19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 2013 PAZARTESİ 6 HABERLER CHP’li Umut Oran, Hava ve Deniz Kuvvetleri’nin durumunu değerlendirdi: TSK bütçesi çöktü İLHAN TAŞCI Haşim Kılıç Çekilmeli Dünkü yazımı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, Balyoz davası kararını onaylayan Yargıtay’ın o ünlü 9. Dairesi’nin verdiği kararın doğruluğuna ve daireyi oluşturan yargıçlara duyduğu güveni dile getirmesine üzerine yazacaktım... Tek kelimeyle istifasını gerektiren bir demeç... Görüş almak için bulamadığım eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen geniş bir değerlendirme yayımladı ve 9. Daire’nin gerekçeli kararını baştan sona AİHM’ye ve yasalara aykırı buldu. Türmen’in yazısından çıkardığım sonuç şudur: Karar ve gerekçesi, tam bir sefalet hukuku!.. Haşim Kılıç’ın Hürriyet’in önceki günkü manşetini oluşturan açıklaması baştan sona kabul edilebilir değil. Hukuki süreç olarak Balyoz kararı, eğer önce Daireler Kurulu’na gitmezse Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Sonra da AİHM’ye! Kılıç aslında diyor ki, dilimize tercüme edersek: Mahkumlara yanlış umut vermeyin, bizden farklı bir şey çıkmaz.. 9. Daire aslanlar gibi mahkumiyeti onadı, kararı çok sağlamdır, çünkü oradaki yargıçlar çok deneyimlidir, yanlış karar vermezler, doğru karar vermişlerdir... Türkiye normal, demokratik bir ülke olsaydı, bu kişi bir dakika yerinde oturamazdı... Buradan haykırıyorum, o koltuğu boşaltınız! Size gelecek bir dosya için oyunuzu önceden açıklamış oldunuz, hem de tüm Anayasa Mahkemesi üyeleri adına! O halde, Anayasa Mahkemesi’ni de yetmez ama evet referandumundan sonra oluşturulan özel yargı/özel hukukun bir uzantısı olarak görmek durumundayız... HHH Hürriyet’teki habere baktığınızda zaten gazetecilik açısından eksik olduğunu görürsünüz. Kılıç’la konuşan gazeteci, mesela en sıradan soruyu sormamış: Delil olarak öne sürülen CD’lerin sahte olduğuna ilişkin sürü sepet bilirkişi raporunu Yargıtay hiç dikkate almamış, Anayasa Mahkemesi olarak siz de es mi geçeceksiniz, söylediklerinizden delilleri incelemek sizin yetki alanınız dışında olduğu sonucu çıkıyor, öyle mi? Sor kardeşim hazır bulmuşken, her şeyi sor! Yıllardır Yargıtay’da görev yaptılar diyor Kılıç, araştır bakalım öyle mi! Haşim Kılıç’ın “tarafsız yargıçları”nı, Taha Akyol’un da bu yargıçlara methiyesine yanıt olarak, Odatv’de Müyesser Yıldız tek tek tanıttı bize. “@demokratyargi” da Twitter’dan şu açıklamayı yaptı: HK “... Balyoz kararını veren 9. Ceza Dairesi için ‘uzun yıllardır Yargıtay’da görev yapan güvenilir yargıçlardır’ demiş. Oysa 5 üyeden 4’ü mevcut HSYK tarafından atanan ‘160’lar’a dahildir. Başkan ise 160’ların katkılarıyla başkan seçildi. Tek bir irade ve tek bir beden gibi hareket eden 160’ları ve seçim süreçlerini anlamak için Bkz: ‘Türkiye’de Yargı Yoktur’ (kitabı) Sh: 135154.. Balyoz davasının Yar gıtay’daki aşamasını da şuradan okuyabilirsiniz: www.radikal. com.tr/radikal2/yenidemokrasininiflasi1145006 …sorumuz şu: Sayın Haşim Kılıç, ciddi misiniz?” Dünkü Radikal 2’de Demokrat Yargı Derneği’nden Orhan Gazi Ertekin ve Faruk Özsü’nun “Kurt ile Kuzunun Hukuk Dansı” yazısı, Kurt’un nehrin aşağısındaki kuzuya “suyumu bulandırdın seni yiyeceğim” La Fontaine masalından yola çıkarak, bugünkü özel mahkemeler ve yargıtayda “güçlünün yargısı”nın, balyoz örneğinde nasıl çalıştığını çok güzel anlattı.. Balyoz mahkemesinın ve 9. Daire’nin kararlarının özü şudur: Seni yemek için benim bin tane bahanem var, bu bahanelerin gerçek olması da hiç gerekmiyor... HHH Rıza Türmen, delillerin sakatlığından tutun da mahkeme sürecinde işlenen adaletsizlikler, yasa /hukuk ihlallerine varıncaya kadar herşeyi, eski yargıcı olduğu AİHM açısından inceledikten sonra şu sonuca varıyor: “Balyoz’la ilgili birinci derecede mahkemenin kararı, AİHM kararlarındaki adil yargılama güvencelerinden yoksundu. Yargıtay bunları düzeltebilirdi. Ne var ki Yargıtay gerekçeli kararıyla adil olmayan bir yargılamayı onaylamış ve adaletsizliğe ortak olmuştur. Her iki karar da AİHM standartlarına uygun değildir. Balyoz kararlarından, sanıklar ve ailelerinden de daha büyük zarar gören Hukuk Devleti ilkesidir. Hukuk devletinin ortadan kalktığı bir ülkede ise, ne demokrasi ne de insan haklarının güvencesi vardır.” HHH Gazeteci (eski hukuk mezunu) Taha Akyol da Yargıtay’ın kararına methiye düzmüştü! Hiç incelemediği (veya inceleyip de görmek istemediği) davanın gerçeklerine yan çizerek, cemaatçi yazarların tezlerine sarıldı: Velev ki CD’ler sahte, peki Plan Semineri de mi sahte! Hayır Plan Semineri sahte değil, tümü zaten kaydedilmiş! Durun bakalım, öyleyse şu “velev ki sahte” CD’lerdeki senaryoları yok sayalım, Plan Semineri’ni konuşalım ve yargılayalım! Gerçekten: Bu semineri yargılayalım! Elde delil diye tek o var, zaten Plan Semineri’nin bir darbe suçlamasıyla büyük tasfiyeye zırnık yararı olmayacağı görüldüğü için, üzerine şu ‘velev ki sahte’ senaryolar inşa edildi! Akyol, neyin hukukçusu? Tek yanıt: Güçlü’nün hukukçusu.. isteyerek veya istemeyerek.. Güçlünün bahaneleriyle, yüzlerce masum insanı ve onun da ötesinde bir Hukuk Devleti ilkesini yiyip bitiriyor.. Bu dava onu savunan herkesin tepesine patlayacak bir bombadır.. Öyle olur olmaz herkes içine dalmasın, altında kalır.. Deniz Kuvvetleri Balyoz istifaları BARKIN ŞIK ANKARA Yargıtay’ın Balyoz davası kararlarının ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda arka arkaya istifaların yaşandığı öğrenildi. Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Atilla Kezek’in yanı sıra 56 amiralin daha istifa dilekçesi verdiği kaydedildi. İstifalarda Yargıtay’dan 9 Ekim’de çıkan kararın etkili olduğu ifade edildi. Edinilen bilgilere göre, ocak ayında Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner’in Balyoz davasına tepki olarak istifa etmesinin ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan yeni istifalar geldi. Yargıtay’ın kararını açıklamasının ardından Koramiral Atilla Kezek, “Bizim yerimiz onların yanıydı” diyerek Balyoz davasında hüküm giyen arkadaşlarına destek çıktı. Atilla Kezek dışında DKK Teknik Başkanı Tuğamiral Sami Örgüç’ün de istifa ettiği iddia edildi. Bu istifalarda birlikte 56 amiralin daha istifasının gündemde olduğu kaydedildi. Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından onanan Koramiral Deniz Cora’nın kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren babası Mehmet Cora’nın Fenerbahçe Camisi’ndeki cenaze törenine katılan eski Donanma Komutanı Nusret Güner, Yargıtay’ın kararını şu sözlerle değerlendirmişti: “Bu kadar masum, temiz insana sesini çıkarmıyor. Yazıklar olsun. Beni kim savunacak? Beni önce kendi adamım (Genelkurmay) savunacak. Çünkü benim ne kadar masum olduğumu o biliyor. Ben niye istifa ettim, işte bunun için istifa ettim. Hepsinin masum olduğunu biliyorum. Ancak elimden bir şey gelmiyor. Ben personelimi koruyamazsam kim koruyacak? Efendim kimse yargının arkasına sığınmasın yetkililer bunun hesabını verecekler. Hiçbir yerde veremezlerse ilahi adalete verecekler bunun hesabını. Yandaş medya bir tarafta, yandaş muhalefet bir tarafta el ele kol kola ilerliyorlar. Allah’a inanan bir insanım, hepsi yarın hesap verecekler. Türk milleti sağduyuludur, her şeyi anlar. Şimdi başka bir arkadaşımın annesi vefat etti yarın (bugün) cenazesi defnedilecek. Bu insanlar hüngür hüngür ağlıyorlar.” ANKARA CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, askerlere yönelik davaların ardından Hava ve Deniz kuvvetleri komutanlıklarının kendilerine ayrılan bütçeleri kullanmayıp Hazine’ye iade ettiklerini bildirdi. Oran, yaşananlara ilişkin “Türkiye’nin donanmasının başındaki insanlar tutuklu. Donanma moral olarak da, komuta olarak da, bütçe olarak da çökmüş durumda. Savaş tezkeresi çıkarılıyor ama savaşacak kimse yok” yorumunu yaptı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Oran, kuvvet komutanlıklarının bütçe harcamalarına ilişkin ilginç bir saptamayı gündeme getirdi. Umut Oran, askerlere yönelik operasyon ve davaların ardından yaşanan “çekingenlik” nedeniyle üç kuvvet komutanlığının geçen yıl bütçelerinin üçte birini, bu yıl ise yarısını Hazine’ye iade edeceklerini vurguladı. Donanmanın başındaki isimlerin tutuklandığını, bunun moral olarak çöküntüye neden olduğuna işaret eden CHP’li Oran, “Bütçe olarak da çökmüştür. Olası bir savaş durumun ‘KENDİNİZİ ANCAK BU KADAR SABOTE EDEBİLİRSİNİZ’ AKP’nin TSK’yi “bozguna uğrattığını” söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, şu değerlendirmeyi yaptı: “Dış politikamızı ‘Yurtta barış, dünyada barış’ şeklinde belirlemiş ve zorunlu olmadıkça savaşı cinayet olarak görürken AKP döneminde bu anlayış değişti. Bir taraftan tezkere çıkarılıyor, savaş deniyor ama kiminle savacağız. TSK’ye baktığınızda Türkiye, ne iç güvenliğini sağlayabilecek, ne ulusal ne de uluslararası alanda kendisini savunabilecek noktada. Kendi kendinizi ancak bu kadar sabote edebilirsiniz.” da Hava Kuvvetleri’ne baktığımızda komuta seviyesinde kimse yok. Uçaklarımızın yarısı kalkmıyor, normal tatbikatları yapmıyor. Personel ve yönetimin morali bozuk, üzerlerinde baskı var” diye konuştu. ‘Milli programlar durdu mu?’ Oran, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’dan şu sorulara yanıt istedi: “Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın 2012 mali yılı bütçeleri ayrı ayrı kaçar TL’dir? Her üç kuvvet komutanlığı 2012 mali yılı bütçelerinin ne kadarlık bölümlerini kullanmış, bütçelerinin ne kadarlık bölümleri kullanıl(a) madığı için Hazine’ye iade edilmiş veya devredilmiştir? Bugün itibarıyla harbe hazır olmayan uçak sayımız kaçtır ve bu durumun gerekçesi nedir? Kamuoyunda ‘Balyoz’ adı verilen davanın temyiz incelemesinin ardından Hava ve Deniz kuvvetleri komutanlıkları mensubu hiçbir amiral, general ve üstsubayın tahliye edilmemesi nedeniyle her iki kuvvetin modernizasyonunun sekteye uğradığı duyumu doğru mudur? Bu dava ve tutuklamalar/hükümler nedeniyle milli uçak, füze, yazılım programlarını yürütecek amiral/general/subay kalmadığı ve bu gerekçeyle programların işlemez hale geldiği/sonlandırıldığı iddiası doğru mudur?” ‘Tekirdağ F Tipi Türkiye’nin Guantanamo’su’ Tutuklu ve hükümlüler keyfi uygulamalardan şikâyetçi Saksılar cezaevi dışına çıkarıldı Yurt Haberleri Servisi Bingöl M tipi Cezaevi’nden yaşanan firar olayından sonra, Siirt Cezaevi’nde koğuşlarda tutuklu ve hükümlüler tarafından yetiştirilen çiçeklerin toplanarak cezaevinin dışına çıkarıldığı bildirildi. İHD Siirt Şube Başkanı Vetha Aydın, Siirt E tipi Cezaevi’nde bulunan babasını ziyaret ederken, babasının Bingöl’deki firar olayından sonra cezaevlerinde yaşanan baskılardan söz ettiğini belirtti. Aydın, şunları söyledi: “Cezaevleri içerisinde tutuklu ve hükümlülerin kaldığı koğuşlarda çiçek yetiştirilmesi yasaktır. Yani toprak kullanıp çiçek yetiştiremezler. Kürt sorununun çözümüne katkı sunacağını düşündüğümüz paketten sadece cezaevindeki çiçeklere özgürlük çıktığını söyleyebilirim.” MURAT İNCEOĞLU Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde verilen keyfi disiplin cezaları nedeniyle infaz hükümlerinden yararlanamayan tutuklular özgürlüğüne kavuşamıyor. Tutuklu ve hükümlüler için 10 saat olarak belirlenen ve arttırılacağı ifade edilen sohbet hakkı ise 6 saat ile sınırlandırılıyor. Ocak ayında CHP Cezaevleri Komisyonu üyeleri tarafından da ziyaret edilen ve sorunlara dikkat çekilen Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlüler keyfi uygulamalardan şikâyetçi. Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerindeki ölüm orucu eylemi sonrası tanıdığı sohbet hakkı diğer cezaevlerinden daha kısa süreli olarak uygulanıyor. Sohbete çıkanların fotoğraf çektirmesi, görüşme yerine su ve meyve suyu götürmeleri de yasak. Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan Mehmet Akdemir tarafından gazetemize gönderilen mektupta, cezaevi idaresi tarafından verilen disip Avukat Hüseyin Ersöz: Adalet kâğıt üzerinde kaldı İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında emekli Orgeneral Çetin Doğan ve bazı sanıkların avukatı Hüseyin Ersöz, Yargıtay’ın onama kararına ilişkin “Hukuk eğitimimin başından beri bizlere öğretilen ‘adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve masumiyet karinesi’nin Türkiye uygulamasında, kâğıt üzerinde kalan ve bir derinliği olmayan kavramlar olduğunu yüksek yargıda da tecrübe ettim” dedi.Yargıtay’ın Balyoz davası kararına ilişkin bir değerlendirme kaleme alarak gazetecilerle paylaşan Ersöz, Yargıtay’ın “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıfta bulunarak tutuklama kararlarına ve bilirkişi raporlarına meşruluk kazandırma gayreti” içinde olduğunu savundu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın önceki gün Hürriyet gazetesinde yayımlanan röportajında “AİHM’nin delillere bakamayacağı”na ilişkin sözlerine dikkat çeken Ersöz, şu eleştiride bulundu: “Ya Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ya da Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyeti yanlış biliyor. AİHM’nin verdiği karar, ilk tutuklamaya ilişkindir. Çok sanıklı davalarda ilk tutuklama genellikle haklı görülür. Sonraki tutukluluk halinin devamı kararlarının hukuka ne kadar uygun olduğu konusundaki karar ise henüz AİHM tarafından verilmiş değil.” Ersöz, Yargıtay kararlarını “Bilirkişi incelemesi yaptırılmaması, tavandan sarkıtılan ses toplayıcı cihazlarla konuşmalarının yasadışı olarak kayıt altına alınması ve tutuklamaların niteliği bu ceza hukukçuları açısından bir insan hakları ihlali iken, Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyeti açısından değil” ifadeleriyle değerlendirdi. Yargılamanın başından beri Balyoz kararının Yargıtay tarafından bozulacağına inandığını belirten Ersöz, “Yanıldım. Sitemim öncelikle yaşananlara kayıtsız kalan ve sessizliklerini koruyan hukuk fakültesindeki hocalarımadır” dedi. Yargıtay kararından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararda gösterilen dayanaklar dışında başka hiçbir konuya değinilmediğini belirten Ersöz “Oysa ki savunma, yargılamayı yapan mahkemenin görevsizliğinden tutun da, dijital dokümanların sahteliğine kadar birçok itiraz ileri sürmüş ve hukuk ihlallerini Yargıtay’da görülen duruşmalarda da ifade etmişti. Yargıtay, yerel mahkemenin eleştirdiğimiz karar ve uygulamalarına ortak oldu” dedi. Edirne’de eylem Bingöl’deki firar olayının ardından cezavelerindeki güvenlik önlemleri üst seviyeye çıkarılırken mahkumlara yönelik baskılar arttı. Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde, bu hafta tutuklu sanıklarla kapalı görüş yapan yakınları, sanıkların hücrelerinde güvenlik gerekçesiyle haftada 3 veya 4 defa aramaların yapıldığını belirtiyor. Aramalar sırasında tutuklu sanıkların eşyalarının dağıtıldığını belirten aileler, yakınlarının darp edildiğini öne sürdü. Tutuklu yakınları, Edirne Cezaevi’nde bir süredir yemeklerin yenmeyecek kadar kötü çıktığını ve sıcak su verilmesinde de sorunlar yaşandığını belirterek cezaevindeki yakınlarının günde iki defa “Keyfi uygulamalara son” sloganı atarak eylem yaptığını belirtti. lin cezalarının “infaz yakma politikası”na dönüştüğü öne sürüldü. CHP tarafından hazırlanan raporda, on günlük disiplin cezalarının infaz hükümlerini etkilemediği ancak Tekirdağ Cezaevi’nde kasıtlı olarak 11 gün ceza verildiği ifade edilmişti. Cezaevinin adli tutuklular tarafından da “Türkiye’nin Guantanamosu” olarak adlandırıldığını öne süren Akdemir, aynı davadan yargılananların farklı yerlere konularak iletişimin engellendiğini, aynı davada yargılanmalarına rağmen farklı bloklarda kalanların PTT kanalıyla haberleşebildiği, hatta bunun da cezaevi idaresi tarafından kısıtlandığını ifade etti. Bir süre önce Kırıkkale ve Sincan cezaevlerinde başlatılan cam fanus şeklindeki avukat görüş kabinlerinin Tekirdağ’da da yapılmaya başlandığını dile getiren Akdemir, uygulamanın savunma hakkını kısıtladığına, avukatmüvekkil mahremiyetini ortadan kaldırdığına dikkat çekti. ‘Cezaevindeki 9 aylık stajı’ biten gazeteci Menteş yaşadıklarını anlattı ‘Devlet gerçeğe düşman’ CANAN COŞKUN Sami Menteş En genç tutuklu gazeteci olarak anılırken geçen günlerde tahliye edilen Yurt gazetesi muhabiri Sami Menteş, kendi deyimiyle “stajının bittiği gün” gazetemize konuştu. 22 yaşındaki Menteş, gerçeklere düşman bir iktidarla karşı karşıya olunduğunu belirterek “Devlet, gerçekleri aktarmak isteyen herkese düşmanlık besliyor. Emniyet’te hazırladığı fezlekelerle, yargı da hapislerle, davalarla gazetecileri bir cenderenin içine alıyor” dedi. Menteş, gözaltına alındığında TEM polislerinin kendisine “Bunları yazdın ama keşke doğrusunu bize sorsaydın. Sen yalan yanlış yazmışsın. Bu başına gelecekti. Boşver, erkenden oldu ufak yaşta kurtulacaksın” dediklerini anlattı. Yurt gazetesi muhabiri Sami Menteş, DHKPC operasyonu kapsamında 9 aylık tutukluluğunun ardından 11 Ekim Cuma günü tahliye edildi. Menteş, Hrant Dink davası avukatlarından Hakan Karadağ’ın evinde ölü bulunmasıyla ilgili haber yaparken gözaltına alındığını belirterek “Tutuklandığımda doğum günümdü. Emniyet’te önüme yaptığım haberleri getirdiler. Savcılığa götürülürken de polisler, ‘Biz suçun olmadığını biliyoruz. Alın dediler aldık’ dedi” ifadelerini kullandı. den devam edeceğini söyleyen Menteş, “Temmuz 2012’de Yurt gazetesinde ilk imzalı haberim çıkmıştı. Babamı arayıp haberimin çıktığını söylediğimde babam, ‘Bu ülkede tutuklanmadan gazeteci olunmaz’ demişti. Kandıra’ya gittiğimde kendime ‘Artık oldum’ dedim. 9 ay geçmişti ve bu stajın bitmesi gerekiyordu. Yurt gazetesinde bile bu kadar uzun staj yapmadım” dedi. Menteş, cezaevindeyken en çok haber peşinde koşmayı özlediğini söyledi. ‘Abdülhamit’i geçti’ Gazetecilik mesleğine karşı savaş açıldığını vurgulayan Menteş, “Bu savaşı başta siyasi iktidar olmak üzere, Emniyet ve yargı açtı. Abdülhamit döneminde bile gazete patronları hükümet yetkililerine rest çekebiliyormuş. Şimdi çok daha kötü durumdayız” dedi. Tutuklandığında kendi kendine bugünlerin biteceği ve kaldığı yer olmak isterdim’ ‘Gezi’de dışarda Cezaevindeyken görüşe gelenlerden Gezi Parkı eylemleri ile ilgili haber almaya çalıştığını ifade eden Menteş, “Aklım hep Gezi Parkı’ndaydı. ‘Ben orda olsam şu kareyi yakalasam’ diye düşünüyordum. Hatta babam bir görüş gününde ‘Oğlum o zaman tutuklanmasaydın Gezi sürecinde tutuklanırdın” demişti” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle