22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 EYLÜL 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA Gezi’nin KÜLTÜR 17 Turgut Erçetin, Gezi Direnişi barikatlarındaki seslerden besteler üretiyor Aksoy’un sözlüğüne eleştirilere yayınevinden yanıt: dünyası u Gezi sürecinde barikatlardaki sesleri belgelemek için kayıt altına alan Erçetin, dünyaca tanınan gruplardan eser siparişi alıyor. Şu sıralar yazdığı bu besteler, sesler ve deneyimledikleri üzerine. AYŞEGÜL ÖZBEK “İsyan, Devrim, Özgürlük...”, “Hepimiz Ahmetiz öldürmekle bitmeyiz” sesleri duyuluyordu gece Taksim’de. Barikat kurma sesleri sloganlara, gaz kapsülünün çıkardığı keskin titreşimler, kaçarken nefes alıp vermelere karışıyordu. Ahmet Atakan’ın ölümünü protesto etmek için toplananların sesleriyle sokağın, polisin sesleri birbirine karışıyordu. O sırada Turgut Erçetin de sokaklarda hem direnişteydi, hem de sesleri kaydetmekteydi. Stanford Üniversitesi’nde doktora yapan genç kuşak çağdaş müzik bestecilerinden Erçetin için seslerin yeri ayrı kuşkusuz: “Sokakların her birinin farklı olduğunu, farklı bir yöntemle insanlara söylemek gibi bu kayıtlar. Kentsel dönüşümle birlikte yaşam alanlarımız tekilleştirilmek isteniyor. Her sokak birbirine benzeyecek, hiçbiri farklı yankılanmayacak.” Ses ve bellek ile ilgili olarak da şunları söylüyor, “Sesin güçlü etkisi sadece duyabilmekle sınırlı değil. Anlamı da türetebildiği kanısındayım. Bu nedenle bellekle de ilgili. Barikatlarda ses bombasını ilk defa duyan 90’lı gençler bundan sonra havai fişekleri ilk duyduğunda başka bir şeyi hatırlayacak.” Gezi Direnişi’nden önce çağdaş müziğin önemli gruplarından aldığı parça siparişleri üzerinde çalışan Erçetin kaydettiği sesler ve Gezi ilhamıyla yaptığı iki eseri bitirmek üzere. ‘Sözlük yaşayan dili belgeler’ Kültür Servisi Ömer Asım Aksoy’un, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı okullarda öğrencilere tavsiye edilen “Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü”nde yer alan bazı “ırkçı” ve “cinsiyetçi” atasözleri tartışma yaratması üzerine kitabın yayıncısı İnkılap Kitabevi bir açıklama yaptı. Sözlük, sosyal medyada da “On beşindeki kız ya erde gerek ya yerde (kız on beş yaşına ulaştı mı evlendirilmelidir. Evlendirilmezse anneyi, babayı güç durumda bırakacak çok üzücü olaylar çıkabilir. Böyle olacağına kızın ölmesi daha iyidir)” atasözü ve açıklaması gerekçe gösterilerek eleştirilirken yayınevinin açıklamasında şöyle denildi: “Sözlükler yaşayan dili belgeler, tarihi kayıtların oluşturulmasına yardım eder. Onaylamaz, yargılamaz, taraf tutmaz, olumlamaz. Sözlükler nesnel eserlerdir. Sözlükler derleyicilerinin, dilbilimcilerin, yayıncıların görüşlerini yansıtmazlar. Bahsi geçen sözlük, 1927’den bu yana Türk kültür dünyasına sayısız eser kazandırmış İnkılâp Kitabevi’nin ya da sözlüğü hazırlayan Aksoy’un kişisel görüşlerini hiçbir şekilde yansıtmaz, yansıtması da düşünülemez. İnsanları etnik köken, din, mezhep farklılığı, cinsiyet ayrımı ve farklı politik tercihlerine göre sınıflandıran bir yayıncılık politikamız hiçbir zaman olmamıştır.” Bu arada, 1993’te yaşamını yitiren Aksoy da söz konusu eserin Giriş Bölümü’nde, bugünleri ve olası tartışmaları öngördüğünü gösterircesine, o zamandan bugüne cevap vermiş ve şöyle yazmıştı: “Halk arasında kullanılan sövgü sözleri ile açık saçık ve edep dışı sözler de konumuzla ilgilidir. Bunların kimisi deyim ya da atasözü niteliğinde zekice bulunmuş, güzel örgülü sanat ürünleridir. Ancak, kitaplara geçirilip geçirilmemeleri zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Dilde var oldukları yadsınamayan bu sözlerin kitaplara geçirilmesini doğru bulmayanlar, bir ahlak titizliği göstermekte, özellikle bunları okuyacak çocukları düşünmektedirler. Kitaplara geçirilmesini savunanlar ise ‘bilimde ayıp ve utanma olmaz. Bunları kitaplara geçirmemek bilimdışı davranıştır.” Hem direnişte hem kayıtta Uzun zamandır ABD’desin. Gezi Direnişi’nin başladığı günlerde İstanbul’a geldin. Nasıl bir ortamla karşılaştın? Direnişten önce sürecin bu denli güçlü bir isyan doğuracağını tahmin etmiyordum. Bu da aslında Dink cinayeti veya Roboski gibi katliamların devamında gelişen toplumsal rahatsızlığı yeterince iyi değerlendiremediğimizi gösteriyor. Belki de birbirinden koparılmış “ötekiler” olmamızdan ve bu koparılmışlığın neden olduğu bir çeşit yalnızlık hissinden kaynaklanan bir öngörüsüzlük bunun nedeni. Bilemiyorum. Bizim buralarda yalnızlık siyasidir. Devlet yalnızlık içer, yalnızlık solur çünkü. Tahakkümünü bu yalnızlık anları ile kurgular. Bu anların adı bazen F tipidir, bazen faili meçhuldür, bazen yol kenarında öldürülen bir trans bireydir ya da konuştuğumuz dilin yasak olmasıdır. İşte geri döndüğümde, kent bari ‘Yalnızlık siyasidir’ katlarını bu anlar tutuşturuyordu. Ötekiler, zulüm karşısında barikatlar arkasında birbirlerine kavuşuyor, kimlikler birbirleriyle bayramlaşıyordu. Türkiye’nin yakın geçmişi üzerine eserler yazıyorsun. Hrant Dink için yazdığın “19 Ocak” ve Hayata Dönüş Operasyonu için yazdığın “19 Aralık”. Şimdilerde de parçalar üzerine çalışıyorsun. Gezi’den önce neler vardı kafanda, şimdi neler var? Direniş sırasında olan biteni, özellikle çatışma anlarını belgelemek için profesyonel ses kayıtları yaptım. Bu kayıtları tekrar dinlediğimde fark etmediğim birçok detay dikkatimi çekti. Örneğin, kayıtların birinde polisin saldırı anında kullandığı ses bombalarının ve gaz fişeklerinin, her sokağın Bombaların yankıları farklı yapısından dolayı çeşitli biçimlerde yankılandığı duyuluyor. Bu farklı yankılar sokakların akustik yapısı hakkında fikir verebilecek veri değerleri aslında. Şu an çağdaş müzik sahnesinin köklü gruplarından biri olan Elision Ensemble için yazdığım son çalışmada da bu rezonans değerlerini belirlediğim akustik ölçümlerle müzikal yapıları oluşturuyorum. Diğerini ise “19 Aralık”ı seslendiren The JACK Quartet için yazacağım. Sonrasında çağdaş müzik alanında yıllardır var olan Neue Vocalsolisten için bir eser olacak. Önemli müzik festivallerinde son dönem isminden sıkça söz ettiren çellist Séverine Ballon, Seth Woods ve Brian Archinal için bir eser yazacağım. Yeni eserler Kadının yüzünde patlayan fişek! Gezi ile ilgili herkesin bir hikâyesi oldu. Sen neler yaşadın? Direniş ile ilgili iki anı unutamıyorum: Polis saldırısından kaçarken bir apartman girişine sığınan bir kadının yüzüne polisin kısa mesafeden nişan aldığını gördüm. Birkaç saniye sonra kadının yüzünde fişek patladı. Ben öyle bir feryat hatırlamıyorum. Diğeri ise Taksim’deydi. Polisin aniden kitlenin üzerine koşarak saldırması nedeniyle izdiham çıkmıştı. Bu sırada biri baygın lık geçirdi. Ben onu oradan çıkarana kadar polis yetişti; ben de kadının üzerine kapandım. Küfretmeye ve coplarla vurmaya başladılar. O sırada zannediyorum amirlerinden biri “Vurmayın, tutun bunu” dedi. Hemen sonra yakın mesafeden iki el ateş ettiler plastik mermiyle ve copla vurmaya devam ettiler. Sonrası hastane zaten. Yaralanma anını değil de, etrafım silahlı polislerle çevriliyken bile tutma emri verilmesini unutamıyorum. Faşizm bu kadar aciz ve korkak işte.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle