17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ Şaşırtıcı bir durum var, gölün çevresindeki lokantalarda, otellerde pek az Türkiyeli yurttaş var. Burası Arap turistlerin vatanı olmuş. Arap turistler Y oksa ben İsviçre’de miyim? Hayır hayır burası Türkiye ve Karadeniz yaylaları. Ben bir Ayder Yaylası’nda, bir Uzungöl’ün kıyısındayım. Hava öylesine güzel ki, göl çevresinde piknik yapanlar, gezmeye gelenler, mutluluktan uçuyor gibi. Böyle bir manzara karşısında bana da mutluluktan uçmak düşüyor. Göle çevredeki ormanların yansıması baş döndürücü, hani insan burada kalabilir, bir ömür geçirebilir. Şaşırtıcı bir durum var, gölün çevresindeki lokantalarda, otellerde pek az Türkiyeli yurttaş var. Burası Arap turistlerin vatanı olmuş. Her yerde onlar, peçeli, sadece gözleri görünen Arap kadınları ve en kıyak Avrupa giysileri içinde erkekler ve erkek çocukları, küçücük kız çocukları bile peçeli… Öyle ki, ancak sekiz yaşında gösteren bir kız çocuğu da peçesini kaldırıp sütlaç yemeye başlayınca, gerçekten benim canım pek bir sıkılıyor. Hani gidip peçeyi çekesim geliyor. Oysa yaylanın gerçek sahipleri Karadeniz kadınları, bayram dolayısıyla öyle şık giyinmişler ki, görmeye değer. Ayrıca başlarını çok hoş bir biçimde bağlıyorlar. ‘Vatandaş Mustafa’ ile konuşurken ben de başımı onlar gibi bağladım. Fotoğrafta göreceksiniz. Vay canına, çöl sıcağından ve çoraklığından sonra buranın Arap turistlere cennet gibi geldiği aşikâr. Şimdiden yaylalarda pek çok ev almışlar. Haklılar, burası cennet olmalı. Yerli ahali, gölün çevresinin dolmasından şikâyetçi. Ama hiçbir cennet bu yüzyılda saklı kalmıyor. Şimdi cenneti korumanın zamanı, neyse ki Karadeniz korumanın fazlasıyla farkına varmış durumda. Gölün çevresine yapılacak oteller dört katı geçmeyecekmiş. Ayrıca hepsi dıştan ahşap kaplama yapılıyor. Bir de şu Çin malları hediyelik eşya dükkânlarından silinip süpürülmeli. Karadeniz kendi otantik hediyeliklerini bir an önce devreye sokmalı. Aradım taradım, sadece burnu kocaman bir Laz kadın heykeli buldum. Fiyatı biraz yüksek geldi, satıcıya “Bu fiyat fazla değil mi” diye sordum. Yanıtı, “Bu buruna bu para az bile” dedi, aldık. Karadenizlilerin en büyük özellikleri kendileriyle acayip dalga geçmeleri. l ‘ALEVİ’ DİYE DÖVÜLEN ÇOCUK 7 cenneti bulmuş 6 yıl sonra ‘Mağduriyet yok’ kararı HİLAL KÖSE Esenyurt Ali Kul Çok Programlı Lisesi 1. sınıf öğrencisi Burak Kul’u, Alevi olduğu için dövdüğü, tehdit ettiği gerekçesiyle yargılanan Edebiyat öğretmeni Zeki Yılmaz’a 4 bin 340 TL adli para cezası verildi. Yargıç, giderilecek somut bir mağduriyet bulunmadığı gerekçesiyle hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Burak Kul, 2007’nin ramazan ayında öğretmen Zeki Yılmaz tarafından dövülmüştü. Olay, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından da doğrulanmış, 3 yıl sonunda öğretmenin ifadesini alan savcı dava açmıştı. Sanık öğretmen olaydan 4 yıl sonra yargıç karşısına çıkarılmıştı. Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dün sonuçlandı. Duruşmaya gelen sanık Zeki Yılmaz, suçlamaları reddederek beraat talep etti. Müdahil avukatı Metin İriz de “Şikayetimiz sürüyor. Cezalandırılmasını istiyoruz” dedi. Davayı sonuçlandıran mahkeme yargıcı, sanık Yılmaz’ı, Burak Kul’u yaralamak suçundan 150 gün adli para cezasına mahkum etti. Sanığın sabıkasız oluşunu dikkate alarak takdir indirimi uygulayan yargıç, cezayı 187 güne indirdi. Sanığa verilen cezanın bir günlük karşılığı 20 TL olarak hesaplandı. Verilen ceza 3 bin 740 TL’ye çevrildi. Sanık “tehdit” suçundan da 660 TL adli para cezasına mahkum edildi. Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışlarını göz önünde bulunduran heyet, ileride bir daha suç işlemeyeceği kanaatiyle, giderilebilecek somut bir mağduriyet bulunmadığını belirterek, hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Sanık 5 yıl boyunca başka bir suç işlemezse dava düşürülecek. Baba Ziyram Kul cezanın düşük olmasına tepki gösterdi. Kul “Yargıç sanığı korudu. AİHM’ye kadar gideceğiz. Olay nedeniyle oğlumu özel okulda okuttum. Liseyi daha yeni bitirdi, şu an askerde” dedi. ‘ÇAY OCAĞINA KADAR BEKLEYEMEDİK’ Yolda gidiyoruz, bir tarafımız dağ ve orman, bir tarafımız uçurum. Tam uçurumun başladığı yerde, bir Karadeniz semaveri kurulmuş ve orta yaşlı iki adam semaveri yakmak için uğraşıyorlar. Durup bir hatır soralım diyoruz. “Bu dağ başında ne yapıyorsunuz?” Adamlar gülerek yanıt veriyorlar; “Biz memleket delisiyiz. A ha bu Bilecik’ten geldi, ben Adapazarı’ndan, 1500 kilometre yol yaptık. Memlekete az kaldı ama baktık hasret bizi daraltıyor, semaverimizi çıkarıp bir çay yapalım da içelim” dedik. “Hemen ilerde çay ocağı var.” “Arkadaş sana biz memleket delisiyiz dedik. Çay ocağına kadar bekleyemedik. Anla gayrı.” “Peki kolay gelsin ama bir türlü ateşi yakamıyorsunuz” “Anlamıyorsun, bu işin kuralı böyle, ateş seni zorlayacak ki, vatana geldiğini anlayasın.” Peki hoşça kalın! Fotoğraflar : Şengül Kaya Baba: Ceza az ‘Bu gençler besinsiz kalmış’ Maçahel’de TEMA’nın kurmuş olduğu küçük otelde, bir heyecan bir telaş, otelde kalanların hepsi kendilerini otelin toplantı salonuna atmış, bekliyorlar. Az sonra dünyaca ünlü Maçahelli yaşlılar korusu sahne alacak. Bu arada ben merak edip yaş ortalamasını soruyorum, yedi kişiler ve yaş ortalaması 75. Bekliyoruz. Az sonra mahalli kıyafetler içinde, yaşlılar korusu sahnede arzı endam ediyor. Ve birden müthiş bir çoksesli koro başlıyor. Bunların hepsi mi usta? Biri bırakıp biri alıyor. Anlamadığımız bir dilde söylüyorlar, Gürcüce. Ama o da ne? Şimdi Hemşince, şimdi de Lazca söylüyorlar. Rehberimiz dağların çocuğu Bekir, bize sürekli açıklama yapıyor. Her şarkının sözlerini Türkçeye çevirmeye çalışıyor. Çok yorucu, tamam anlamları kalsın, biz şarkıları dinleyelim. Hayır, bu adamlar kesinlikle yaşlı değil. Şöyle bir selam verip bizi otelin önündeki açıklıkta halay çekmeye çağırıyorlar. Hayda, en az yüz kişi l ERDOĞAN’IN BAŞMÜŞAVİRİNE GÖREV TRT’de bir skandal daha FIRAT KOZOK ANKARA Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Genel Müdür Yardımcılığı’na getirilen Başbakanlık Başmüşaviri ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın arkadaşı İbrahim Eren’in, kurumda “görevlendirildiğini” açıkladı. Oysa TRT, anayasanın 133. maddesi uyarınca özerk olması gereken bir kurum. İbrahim Eren’in, mevzuata aykırı bir şekilde TRT Genel Müdür Yardımcılığı görevine atandığı bir süre önce kamuoyuna yansımıştı. Bilal Erdoğan’ın Kartal Anadolu Lisesi’nden arkadaşı olan ve Turkuaz Medya grubunda görev yapan İbrahim Eren, TRT Genel Müdür Yardımcılığı’na getirildi. CHP’li Sezgin Tanrıkulu, tartışmalı atamayı TBMM gündemine taşımıştı. Bülent Arınç, Tanrıkulu’nun sorularına skandal bir yanıt verdi. Arınç, “Başbakan Başmüşaviri kadrosunda bulunan Sayın İbrahim Eren, 23.07.2013 tarihinde kurumumuz genel müdür yardımcılığına görevlendirilmiş olup kurumumuza asaleten ataması yapılmamıştır” dedi. Arınç, Eren’in hangi mevzuat hükümleri uyarınca görevlendirildiği konusunda hiçbir açıklama yapmazken TRT’den önce hangi kamu kurumlarında çalıştığı sorusunu da görmezden geldi. Ancak bunların da ötesinde Arınç, bir başbakan başmüşavirinin TRT’de görevlendirildiğini belirterek aslında skandal bir itirafa da imza atmış oldu. Çünkü başbakan müşavirinin TRT’de görevlendirilmesi, anayasayla doğrudan çelişiyor. TRT, anayasanın 133. maddesi ve kendi yasasına göre özerk bir kurum, dolayısıyla Başbakanlık’a bağlı herhangi bir birim değil. şimdi dışarıda ansızın ortaya çıkan akordeon eşliğinde halay çekmeye başlıyoruz. Ama olmuyor, otel müşterisi gençler pek bir nazlı. O zaman yaşlılar korosunun en yaşlısı gidip gencecik bir otel müşterisi kızı dansa davet ediyor. Ve kendi aralarında karar vermişler, “gençleri pek bir besinsiz” bulmuşlar, bu nedenle Kafkas arısının yaptığı mis kokulu kestane balını dağıtmaya başlıyorlar. Bir yandan da kuzinede pişen kestaneler ellerimizi ısıtıyor. Muhteşem bir gece, hava sıcak ve gökyüzünde gülümseyen bir ay var. Yaşasın hayat! Şarabın ve operanın merkezi: Batum Bu sabah bir günlüğüne Batum’a geçeceğiz. Pasaporta gerek yok, nüfus kağıdınız yeter, on beş lira da geçiş parası ödüyorsunuz. Batum Hopa’dan sonra Karadenizlilerin eğlence merkezi. En çok da kumar oynamak için gidiliyor. Dünyanın her çeşit ağacının bulunduğu Botanik Bahçesi ya da Altın Post heykelinin durduğu Avrupa Meydanı kimselerin umuru değil. Varsa yoksa kumar. Fındıklığını, evini barkını Batum’da kumar masasına bırakan ve sersefil olan Karadenizli vatandaşların hikâyeleri burada artık çok sıradan. Batum çok güzel bir kent. Muhteşem bir kıyı şeridine sahip. Sovyetler Birliği zamanında burası bürokrasinin üst düzey yöneticilerinin yeriymiş, kıyılarda o dönemden kalma çok güzel evler var. Açıkça söylemek gerekirse Batum’a geçer geçmez, kendimi bir Avrupa kentine gelmiş gibi hissettim. Geniş caddeler, sigara izmariti ve çöp atmak yasak. Cezası var. Öte yandan mimarı değişiyor, Sovyetler döneminde yapılan çok katlı işçi blokları yenileniyor ve çevreye uygun çok özel binalar yapılıyor. Yani Karadeniz’de yer yer görülen mimari karmaşa burada yok. Ama beni en çok etkileyen Opera binası oldu. Bir örneği Trabzon’da var ama Opera binası olarak kullanılmıyor. Kültür Merkezi. Eski dönem Opera binası yetmemiş hemen yüz metre ötede yeni bir opera binası yapılıyor. Birden, tek bir opera binası bile olmayan, AVM’lerle kuşatılmış uzak kentim İstanbul aklıma düşüyor. Ve Batum’un nüfusunu merak ediyorum. 750 bin. Buyurun buradan yakın! Batum’a gidip de Gürcü şaraplarının tadına bakmamak olmaz. Batum tam bir üzüm ülkesi ve şarapları müthiş. Öte yandan bağımsızlığın ilanıyla birlikte, Gürcüleri koruyan azizlerin heykelleri her tarafı kuşatmaya başlamış. Çok güzel heykeller, ülkesinde güzel heykellere hasret kalmış bir Türkiye yurttaşı olarak doğrusu çok kıskandım. Özellikle de Altın Post heykelini! Bu arada çok güzel testisine vurulup Gürcü şarabı almak için bir dükkâna girdim. Kırk yaşlarında, çok güzel sarışın bir kadın çat pat Türkçesiyle bana yol göstermeye çalıştı. Raflarda göz gezdirirken, nereden kalmışsa kalmış, üstünde Stalin yazısı bulanan bir kanyak gördüm.Ve Stalin’in Gürcü olduğu aklıma geldi. Kadın benim bu bilgilerim karşısında şaşırdı. Ondan alışveriş yapan hiçbir yabancı Stalin’i tanımıyormuş, gözleri doldu ve Stalin kanyağını bana armağan etti. Gördüm ki, her anlamda geçmiş özleniyor. çarptığı delikanlı Artık dönüş yolundayım. Rehberimiz Bekir iddialı, yaz aylarında beni illa ki Kaçkarlar’a çıkaracak. 4.500 metreye. “Tamam” diyorum. “Ama bana bir hikâyeyi anlat, anlat ki yeniden buralara yolum düşsün.” Bekir başlıyor, “Bu hikâye” diyor, “on beş yaşında bir Karadenizli delikanlının hikâyesi. O zamanlar bizim buraları dünyanın en güzel kızlarıyla yeni tanışıyor. Sarışın, uzun boylu, bir melek kadar güzel kızlarla. On beş yaşındaki delikanlı bir gün, Hopa’da yolda giderken, bu meleklerden birine rastlıyor. Anında çarpılıyor, hayran hayran yanından su gibi gelip geçen kıza gizlice âşık oluyor. Onu görmek için okulu asıp caddelerde tur atmaya başlıyor. O melek kız caddelerden geçip gidiyor, her seferinde geriye çarpılmış on beş yaşındaki genç kalıyor. Bir gün, sisli, yağmurlu bir gün, delikanlı taş köprünün oradan geçerken, kızı görüyor. Sisler içinde, köprünün taşlarına yaslanmış, hırçın akan suya bakıyor. Delikanlı dehşete düşüyor ve koşarak gidip kızı belinden yakalıyor ve yalvarmaya başlıyor, ‘Ne olur, ne olur kendini öldürme’. Kız birden kendine geliyor ve delikanlının yanağına bir öpücük kondurup yoluna devam ediyor. O günden bu güne delikanlı sokaklarda öylece dolaşıyor. Derler ki, artık hiç görünmeyen meleğini arıyormuş.” Şimdi bu hikâyeden sonra Kaçkarlar’a gitmemek olmaz. Bir meleğin l ZEYTİNCİ ‘28 ŞUBAT’TA İFADE VERDİ ‘BÇG yasal bir kuruluştur...’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 28 Şubat davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Refik Zeytinci, “Batı Çalışma Grubu denilen kuruluşla hiçbir ilgim, bağlantım yok. Burada, çalışmam ve görevim olmadı” dedi. Zeytinci, 2000 yılından bu yana Genelkurmay Başkanlığı’nın orduevlerine giremediğini ve mağdur olduğunu belirtti. Davanın 28. duruşması yapıldı. Genelkurmay karargâhındaki, 4 Nisan ve 7 Nisan 1997 tarihli toplantılara katılmadığını savunan Zeytinci, toplantıların yapıldığı iddia edilen İnönü Salonu’nun yerini dahi bilmediğini söyledi. Zeytinci, Andıç eylem planında brifing verdiğinin iddia edildiğini, söz konusu brifingin 1997’de yapıldığını ancak kendisinin 1997’de emekli olduğunu anlattı. Sanık emekli Tümgeneral Çetin Dizdar’ın “BÇG, suç örgütü müydü” sorusuna Zeytinci, şu yanıtı verdi: “Bütün çalışmalar Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir refleksidir. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, MGK işin içinde. Onlar da 28 Şubat kararlarının uygulanması için benzer şeyler kurmuşlardır. BÇG yasal bir kuruluştur. Karargâhta bir çalışma şeklidir. Aynı şey Başbakanlık’ta da var. Tamamen legal, hiyerarşik yapı içinde çalışan bir kuruluştur.” Sanık emekli Korgeneral Köksal Karabay’ın, “Kesin olarak sizi, kim mağdur etti?”sorusuna Zeytinci “Bu, Genelkurmay’ın tasarrufu” yanıtını verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle