14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2013 CUMA 8 HABERLER Tatilini yarıda kesen Erdoğan Dolmabahçe’de kurmaylarıyla bir araya geldi İktidarda Mısır kaygısı Haber Merkezi Mısır’daki gelişmeler üzerine Urla’daki tatilini yarıda keserek İstanbul’a dönen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün kurmaylarıyla Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde bir zirve gerçekleştirdi. Mısır’daki askeri müdahalenin değerlendirildiği toplantıda, hükümetin atacağı adımlar konuşularak yol haritası oluşturuldu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu zirve öncesinde yaptığı açıklamada, Mısır’da yaşananları kaygı verici bulduklarını belirterek demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş Mısır hükümetinin gerekçesi ne olursa olsun askeri darbe ile devrilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Ahmet Yıldız’ı kabul ederek gelişmeler hakkında bilgi aldı. Başbakan Erdoğan’ın, hükümetin Mısır’daki gelişmelerle ilgili politikasını belirlemek için Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleştirdiği toplantıya, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kültür Bakanı Ömer Çelik, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AKP Milletvekili ve Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan ile Mevlüt Çavuşoğlu katıldı. siyasilerin keyfi olarak tutuklanması yahut ev hapsinde tutulması kabul edilemez” değerlendirmesinde bulundu. Davutoğlu, Mısır’da demokratik kurumların ivedilikle devreye girmesi gerektiğini belirterek “En kısa sürede serbest ve adil seçimlerin yapılması zaruridir” dedi. Türkiye’nin hiçbir kesim ya da taraftan yana olmadığını kaydeden Davutoğlu “Bizim tercihimiz Mısır halkının tercihi olmuştur ve olacaktır. Politikalarımızı yönlendiren bu olacaktır” dedi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise “Dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından, hangi saikle ve hangi amaçlarla yapılırsa yapılsın demokrasiye ve milli iradeye yapılan hiçbir müdahaleyi doğru görmüyoruz” dedi. Bozdağ, Mısır’da iktidarin seçimle oluştuğunu belirterek değişikliğin de sandıkta yapılması gerektiğini kaydetti. En kısa sürede seçim çağrısı Davutoğlu: Tüm bölge için kayıp Davutoğlu zirve öncesinde yaptığı basın toplantısında, Muhammed Mursi’nin ordunun müdahalesiyle görevinden alınmasının Mısır devriminin kazanımları açısından son derece kaygı verici olduğunu söyledi. Mısır halkının tarihinde ilk kez adil ve hür seçimlerle cumhurbaşkanını seçtiğini anımsatan Davutoğlu “Demokratik süreçlerin yıkıntıya uğraması Mısır halkının kaybı olacaktır, ayrıca bütün bölgenin ve küresel barış için çaba sarf eden bütün çevrelerin kaybı olacaktır” dedi. Halkın iradesini yansıtan açık ve şeffaf seçimle işbaşına gelmiş liderlerin, ancak ve ancak seçimle görevden alınabileceklerini belirten Davutoğlu, “Mursi ve başbakan dahil olmak üzere, Çarşamba gecesi Müslüman Kardeşler hareketine, Devlet Başkanı Mursi yönetimine karşı gerçekleşen askeri darbeyi izlerken aklıma, çok bilinen bir fıkra geldi: Şirketin, yeni genel müdürünün birinci yılını kutlamak için yapılan toplantıda, kendini göstermek isteyen yalakalardan biri kadehini kaldırmış: “Şirketimiz uçurumun kenarına gelmişti. Sayın müdürümüz cesaretle ileri doğru büyük bir adım attı...” Mursi yönetiminin birinci yılı geride kalırken Mısır’da gerçekleşen askeri darbe, “ileriye doğu cesur bir adım mı”, yoksa bu adımı atmaya çalışanları geri çeken bir müdahale mi önümüzdeki günlerde daha açık bir biçimde göreceğiz. Tabii ki askeri darbeler siyaseti düzenlemenin arzu edilen bir biçimi değildir ve demokratik pratiklerle uyuşmaz. Ancak darbeye kesin olarak karşı olma tutumu da darbeye yol açan koşulların konuşulmasının önünde bir engel oluşturmaz. Diğer taraftan, Mübarek devrilirken ordunun yaptığı müdahaleye o zaman neden kimsenin karşı çıkmadığını da ayrıca düşünmek gerekiyor. Uçurumun Kenarında Mısır Yönetenlerin sorumluluktan kaçamaz Mısır’da askeri darbe olduğunda, sokaklarda Mursi yönetimine karşı büyük protestolar, buna karşı Müslüman Kardeşler örgütünün alana sürdüğü kitleler toplumu temelinden sarsarak ikiye bölüyordu. Ekonomi çökme noktasındaydı. Kısacası Mısır’ın yönetimini bir yıl önce devralan Müslüman Kardeşler akımı, tam anlamıyla bir başarısızlık sergiliyor, dahası Mısır’ı bu noktaya getiren tutumunda ısrar ediyordu. Aynı şeyden daha fazla yapmaya niyetli marazi bir durum söz konusuydu. Diğer bir deyişle Mursi yönetimi uygulamalarıyla “biz”, “onlar” söylemiyle Mısır toplumun dokusunda, derin çatlaklar yaratıyordu. Kendi taraftarlarına yaptığı bir konuşmada, “Onlar bizi akşama kebap yapmadan biz onları öğlen yemeğinde yiyeceğiz” (Daraghi, Finanacial Times, 04/07) diyen Mursi’nin, toplumu istediği gibi şekillendirmeye, kendisine oy veren liberalleri yabancılaştırmaya, bu çatlakları toplumu yıkma noktasına kadar derinleştirme pahasına devam etmeye kararlı olduğu görülüyordu. Ordu siyasete işte bu çatlaklardan girdi. Şimdi sonuç ne olursa olsun, Mursi yönetimi, Mübarek’in devrilmesiyle başlama şansı kazanan demokratikleşme sürecinin ortasına düşen bu askeri darbenin koşullarını yaratmış olmanın sorumluluğundan kaçamaz. PROF. TURAN’DAN AKP’YE: KILIÇDAROĞLU, MISIR’DA ORDUNUN YÖNETİME EL KOYMASINA TEPKİ GÖSTERDİ OSTİM Organize Sanayi Bölgesi’nde yönetici ve işadamlarıyla kahvaltıda biraraya gelen Kılıçdaroğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada “Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret sananların yanıldıklarını görüyoruz. Demokrasi aynı zamanda uzlaşma rejimidir” dedi. (Fotoğraf: AA) Mursi’nin yolundan gidilmemeli UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. İlter Turan, Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammet Mursi’nin askeri müdahale sonucu görevinden alınması sürecinde en temel kusurun muhalefeti dışlayan, bireylerin yaşam biçimine müdahale eden ve ekonomiyi iyi idare edemeyen Müslüman Kardeşler örgütüne ait olduğunu belirtti. Mısır’da kitlelerin meydanlara dökülerek istifasını istediği Mursi’nin ordunun müdahalesiyle koltuğundan devrilmesi ve bunun Türkiye’ye etkileri konusunda, Prof. Turan şu değerlendirmeleri yaptı: Tahrir’in üç temel mesajı: Tahrir Meydanı’nda toplanan Mursi karşıtlarının şikâyetleri neydi? Öncelikle Mursi’nin içinden çıktığı İhvan Hareketi’nin (Müslüman Kardeşler) toplumun diğer kesimlerini dışlayarak sadece kendi taraftarlarını himaye etmesinden yakınıyorlardı. İkincisi, geçmiş dönemden daha fazla ekonomik açıdan mağduriyet içine itildiklerini düşünüyorlar ve son olarak hayat biçimlerine devletin giderek daha fazla müdahale etmesinden şikâyetçiydiler. Demokrasi yolundan sapma: Müslüman Kardeşler iktidarı, seçimle göreve gelmiş olmanın kendisine toplumsal yaşamı istediği gibi düzenleme yetkisi de verdiği ön kabulüyle hareket etti. Aslında demokrasinin ruhunda olan, “muhalefetin dışlanmaması” ve “insanların yaşam biçimlerine müdahale edilmemesi” gibi en temel ilkeleri ihlal ettiler. Demokrasi yolundan bir sapma gösterdiler. En çok dışlanan Hıristiyanlar: Burada kusuru başka aktörlerde, dış ülkelerde aramaktan ziyade, İhvan yönetiminde aramak gerek. Bir yanda yeterince iktisadi imkân yaratamadılar, öbür yanda ülkeyi beceriksizce yönettiler. Mursi döneminde en çok dışlanan grupların başında Kıpti Hıristiyanlar geliyor. Batı tipi yaşamı tercih edenlerin de baskı altında hissetmeleri söz konusuydu. Kadınların İslam hukukuna göre muamele görmesi, ikincil konuma itilmelerin sonucunu doğuruyor. ABD olmasa da müdahale olurdu: ABD olmasaydı böyle bir müdahale yaşanabilir miydi? Bence bir tarafın bu kadar himaye görüp diğerlerinin dışlandığı bir yönetimde, kaçınılmaz biçimde yaşanırdı. ABD ve Batı’nın tepkisizliğini hemen acele yorumlamamak lazım. AKP Mursi ile benzer anlayışta: Türkiye’de AKP hükümeti ile Mursi yönetimi benzer siyasi temayüllere sahip. Nedir bunlar? Birincisi demokrasi anlayışları. Demokrasiyi sandıkta seçim kazanmaktan ibaret gören bir “çoğunlukçu” anlayış. İkinci benzer yanları ise dinin toplumsal hayattaki rolüne verdikleri önem. Türk hükümeti de dinin toplumsal rolü olmasının doğal olduğunu düşünüyor. Toplumu türdeş din değerlerinin etkili olduğu bir yapı altında şekillendirmek istiyorlar. Bu bakımdan da bir yakınlıkları var. Türkiye’de olmaz: Mısır’da yaşanan olaylar Türkiye’de yaşanabilir mi? Sanmıyorum. İki nedenle olmaz. Birincisi, bizim kurumlarımızın çok daha yerleşik ve güçlü olduğunu düşünüyorum. Yargıyla ilgili tüm eleştirilerimize rağmen, hükümeti hiç de memnun etmeyecek iptal kararları verebiliyorlar. Siyasi parti yapıları da farklı. Müslüman Kardeşler üyeleri arasındaki bağlar daha kapsamlı. Türkiye’de ise seçmen farklı partilere oy verebiliyor. AKP’nin destek tabanı oldukça heterojen. Bu aslında demokrasimiz açısından bir güvence. Aynı zamanda ekonomi ve dış ilişkilerin istikrarı, hükümetler üzerinde de bir öz denetim mekanizması sağlamakta. Mursi’nin yolundan gidilmemeli: Ama yine de yöneticilerimizin Mısır hükümetinin izlediği yolun, herhangi bir hükümet için tavsiye edilir bir yol olmadığını görmüş olduklarını umut ediyorum. Türkiye ile Mısır iki farklı ortam. Türkiye her şeye rağmen demokrasi tecrübesini yansıtıyor. ‘Hatalar’ rastlantı mı? Mursi yönetiminin birçok hata yaptığını, Müslüman Kardeşler’e yakın çevreler de kabul ediyorlar. Ancak sorun şurada, bu “hatalar” rastlantı mı yoksa yapısal mı? Kısacası, Mursi’nin seçildikten sonra, adeta kendini şekerci dükkânında başı boş bulan bir çocuk gibi tüm şekerleri birden avuçlamaya kalkması, tecrübesizlikten, kişisel açgözlülükten mi yoksa siyasal İslamın toplum, devlet, demokrasi ve seçimler konusundaki algılarından mı kaynaklandı? Siyasal İslam hareketinin modern kapitalist toplumun sınıfsal, kültürel karmaşıklığını, ekonominin bilinç yapıları üzerindeki etkisini, çok katmanlı yönetişim yapısını, dağınık, heterojen iktidar merkezlerini kavramakta çok büyük zorluk çektiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Örneğin, kapitalist toplumun yaşamı; vatandaşların toplumu, birey, ahlakdeğer ilişkilerini anlamlandırmasına olanak sağlayan ortak kodlarda, estetik değerlerde, duyarlılıklarda, hatta devlet baskısının sınırları şiddetin dozu, cezalandırılma yöntemleri üzerinde oluşmuş genel, yeterince homojen bir mutabakata dayanıyor. Demokratik pratikler ancak bu mutabakat üzerinde yaşanabiliyor. Genel seçimlerin sonuçlarının, bu yolla seçilen hükümetlerin meşruiyeti bu mutabakattan kaynaklanıyor, seçimde alınan oy oranlarından değil. Bir hükümet, seçimlere bu mutabakatın bileşenlerini değiştirme niyetini açıklayarak girmediyse, değişiklik sürecini, toplumun karmaşık dengelerine, güç odaklarının dağılımını vb, göz önüne almadan, onların tepki verme hızına uygun bir hızda gerçekleştirmeye çalışmazsa, her taraftan tepkiler yükseliyor, toplumun yapısı da dağılmaya başlıyor. Siyasal İslamın bu karmaşıklığı anlamakta yaşadığı zorluk hemen onun demokrasi anlayışına yansıyor. Siyasal İslam demokratikleşmeyi kendini, taraftarlarının haklarını, mekânlarını geliştirmek olarak görüyor. Bu sürecin toplumun geri kalanında hak, yaşam alanı kaybı olarak algılanabileceğini, hoşnutsuzluk yaratabileceğini, dolayısıyla “karşılıklılık ilkesine” uymak gerektiğini anlayamıyor. Seçimleri kazanan siyasal İslam Türkiye’de, Tunus’ta olduğu gibi Mısır’da da bir gözlemcinin deyimiyle “sandıkokrasi” ile yönetmeye yöneldi. Siyasal İslamın partisi seçimlerde aldıkları oy oranını (niceliği), toplumun karmaşık yapısını yok sayarak bir mutlak otorite kaynağı olarak yorumladı. Siyasal İslam belli ki halkı seçimle sayılan bir sürü olarak gördüğünden, kendisine oy vermeyenleri, toplumun kendilerine oy vermeyenleri de kapsadığını onlara karşı bir sorumluluğu olduğunu unuttu. Aslında unutmadı, çünkü siyasal İslam yalnızca kendi değerlerinden oluşan “yaşam dünyasını” tanıyor, diğer “yaşam dünyalarını” ya yok sayıyor ya da değişmeye zorluyor. Bu anlayışla uyumlu olarak Mursi topluma, kendi taraftarlarının dışında kalanlara, hareketinin niyetlerine ilişkin her adımda yalan söyledi, verdiği sözleri tutmadı, her adımda kendine olağanüstü yeni yetkiler vermeye çalıştı. Her adımda toplumu biraz daha dini kurallara göre biçimlenmeye zorladı. Mursi “toplumsal mühendislikle” meşgulken ekonomik kriz derinleşiyor, Mısır toplumunda derin çatlaklar oluşuyor, çeşitli sınıfların ekonomik, siyasi varlıkları, bireysel kimlik yapıları tehlikeye girmeye başlıyordu. Bu durumu protesto etmek için Tahrir Meydanı’na gelenlerin yanı sıra Mısır özelinde ordu da derin ekonomik ilişkileri, varlıkları, gelir kaynakları olan kapitalist, “devlet kapitalisti” bir sınıf özellikleri taşıyordu hem de elinde salt ekonomik değil, şiddet araçlarını bulunduran, uluslararası ilişkilere sahip güçlü bir sınıf. Tüm bunlardan, “emir komuta” yapısından hareketle ordunun esas kaygısının demokrasi değil, kendi ekonomik çıkarları, bu çıkarları koruyacak toplumsal istikrar olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Darbeyi açıklayan komutanın, bir yanında El Ezher Üniversitesi’nin şeyhinin, öbür yanında “Koptik” Hıristiyan azınlığın Papası’nın, uluslararası sermayenin ve liberallerin favorisi El Baredey’nin boy göstermesi de bu kaygılara işaret ediyor. Mısır’ın buradan nereye gideceğini iki olasılıktan biri belirleyecek. Birinci olasılıkta Müslüman Kardeşler frene basacak, orduyla, liberallerle yeni bir uzlaşmaya gidecek, sürecin parçası olmayı kabul edecek, bu yolla hep birlikte sokaktakileri içeri sokmaya, uluslararası mali sermayeye güven vermeye çalışacaklar. Fareed Zakharia, Washington Post’taki yorumunda buna 1997 Türkiye senaryosu diyor. İkinci olasılıkta radikal İslam uzlaşmayı kabul etmeyecek ve silahlı mücadeleye başlayacak, bu da 1994 Cezayir senaryosuymuş. Bir üçüncü olasılık daha var, ama onun varlığının yeğinliği şimdilik çok düşük! Darbe kabul edilemez ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Mısır’da ordunun yönetime el koymasına ilişkin, askeri darbelerin hiçbir zaman kabul edilemeyeceğini belirterek “Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret sananların yanıldıklarını görüyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu, OSTİM Organize Sanayi Bölgesi’nin yönetici ve işadamlarıyla kahvaltıda bir araya geldi. Kahvaltı öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, “Mısır’daki askeri darbenin” sorulması üzerine, “Dünyaya baktığımızda insanların özgürlük ve demokrasi talepleri yükseliyor” diye konuştu. şı karşıya gelir Mısır halkı.” Darbenin Türkiye’yi nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu “Demokrasi kültürümüzün daha fazla geliştiğine inanıyorum. Toplumun hiçbir kesimi askeri darbe istemiyor. Askerlerin şu veya bu şekilde demokratik hayata müdahalesini istemiyor. En temel sorunumuz hükümetin dayatmacı anlayışı. Gençler bu konuda gerekli dersi verdi. Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere yetkili makamların dersler çıkarması gerekiyor. Bu konuda anlayışsızlığı ortaya koyan bir kişi var. O kişinin adı da Tayyip Erdoğan ” yanıtını verdi Mısır’da askerin yönetime el koymasıyla ilgili yazılı bir değerlendirme yapan MHP lideri Devlet Bahçeli de askeri müdahalenin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini belirterek “Gelişmelerin bilhassa AKP hükümeti tarafından iyi okunması, dersler çıkarılması ve yorumlanması çok mühimdir. AKP hükümetinin bundan sonra Mısır’daki darbeci yönetimle temas ve diyalog kurma konusunda ihtiyatlı davranması, gelişmelere karşı demokrasinin yanında saf tutarak bu ülkenin iç işlerine doğrudan karışmayacak temennilerde bulunması, doğal ve doğru bir tutum olacaktır” ifadelerini kullandı. ‘Oy çokluğum var’ diyemezsiniz Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: “Ülkeyi yönetenlerin, herkesin taleplerine kulak kabartması gerekiyor. Taleplere duyarsız kalmak, görmezden gelmek, ‘Benim oy çokluğum vardır, ben artık istediğimi yaparım’ demek artık geçerli değildir. Askeri darbeler hiçbir zaman kabul edilemez. Hele 21. yüzyılda toplumları şekillendirmek için askeri darbeler yapmak doğru değildir ve kabul edilmemesi gerekir. Demokrasi aynı zamanda bir uzlaşma rejimidir. Eğer siz ‘Benim dediğim olsun’ derseniz, yüz binlerce kişiyi Tahrir Meydanı’ndan uzaklaştıramazsınız. Umuyorum demokrasi galip gelir. Yeniden çok partili rejimle kar Bahçeli: Hükümet ders çıkarmalı İnsan Hakları Komisyonu’ndan Mısır bildirisi Ortak kınama Genç: Kardeş kavgası olmasın Kamer Genç’in önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda AKP hükümetinin “karşı devrim” yaptığını belirterek, “Mursi’nin başına neler geldi gördünüz” demesi tartışmalara neden olmuştu. Dün TBMM Genel Kurulu açıldığında söz alarak bu sözlerini düzelten Genç, Türkiye’de barışı ve huzuru sağlamak zorunda olduklarını; bunun için iktidar partisine büyük bir sorumluluk düştüğünü ifade etti. Genç “Ortalığı kardeş kavgasından götürmeyelim” dedi. Genç, 12 Eylül anayasasına ret oyu verdiğini belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İnsan Hakları Komisyonu Mısır’daki darbeyi kınayan bir bildiri yayımladı. TBMM Genel Kurulu’nda ise AKP’li Mehmet Metiner, “şiddet ve nefret suçu” üzerine yaptığı gündemdışı konuşmasında, Mısır’da “Sisi darbesi” gerçekleştiğini söyledi. Metiner, Tahrir’den demokrasi çıkarılmasından rahatsızlık duyanların, darbe çıkardığını ifade ederek, “Bu olayı, ilkeli, tutarlı bir dille eleştirmek, her demokratın olmazsa olmaz görevidir” dedi. BDP’li Hasip Kaplan da Türkiye’deki darbelerin kökenine bakıldığında, bölücülük ve irtica nedeniyle yapıldığının görüleceğini söyledi. Kaplan, aradan geçen 35 yıldan sonra 12 Eylül darbesinin anayasası, siyasi partiler, seçim yasalarının aynı şekilde durduğunu savundu. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Mısır’daki darbeyi kınayan bir bildiri yayınladı. Komisyondaki AKP, CHP, MHP ve BDP’li üyele rin ortak imzasıyla yayınlanan bildiride; dünyadaki örneklerden bilindiği üzere darbe zamanlarında idamlar, işkenceler, uzun gözaltılar, haksız tutuklamalar ve başkaca insan hakları ihlallerinin olağan biçimde yaşandığının herkesçe bilindiği belirtildi. Demokrasilerde seçilmiş iktidarların ancak yine önceden belirlenmiş kurallarla el değiştirdiği ifade edilen bildiride, şöyle denildi: “Bunun dışında yapılan her türlü müdahale demokrasiye, hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Mısır’da yapılan da daha önce onlarcasını gördüğümüz, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını ayaklar altına alan darbelerden biridir. Yetkisiz bir şekilde gasp edilen iktidar, derhal halka iade edilmelidir. Dünyadaki bütün demokratik kurum ve kişiler, içinde insan hakları ihlali potansiyeli barındıran böylesi girişimlere karşı açıkça tavır almalıdır.” ‘İktidarı halka iade edin’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle