14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 TEMMUZ 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Gezi Parkı’nın gazı, biberi, tozutoprağı arasında alkol yasası yürürlüğe sokuldu. Başbakan, bu yasayı “rahmani” niyetlerle çıkardığını açıklayıp durdu. Ama yasa “şeytanilikler” ile dolu. Başbakan’ın elbette beş vakit nutuk atmaktan, önüne konulan camları kıraat etmekten yasaları incelemeye vakti yok. Ama onun adına alkol yasasını hazırlayanlar içine yerleştirdikleri “geçici madde ve gerekçe ile takviyeli 1. maddesi” marifetiyle cebine adeta esrar koymuşlar, korsan CD koymuşlar... Çevresini saranlar, her yasanın ve her icraatın tek yetkilisi ve yegâne sorumlusu olarak sadece Başbakan’ın görüldüğünün rahatlığı ve güveni içindeler. Her yasanın içine her icraata her türlü pisliği, avatantacılığı karıştırabiliyorlar. Biliyorlar ki sonunda hesabı verecek, okka altına gidecek Başbakan olacak. Alkol yasası bunun son örneği. Yasa çıkartma yolu ile Başbakan’ın hesap vermekten, örneğin Sayıştay denetiminden nasıl kaçırıldığının.. İlk imzacısı sıfatıyla ona, nasıl keyfi ve kişiye özel düzenlemelerle yaptırıldığının yeni bir belgesi. Alkol yasağı yasası diye bilinen, 6487 No’lu ve 29.5.2013 tarihli torba (daha doğrusu çorba) yasada adı dahil her tür hilehurda iç içe: “Bazı kanunlar ile 375 sayılı kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılması hakkında kanun”un... 1. maddesi içine nedense, bir de “geçici 4. madde” yerleştirilmiş! maddesindeki amir hükmü de dikkate alınarak kaldırılması ve başlatılan takip işlemlerinden vazgeçilmesi amaçlanmıştır’” deniliyor. Bu kadar göstere göstere, “kişiye göre yasa” ancak ve nasipse, sürecin sonunda bir de Apo için yapılacaktır! Muhalefete gelince... Yasayı Anayasa Mahkemesi’ne falan götürmesin. Yasa ebediyyen yürürlükte kalsın. Ki, hukuk fakültelerinde kişiye “özel kanun örneği” diye yüz kızartıcı bir ders olarak okutulsun. Haram diye, alkol için yasa çıkartan bir iktidarın yasaya kul hakkını nasıl meze yaptığı hiç unutulmasın! GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Ramazan Şerefine mi Kul Hakkı Alkol Yasasına Meze Yapıldı? İyi mi? O madde şöyle: “Kefalet Sandığı yönetim kurulu başkan ve üyelerine 25.6.2009 tarihli ve 5917 sayılı kanunla bu kanunun 1. maddesinde yapılan değişiklikten önceki düzenlemelere göre yapılan ödemeler nedeniyle bu kişiler ve sorumlular hakkında borç çıkarılmaz ve çıkarılmış olan borç tutarlarının tahsilinden vazgeçilerek borç takibi işlemine son verilir.” (!!!.) Bir yasanın içinde “borç” ve “tahsil işlemi” ve “takibine son verme” gibi sözler yerleştirilmişse... Siz bilin ki birilerinin cebine halkın paraları akıtılıyor. Nitekim yasanın gerekçesi bunun açık ikrarıdır: (Gerekçe Md. 1): “2489 sayılı Kefalet Sandığı Kanunu’nun 1. maddesinde 25.6.2009 tarih ve 5917 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki dönemler için, 2489 sayılı kanunun 1’inci maddesi ile bu kanuna dayanılarak çıkarılan Kefalet Sandığı Nizamnamesi’nin 1, 2 ve 3’üncü maddelerine göre sandığın yönetimi ile görevli ve sorumlu olan yönetim kurulu başkan ve üyelerine; fiilen yerine getirdikleri bu hizmetleri ve üstlendikleri yönetim sorumluluğu karşılığı olarak ödenen aylık ücretlerin, ‘Yüksek Planlama Kurulu’nun Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının yönetim kurulu başkan ve üyeler için tespit ettiği ücretler esas (emsal) alınarak ödenmesi ve bunun (hukuki) dayanağının olmaması nedeniyle Sayıştay kararları uyarınca çıkarılan borçların, anayasanın 18’inci Egemenlik Hukukundur Devletin üç temel görevi vardır; kanun yapmak, bunları uygulamak, suçluları cezalandırmak. Bu üç görevi aynı kişi ve kurumlar yaparsa, iş faşizme kadar gider. Önünde engel bulunmuyorsa, her yönetici yetkilerini aşar, özgürlükleri çiğner ve sınır tanımaz. Sosyal, ekonomik ve siyasi gelişimini tamamlamış ülkelerde “egemenlik kayıtsız şartsız hukukundur”. Toplum yaşamındaki ilişkiler çeşitli kurallara tabidir. Bunlar, ahlaki, dinsel, hukuksal kurallardır. Dinin yaptırımı “uhrevi”, ahlakın “vicdani”, hukukun ise devletin koyduğu ya da tanıdığı yaptırımı olan ve zoru da içeren kurallardır. Hukuk devleti deyimi Alman kökenlidir. İlk defa 1860’larda Alman hukukçular tarafından kullanılıyor. Daha sonra bu deyim Avrupa’da hukukun üstünlüğü hukukun önceliği olarak anlamlanıyor. Hukuk devleti, “polis devleti” anlayışının karşıtı olarak kullanılagelmiştir. Polis devleti, genelde hukuka bağlı olmayan devleti ifade eder. Burada “polis” güvenlik görevlisi demek değildir; kamu düzeni ve güvenliği anlamındadır. Hukuk devleti, kanun devleti demek değildir. Hukuk kavramı kanunun üstündedir. Bütün sistemlerde kanun vardır, çoğuna hukuk devleti denemez. Bahsedilen hukuk değerlere bağlı, insan haklarına saygılı, demokratik, liberal bir hukuktur. Hukuk devleti ve demokratik devlet ilkeleri birbirini tamamlayan ikizlerdir. Hukuk devletinin, anayasaların açık hükümlerinden önce, hukukun bilinen tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu ilkelere uygun olması gerekir. Hukuk devletinin kurumlaştığı yerlerde yargıçlar, yazılı kuralların yanında hukukun genel ilkelerini de dikkate almak durumundadır. Türk hukukunun abide yapıtı 1961 Anayasası’na göre “İdarenin hiçbir eylem ve işlemi hiçbir halde yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz” diyordu. Bizim sürekli iktidarda olan çağdışı sağcılarımız “idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır”a çevirdiler ve daha sonra devletin bazı işlemlerini denetim dışına çıkardılar. Kenan Evren Danışma Meclisi açış konuşmasında: “Devletin güçlendirilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimindeki tıkanıklıkların giderilmesi ve bu makamın protokol yeri olmaktan çıkarılması, yargının idareyi kösteklememesi, miting ve gösterilerin sınırlanması...” diye talimat vermişti. Bu abukluğu milli irade yüzde 91.37 oyla onaylamıştı. Bu davranış ve yapı bizim anayasal geleneğimizden kaynaklanıyor. Cumhuriyetin kuruluşunun, Meclisli bir yönetimle sağlanması, millet ve Meclis iradelerinin karıştırılarak Meclis dışında bir başka iradenin aranmasını olanaksızlaştırmıştı. 1921 ve 1924 anayasaları milli egemenlik kavramını, parlamentonun varlığıyla kaynaştırmış bir biçimde siyaset felsefesinin temel kuralları arasına koyuyordu. Böyle bir yorum, tek partili bir yapıda aksaklık doğurmayabilirdi; nitekim doğurmamıştır. Çok partili sistemde, Meclis’te çoğunluğu ele geçiren bir partinin, kendisini milli irade yerine koymasına yol açtı. DP 1950’de çoğunlukla iktidara gelince kendi çoğunluk iradesini, milli irade ile özdeşleştirdi ve muhalefeti yok saydı. Gelişen olaylar “genel oya” karşı bir güvensizlik yarattı. 1961 Anayasası, Meclis’i millet egemenliğini kullanan organlardan sadece biri olarak kabul etti. Bu demokratikhukuk devleti fırsatı yok edildi, işte sonuç. Dikkat tehlikeli madde!.. Bir taş ile birkaç ku ş vurmak büyük beceri. “Sizi alkolden koruyo rum” diye kuşa baktırara k hukuku çiğnemek ve kamu alacaklarını yok saymak ise da ha yüksek bir marifet. Sayıştay denetim ra yok sayılması ise alk porlarının ol yasasının öteki mezeleri. Yasa çıkartma yolu ile İslamiyetin en büyü k günah saydığı kul hakkını yemek, yedirmek ve yok sa ymak ise bu iktidarın en son ve en değişik kazığı... Ama bu kazık kime? Laik hukuk devletin e mi?.. Yoksa İslamiyete m i? Diyanet’e Soru... Bu da ‘TSK’de ‘Açılım’mış! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] “1919”dan “1927” yılına dek “Türkiye”de olupbiteni “Atatürk”, “1927” yılının ekim ayında büyük “Söylev”iyle (Nutuk) açıklayarak, anlatarak bir bakıma “halk”a “hesap” vermiş, yaratılan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin varlığının, bağımsızlığının korunmasını da “GENÇ”liğe bırakmıştı. “Ülke”yi tam anlamıyla “laik yönetim”e ve “laik yaşam” biçimine götürecek “devrimsel” yürüyüş de sürüyordu. Nitekim ertesi yıl (1928) Anayasa’dan, “Devletin dini, dini İslam’dır” maddesi çıkarıldı. Her ne kadar, “1930”daki “Menemen Olayı”yla “aydınlanma”nın önü kesilmek istensede kışkırtıcılar başarılı olamamış “yürüyüş” engellenememişti. Bu arada “Devrim”in yapı taşlarından olan “dil”, “Türkçe” çalışmalarının bir uzantısı olarak da “hutbe” ve “ezan”ın Türkçeleştirilmesi yoluna gidildi. Uzun bir geçiş döneminden sonra “4 Şubat 1933”te kesin olarak uygulamaya geçildi; ne ki ertesi gün, “Bursa”da “Ulu Cami”de “Türkçe” ezana, “Din elden gidiyor!” çığlıklarıyla karşı gelindi, halk kışkırtıldı. “Atatürk” hemen Bursa’ya gidip olayı incelediğinde, onu üzen konu gerici gösterilerden daha çok “güvenlik güçleri”nin, “polis”in gereken ilgiyi göstermemesi, zamanında önlem almamış olmalarıydı. Ünlü “Bursa Nutku”yla çok “kökten” (radikal) bir “çağrı”da bulunacaktı “GENÇ”lere, “devrim”lerin ve “Cumhuriyet”in korunması konusunda. Ne var ki artık, “laiklik” ilkesinin bir “İslam” ülkesinde kabul edilip uygulanması ile “Hıristiyan” bir ülkede bunun gerçekleşmesinin ne denli ayrımlı (farklı) olduğu da açıkça ortaya çıkıyordu. “Hıristiyanlık”ta hemen hemen yalnızca “devlet” ve “kilise” otoritelerinin birbirinden ayrımı sorunu olan “laiklik”, “İslamlık”ta daha “geniş” bir sorundu kuşkusuz. Çünkü “İslam”da; “siyasal yaşam”ın, “hukuk düzeni”nin, “eğitim”in, “gelenek”lerin kuralları “din” çıkışlıydı, “din”sel “nitelik” taşıyordu. Ve “din kurumu”nun bu durumu, “yaşam”ı bütün bağlamlarda “elinde tutma” özelliği “bin” yıl boyunca, gerek iç çıkarcılar gerek emperyalistler tarafından kullanılarak “Anadolu” coğrafyasındaki “çağdaşlık” atılımlarının yolu hep kesilmişti. “5 Şubat 1933”te “Bursa”da yaşanan, yaratılan da buydu. “1935” yılına gelindiğinde ise ordunun “iç hizmet” kanunu düzenlenirken “35.” madde ile “TSK”nin görevi kısaca: “Türk yurdu’nu ve anayasa ile tayin edilmiş ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak” olarak belirlendi. Demek ki bu tarihten başlayarak “görev”, “Türk Gençliği”yle birlikte “TSK”nin oluyordu! Bu yapılanmanın ardından, “laiklik” ilkesi “5 Şubat 1937”de “Anayasa”da yer alarak “anayasal” bir “kavram” oluyordu bir “İslam” ülkesinde. “76 yıldır”da “tek”tir. Kuşkusuz çağdaş “demokrasi”nin geçerli olması için de “laiklik” baş koşuldur; “olmazsa olmaz”ıdır. Çünkü “demokrasi”nin de temel taşıdır “eşitlik”; “şeriat”ta ise, “eşitsizlik” adeta “temel”dir; en başta geleni de bilindiği gibi, “cinsel eşitsizlik”, kadınerkek “kul”ların “yasa”lar karşısında eşit “olmayışları”dır. Kuşkusuz “Allah”ın adını anarak “Elhamdülillah ben şeriatçıyım!” diyen Başbakan “rte”nin, bu durumda “laik bir yönetim”i benimsemesi, çağdaş bir “demokrasi”yi kabullenmesi olsa olsa “takıyye”dir... Hele, “Türkiye Cumhuriyeti” Anayasa’da olduğu gibi “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti”dir, dediğinde de dile getirdiği “laik”lik “soyut” bir “laik”liktir; bunu “11 yıl”lık “icraat”ı ile adım adım, sindire sindire “toplum”a yutturduğu gibi “dışarı”ya, “Batı”ya da yutturmaktadır. Kuşkusuz, atılan bu “adım”ların daha kapsayıcı, daha hedefe varıcı ve özellikle daha “kalıcı” olabilmesi için “engel” gibi görünenlerin “tasfiye” edilmesi söz konusu olduğunda ilk akla gelenin “TSK” olduğu pek yadsınamaz. Her ne denli bu “anayasal kurum”un gerek yönetiminde gerek yapısında yapılan düzenlemeler(!) (Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy, Casusluk, 28 Şubat vö’ler) ile Başbakan “rte”nin istediği doğrultuda “yol” alınmışsa da; işi “sağlama bağlamak” yönünden yapılması gereken “TSK”nin “Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti”ni “kollamak ve korumak” görevini elinden “almak”tı. Ve “rte” bunu yaptı; böylece bir “taş”la “iki” değil, pek çok “kuş” vurdu... Hem içerde hem dışarda... Hele “Genelkurmay”, “sevinç”ten öyle bir uçtu ki, vurulan “kuş”lardan biri olduğunun pek ayrımında değildi sanırım... Ayrıca “rte” bu “vur”uşu; “35.” maddeyi “78” yıl önce yasalaştıran “CHP”nin desteğiyle yaptı... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Çizerimizin 03.07.2013 Salı günü yayınlanan karikatürünü 04.07.2013 Çarşamba günü teknik bir hatadan ötürü tekrar yayınladık. Çizerimizden ve okurlarımızdan özür dileriz. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Bir çocuk daha okusun diye... ANMA Sevgili annem ve babam 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org • [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 Leman ve Aziz Taner Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine olan inançlarıyla, öğrencilerine ışık tuttular. İlkeli ve onurlu yaşadılar. Yaşamları örnek olsun. BEYHAN TANER 1/ Batı ve Or 1 ta Anadolu’da 2 yaygın olarak yetişen bir ada 3 çayı türü... Ye 4 niçeri kışlası. 5 2/ Sınır nişanı... Biralık 6 bir arpa cinsi. 7 3/ Tahta oyma8 cısı... Anadolu halklarının en 9 eski ana tan1 2 3 4 5 6 7 8 9 rıçası. 4/ Ağacın kuvvetli ve düz sür 1 D Ö Ş E M E A F günü. 5/ Bir nesne 2 Ü N F E L U K A nin uzayda kapladı 3 D E N E Y Ş U ğı yer... Ceviz bü 4 Ü R E M B A R A yüklüğünde bir do 5 K İ Ş İ L İ K N mates cinsi. 6/ Yav6 Ç E N E Z T İ ru yapmaya alışkın E H S A L kümes hayvanları 7 Ü Ç için kullanılan söz 8 N A R İ L E T İ cük... Şarkılı kili 9 D E RMA S ON se duası için beste lenmiş parça. 7/ Trabzon’un bir ilçesi... İsviçre’de turistik bir göl. 8/ Zaman, çağ... Üzerinde kesici çıkıntıları bulunan, peynir, havuç, soğan gibi şeyleri ufak parçalara ayırmak için kullanılan mutfak aracı. 9/ Kantoda Doğu giysileriyle yapılan dansın adı... Yabancı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pamuktan dokunmuş, kalın ve ensiz bir kumaş türü.... Evin bölümü. 2/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Utku. 3/ Koşu yarışlarında, rekor kırılabilmesi için önde koşarak tempoyu artıran atlete verilen ad... Fas’ın plaka imi. 4/ Kuzey. 5/ Algılanan nesnelerin temel niteliği... Mürdüm eriğinin kurutulmuşuna verilen ad. 6/ İri, kart... Değme, dokunma. 7/ Sıkıntı, bezginlik ve usanç anlatan bir ünlem... “Fena Halde ” : Attilâ İlhan’ın romanı. 8/ Kan... Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmekte kullanılan marangoz aracı. 9/ “Gümüş sepet” de denilen ve pembe ya da beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi... Bir organımız. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle