17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 KASIM 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 “Türkiye’de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne özel yaşamlarında hiç kimse karışmıyor. Burası hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar!” Nitekim AKP lideri ve Başbakan Erdoğan da bu kurala 11 yıldır uydu... Ecevit, FİİLEN VE RAHŞAN HANIM.. bu sözleri TBMM’den Başbakan her vesileyle “ileri güvenoyu almış demokrasimiz” ile övünüyor. bir hükümetin Cumhurbaşkanı Gül ise İngiliz başkanı olarak Guardian’a “demokrasi açığımız söylemişti. var!” diyor. Başbakanların, “Demokrasi açığının” nedeni, anayasayı, TBMM sorunların hukuken değil, “fiilen” İçtüzüğü’nü ve hukukun çözülmesinden. üstünlüğünü savunmak Üniversite ve belediyelerde temel görevleridir. başörtüsü sorunu “Ben yaptım HHH oldu” metodu ile çözüldü. Anayasa, Anayasa Ama 90 yıllık doğru olan artık Mahkemesi ve Danıştay yanlış hale gelen bu “yasağın” fiilen kararları kamusal değil hukuken düzeltilmesiydi. alanda türbana izin Rahşan Ecevit’in sözlerine kulak vermiyordu. vermeliyiz: Nitekim bu kural, “Konu kapanmamıştır. Aksine, 11 yıldan beri AKP kamuda emsal teşkil edeceğinden iktidarınca da ve dolayısıyla mahalle baskısı uygulanıyordu. yaratacağından, (sorun) şimdi İktidarın yapması başlamıştır.” gereken, bu Yani.. yanlışlığı “fiili durum “Fiili” başörtülü avukat, yargıç ve yaratarak” değil, savcı görüntüleri. mevzuatı değiştirerek Türbanlı Bayan Başkomiser düzeltmektir. haberleri yakındır. TBMM İçtüzüğü’ne Bugün Bülent Ecevit’in 7. ölüm yıldönümü. Başta iktidar, kimi CHP çevreleri bile kendisini ne yazık ki hayır ile anmıyor! Güncel bahane, 14 yıl önceye dayanıyor. Sonradan, ABD uyruklu olduğu belgelenen Merve Kavakçı adlı türbanlı kadın milletvekili marifetiyle yaratılmak istenen fiili duruma karşı, 1999 yılında Ecevit’in söylediği sözler gündemde. “Burası devlete meydan okuma yeri değildir! Bu kadına haddini bildirin!” Bu sözlerin önü de var: Devlete, yani Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyete... Çünkü yeni bir devlet yaratma süreci devam ediyordu. “Meclis ve başörtüsü” konusunda iktidarın çifte standardı açıktı. Bu, CHP’li Şafak Pavey’in gündeme getirdiği “kadınlara pantolon serbestliği” karşısında gün gibi ortaya çıktı. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli açıkladı: “Kadınların pantolon giymesi için içtüzük değişikliği şart!” Hukukla dalga geçmek böyle oluyor... Umalım CHP sözcüleri, “türban/pantolon, ikisi de giysi” tartışmasına girmezler. Ve CHP’li kadınlar, AKP’li (4 artı 1) hacı kadın milletvekilinin açtığı içtihat kapısından pantolonlarıyla geçerek Genel Kurul’a girerler. TBMM İçtüzüğü genel kabul gören uygulamayı “mevzuat hükmü” sayıyor. HHH İktidar 11 yıldan beri aşama aşama siyasal, toplumsal ve kültürel iklim oluşturdu. Bu iklim sayesinde kendi Ecevit’i Anarken.. 1970’lerin başında “umut” idi. Kendi efsanesini 12 Mart 1971 darbesi sonrasında yarattı. 1977 seçimleri öncesinde zirvedeydi. Milliyetçi Cephe diye kurulan siyasi ittifaka karşı gerçek bir umudun/ kurtuluşun rüyasıydı. Sağcının solcu ile sokaklarda vuruştuğu bir ortamda yapılan 1977 seçimlerinde CHP yüzde 41.3 oy alabildi. 450 sandalyeli TBMM’de 213 milletvekili kazanabildi. Kumar borcu olmayan 13 sağcı siyasetçi ile kapatmak zorunda kaldığı bu “çoğunluk” onun (ve ne yazık ki solun) gördüğü son zafer oldu! Sıra CHP’li Kadınlarda... Umut Ver! Son güneşler de gidiyor, mevsimidir. Tonlar yer değiştiriyor. Sarı sıcak, üşümeye yolcu sonbahar. Başka rüzgârlar zamanı şimdi, soğuk geliyor. İçine dönüyor, kapanıyor doğa, renk değiştiriyor. Ağır basıyor yalnızlık, tesellisi zordur... Korunma hissiyatı, yaşamı sürdürme kaygısı belki. Belki de ağır hüzün günleri kapıda... Yalnızlaşmak, yok sayılmak, öteki olmak... Tutunduğun ülke, bıraktı ellerini çünkü. Cumhuriyetine ne oldu? HHH Bir kıvılcımla çoğaldığın çocukluğunun bayramları değişmiştir artık, çalınmış belki. Güzelliklerine yürüdüler, vurdular. Hoyrat, acımasız geliyor kara bir bulut üstüne. Bir zaman öteki olduğunu söyleyenler, büyük çoğunluğu ötekileştirdi şimdi. Değiştirdiler. Hak, hukuk yok! Ne kaldı? Yargı mı, medya mı, siyaset mi, üniversite mi? Zaman değişti bak; düz bir satıhta, omurgasız bir deniz canlısı gibi düzen. Kara sakal, badem, bıyık egemen. HHH Peki, ne yapacaksın? Ağır travmalarda bırakıp kaçamazsın, farkındasın yurdunun. Yalnızlık kendinedir ama, “insan” demişsin bir kere, “Sömürüsüz bir dünya!”; yok sayamazsın. Fark et! Şarkıdaki gibi; yazmadığın bir hikâyede, uzun ya da kısa vadede, az biraz keşfediyorsun belki olan biteni. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi dayatsalar da sana ve okullarında çocuklarına... Bir zamanlar öteki olmaktan yakınan azınlığın şimdiki iktidarında “öteki” sayılsan da... Yoksun, hiçsin, başkasın deseler de diren... Olsun, yalnızlığın da başka bir gücü var çünkü. Bu toprakları kurtaranlar da çok yalnızdı bir zaman. Ve diren, İzmir’sin sen, ülkesin. “Cumhuriyetçi olmak bir şehri geri kalmışlığa mahkum etmek midir” diye sorulsa da, “güzelliklerini kırmaları gerektiğini” söyleseler de, diren... Bayramda bayraklarla donatılmış kentine “dokundursalar” da, gâvur görseler de diren... Yaşama güven, umudunu koru. Düşlerin yıkıldıysa eğer, yeniden kur. Karalar, çizgilerle, engellerle kesiliyorsa, sonsuz denizlere bak. Gemileri yakmak ne çare! İçtüzük Değişikliğini Beklemek Niye? “Kadın milletvekillerinin başörtüsü takabileceği ve pantolon giyebileceği” diye bir hüküm koymaktır. Ama bunu yapmak yerine... Başbakan’ın “rövanşçı” karakterine uygun biçimde... “Yemişim sizin laikliğinizi!” üslubuyla hukukun üstünlüğü ilkesine ve laik Cumhuriyete bir çentik daha atıldı. İktidar her zamanki gibi, “fiilen kendi hukukunu yaratma” yolunu seçti. Tam da Ecevit’in dediği gibiydi: Maksat... “Devlete meydan okumak!” atadığı Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere kuvvet komutanları, sayısız subay “terörist” diye damgalandı. Seçilme hakkı tanınan ve milletvekili seçilen Mustafa Balbay dahil birçok kişi terörist diye damgalandı. Bu iklim sayesinde kendine özgü fiili bir oldubitti hukuku yaratmayı da başardı. Bunun semeresini almaya devam ediyor. Anayasada veya TBMM İçtüzüğü’nde en küçük bir hukuki düzenleme yapmadan, TBMM Genel Kurulu’na başörtüsünü sokması da bunun son örneğidir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Hapishaneden İnsan Sesleri… Bugün size hapisten özgür (!) dünyaya sesini duyurmaya çalışanların hikâyelerini aktarmak istiyorum. Geçen çarşamba günü Hasdal Askeri Cezaevi’ndeydim. Medyadan duymuşsunuzdur herhalde, Ergenekon davasındaki savunmalarıyla halkımızın kalbinde taht kuran Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon davasında tanıştığı Kezban Merey ile Hasdal’da evlendi. Kemal Kılıçdaroğlu , Baro Başkanları Metin Feyzioğlu ve Ümit Kocasakal ile siyasi davaların değerli avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz de bu buruk mutluluğa tanıklık edenler arasındaydı. Belki de geleceğin başbakanının düğününe katıldık, kim bilir! Çelebi, hapishanedeki bu süreci internet üstünden uluslararası hukuk eğitimi alarak geçiriyor, geleceğine yatırım yapıyor. Geri ödemeli burs arayarak gerçekleştirmeye çalışıyor bu güzel hedefi… Türkiye onu seviyor ve ona güveniyor. O soğuk, buz gibi ama samimi insani sıcaklıklarla ısınan bu ortamın içindeki diğer davetliler arasında birçok tutsak değerli subay vardı. Mehmet Aygün, özgürlük arayan tutsak bir can hakkında heykel yapmış. Ağaç gövdesinden nefis bir iş. Ruhu var. Onların özgürlüğünü ellerinden alan komplolara karşı en büyük gücü, Atatürk’ün “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir ” felsefe sinden aldıklarını söylüyor. O ağaç gövdesinin üzerinde 102 başka tutsak subayın imzası var. Sözlerini şöyle tamamlıyor Kurmay Albay Aygün: “Türk askeri kurallara uyar. Ne kilise ne cami bombalar, bu da zaten komployu ispat eden ana faktördür. 1907 Lahey kurallarına, Osmanlı dönemi dahil hep uymuşuzdur.” Tutsak subaylardan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, orada bir kitap hediye ediyor bana, “Kardak’ta Kahraman, Hasdal’da Esir ”. Kendisi 1996’da Kardak krizi sırasında kayalıklara Türk bayrağını diken SAT timinin komutanıydı. 398 sayfalık kitabında emperyalizm destekli cemaatin subayları nasıl esir aldığını, Ergenekon ve Balyoz davalarının nasıl birer kurgu olduğunu anlatıyor. Ordunun özeleştirisi ve Hasdal’da yaşam da kitabın içeriğinin diğer ilginç açılımları. Her şey detaylı, alıntılı, kanıtlı. Kaynak Yayınları’ndan; muhakkak okuyun! Balyoz tutukluları bana ayrıca arada sırada mektuplar yollayarak içlerini döküyorlar. Her şeye rağmen geleceğe güvenle bakmaya çalışıp yan yana durarak çektirdikleri fotoğrafları yolluyorlar. Bazen bonkörce yaptıkları iltifatlardan mahcup olup, dışarıda demokratik mücadeleyi sürdüren bizlerin omuzlarına güvenle yükledikleri sorumluluklar altında eziliyorum. Bir yandan başlarına gelen akıl almaz senaryo ürünü komploları kalemlerine sığdığı ölçüde yazarken, bir yandan da aileleriyle beraber yaşadıkları akıl almaz maddimanevi zorluklarla boğuşuyorlar. Hiç hak etmedikleri bir durumla karşı karşıyalar. Aralarından biri bana portremi yapıp yollamış, teşekkür etmek için yine ne diyeceğimi bilemedim. Onu da aynen daha önce Ali Özoğlu’nun bana yolladığı “Özgürlük Çiçekleri” gibi atölyeme koydum. Sevgili Tuncay Özkan’ın da yeni bir kitabı çıkmış. Adı: “Ötekiler.” Henüz okumadım ama Ayşe Arman’ın, Tuncay’ın sevgili kızı Nazlıcan aracılığıyla soruları içeri yollayıp yaptığı röportajı okudum ve çok merak ettim. Dün Tuncay’ın kitabını TÜYAP’ta okurları için onun adına imzaladım. Çok yoğun bir duygu bu. Sevgili Tuncay, bu duvarlar sonsuza dek böyle dikilmeyecek. Özgürlük, bir hayal, bir teori, bir hatıra olarak kalmayacak, inan bana. Bu ülkede yaşadıklarımız ve geliştireceğimiz dayanışma bunu sağlayacak. Subay eşleri görüyorum. Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç’ın yaşamdan, davalardan tanıdığım, dost olduğum eşi Güney Kılınç ve emekli Orgeneral Çetin Doğan’ ın eşi Nilgül Doğan. Her ikisi de metanetle yaşamlarını sürdürürken ömürlerinin belki de sonbaharında bu dramı yaşıyor olmalarına kahroluyorlar. Ama hep kararlı bir gurur ve inançla. Subay eşlerinin çoğu seslerini duyurabilmek için her cumartesi “Vardiya Bizde” platformlarında buluşuyor meydanlarda… Bence muhakkak bir gün onlara katılın, seslerini, çığlıklarını dinleyin. Bu sorun hepimizin. Ergenekon davası bizleri deli edecek şekilde sonuçlandı. Mustafa Balbay artık Ankara Sincan Cezaevi’nde. Sevgili eşi Gülşah, kızı Yağmur ve oğlu Deniz’le artık nispeten biraz daha sık ve rahat görüşüyor. Yağmur ve Deniz’e, daha doğrusu geniş bakarsak Yağmur’lara, Deniz’lere, Ali’lere, Sedef’lere bunu yapanlar, onları ailelerinin temel direğinden uzak yaşamaya mahkum edenler, elbet bir gün bu kararlarıyla yüzleşecekler… Belki ahrette ama tercihen bu dünyada, bu topraklarda! HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] VEFAT Merhum Ö. Taha Toros ve Merhume Meliha Toros’un oğulları, Hilmi Toros ve Zeynep Çağla Toros’un kardeşleri, Harmonie Luca Manelli’nin amcaları, AhmetHandan Bayburt ve Nur Janet Reno’nun dayıları, Gülsüm Göksu Bayburt’un büyük dayısı, Anais ve Elisa Mavalin’in büyük amcaları, Tibet Toros Zara’nın dedesi, Zeynep Meliha Toros ve Melisa Toros’un babaları 1970 Robert College ve 1977 İTÜ Mezunu Yüksek Elektrik Mühendisi Kâmil TOROS 04 Kasım 2013 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 06 Kasım 2013 günü (yarın) ikindi namazına müteakiben, Zincirlikuyu Camisi’nden kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecektir. Ailesi SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ağrı’nın 1 Doğubeya 2 zıt ilçesine özgü bir tür 3 köfte. 2/ Bir 4 nota... Mü 5 zikte hatalı 6 çıkan sese 7 verilen ad. 3/ Isparta 8 ilinde, do 9 ğal güzel 1 2 3 4 5 6 7 8 9 liğinden dola1 E B R EH E O T yı “ulusal park” kapsamına alın 2 B E N D İ M A H İ A V İ Y E T mış bir göl... Vi 3 A L 4 B E N T L İ L A layet. 4/ AltınT E N N dan sopa gös 5 İ M A terilir... Kars’ın 6 L E M Y E Z E L D U A O A K doğusundaki ün 7 E lü eskiçağ ken 8 P İ S T O L E I R AMA K ti. 5/ Sivas’ın bir 9 O K ilçesi... Jimnastikte eller üzerinde havaya yükselmeye verilen ad. 6/ Bir haber ajansının kısa yazılışı... Saz ya da kamıştan örülmüş büyük sepet. 7/ Hindistan’da paryalardan da aşağı sayılan ve “dokunulmazlar” da denilen halk. 8/ Geleneksel Hawaii dansı... Bir organımız. 9/ İçine peynir, kıyma gibi şeyler konularak hazırlanan bir tür çörek... Yemek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İspanya’da Endülüs Arapları’ndan kalma saraylara verilen ad. 2/ Sıcak bölgelerde yetişen ve gövdesinin kalınlığı, yirmi metreyi aşabilen bir ağaç... Holmiyum elementinin simgesi. 3/ “Yok” sözcüğünün karşıtı... Saz ya da kamıştan yapılmış kulübe. 4/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı.... Bir pamuk cinsi. 5/ Yoksul... Kastamonu’nun bir ilçesi. 6/ Öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acısını dindirmek için doktor tarafından öldürülmesi. 7/ Romanya’nın plaka imi... Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi. 8/ Nikel elementinin simgesi... Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad. 9/ Birden çok minaresi olan büyük camiler için kullanılan sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle