14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Sefertası 1923 Cumhuriyeti’ni “kininin davacısı” olarak değiştirmek için her adımı attı. Toplumun tüm kesimleriyle kavga etti, çok can yaktı. Anayasaya uymayan pazarlıklara girişti. Kesinlikle tökezlememeliydi. Daha çok yetkilenip halife sultanlığa geçecekti ki, işler tersine döndü. Taksim’de başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan halk direnişlerinden bu yana canı çok sıkkın. Mısır’daki “Müslüman Kardeşler” kendisi için bir özdeşleşme nesnesiydi, onlar da iktidardan düşünce bunalımı arttı. Siyaset kulislerinde konuşulanlardan öğrendik ki; ramazan öncesi sabah kahvaltısı dahil yemeklerini evinde yer olmuş. Dışarıda hiç yemek yememeye özen gösteriyormuş. Evde pişen yemeklerin malzemeleri için bizzat eşi alışveriş yapıyormuş. Eşi ayrıca, alışveriş için aynı markete gitmemeye dikkat ediyormuş. Günlük çalışmaları sırasında beslenme gereksinimini gidermek için evden sefertası ile yemek getirip getirmediğini sorduk. Kaynaklarımız, o konuda bilgi sahibi değildiler. GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Çevirme Arkadaşımız Barkın Şık, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde verilen bağımsızlık günü resepsiyonunda tanık olduğu bir gelişmeyi aktardı: AB Bakanı Egemen Bağış, DHKPC terör örgütü tarafından ABD Büyükelçiliği’ne yapılan eylemi kınayan ve “Maalesef aynı terör örgütü daha sonra Gezi Parkı bahanesiyle başlatılan gösterilerde de en ön sırada yer aldı, şiddet ve terörün çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi. Dostlarımızın bu gerçeğin farkında olduklarına, terörle mücadelede ve çözüm sürecinin başarıya ulaşmasında desteklerini esirgemeyeceklerine inanıyoruz” ifadelerini içeren bir konuşma metni hazırlamıştı. Ancak ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ise, “Tam arkamızdaki Kuğulu Parkı’ndan Kennedy Caddesi’ne giden kalabalıkları dinlediğimde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinin yankılandığını duyuyorum. Fikir cereyanları cebir ve şiddet ve kuvvetle reddedilemez” diye vurgulu bir konuşma yapmıştı. Bunun üzerine Egemen Bağış, Gezi Parkı eylemlerini DHKPC ile ilişkilendiren konuşma metnini hemen değiştirdi ve “Sayın Büyükelçi’nin de vurguladığı gibi, biz insanların görüşlerine, fikirlerine önem veriyoruz” dedi. Bağış sözü çevirince, kaz da yanmamış oldu. Seçim Barajı Demirel dahil bütün sağ siyasiler ve 12 Eylül rejimi, istikrar uğruna birilerini dışlamak için hep seçim barajını savunmuşlardır. Başka partilere verilmiş oyları kendilerine verilmiş saymayı adil saymışlardır. 1965 milletvekili ve 1966’da senato üçte bir yenileme seçimlerinde uygulanan “ulusal atık sistemi” ki, her oyun adil dağılımını sağlayan sistemdi. AP iktidarı, TİP’in parlamentoya girişini önlemek için il barajını getirdi. Bugünden tek farkı ülke barajı yerine il barajı olmasıydı. Bu baraj, bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların toplamının o seçim çevresinden çıkacak vekil sayısına bölünmesiyle elde edilecek sayı demektir. Ancak AP’nin getirdiği bu baraj, TİP, YTP ve Cumhuriyet senatosunun 34 üyesinin Anayasa Mahkemesi’ne ayrı ayrı açtıkları dava sonucu iptal edildi. Yani bu baraj hiç uygulanamadı. Anayasa Mahkemesi, baraj hükmünün anayasanın (1961) 2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir” ilkesini zedelemekte olduğu kanısına vararak iptaline karar verdi. Demokratik hukuk devleti ilkesi 1982 Anayasası’nda olmasına rağmen hem il barajı, daha beteri yüzde 10’luk ülke barajı kondu. 1950’den beri durumunun zayıflığını hisseden iktidarlar, hep seçim yasaları üzerinde oynamışlardır. Hepsi sonsuza kadar iktidar olmak hevesinde oldu, yakında AKP’liler de üç dönemlik kendi barajlarını kaldıracaktır. CHP, Meclis’e, seçim barajını da kapsayan bir değişiklik önergesi vermiş. Barajın yüzde 10’dan 3’e düşürülmesini istemiş. Bu 3 rakamı nasıl buldular anlayamadım. Daha önce Anayasa Mahkemesi, seçim barajını iptal etmesine rağmen. Neden 5 değil, 1 değil, 3 demişler anlamak mümkün değil. Geçenlerde hükümet ehliyet yenilenmesi için 101 lira istemişti, tepki olunca 15 liraya düşürdü ya. Bir de trafik cezaları artırılırken 152, 317, 566 gibi küsuratlı olur, aynen öyle zannettim. Zannedilsin ki, büyük adamlar ince hesaplar yapmış ve bu küsuratlı rakamlar çıkmış. Tayyip Erdoğan, “Ben bile hata yapabilirim” dedi ya, haşa sultanım, bu ne alçakgönüllülük, olur mu öyle şey diyeceğim geldi. Yine de böyle bir ülkede, CHP’nin bu baraj girişimindeki cehaletini hazmedemiyorum. Baraj 45 yıl önce iptal edilmiş, hiç mi kitap okumazlar, hiç mi Meclis Kütüphanesi’ne gitmezler? Siyaset toplumla beraber yapılan bir şeydir. Toplum içerisindeki duygular, düşünceler, insanların psikolojisi, toplumun psikolojisiyle beraber olan birbirlerini etkileyen faktörlerdir. İşte “Gezi Parkı” eylemleri de çözüm üretmeyen bir muhalefetin yarattığı boşluğun doldurulmasıdır. Bizim sağcıların aklı ermez, buna “parlamento dışı muhalefet” denir. Birkaç siyasinin oralara gitmesi de “yer üfürdü, su götürdü” etkisinde. Bu siyasilerin tek seçmeni genel başkanlar olduğu için, fikir üretmek, akıl yürütmek, düşünmek, önermek diye bir dertleri de yoktur. Başbakan “ben bile” dedi ama hiçbir AKP milletvekili yüzüne karşı yanlış yapıyorsun diyebilir mi? Aynı şey tüm partiler için de geçerli. Bundan önceki mitinglerde hep saçı beyaz ya da saçı dökülmüş kalabalıklar olurdu. Son gösterilerde saçına ak düşmemiş gençler var, bu iyi eğitilmiş, kimsenin kandırması mümkün olmayan, sorgulayan kuşak, toplumu da siyasileri de sarsacak, her şey yeniden kurulacak gibi... Geçtiğimiz hafta Mesudiye Türkiye Demokrasi Forumu’ndaydık. Türkiye’nin dört bir yanından gelen çeşitli partilere üye belediye başkanlarının çabalarını dinledik. Kalkınma konusuna özenle eğilen değerli uzmanların, bilim insanlarının konuşmalarına tanıklık ettik. Foruma öncülük eden Prof. Dr. Aziz ’nin altını çizdiği gibi, Mesudiye ForumuEkşi “insanların yüzde 38’inin despotik yönetimlere boyun eğdiği ve yüzde 14’ünün de melez rejimlerle yönetildiği” dünyada ve hiç kuşkusuz tek adam yönetimi altına girmiş Türkiye’de “yerelden başlayan doğrudan demokrasiyi esas alan bir kalkınma modeli”nin ne denli önemli olduğunu bir kez daha kavradık. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, AA Genel Müdürü Kemal Öztürk ile ilgili önergeler vermiş ve sorular sormuştu. Bunlardan bir kısmına AA Genel Müdürlüğü yanıt verme gereği duydu. Açıklamada; AA Genel Müdür Yardımcısı M. Çağatay Çulcuoğlu’nun Kemal Öztürk’ün eşi Hatice Öztürk ile akrabalık bağı olmadığı, Haber Akademisi için 1 milyon 750 bin lira değil, toplam 430 bin 82 lira kaynak kullanıldığı bildirildi. Haber Akademisi’nin kurucu koordinatörü Fehmi Çalmuk’un “gerekli liyakatı” gösteremediği için genel müdür danışmanlığı’na atandığı Yanıtlar da belirtildi. Genel müdürlüğün açıklamasında, Umut Oran’ın “AA’nın ihale yapmaksızın 301 personeli Toprak Ajans adlı bir şirket üzerinden çalıştırıp çalıştırmadığı, Kemal Öztürk’ün kullandığı makam araçlarının maliyetinin ne olduğu, İstanbul’da tutulan büroya ne kadar masraf yapıldığı, AA yıllık bütçesinin Kemal Öztürk döneminde 130 milyon TL’ye çıkıp çıkmadığı” gibi sorulara ise yanıt verilmedi. Not: AA’nın bu açıklaması üzerine, Fehmi Çalmuk, AA yönetimine karşı “manevi şahsiyetine yakışmayan iftira” gerekçesiyle dava açtı. Dipsiz Derinlik CHP’li Osman Korutürk, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Biz, Ortadoğu’nun sahibi, lideri ve hizmetkârıyız” sözünü anımsatıp dedi ki: “Sayın Bakan bir iki hafta içerisinde Suriye Devlet Başkanı’nın gideceğini söylemişti. İki seneyi epey geçti ve Suriye Devlet Başkanı gitmek bir tarafa, ülkesindeki durumunu sağlamlaştırdı. Libya’daki hadiseler hâlâ yatışmış değil. Tunus, ince bir bıçak üzerinde ya bu tarafa ya bu tarafa gidecek. Arap Baharı dediğimiz olgu, bahar olmaktan çoktan çıktı. Biz baştan itibaren bunun bahar olmayacağını ve bir yeni emperyalizmin yaratılmasına alet olabileceğini söylüyorduk. Şimdi, acaba Sayın Bakan, hâlâ Türkiye’nin Ortadoğu’nun sahibi, lideri ve hizmetkârı olduğunu düşünüyor mu?” İçte ve dışta karizma çizilince stratejik derinlik dipsiz kuyuya döndü. Düşen düşene... Palalı, Sopalı Demokrasi Sadık ÇELİK 19 yaşında, Anadolu Üniversitesi’nde İngilizce öğretmenliği okuyan gencecik bir insan; Ali İsmail Korkmaz. 2 Haziran gecesi Eskişehir’de Gezi protestolarına katıldı. Polisin attığı gaz bombalarından kendini korumak için girdiği ara sokakta onu çok daha korkunç bir sonun beklediğini elbette bilmiyordu. “Kimliği meçhul” dense de aslında neyin muhafızları oldukları bilinen insanlıktan uzak Taliban kafalı eşkıyalar, diğer birçok gence yaptıkları gibi Ali İsmail’in kafasına vurdular sopalarla. Ölümüne dövülen Ali’nin, gittiği hastanelerde gördüğü akıl almaz muamelelerin ardından, 20 saat sonra nihayet beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı ve yaklaşık 1 ay boyunca komada kaldı. Ancak olmadı; çarşamba günü, henüz tam olarak anlayamadığı bu vicdansız dünyaya gözlerini yumdu. Ethem Sarısülük’ün, Abdullah Cömert’in, Mehmet Ayvalıtaş’ın ve Mustafa Sarı’nın yanına gitti. Tek tabut başında üç anne ağladı, aynı acıyı paylaşan. Ve artık değişmez bir “faili meçhullerin ülkesi” gerçeği olarak; İsmail’in ölümüyle ilgili polise sağlam bir şekilde teslim edilen görüntülerin bir kısmı her ne hikmetse bozuldu, kayboldu. Ali İsmail’in darp edildiği diğer görüntüler ise medyada dolaşmaya devam etti; yüreğimiz tutuşarak seyrettik. “Benden değilse, zaten hiç olmamıştır” zihniyeti ekseninde, günbegün kasıtlı olarak katılaşan söylem ve tavırlar zinciriyle hem kendinden olmayanları cezalandıran, hem de sarsılmakta olan kendi tabanını bu yolla bir arada tutmaya çalışanların gerilimi ve adaletsizlikleriyle geldik bugünlere. Mısır’daki zulmü dilinden düşürmeyen Başbakan ile yanlı medya, Ali İsmail’in ve gösteriler sırasında kullanılan şiddete bağlı olarak kaybettiğimiz diğer dört canımızın ailelerine bir başsağlığı bile dileyemedi bugüne kadar. Cinayeti işleyenleri Allah nasıl affedecek diye düşünmediler; daha da önemlisi bir kez olsun içten bir of çekemediler bu genç ve sebepsiz kayıplarımız için. Biliyoruz. Başka ülkeler için demokrasi naraları atmayı, halkını baskı altına alan liderlere meydan okumayı bilen; kendi ülkesine geldiğinde baskının, şiddetin âlâsını demokrasi maskesiyle meşrulaştıranların; demokrasiyi araç olarak görenlerin; Mısır’da halka karşı şiddet uygulayan üniformalı güçlere hesap sorup, öldürülen insanlar için isyan ederken kendi ülkesinde uygulanan polis şiddetini görmezden gelenlerin; Oradaki darbeyi kendileriyle özdeşleştirip, söylemlerini bu yönde oluşturan ve bunu sürekli tekrar ederek başkalarının mağduriyetini kendince kazanıma çevirmeye çalışanların ülkesi burası. Fakat aynı zamanda geçmişte işe yarayan mağduriyet dilinin artık geçerliliğini yitirdiğini göremeyenlerin ülkesi. Palalı adamların kadınlara tekme tokat giriştiği ve bu hareketlerine karşılık polis tarafından sırtları sıvazlanarak mükâfatlandırıldıkları; “münferit olaydır” diye korundukları ve en trajikomiği de kaçma şüphesi yok diye serbest bıraktıkları palalının ertesi gün elini ve palasını sallaya sallaya yurtdışına kaçabildiği bir ülke burası! Ellerinde karanfil olanların yakalanıp ellerinde pala olanların serbest bırakıldığı, ismi “palalı demokrasi”ye çıkan bir ülke. Demokratik gösteri haklarını kullanmak üzere, şiddete, hiddete başvurmadan sokağa çıkan insanların sadece devletin resmi polisinden değil, eli sopalı, palalı sözde vatandaşlardan da zulüm gördüğü, siyasi çıkarların gençlerin hayatlarından daha önemli kabul edildiği 2013 Türkiyesi. Halbuki her şeye rağmen muhafaza edilmeye çalışılan barış zemininde, ramazan için Galatasaray’dan Taksim’e uzanan, asfalta serili rengârenk sofra bezlerinin üzerine kurulan iftar sofralarına Müslümanı, antikapitalist Müslümanı, zengini fakiri, açığı kapalısı, dindarı ateisti, polisi, sivili, çapulcusu, herkesin davet edildiği; Barışçıl, dayanışmacı, anlayışlı, alçakgönüllü, “biz ve onlar”ın değil, “hepimizin” kendine yer bulabildiği, en iyi yönetmenlerin bile kurgulayamayacağı türden sofraların, biber gazı tüfeklerinin namluları altında, gülümseyerek kurulduğu bir ülke burası. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ejderha ta 1 kımyıldızının 2 en parlak yıldızı... Bir no 3 ta. 2/ Dikiş 4 te kullanılan 5 pamuk ipliği... Yemiş 6 lerin yenen 7 bölümü. 3/ 8 Kesilmiş ek9 şi sütten yapılan bir tür ra1 2 3 4 5 6 7 8 9 kı... Yunan abe 1 S A L O PE T H cesinde bir harf. 4/ 2 O M A C A A T A El ya da makineyA N A L İ Z le yapılan. 5/ İki 3 M O B A R A tarla arasındaki sı 4 B R A K nır... Televizyonda 5 R O L H İ S A R kısa süreli bölüm 6 E F İ N S EMA ler halinde yayın 7 R O D O S M İ L lanan film. 6/ Bir 8 O B A A N İ S A soru sözü... “He 9 İ T E Ğ İ U R lali” de denilen ve giysi yapımında kullanılan yarım ipekli bir kumaş. 7/ Barbunyaya benzer bir balık... Brezilya’nın plaka imi. 8/ Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde bir tür helva... Behçet Necatigil’in bir şiir kitabı. 9/ Japon mitolojisinde pirinç tanrısı... Nâzım Hikmet’in soyadı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Bir soru eki. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Yayın balığına verilen bir başka ad. 3/ İri taneli bezelye... Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk. 4/ Kuvvetlerin cisimler üzerindeki etkisini konu edinen bilim dalı. 5/ En kısa zaman süresi... Bir ipliğe geçirilmiş kışlık kurutmalara verilen ad. 6/ Neon elementinin simgesi... Yönetme. 7/ Adana’nın Pozantı ilçesinde bir yayla... Brom elementinin simgesi. 8/ Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad... Bir domates cinsi. 9/ Finlandiya’da bir göl... Akira Kurosava’nın tanınmış bir filmi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle