19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 HAZİRAN 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Topaçlar Karizma Çiziğinin Sonu İstanbul’dan başlayarak tüm illerde Kuvayı Milliye ruhu yeniden canlandığında gıkı çıkmayan televizyonları izliyoruz. Bildik suratları sürahi gibi dizmeye başladılar karşımıza yine. Daha düne değin Recep Tayyip Erdoğan’ı övmek için sıraya girenler, 1923 devriminden nefret edenler, numaracı cumhuriyetçiler, “yetmez ama evet”çiler, liboş dönekler; muhalefette bizi sollayıp geçmeye başladılar bile. Demediklerini bırakmıyorlar Tayyip Erdoğan’a... Bir bakıyorsunuz, AKP’nin akil adamları bile eleştiriciler arasına katılmış... GÖRÜŞ YÜKSEL PAZARKAYA Dayanışma Toplumsal Gezi gösterilerinde en sevindiğim ve en önemsediğim olay, polisin uyguladığı kaba güce karşı gece gündüz direnen insanlara halkın yiyecek içecek, ilaç ve kitap sunarak gösterdiği dayanışma oldu. Bu bir insanlık gösterisiydi. Dünyanın hemen her yerinde, özellikle doğal afetler karşısında insanlar arasında en sıcak dayanışma yaşanır. Bunu büyük depremlerde, New York’taki fırtına ve su baskınında, büyük zarar veren hortumlarda ve şu günler Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti’ndeki büyük su baskınlarında görüyoruz. İnsanı insan yapan dayanışma duygusunu en yoğun biçimde yaşıyoruz. Ama Gezi Parkı’nda odaklanıp ülke çapına yayılan kitlesel gösteriler, elbette bir doğal afet değil. Tam tersine, gelmekte olduğu görünen bir doğal ve siyasi afeti önlemek isteyen bir insan, bir yurttaş kalkışması. Böyle olduğu için, ülke düzeyine yayılmıştır. Ben, bu gösterilere ve yayılmasına şaşmadım. İktidara geldiği günden beri Cumhuriyet devrimlerinin karşıtlarına seslenen sayın Başbakan’ın ağzına pelesenk ettiği söz “Sabredin, her şey olacak” sözüydü. Olacak dediği, kendisini de yetiştiren ve iyi kötü demokrasiyle iktidara buyur eden Cumhuriyetin temel ilke ve değerlerini tersyüz etmekten başka bir şey değildi. Bu konudaki duyarlı ve etkili Cumhuriyetçi muhalefeti “darbeci ve terörist” masallarıyla Silivri’ye yollayıp, asıl kendi ifadesiyle “dönüştüren darbeyi” büyük ölçüde gerçekleştireceğini sanıyordu. Dönüştürme sözü, Kafka’yı çağrıştırıyor. Acaba Cumhuriyetimiz “böceğe” mi dönüştürülüyor? Gezi Parkı’na böyle bir algılama egemen. Olaylar karşısında şimdi dilinden düşürmediği, “Demokrasi sandıktır” sözünün de bir çaresizlik sözü olduğunu, iktidar öncesinde söylediği “Demokrasi benim için tramvaydır, durağıma gelince inerim”, tanımından çok iyi biliyoruz. Bu sözü bugüne dek geri aldığını ve özür dilediğini işitmedik. Sandık konusuna gelince, İran’da da sandık var, Mısır’da, arada bir Suriye’de ve başka yerlerde de sandık var. Kısaca, sandık var, sandık var. Her sandık demokrasi değildir. 2003 Kasım’ında yüzde 34 oyla yüzde 66 koltuk getiren, seçmenin yarısının oyunu çöpe atan sandık ne kadar demokrasidir? Denecek ki, son seçimde yüzde elliyi tutturdu. Hitler de 1933 yılında yüzde otuzun biraz üzerinde oyla hükümeti kurduktan sonra, güçler ayrılığına son vermiş, yasaların yerini Hitler’in ağzından çıkan söz almış, yeni seçimlerde o da oyunu durmadan artırmıştır. Yüzde on barajın, siyasi partiler ve seçim yasasının demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Demokrasi demek, güçlerin ayrılığı ve bağımsızlığı demektir. Başlangıçta iyi kötü bir özerkliği olan yargıya güvenmediğini açıkça dile getiren sayın Başbakan, yargıyı dönüştürerek hükümete bağladı. Meclis çoğunluğu zaten Başbakan’ın emriyle parmak kaldırma makinesi. Hükümet de salt Başbakan demek. Bu yüzden olacak, uluslararası ölçütlerle yapılan değerlendirmelerde Türkiye 88. sırada, biraz demokrat, çokça otoriter devletler kategorisinde yer almaktadır. Ama uluslararası ölçütleri ve değerlendirme kurumlarını kim takar? Aslında yargı bağımsızlığı bir yana, hiçbir demokraside Silivri’de iktidarın emrinde iş gören özel mahkemeler yoktur. Gerisi lafgüzaf. Sayın Başbakan ne yazık demokrasi özürlüsüdür. Aynı zamanda cumhuriyet özürlüsü. Gezi Parkı’ndaki kandil kutlaması, Başbakan’a son kerte incelikli bir uyarıdır. Laik bir cumhuriyetin Başbakanı’nın ikide bir dini inancından söz etmesi, din referanslarından söz etmesi anlaşılacak bir şey değildir. Bu, kendisinden başka kimseyi ilgilendirmez. Toplumu hiç. Herkes kendine göre inançlıdır. Sayın Başbakan’ın anlamadığı bir başka demokratik ve barışçı tepki ve uyarı da, akşam saat dokuzda evlerinde ışıkları yakıp söndürerek, büyük bir orkestraya dönüşen tencere tava sesleridir. Bir zamanlar dünyanın hayranlığını kazanan “aydınlık için bir dakika karanlık” eylemine de ustası “gulu gulu dansı” demişti. Gezi kalkışmasının öğrettiği: Toplum iktidardan daha demokrat, daha uygar. İktidar bundan ya ders çıkaracak, ya gidecektir. Derin karizma çiziği, Recep Tayyip Erdoğan’ın gelecek tasarımlarını altüst etti. Artık “aynı hava” olmayacak, çünkü arkasından tenceretava çalındı bir kere. Başkancı sistemi unutsun. Halife sultanlığı da... Başbakanlığını kurtarırsa, öpsün başına koysun. İktidar kanadında sonbahara doğru önemli bir çatlak olacağına ilişkin bilgileri bu köşede AKP kaynaklarına dayanarak geçen aylarda aktarmıştık. AKP tüzüğünün üç dönem üst üste seçilememe hükmünden rahatsız olanların öncülüğünde yeni bir yapılanmaya gidileceğini duyurmuş; çatlağa, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaatinin de tuz biber ekeceğini ifade etmiştik. Abdullah Gül’ün yeni yapılanmaya Cumhurbaşkanlığı’nı sürdürme niyetiyle ağabeylik yapacağını, liderlik için ise TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun adından söz edildiğini belirtmiştik. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AKP’den kopması beklenen yeni yapı ile bir koalisyona sıcak bakabileceğine ilişkin bir ayrıntıya da değinmiştik. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, mart ayındaki Türkiye ziyareti sırasında Gül’ü “deneyimli akil adam” diyerek övmesi de dikkat çekici bir gelişmeydi. Bu bilgiler ışığında Taksim direnişi sonrası gelişmelere göz atarsak: Yumuşama sağlayacağı gerekçesiyle Abdullah Gül devreye sokuldu. CHP lideri Kılıçdaroğlu, hükümeti değil, Gül’ü tek muhatap olarak gördü. Başbakanvekili Bülent Arınç, “özür” açıklamasını Gül ile görüştükten sonra yaptı. Ve Hisarcıklıoğlu, önceki gün esnaf, işçi, çiftçi örgütlerini toplayıp birlikteyiz görüntüsü verdi. Dolayısıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gül’ün direnişçilere yönelik “Mesaj alınmıştır” değerlendirmesini “anlayamamış” olması çok doğaldır. Bundan sonra da anlayamadığı birçok gelişmeyle karşılaşacağına şimdiden kesin gözüyle bakabiliriz. Cıvık popülizme bulaşmış vıcık vıcık oportünistlere bizde “aydın” denebiliyor işte... ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaatinin adı “hizmet hareketi” oluverdi. Adı değişince, kimileri bu cemaatin Türkiye için tehlike olmadığını sanıyorlar. Sanmakla kalmıyor, açık açık söylüyorlar. Hem de, halkın teokratik diktatörlüğe Hizmet karşı tepkisini günlerdir meydanlarda göstermesine karşın... Hem de, emekli vaizin direnen gençleri “azgınlık”la suçlayıp “beyinlerinin elden geçirilmesi”ni önermesine karşın... Sanrı içinde olanların tutumu saflık değilse nedir? Harekete hizmettir... Hep öyleydi Recep Tayyip Erdoğan’ın niyeyse sivri dili ve jargonu yadırganıyor. Oysa, yıllardır öyleydi. İmam okulundan yetişiyor, MTTB’de pişiyor, Necip Fazıl’dan besleniyor... Necip Fazıl’ın, 1975’te MTTB gecesinde tanımladığı “Halka değil, Hakk’a inanan; meclisinin duvarında ‘Hâkimiyet Hakk’ındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bilen bir gençlik”ten... Bu yüzden demokratik cumhuriyetine sahip çıkan gençlere “çapulcu” diyor. Çünkü, “kininin davacısı gençlik”ten geldiği için öyle görmüş, öyle inanmış. Ona en güzel yanıtı TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, Meclis Başkanlığı kürsüsünden verdi: “Meclisimizin duvarında cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözleri yazılı. Millet bu egemenliği kullanmakta, muhalefeti ve iktidarıyla bize vekâlet vermiştir. Yani aslolan milletin kendisidir. Milletin düşünce, ifade ve vicdan özgürlüğüdür. Bu özgürlüğü barışçı bir şekilde, serbestçe, korkmadan kullanabilmesidir. Demokrasilerde, bir tek yurttaşın bile hak ve talepleri gözetilmek zorundadır.” Müruruzaman Fas Kralı bile kabul etmiyor... Oysa, 2002’de New York’taki Dünya Ekonomik Forumu’na Türkiye’den çağrılan üç “yükselen lider adayı”ndan biriydi. Yükselttiler, yükselttiler; şimdi indiriyorlar. Stratejik müttefiki ABD, “Şiddet uyguluyorsun” diyerek, diplomatik dilde doğrudan suçlama anlamına gelen açıklamalar yapıyor... Sultanın son kullanma tarihi geçti. Deliğe süpürüyorlar... 2 Haziran gecesi bir araç Ankara’da demokratik haklarını kullanan gençlerin arasına hızla daldı. Ezilenler oldu. Aracın “Ufuk” adlı sürücüsü gözaltına alındı. Bir gün geçti, Ayık “kanıt yetersizliği”nden serbest bırakıldı. Sürücü “Ufuk”, tıpkı yıllar önce sanatçı Sevim Tanürek’i aracıyla ezen Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan gibi “ayık”tı... Gezi Kuşağı Sadık ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 2013 Haziranı’nda, Gezi’deki birkaç ağaçla birlikte kendi yaşam biçimini, kültürünüsanatını, anlayışını, algısını, şahsiyetini ve varlığını muhafaza etmek isteyenler tarihe imzalarını attılar. 10 gündür süren gösterilerle ilgili üniversitelerin ve kamuoyu yoklama şirketlerinin yaptıkları araştırmaların ortak sonucu; Gezi Parkı gösterilerindeki katılımcıların üçte birini 25 yaş altı, üçte birini de 2630 yaş arası gençlerin oluşturduğu. Gezi direnişinde çoğunluğu ve temel dinamiği oluşturan bu gençler aslında kim? Her şeyden önce yeni dünya algıları bireysel özgürlükler temeli üzerinde yükselen insanlar bunlar. Toplumun bireyselciliğe geçişinin de kanıtılar aynı zamanda. Fakat buradaki bireyselcilik, bencillikten uzak. Yardımlaşma, dayanışma ve saygıyı da içlerinde barındıran, kendi seçimleriyle yarattıkları yaşam biçimlerinin öznesi ve savunucusu olan gençler. 6 yaşından itibaren kendilerine irade yüklenen, çoğu azarlanmadan, iyi eğitim alarak yetişmiş, dünyayı tanıyan, özgüveni tam, darbelerden ve darbecilikten de, muhafazakâr laik, yüzde 50 yüzde 50 ayrımından da, partizanlıktan da uzak, yüzde 70’i kendisini herhangi bir siyasi partiye yakın hissetmeyen bir kuşak. Dolayısıyla iktidarla bilek güreşi yapmıyorlar; sadece tercihlerine karışılmasından, kendilerine emrivaki yapılmasından hoşlanmadıklarını dile getiriyorlar. Kandil günlerine saygı göstermemiz için bize kandile saygı göstermemizin emredilmesine gerek yok diyenlerin, yasaklamalara gidilmeden de toplumda duyarlılıklarını sergileyebileceklerini, herkesin yaşam ve siyasi görüş seçimine saygı duyduklarını gösterenlerin direnişi. Başbakan Erdoğan için simgesel önemi olan Topçu Kışlası’nın, 31 Mart ayaklanmasında gerici alaylı subayların karargâhı olduğundan haberdar değildi belki de eylemcilerin çoğu; haberdar olsalar bile bununla ilgilenmiyorlardı; çevre duyarlılığı, yaşam biçimlerine karışılması ve bir de dediğim dedik üslup idi onların ilgilendikleri, karşı çıktıkları. Çoğu eylem acemisiydi; var olan politika anlayışı, ezberlenmiş kalıplar içinde olmasa da, ağırlıklı olarak sosyal mecraları, kendi haber ağlarını kullanarak Gezi Parkı’nda toplanıp, kendilerine has ve eşi benzeri olmayan bir biçimde şortlarıyla, sandaletleriyle, sırt çantalarıyla politize oldular. Sabahları kalkıp etrafı temizliyorlar, sabah sporlarını yapıyorlar, parkın bir bölümüne ayırdıkları ekim dikim alanıyla ilgileniyorlar, kitap okuyorlar, eyleme destek veren kayda değer sayıda bir sanatçı kitlesiyle beraber konuşuyorlar, tartışıyorlar, paylaşıyorlar, şarkı söylüyorlar… Sürekli olarak birbirleriyle yardımlaşıyorlar. Aslında yaptıkları şey, yaşamak istedikleri ülkenin resmini Gezi Parkı’nda çizmek. Ve bu yönleriyle gerçek barış mesajının ta kendisi oluyorlar. Korkunç etkili bir mizah anlayışları, el değmemiş sağduyuları, başkalarını kendilerine benzetmeye çalışma gibi arzulardan arınmış, geriye ya da sağa sola değil kendi önlerine bakan, demokrasi özlerine işlemiş gençler bunlar. Alaycı ve son derece ironik bir dilleri var. Mizahın muhalif tarafının, birçok ateşli silahtan daha etkin olabileceği bir çağın tüm ezberleri bozan, öteki kavramını aralarında beslemeyen, partileri umursamayan, özgürlükçü ve bireyci yaklaşımlarıyla fark yaratan, gerektiğinde kendileriyle de dalga geçmesini iyi bilen gençler. Hepsinin sokağa çıkmasının ayrı bir gerekçesi vardı. Kimi ahlaklarının sorgu lanmasından, kimi yaşam biçimlerine saygısızlık edilmesinden, karışılmasından, kimi varlıklarının hiçe sayılmasından, dayatmadan, her türlü yasaklamadan, ellerine tek tip bir yaşam biçimi manifestosunun tutuşturulmasından, buyurganlıktan şikâyetçiydi. İktidara düşman değil, şikâyetçi, üzgün ve tüm olaylara rağmen ısrarla sert ve aşağılayıcı üslubunu kullanmaya devam eden, zorla evlerinde tuttuğu yüzde 50’yi sokağa dökebileceğini ima eden Başbakan’a kırgın olduklarını anlatmak istiyorlardı. Polisin, olayların fitilini de ateşleyen sert müdahalelerinin yer yer devam etmesi, gün geçtikçe yaralanan ve ne yazık ki hayatını kaybeden insanların sayısının artması, bazı kentlerde elleri çivili sopalı birtakım sivil polislerin belirerek göstericilere meydan dayağı çekmeleri ve İzmir’de, attıkları tweet’lerle insanları protesto eylemlerine davet etmekle, provokatörlük yapmakla suçlanan, “Twitter belası”nın 34 kullanıcısının gözaltına alınması da; aynı şekilde göstericilerin içine karışan bazı Vandalizm yanlısı grupların etrafı yakıp yıkma ve şiddet içerikli tepkilerinin de kabul edilebilir tarafı yoktur. Gezi Parkı’na ekilen hoşgörü, barış, kardeşlik tohumunun filizi şiddet yanlısı, karanlık, fırsatçı ellere teslim edilmemelidir. Bugün Gezi Parkı’nda yaşanan bir Türk Baharı değildir elbette; tıpkı direnişin, aşırı güçlerin, marjinal grupların, çapulcuların ya da CHP’nin bir organizasyonu olmadığı gibi. Bugün Gezi Parkı’nda yaşanan bambaşka bir şeydir. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Siirt yöresi 1 ne özgü, nohut2 lu ya da kıymalı ıspanak yemeği. 3 2/ Bir etkinliğin 4 geçici olarak dur5 durulduğu süre... Tatlı sularda ya 6 şayan, beyaz et 7 li bir balık. 3/ Eş8 yalara renk vermek için kullanı 9 lan madde... Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tür halk türküsü. 4/ 1 Hububat tozu... Uyaİ S K EN D E R nık, gözü açık... İki tar 2 S T A R E T E K la arasındaki sınır. 5/ 3 K A Y G A N A A Yurdumuzda kurulmuş 4 E R G E N E A Y yirmi bir Köy Enstitü 5 N A N AMU R sünden biri. 6/ Başa 6 D E N EME A R örtülen bir cins şal. 7/ U A B A Tabaka... Gelin ya da 7 E T A sünnet alayının önün 8 R E A R A B İ S de taşınan süslü ağaç. 9 K A Y R A S T 8/ Kır ya da köy yaşamını anlatan kısa şiir... Gizli yer, köşe bucak. 9/ Yavru yapmaya alışkın kümes hayvanları için kullanılan sözcük... Sergen. 1/ Ege yöresine özgü, patlıcanla yapılan bir yemek. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... “Yine bu yıl sensiz içime hiç sinmedi” (Şarkı). 3/ Demiryolu... İtalya’da yaşamış antik halk. 4/ Yalnızca l’e ve kendisine bölünebilen sayılara verilen ad... Bir nota. 5/ Duman lekesi... Moğollarda vergi toplamakla görevli devlet memuru. 6/ Portakala benzer bir meyve. 7/ Tavır, davranış... Ortaya çıkma, görünme. 8/ Hıristiyan azizlerine verilen san... “Tırpana” da denilen iri bir balık. 9/ Büyük yankı uyandıran, utanç verici olay. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 YUKARIDAN AŞAĞIYA:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle