19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 HAZİRAN 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Yazarlar da Taksim Gezi Parkı direnişçilerinin yanında, iktidarın baskılarının karşısında Orantısız güce karşı orantısız zekâ Taksim Gezi Parkı bir kültür şenliğine dönüştü, yepyeni bir mizah doğuyor ASLI ULUŞAHİN çapulcu yüreğim’ CEREN ÇIPLAK ‘Tek silahım, u Direnen Mızıkacılar Çadırı’nın önünden geçiyoruz. Gençlerden biri, “Genç kuşak olarak aşağılanınca kaybedecek bir şeyimiz kalmadı, birikmiş ne varsa patlamaya dönüştü. Demeçlere şiddetle değil, ‘alay’la yanıt veriyoruz” diyor. Kaldırım taşlarında ‘Sanatınla diren!’ yazıyor. Yolumuz ressam, heykeltıraş Gürol Sözen’le kesişiyor. Sözen, direnişçilerin, doğaya bakışları, kullandıkları renklerle, çizgileri ve söylemleriyle kendilerine özgü bir sanata kaynaklık edeceğine inandığını söylüyor: “Resmi, şiiri, müziği, tiyatrosu ve anıları ile de yeni bir sanatın, adı akım mı değil mi onu gelecek bilir, habercisidir bütün bu yaşananlar. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda bütün bunlara tanık olacağımıza inanıyorum ama bütün bu yapının içinde hep doğaçlama yer alacak aynen bir sokak tiyatrosunun halkla bütünleşmesi gibi” diyor. Hicve ağırlık veren direnişçiler, tepkilerini açığa çıkarırken sanatın bütün olanaklarını kullanıyorlar. Gezi Parkı’nda “Gezi edebiyatı” yapılıyor. Örnek mi? “Eğer insanlar parklara, meydanlara dökülmüşse mevsim ne olursa olsun aylardan bahar demektir” ya da “Adalet yoksa anarşi vardır, sevmek bir eylemdir”. Son olarak bir afişte, Rönesans döneminin ünlü hümanisti, “Deliliğe Övgü”nün yazarı Erasmus’un “Ömrünüzde yaptığınız güzel ve hoş ne var ise bunu deliliğe borçlusunuz” sözünü görüyoruz. Burada deli olan kimse yok, ama delice bir yürek var diyerek Gezi Parkı’ndan çıkıyoruz. Doğayı savunmak için başlayan, polisin uyguladığı şiddet ve iktidarın söylemleriyle hükümet karşıtı kitlesel eylemlere dönüşüp tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Parkı direnişine aydınlardan destek sürüyor. Görüşlerini aldığımız yazarlardan da “DirenTürkiye!” mesajı geldi. Ahmet Ümit, bu direnişin özellikle her kesimden siyasetçinin “okuması” gereken yepyeni bir anlayış getirdiğini vurguladı. Ayfer Tunç, direnişteki eylemcilerin, polisik alışık olduğumuz orantısız şiddetine karşılık orantısız zekâ kullanması karşısında büyülendiğini söyledi. Pınar Kür ise, direnişteki gençlerin çok ciddiye alınması gerektiğini belirtti. Yazarların Gezi Parkı direnişiyle ilgili görüşlerini okurlarımıza aktarmayı yarın da sürdüreceğiz. “Benim tek silahım var: çapulcu yüreğim!..” Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Taksim Gezi Parkı direnişçilerini “birkaç çapulcu” olarak nitelemesinin ardından hiddet yerini ironiye bıraktı... Doğanın öncülük ettiği Gezi Parkı direnişçilerinin kendi yarattıkları şiirle, resimle yeni bir sanat akımına doğru gittiği de konuşuluyor. Gezi Parkı, 12 gündür kültür ve sanata bir ivme kazandırıyor. Taksim Gezi Parkı artık bir mahalle gibi. Pera Sanat Çadırı, Gezi Tisko, Gezi Kütüphanesi, Sanat Köşesi... Sokakta, tango yapan da var, yoga yapan da. Koşu için start verenler de. Ağaçlar, direniş süreci fotoğraflarıyla kaplı... Kaldırım taşlarında da “Sanatınla diren” yazıyor. Bu arada bazı “ziyaretçiler” de müze gezer gibi alanı gezip fotoğraflıyor. Parkın içinde oluşturulan Direniş Sitesi No: 155’i arkamızda bırakıp, “Direnen Mızıkacılar Çadırı”nın önünden geçiyoruz. Gençlerden biri, “Genç kuşak olarak aşağılanınca kaybedecek bir şeyimiz kalmadı ve birikmiş ne varsa patlamaya dönüştü. Demeçlere şiddetle değil, ‘alay’la yanıt veriyoruz” diyor. Arka AHMET ÜMİT ‘Yepyeni bir anlayış’ daşı da “Naif bir gençliğin kendi yüreğinin sesi” diyor ve ekliyor: “Düşünmeksizin herkesin birleşerek ortaklaşa yarattığı bir sanat doğuyor olmasın!” Gezi Parkı olayı bence yepyeni, bugüne kadar görmediğim türden bir direniş biçimi. Kendiliğinden başlayan, hiçbir örgütün yönlendirmediği, doğa hareketi ile başlayan, giderek otoriterleşmeye karşı, gerçek bir demokrasi talebine dönüşen bir direniş. Çok farklı kesimleri içinde barındırıyor. Bu asla bir darbe çağrısı değil. Bunu görmek lazım. Tümüyle kendiliğinden gelişen, fark edilmemelerine, özgürlüklerine halel gelmesine karşı çıkan, başını 90 kuşağı denen gençlerin çektiği ve herkesi yönlendirdiği bir direniş. Özellikle her kesimden siyasetçinin okuması gereken bir direniş. Yepyeni bir anlayışı getiriyor. Bu anlayış her türlü statükoya karşı; Cumhuriyetin getirdiği katı statüko ve hükümetin, yandaşlarının getirdiği, kendi yaşam tarzını direten statüko, bunların hepsini parçalayan, temelinde insan onuru ve doğaya saygı olan bir direniş. #Direngezi eylemlerinin demokrasi, insan hakları, çevre vesaire ile ilgili pek çok dikkate değer yönü ortaya çıkardığı açık, ama benim için en değerli tarafı yeni bir gençlikle tanışmamı sağlaması oldu. Tüketimden başka dertleri olmadığını sandığım, duyarsız, ruhsuz, ilgisiz, bencil, dünya yansa bir çuval samanı yanmaz sandığım gençlik insancıllığıyla, direnciyle, her sesten her görüşten arkadaşlarıyla yan yana gelebilmesiyle, birlikte yaşanabileceğini, hem de pek güzel yaşanabileceğini göstermesiyle, onuruna sahip çıkmasıyla, şiddet yerine yepyeni bir mizah, polisin oldum olası alışık olduğumuz orantısız şiddetine karşılık orantısız zekâ kullanmasıyla beni büyüledi. Bu barışçıl eylemler nobran ve otokrat iktidarların elinde nereye gider bilemiyorum. Bu gençliğin hoyrat ellerde ezilip ufalanmasından, bu gençliğe yazık edilmesinden çok korkuyorum. Bu gençliği, bu anlayışı, bu zekâyı, bu birlikte yaşama arzusunu desteklemeliyiz, destekliyorum ve bu çoğulcu ve cesur gençliğin arkasındayım.  AYFER TUNÇ ‘Çoğulcu ve cesur gençlik’ PINAR KÜR ‘Her yaştan insan’ Eylemin en başında gittim Gezi Parkı’na, orada her şey sakindi. Herkes neşeyle oturuyordu, keyifliydi. Birkaç tane de TV kamerası vardı, onlara da desteklediğimi söyledim. Benim Twitter’ım yok, ama olan arkadaşlardan takip ettim. Cuma sabahı (31 Mayıs) ise olaylar patlak verdi. Cuma akşamı 7’de, Divan’ın önünde basın açıklaması yapılacak diye yola çıktım, ama biber gazına maruz kalıp geri dönmek zorunda kaldım. Gençler de beni korumaya çalıştı sağ olsun. O gün bugündür tüm gürültünün ortasındayım, biber gazı içinde bu maceranın ortasındayım. Gençlerin çok ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Orada her yaştan insan var. Bu insanların ciddiye alınmasını ve en başta da Gezi Parkı’nda AVM yapımını durdurmak üzere, taleplerinin karşılanmasını umuyorum ama Başbakan’ın talepleri ciddiye almadığını görüyorum, bu nedenle umuyorum diyorum. Sanatçılardan İKSV ve 13. İstanbul Bienali küratöryel ekibine tepki ‘İktidar refleksli bir tutum’ Kültür Servisi Aralarında Ceren Oykut, Özcan Yaman, Arzu Başaran ve Hakan Akçura’nın da olduğu pek çok sanatçı, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın ve 13. İstanbul Bienali küratöryel ekibinin, Kamusal Direniş Platformu üyelerinin protestosuna verdiği tepkiyi yazılı bir açıklamayla kınadı. Açıklamada, 10 Mayıs’ta düzenlenen “Kamusal Sermaye” etkinliğinde13. İstanbul Bienali küratöryel ekibinin, protestoculara yönelik tutumunu “iktidar refleksli” bir tutum olarak nitelendirilerek bu tutumun değiştirilmesi ve sürecin tekrar düşünülmesi çağrısı yapılıyor. Açıklamada şu sözlere yer veriliyor: “Eylem, zorla dönüştürülen semt isimlerinin yazılı olduğu tişörtleri giyen protestocuların, sessizce ortaya çıkıp ellerindeki şirket logolu örtüleri üzerlerine örterek yere yatmalarıyla gerçekleşti ve İKSV ekibinin yere yatan her protestocuyu ‘karga tulumba’ yerden kaldırıp, dışarı atmasıyla son buldu. Kamusal olandan bahsederken eleştirel ve farklı seslere karşı bu tahammülsüzlüğü, protestoculara uygulanan şiddeti ve etkinliğin sonunda bir platform üyesinin etkinlik sırasında çektiği video kayıt nedeniyle alıkonulmak istenmesi, ardından polis çağrılarak karakola götürülmesi ve hakkında şikâyetçi olunmasını kabul edilemez bir tutum olarak görüyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle