22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2013 PAZAR 8 HABERLER Adil Oktay ‘Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi...’ kitabıyla cezaevlerinde yaşanan drama ışık tutuyor ‘Annem cezaevinde çalışıyor’ AİLELERİN VE ÇOCUKLARIN DRAMI TÜREY KÖSE Bize ‘Akil’ Değil ‘Akıl’ Gerek! Kıyamet kopuyor, aman aman kimler seçilmiş, kimleri BDP önermiş, kimleri AKP önermiş, ortalık toz duman. Bendeniz, TV haberlerine, şişirilmiş egolu erkeklerin ve kadınların katıldığı tartışma programlarına pek itibar etmem, benim işim sokaklarda neler oluyor? Dostlarımdan biri neredeyse ağlayarak telefon etti, “Canım yanıyor Işıl” diye söze başladı. “Hayrola ne oldu?” “Kürtler için yanıyor, bunca yıl mücadele ettiler, binlerce genç bu uğurda öldü, köylerinden oldular, açlık grevlerinde yaşamlarını yitirdiler ve şimdi bir ortaoyunun içine düştüler. Söyler misin bana, ne kazandılar? Yoksul Kürtlerden söz ediyorum, yoksa düzenin içinde palazlanmış, Türk mafyasıyla kol kola gezenlerden değil! Zaten onların hiçbir şey umurlarında değildi. Olanlar her zamanki gibi yoksullara oldu.” Söyleyecek hiçbir sözüm yoktu. Ben de düşündüm, yoksul Kürtler, köylerinden sürülen Kürtler, işkencelerden geçen Kürtler ne kazandı? Sokağa çıktım, bir taksiye bindim, taksi sürücüsü haberleri dinliyordu. Haberlerde “akil adamlar”. Sürücü radyosunu çat diye kapattı, “Kimi kandırıyorsunuz siz!” diye söylenmeye başladı. Ben de lafa girdim. “Abla” dedi, “kusura bakma, benim gencecik, babayiğit yeğenim şehit oldu. Annesi kahrından öleyazdı. Şimdi bak bu adamların içinde bir tane oğlu şehit olmuş anne var mı, baba var mı?” Bir an durdum, “sadece şehit olanlar mı, dağ da ölenlerin de anneleri babaları var!” diyebildim. “İşte mesele bu ya” dedi, “dağda ölenlerin de anneleri, babaları bu heyetin içinde yer almalıydı. Şimdi sahte sahte gözyaşı döküp acıları dindireceklerini sanıyorlar. İş ana yüreğinden başlar… Önce onlar el sıkışmalı, onlar kucaklaşmalı.” Taksi sürücüsüne içimden hak verdim. Bazen samimiyet her şeydir. Zekâsına güvendiğim, akıl aldığım bir dostum, “Yahu” dedi, “ilkel kavimlerden bu yana barış, silahları gömerek yapılır. İşin raconu budur. Şimdi biz dünyaya bambaşka bir barış biçimi gösteriyoruz, tam bir ortaoyunu oynanıyor. PKK belli ki, silahlarıyla yurtdışına çıkacak. Bu barış mı? PKK bunu hep yaptı, silahlar elde, yurtdışına çıktı, canı istedi silahlar elde içeri girdi. Şimdi de aynı şey oluyor. Şu anda PKK en güçlü durumunda, tamam savaş yorgunu olabilir ama bazı şartları mutlaka vardır, ortalıkta Kürtlere de Türklere de anlatılmayan bir anlaşma var”! Hadi dedim, gündemden uzak olmayayım, televizyonun başına oturdum, toplantıdan çıkan “akil adamları” izliyorum. Dakika bir gol bir! Heyetin içine, pilav üstündeki nohut gibi serpiştirilmiş sol görüşlülerden biri, 78’liler Vakfı Başkanı Celalettin Can konuşuyor. “Başbakan’a sorduk, batıya, 12 Eylül zamanı Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkenceleri anlatabilir miyiz? Doğuyu batıya anlatmak için buradan başlamamız gerek.” Hayda, 78’liler Vakfı Başkanı ülkeyi doğu ve batı diye hemen ikiye ayırdı. Ve sanki 12 Eylül’de ülkenin bütün cezaevlerinde işkence yapılmamış gibi, sadece Diyarbakır’dan söz etmek istediğini söyledi. Bence bırakın doğuyu batıyı önce bu ülkede solcuların ve yoksulların verdiği mücadeleden söz edin! Diyarbakır’daki işkence mağduruna söyleyin, sadece siz yoksunuz, bu ülkenin geniş coğrafyasında binlerce işkence mağduru var. Ve barış en çok işkence mağdurlarının gizli dayanışmasıyla kurulabilir. Kimseler sayıları 80 bini bulan, ellerinde silahlar ve zorunlu göçle köylerinden sürülen insanların topraklarını gasp eden, ekip biçen ve bölgede alikıran baş kesen durumuna gelen korucuların ne olacağını sormuyor. Dağlardan kendi memleketine inmek isteyenlerin, bir zamanlar çelik çomak oynadıkları kişilerin çok zengin ve nüfuslu olduklarını görünce geçirecekleri şoku sormuyor. Şimdilik söylemimizde barış var… Kutsal bir sözcük ama İslam şemsiyesi altında barış nasıl olacak? İşte başlangıç sorusu bu. ANKARA Sizin hiç babanızanneniz hapse girdi mi? Anneler ya da babalar günlerinde gözleriniz buğulandı mı? Okulda “veli” toplantılarına “velisi” hiç gelemeyen çocuklardan oldunuz mu? Babasıyla dışarıda gökyüzü altında çekilmiş bir tek fotoğrafı olmayan çocuklardan mısınız? Ya da bir parkta annesiyle hiç el ele yürüyememiş? Okumayı öğrendiğinizde hapishaneye mektuplar yazıp “Görülmüştür” damgalı mektuplar aldınız mı? Görüş günlerinde mi büyüdünüz? Yoksa, bizzat hapishanede büyüyen çocuklardan mısınız? Ekin Şinar gibi. Ekin’in annesi de babası da hapiste. Hapishanede 3. yılına giriyor. Annesi Gazal Dülek anlatıyor: “İlk tutuklandığımda kızım Ekin Şinar, henüz 10 aylıktı. (...) Ekin Şinar 1 yaşına geldiğinde (o sırada babası henüz tutuklanmamıştı) dışarıda zaman geçirsin ve babasına alışsın diye onu ara sıra dışarıya yollamaya başladım. İlk gittiğinde bir hafta dışarıda kaldı. Dönüşünde sütümü bir daha emmedi. (...) Şimdi ise 37 ayını dolduran çocuklar için dışarıda kreşe gitme hakkımızı kullanıyoruz. Servisle sabah götürülüp akşam beşte getiriliyor. Orada yaşadığı tek sıkıntı diğer çocukların anne babalarının kreşe çocuklarını karşılamaya geldiğini görüp bizim neden gelemediğimizi anlayamamak.” Gazal Dülek, kızını ayda bir açık görüşlerde “Babasının kaldığı hapishaneye götürülsün” diye dışarı yolladığını da ekliyor. Ekin, annesiyle babasını hiç bir arada görmemiş. Adil Okay’ın “Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi...” kitabı “görüş günlerinde büyüyen çocukların” hikâyelerinden oluşuyor. Okay, can acıtan, yürek yakan hayatları anlatıyor. Örneğin Turan Demir’in hikâyesi. 20 yıldır cezaevinde, sessiz çığlığı nasıl da dokunaklı. “Kızım şu anda 21 yaşında, üniversite öğrencisi ama ben onu toplam 21 defa görmüşüm ya da görmemişim, toplam 21 defa dokunamamış, sarılamamış, kucağıma alamamışım. (...) Kızım büyüdü Dicle Üniversitesi’ne başladı bu sene. Oysa ben onun çocuk kalmasını isterdim: Ben çıkacaktım birlikte büyüyecektik ama olmadı...” diyor. Sonra kızı Eylem büyümüş ve o da hapse düşmüş. Babasına, “Dışarıda olsaydım bu pazartesi seni görmeye gelecektim...” diye mektup yazmış... Ve, 30 yıldır cezaevinde olan Cuma Özkan’ın hikâyesi: 1993 yılında tutuklandıktan üç ay sonra kızı Şehriban dünyaya gelmiş Şehriban, artık 20 yaşında. Cezaevi ziyaretlerinde, görüş günlerinde büyümüş. Babasını hiç özgür görmemiş... 10 yıldır seslerini duymadım lattin Öget müebbetA lik, 6 yıldır tek kişilik hücrede. Eski eşi ile resmi nikâhları olmadığından soyadları tutmadığı için 16 yıl boyunca iki oğlu hiç ziyaretine gelememiş. Oğullarının büyümelerini fotoğraflardan izlemiş. Celil Kaçmaz, 16 yıldır hapiste. “Yakalandıktan sonra tam 6 yıl çocuklarımı göremedim. Cezaevinde bir arkadaşımın yol parasını temin etmesi suretiyle 2002’de çocuklar görüşüme gelebildiler. Ve tam 10 yıl oldu seslerini duyamadım, yüzlerini göremedim” diyor. Eşinin ailesi korucuymuş, yolları ayrılınca çocuklarından da uzak düşmüş... E‘Zindan’ adlı çocuk yaşındaymış. Kasım Karataş 23 yıldır hapiste, kızı Gülistan 23 yaşında. Yani babasını hiç özgür görmemiş. Gülistan evlenirken de babası kızını mektupla tebrik etmiş. “Biricik kızının en en anlamlı ve mutlu gününde onu yalnız bırakmayan konuklarına” mektupla teşekkür etmiş. Cevat Yerdegül, 20 yıldır cezaevinde. Uzun zamandır görmediği kızı Mizgin bir gün cezaevine getirildiğinde tanıyamamış. Çocukları Mizgin ve Mazlum hapishanenin “babalarının diğer evi” olduğunu sanıyormuş. Erdal Süsem’in “oğluyla dışarıda çekilmiş fotoğrafı yok”. 63 yaşındaki Şükriye Kardaş’ın 6 çocuğu da cezaevindeymiş... Ya, 21 yıldır cezaevinde olan Ali Benek’in dört çocuğunun hikâyesi? Yakalandığında eşi hamileymiş, doğan çocuğuna “Zindan” adını vermişler. Neyse ki, Ali Benek’in itirazı sonucunda “Hakkı” diye değiştirilmiş... bedin Abi, müebbetlik, 17 E yıldır cezaevinde. Yakalandığında kızı Hebun bir Aklımdan çıkmadılar Eylül’den sonra 12 Fransa’da mülteci olan ve 1994’te Türkiye’ye dönünce yakalanıp mübebbet hapse mahkum edilen Mehmet Gök’ün hikâyesi insanın boğazına kocaman bir yumru gibi oturuyor. Gök, tam 26 yıldır çocuklarıyla iletişim kuramamış. Çocukları anneleriyle Fransa’da kalmış. “Ben en son çocuklarımı gördüğümde küçük oğlum Siyar 3, büyük olan Cumali 6 yaşındaydı. Aradan 26 yıl geçti. Bu 26 yıl boyunca onları hiç göremedim ama hiç aklımdan hayalimden çıkmadılar” diyor... Çocuklarının ne bir fotoğrafı var ne de bir gün karşılaşsa hangi dilde iletişim kuracağını bilebiliyor... Yazar Adil Oktay, ‘amacım ağlatmak değil empati oluşturmak’ diyor Çocukların gözü yolda dil Okay, kitaptaki kahramanlarının hikâyelerine, yaşamlarına aşina. Hapishaneyi, işkenceyi, sürgünü biliyor. “Niye böyle bir kitap yazmaya karar verdiniz” diye sorduk, şu yanıtı verdi: “Hem ben, hem babam şair Süleyman Okay cezaevlerini tanıyoruz. Hem dışarıda görüş günlerinde kuyrukta bekledik hem de görüş günlerinde içeride ziyaretçi bekledi A Adil Okay ğimiz oldu. 20 yıl sürgünden sonra ülkeye döndüm. Memlekete gelince koşulların uzaktan izlediğimden çok daha kötü olduğunu, ülkenin açık cezaevine dönüştüğünü gördüm. İdealleri için, daha güzel bir dünya ütopyasıyla hapishaneye doldurulan mahpuslarla yazışmaya başladım. 2012 yılında, 23 yıldır zindanda olan Kasım Karataş’ın 25 yaşındaki kızı beni düğününe davet etmişti. Kasım’ın kızına Gaziantep Hapishanesi’nden yolladığı mektubu düğünde okuma görevi de bana düşmüştü. Mektup, düğünde bulunan herkesi ağlattı. İşte bu olay(lar) beni düşünmeye, araştırmaya ve yazmaya teşvik etti. ” Adil Okay, “görüş günlerinde büyüyen çocuklar”ın bazılarının konuşmak istemediğini, bazılarına da soru sormanın kendisine “zor, ağır geldiğini”, bu nedenle birebir görüşme yerine yazışarak bilgi edindiğini anlatıyor. “Dışarıda annesinin babasının yolunu gözleyen on binlerce çocuk var. Bu mektuplar benim bitmeyen kâbuslarım oldu. Kitapta amacım ağlamakağlatmak değildi. Okuyucuları empati yapmaya sevk etmekti. Öfkelendirmek ve bu öfkenin itiraza dönüşmesini sağlamak istedim” diyor. Cezaevlerinde 130 bin kişi var. n binlerce ailenin mağduriyetlerinin giderilmesi, hayatlarının kolaylaştırılması için ne yapılmalı? Okay, bu soruya da şu yanıtı veriyor: “Öncelikle var olan yasalar hakkaniyetle uygulanmalıdır. Artı, var olan yasalar mahpusların lehine iyileştirilmelidir. Keyfi cezaları biliyoruz. Geçmişte hücre yasağı vardı, şimdi F tipi ile herkes hücrede olduğu için iletişim yasakları başladı. Görüş yasakları arkasından mektuptelefon yasakları başladı. Sürgünler ayrı bir ceza. Bir hapishanede serbest olan renkli kalemler, diğerinde yasak. Çocukları olan mahpuslara (adlipolitik tümüne) açık görüş hakkı genişletilebilir. Mahpuslar ailelerininçocuklarının bulunduğu kentteki hapishanelerde kalmak istiyorlar, sürgünle cezalandırmak yerine bu sağlanabilir. Düşünün çocuklar ve eşler 1520 saat yolculuk yapıp açık görüşe geliyorlar. Tabii asıl beklentimiz öncelikle politik mahpusların hemen serbest bırakılmasıdır. Adına af mı denir, şartlı tahliye mi denir fark etmez.” ‘Koşullar değişmeli’ O 58 Yaşındaki Tahir Canan 32 yıldır cezaevinde Torunlarını görüş ‘Annemin çalıştığı yer’ e sonra o çocuklar büyüyor, bu kez kendileri “içeri” düşmeye başlıyor. Ailelerin ikinci kuşak cezaevi ziyaretleri başlıyor. Sarp Kuray ile kızı Zeynep Kuray gibi. Gazeteci Zeynep Kuray, Bakırköy Cezaevi’nde annesi Meral Kurum ile kalan çocuk Renas’ı anlatmış: “Meral Kurum boş bir iddianameyle 11 yıl hapse mahkum edildi. 3 yaşındaki oğlu Renas, cezaevini annesinin işyeri sanıyor, ‘voltacılık’ oynuyor, leğen ve çekpas sopasıyla oyuncak yapıyor. (...) Gardiyanlardan korktuğu için cezaevinin kreşine gidemeyen ve her an annesinden koparılma endişesiyle yaşayan Renas’ın sık sık annesine ‘Anne artık burada çalışmayı bırak’ demesi tüm yaşananları özetliyor.” gününde tanıdı V ‘Bürokratik cumhuriyet tırtıl’ ? AYDIN (AA) AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, partisinin Aydın İl Başkanlığı’nın düzenlediği “Siyaset Akademisi” programına katıldı. Çelik yaptığı konuşmada “Bürokratik cumhuriyet tırtıl gibi tiksindiricidir. Biz kelebek güzelliğinde demokratik cumhuriyet olsun istiyoruz” dedi. Tekirdağ’da 12 tutuklama ? Yurt Haberler Servis Tekirdağ’da “ihaleye fesat karıştırma ve yolsuzluk” iddiasıyla bir temizlik şirketine düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınan 16 kişiden 12’si çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu. Tutuklananlar arasında Tekirdağ belediye başkan yardımcıları E.Y. ve H.G. de bulunuyor. İhtiyaç molası pahalıya patladı ? Yurt Haberleri Servisi Niğde’nin Ulukışla ilçesinde tuvalete giden makinistlerin el frenini çekmeyi unuttuğu tek vagonlu lokomotif 40 kilometre kontrolsüz şekilde yol aldı. Yokuş aşağı hızlanan lokomotif ve takılı tek vagon, hızla boş araziye girerek devrildi. Makinistler açığa alındı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle