29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 ‘Ali ile Ramazan’ İlkgösterimi 21 tiyatroda Ekim’de yapılacak u LGBT bireylerin sorunları, Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” romanından uyarlanan tiyatro oyunuyla sahneye taşınıyor. larını anlatan oyunun, sadece söz konusu iki karakteri değil, günümüz toplumunun dışladığı insanların hikâyelerini sahneye taşıdığı belirtiliyor. Yönetmeni Karaoğlu’nun, “Ali ile Ramazan’ın hikâyesi bize hem teatral, hem de toplumsal anlamda ayrı bir sorumluluk. Bu gerçek hikâye, bize tiyatro aracılığıyla günümüzde LGBT bireylerin karşılaştıkları sorunları bir kez daha gündeme getirme fırsatı veriyor” ifadeleriyle değerlendirdiği oyunda Ali’yi genç oyuncu Nadir Sönmez, Ramazan’ı ise Fatih Gençkal canlandırıyor. Halikarnas’tan ‘Sefalet Sokağı’na... Dün, kendi yazımın başına oturmazdan önce Cumhuriyet’in kültür sayfasını açıyorum ki… Halikarnas Balıkçısı öleli kırk yıl olmuş! Hani şu gençliğinde mahkeme kararıyla Bodrum’a sürgün edilen ve sürgününün ilk sabahında, kalacağı evin denize bakan kapısını açmasıyla birlikte: “Heyy! Açılan kapı birdenbire gözlerime ve gönlüme açık denizleri, kıyı ve adaları verdi. Batı göğünde günün ufka veda edişi turuncu ve kıpkırmızı çizgiler çekmişti. Onların üstünde Bodrum Kalesi kapkara bir siluet kesinliğinde yükseliyordu. Kıyıda beyaz evler pembeleşmiş, denizin mavisi de koyu menekşe olmuştu. Dalgalar eve doğru gelirken tepeleriyle güneşin son ışığını kapıyorlar, uçlarından kırmızı kırmızı kıvılcımlar savurarak kapının iki adım ötesini pembe köpükleriyle yalıyorlardı. Köpükle kapının arasında kum ve gümüş teller gibi parıldayan kuru yosunlar vardı…” (Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün). Sürgün evinden denize kanatlanan ilk bakışları ile birlikte sürgüne gönderilmiş olan Cevat Şakir de bir dönüşümü yaşayacaktır. Oxford mezunu Cevat Şakir, Ege Denizi’nin bu ilk renk cümbüşü ile birlikte Cevat Şakir’liğini, Venüs’ün bembeyaz köpüklerden doğması gibi, bundan böyle Halikarnas Balıkçısı’nın kimliğinde eritecektir. Denizin uçsuz bucaksız maviliği, akşam saatlerinin mavikara yakamoz şölenleri ve nihayet erken sabah saatlerinin bir günü bin gün edebilen bereketi, Cevat Şakir’in hamurundan Ege’nin ve antikçağın büyük tarihçisi Halikarnas Balıkçısı’nı yoğuracaktır. Balıkçı, Bodrum’un ilk adı “Halikarnas”ı boşuna adının bir parçası kılmamıştır. Sonradan hayatı boyunca savunacağı ve bilge öğrencileri Sabahattin Eyuboğlu ile Azra Erhat’ın da mayalarına katacağı bir tarih tezi, artık hızla şekillenecektir. Halikarnas, bir zamanların Cevat Şakir’i için tarihin sürekliliğinin, bir başka deyişle bu toprakların tarihinin sadece Cumhuriyet’le, Osmanlı’yla, Selçuklu’yla veya Bizans’la sınırlanamayacağının, fakat ancak antikçağ ve daha da öncesinden başlayıp bugüne uzanan bir bütün olarak ele alındığında gerçekçi bir tarih yazımı olabileceğinin güçlü simgesidir. Böyle geniş yelpazeye yayılmış bir tarih görüşü, elbette ‘İliada’ ve ‘Odysseia’yı da Bizans’ı da, onlardan çok öncesini ve bütün sonrasını da bizim tarihimiz kılar. Ve ancak yine böyle bir tarih anlayışı, o geçmişin ardından “dindar gençlik” hedefine kilitlenmiş bir iktidarda demir atmış oluşumuzun hesabını bütün acımasızlığı ile önümüze somutlaştırabilir. “Vergilius’un Ölümü”nün hemen başında, imparatorluk filosundan kölelerin taşıdığı bir tahtırevan ile Brundisium kıyılarına indirilen hasta şair Vergilius’un saraya uzanan yolu, romanın yazarı Hermann Broch’un “Sefalet Sokağı” diye adlandırdığı uzun bir sokaktan geçer. Bu, dış dünyaya karşı artık görkeminin doruğuna varmış Roma İmparatorluğu’nun içe dönük yüzünü umarsız bir biçimde kirleten bütün kötülüklerini sergileyen bir sokaktır ve Halikarnas’tan Cevat Şakir’in Bodrum’una, oradan da Balıkçı’nın ardından bugünün kalıntılarına uzanan bir metafor olarak da kullanılabilir! Kültür Servisi Perihan Mağden’in 2010 yılında yayımlanan romanı “Ali ile Ramazan” tiyatroya uyarlandı. Studio 4 Istanbul topluluğu tarafından, 21 Ekim’de garajistanbul’da ilkgösterimi sergilenecek oyunun yönetmenliğini Onur Karaoğlu üsteniyor. 90’larda İstanbul’da yaşanmış bir üçüncü sayfa haberini konu alan ve Ali ile Ramazan adlı iki gencin aşk Handan Dayı’nın yapıtı da ‘Hafıza&Hatıra’ sergisindeki işler arasında. BRANCO KONSERİ 24 EKİM’DE CEMAL REŞİT REY’DE Şiirle fadoyu buluşturan kadın Kültür Servisi “Fadonun prensesi” olarak anılan ünlü sanatçı Cristina Branco, 24 Ekim’de İstanbul’da, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda müzikseverlerle buluşacak. “Alegria” albümünün dünya turnesi kapsamında ülkemize gelen sanatçı, Portekiz geleneksel müziğini hem kendi ülkesinin hem dünyaca ünlü şairlerin sözleriyle buluşturan şarkılarıyla tanınıyor. Shakespeare, Paul Éluard, Léo Ferré gibi dünyaca ünlü şairlerin yanı sıra Camıes, Pessoa, David MourãoFerreira gibi Portekiz’in büyük edebiyatçılarının sözlerini müziğe döken Branco, “Ulisses” (Ulysses) albümüyle dikkati çekmişti. Sonrasında ardı ardına albümler yayımlayan sanatçı son olarak Şubat 2013’te “Alegria” albümüne imza attı. Albümünde yaşamın içinden, ironik bir anlatımla kadın erkek portreleri çizen fadonun çağdaş temsilcisi, bugüne dek yayımladığı 13 albümde yer alan şarkılarından bir seçkiyi Türkiyeli müzikseverler için seslendirecek. Bir bellek sorgusu Antalya’daki ‘Hafıza&Hatıra’ sergisi tarihi mekânda Proust’un izini sürüyor Serginin özellikle referans aldığı paragraf Kültür Servisi Bahçeşehir Üniversitesi ise tüm sanatçıların sanatsal sorgusunu açıkEğitim Merkezi, Ebru Nalan Sülün’ün külamaya yetmekte: ratörlüğünde “Hafıza&Hatıra” başlıklı ser“...tek başıma düşüncelere daldığım zagiye ev sahipliği yapıyor. Cumhuriyet döneman bulduğum bazı tesadüfler, bazen bami konut mimarisinin tipik özelliklerini tana gerçekliğin küçük parçalarını sunarşıyan tarihi apartmanın odaları bu kez sanat lar. Bu küçük ayrıntılar, tıpkı birer mıkyolu ile başkalaşıyor. natıs gibi, meçhulün bir parçasını kendiAlper Tabak, Burhan Kum, Gül Yalerine çekerler…” sa, Handan Dayı, Hande Rastgeldi, Ha“Memento&Memory” sanatçıları, izlenife Yüksel, Ilgaz Özgen Topçuoğlu, Işık yenleri bu sisli zihin koridorlarında karşıAslıhan, Kemal Tizgöl, Kübra Gürleşen, lıyorlar. Geçmişten yakalanan Nevin Yavuz Azeri, Onur Fırastlantılar sanatçılar tarafından rat Fen, Özlem Ayla Sarnıç, u Ebru Nalan mekân ile buluşturularak dönüşÖzgür Önürme, Özge BilteSülün’ün türülüyor. Pencereler, koridorlar, kin, Umut Kayapınar tariodalar çok boyutlu yaklaşımlar hi mekânda Marcel Proust’un küratörlüğünde ile farklı meçhulleri gözler önüizini sürüyorlar. düzenlenen sergi, ne seriyor. Sergi, son yıllarda sıklık‘bellek’ kavramı Performans, video enstalasyon, la kullanılan “bellek” kavramı, ready made, fotoğraf, seramik “belleksizliğe sürüklenme” ile ‘belleksizliğe enstalasyon ve resim tekniklerinhalini sanat aracılığı ile görüsürüklenme’ halini den oluşan sergi; AKSAV (Annür kılmayı amaçlıyor. Özelliksanat aracılığıyla talya Kültür Sanat Vakfı) ve Bahle Türkiye’de 21. yüzyıl insanıgörünür kılmayı çeşehir Üniversitesi katkıları ile nın en önemli sorunsalı haline gerçekleşiyor. gelen gelecek kaygısı, geçmişin amaçlıyor. Serginin küratörü Ebru Nalan belirsizleştirilmesi durumunu Sülün ise, “hafıza” ve “hatıra” sanatçılar sergide sanat olgusu kavramlarını ana tema olarak seçmesinde, ile tartışıyorlar. bu yıl Antalya Film Festivali’nin 50. yılı ol“Memento&Memory” kavramının ise masının da payı olduğunu vurguluyor: odaklandığı soru şu: Acaba bu belirsizlik “Bu yıl Antalya Altın Portakal Film içerisinde insanlık, hafızanın ve geçmişin Festivali’nin 50. yıl kutlamaları, bireybenliğimizde yarattığı kalıntılarının önemini sellikler ve Türkiye gündemi üzerinkavrayarak bu kavramların geleceğin yoluden bir zaman sorgusunu akıllara getirnu açan mekanizmalar olduğunun farkındalığına sahip mi? Bu noktada serginin ekseni di. Hafıza&Hatıra kavramlarını bu sergide ana tema olarak seçmemde festival ne Marcel Proust yerleşiyor. yıldönümü kutlamalarının da katkısı büSergi metninde bu eksen şu şekilde ele yük. Hafıza&Hatıra kavramları incelenalınmış: “...Proust’un ‘Kayıp Zamanın diğinde; psikolojide hafıza (memory) bir İzinde’ serisinde yazar bizi bu sisli ziorganizmanın bilgiyi depolama, saklahin koridorlarında karşılar ve zaman, mekânın düzlemsel boyutundan hatırala ma ve sonrasında geri çağırma yeteneği ra uzatır elini ve böylece yaşadığı boşluk iken hatıra (memento), insan belleğinde iz bırakan olay ve olguları tanımlar. Bu tan çıkarak kendi döngüsel benliğinde sergide 16 sanatçı bu izleri takip ederek kendini bulur. Proust; bu isteğine ulaş16 enstalasyon ile 16 odada yer almakmak için ise yaşanmışlıklarına döner. ta. Dolayısıyla sergi, binanın 3 katına yaMinik ayrıntılar onun için önemli algı yılan kurgusu ile mekânla diyaloğa giren eşikleridir. Proust böylece yeni gerçekler bir yapısallığa da sahip.” bulacak, zamanı tanıyacaktır.” ‘YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILIN İNSANLARINA ’ GEZİ’YE ADANDI Dinamo’nun yasaklı şiiri ilk kez yayımlandı u Hasan İzzettin Dinamo’nun arşivinden eserlerin yer aldığı ‘Ateş Ormanları Arasında’ kitabı yayımlandı. Yazarın kendi sesinden şiirlerin de bir CD ile sunulduğu derlemede, 70 yıldır yasaklı ‘Türkiye Sovyet Cumhuriyeti’ şiiri ilk kez yayımlanıyor. yaşadı/ Say ki acılar masaldı/ Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu” mısralarının Işık Dinamo ve yayınevi tarafından Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlere adandığı kitapta, Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı bir de önsöz buluyor. Behramoğlu yazısında Dinamo’nun edebiyatını “O, bir örste döver gibi, çeliğe su verir gibi, inançla, inatla, çalışkanlıkla en ümitsiz günlerden aydınlıklara çıkmayı başarmış, şarkılarını gelecek yüzyıla, yüzyıllara ulaştırabilmiş ender yaratıcı insanlarımızdandır” ifadeleriyle anlatıyor. Hasan İzzettin Dinamo’nun sesinden şiirlerin kitapla birlikte bir CD içinde sunulduğu derlemedeki “Türkiye Sovyet Cumhuriyeti” şiirinin bir bölümü ise şöyle: “Aziz Türk işçisi! Senin bahtın/ Yaralı parmaklarınla ayıkladığın/ Malum tütünün zifiri kadar karadır/ Haydi, sen de aslanlar gibi göster boyunu/ Böyle süklüm püklüm durduğunu/ Gören kahpe vurguncular ve onların hükümeti/ Bırakıp senin nasırlı ellerine/ Bu güzel memleketi/ Savuşsunlar birer köşeye, çil yavrusu gibi.” Kültür Servisi Şair, yazar Hasan İzzettin Dinamo’nun (19091989) arşivinde yer alan ve kızı Işık Dinamo’nun bugüne kadar sakladığı eserler, Cemil Acar’ın derlemesi ve “Ateş Ormanları Arasında” adıyla Tekin Yayınevi tarafından basıldı. Şairin 1944 yılında yazdığı “Türkiye Sovyet Cumhuriyeti” adındaki, 70 yıldır yasaklı olan ve ailesinin TBMM tutanaklarından edindiği şiiri de ilk kez bu kitapta yayımlanıyor. Dinamo’nun “Yirmi Birinci Yüzyılın İnsanlarına” şiirinin son bölümündeki “Torunlarımın torunu/ Say ki dedelerin bir masal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle