olsa da fark etmezdi, aynı derecede insanlık dışı” derseniz de haklı olursunuz… Ama Oleoresin capsicum’un, yani “biber gazının” saf halde sıkılması, bunu yapan zihniyeti yansıtması bakımından da önemli! HHH Yöneticilerimiz, Esad kimyasal silah kullandı diye Suriye’yle savaşa bile girmeye kalkıyorlar… Ama, kendi ülkemizde: Kendi polisimiz… Parklarda, meydanlarda, sokaklarda… Barışçı gösteri yapan kendi gençlerimize, kendi halkımıza… Üstelik tüfekle kapsül de atıp, kafalarını kırarak… HHH Korku filmi gibi!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle