19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] Bankaların gözü EKONOMİ 13 tuzu kurularda Akbank Bireysel Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Galip Tözge’ye göre bankaların önümüzdeki 35 yıllık dönemde en önemli rekabet alanlarından birini ‘hali vakti yerinde müşteri’ olarak tanımlanabilecek özel bankacılık ile kitle bankacılığı arasında kalan segment oluşturacak. OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Kendinize Gelin! Yazı bir çağrıdır. Bireysel değil, 2011 genel seçimlerinde CHP’ye oy veren 11 milyon 155 bin 972 seçmenin; yıllarca varını yoğunu partiye vermiş milyonların, Cumhuriyet düşüncesini özümseyenlerin ve solcuların CHP’nin daha güçlü olması için yaptıkları ortak çağrısıdır. HHH Ülke, üç önemli seçimin yapılacağı bir döneme giriyor. Bunların ilki olan yerel seçimlerde elde edilecek sonuçlar, sonraki iki seçimin sonuçlarını da belirleyecek önemdedir. Yerel seçimlere gidilirken CHP’de üst yönetimden kaynaklanan önemli sorunlar yaşanıyor. Sorunların başında adayların saptanmasında önseçimin unutulmak istenmesi geliyor. O kadar ki, genel başkan Ankara’da bir toplantıda önseçim isteyen bir partiliyi “Genel başkanla böyle konuşulmaz” diye tersliyor. İstanbul aday adayı olacağını açıklayan yardımcısı da katıldığı bir TV yayınında önseçimi bir tuzak olarak gördüğünü söylüyor; “tutturmuşlar bir önseçim arka seçim”, diyerek önseçime bakışını açıklıyor. Sonuçta aday adayları da örgütler de tam bir şaşkınlık yaşıyor. Birbirleriyle uğraşmadıkları, özellikle de neler yapacaklarına yoğunlaştıkları ölçüde aday adayı sayısının çokluğu partiye canlılık katar. Ancak milletvekillerinin belediye başkanlığına aday adayı olmalarına olanak tanınması bir büyük yönetim yanlışıdır. Özellikle de kimin aday olacağına karar verecek yöneticilerin, yönetim görevlerini bırakmadan aday adayı olmaları, yarışta eşitlik kavramını yok ediyor. AKP’yi geriletmede önemlinin önemlisi bir kilit özelliği taşıyan İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesi süreci de AKP’nin ekmeğine yağ sürecek biçimde yönetiliyor. Başarılı, hazırlıklı olduğu ve İstanbul halkı tarafından benimsendiği düşünülen Şişli Belediye Başkanı’nın yeniden CHP üyesi ve İstanbul adayı olacağı konusunda CHP üst yönetiminin önemli bir bölümünde ve kamuoyunda açık bir beklenti oluşmuş bulunuyor. Böyleyken konunun aylarca sürüncemede bırakılması büyük bir yönetim yetersizliğidir. İstanbul için diğer aday adaylarının olduğu biliniyor. Bu ortamda CHP’nin, kara çarşafa törenle altı ok taktıktan sonra yıldızı hızla parlatılan ve genel başkanın “halka dokunuyor” diye öve öve göklere çıkardığı iki numaralı kişisinin, İstanbul örgütünün kendisini istemediğini bile bile adayı adayı olacağını açıklaması, parti içi kavgayı derinleştirebilecek çok büyük bir yönetim yanlışıdır. Özellikle de bunun genel başkanın bilgisi içinde yapıldığının öne sürülmesi, partinin tepesindeki bir kişinin tavşan koşucu yapılması, eğer doğruysa, tam bir siyasal kara gülmece olur. HHH CHP’nin asıl sorunu ideolojik dağınıklıktır. Asıl bu nedenle partide yapılan olumlu işler de kamuoyuna yeterince yansımıyor. Değişim diye yola çıkan ve bunu sağcılaşmakta ve bunun ötesinde giderek cemaat düzeyinde siyasal İslamda bulan CHP üst yönetimi, sonuçta partiyi yönetilemez bir düşünsel ya da ideolojik dağınıklık noktasına taşımış bulunuyor. Bunun önemli bir örneği yeni anayasa yapılması sürecinde yaşanıyor. CHP’nin anayasa konusundaki görüşleri aylardır açıklık kazanamıyor. AKP’nin yalanlarını allayıp pullayarak topluma sunan basın yayın CHP’nin bu durumunu parti içi çatışma olarak kamuoyuna aktarıyor; CHP, alay konusu oluyor. Düşünsel dağınıklık son günlerde yeni boyutlar kazanıyor. Geçen günlerde açıklanan sözüm ona demokratikleşme paketi ile ilgili olarak bütüncül bir görüş oluşturulamadığından neredeyse her milletvekilinden ayrı bir ses çıkıyor. Halkın Sesi Partisi’nin (HSP) önde gelenleri, bir yıl önce CHP üst yönetiminden gelen bize katılın yalvarmalarını duymazlıktan gelip AKP’nin yolunu tuttu. HSP’de kalan, kendilerini İslamcı sol diye tanımlayan ve CHP’ye katılmak isteyenlerden birinin şu sözleri yoruma gerek bırakmıyor: “Türkiye yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemin özellikleri CHP’de de kendini göstermeli. Katılımımızın anlamı bu olabilir. Kendi fikrimizle, farklılığımızla CHP içinde var olabilirsek, bu yeni döneme biz de kendi bakış açımızı yansıtabiliriz” (Cumhuriyet, 7 Ekim). HHH CHP, buna iyi, orta ya da kötü denemez, tek sözcükle, yönetilmiyor. Başta parti üst yönetimi olmak üzere diğer yöneticilerin ve milletvekillerinin olup biteni tam bir duyarsızlıkla izlemeye hakları yoktur! CHP yönetiminin kendisine gelmesi gerekiyor! Yine de gerçek CHP’lilerin her şeye karşın partilerine oy vereceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın! HHH Bayramınızı kutlarım. FETHİYE Bankalar, çoğunluğu en az üniversite mezunu, 40 yaş üzeri, yüzde 75’i çocuk sahibi ama çocukları eğitimlerini tamamlamış, yüzde 76’sı sinemaya, yüzde 62’si yılda en az bir kez konsere giden, çoğunluğu yerli müzik dinleyen ve yılda bir kez yurtdışına çıkan özel bankacılık ile kitle bankacılığı arasında yer alan “hali vakti yerinde” müşterileri kendilerine çekmek için kolları sıvadı. KOBİ bankacılığında olduğu gibi bu üst gelir bankacılığının da hızla büyüyeceği öngörüsünde bulunan Akbank Bireysel Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Galip Tözge, bankaların önümüzdeki 35 yıllık dönemde en önemli rekabet alanlarından birinin “hali vakti yerinde müşteri” olarak tanımlanabilecek özel bankacılık ile kitle bankacılığı arasında kalan segment olacağını dile getirdi. “2016’da üst gelir bankacılığından hizmet alabilecek müşteri adedi 1.5 milyona yaklaşacak” diyen Tözge, üst gelir bankacılığının tanımının bankadan bankaya değişim göstermekle birlikte ge nel olarak 50 bin TL ile 500 bin TL arasın Hali vakti yerinde müşterileri arasında kapsamlı bir araştırma yaptıklarını anlatan Tözge, da varlığı bulunan müşterileri kapsadığıçıkan profili şöynı anlattı. Akbank’ın bu segmente verdile özetledi: ği isim “Akbank Birebir Bankacılık”. 4 “Birebir BankaTözge’nin verdiği bilgiye göre 100 bin cılık” müşterileri şubelira ve üzerinde varlığı olan kişi sayısı de beklemek istemiyor. 2011’de 768 binlerdeyken bu yıl 1 mil4 Yatırımda birinci tercihleri mevduat, ikinci tercihleri yatırım yonu aşacak, 2016’da da 1.5 milyona fonları, özellikle sabit getirili fonlarla değişyaklaşması bekleniyor. Türkiye’de 2014 ken fonları tercih ediyorlar. Ülke fonlarını seviyorlar. ve 2015’te yüzde 4.1 ve yüzde 5.4 bü4 BES’te daha aktif bir kitle. Normal bireysel müşyüme beklenirken, bu segment müşteterinin yaklaşık iki katı kadar BES penetrasyonu var. rilerindeki mevduat büyümesinin yıllık Piyasayı görece olarak daha iyi takip ediyor. yüzde 15’ler seviyesinde olması bekle4 30 Haziran tarihli bilançoya göre mortgage’ın niyor. Bu da segmentin büyüme hızıyüzde 45’ini bu kitle kullanıyor. Yatırım fonlarının nı bankacılara gösteren en önemli veri. 3’te 2’si de bu kitlede. “Türkiye’de üst gelir grubunun mev4 Genel itibarıyla şehirde yaşayan, belli bir gelirin üzerinde kazanan profesyoneller, emekliler, ev duat pastasının büyümesinde lokomohanımları, serbest meslek sahipleri ve esnaflartif bir segment olduğunu düşünüyodan oluşuyor. Büyük bir çoğunluğu 40 yaş üzeruz. Yapılan araştırmalar orta ve üst rinde, yarısından fazlası en az üniversite mezugrubun gelirinin daha hızlı arttığını da nu ve yüzde 69’u erkek. gösteriyor” diyen Tözge, 50 bin liranın 4 Yüzde 75’i çocuk sahibi. Büyük çoğunluüzerindeki mevduat toplamının 2011’de ğu otomobil sahibi ve kendi evlerinde oturuyor. toplam 271 milyar lira düzeyinde bulun4 Büyük bir çoğunluğu yılda en az 1 kez yurtduğunu dile getirdi. Bu sene sonunda bu dışına seyahat ediyor. Yüzde 37’si yılda en az 3 kez uçak yolculuğu yapıyor. segmentin toplam mevduatının 340 milyar 4 Yüzde 76’sı sinemaya, yüzde 62’si yılda lirayı aşması, 2015 sonunda da 450 milyar en az bir kez konsere gidiyor. Müzik türü olaliraya yaklaşması bekleniyor. rak klasik müzik, caz gibi türleri dinliyorlar. BES’te çok aktifler Galip Tözge Ekonomi Servisi Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre, 2013 yılının 9 aylık döneminde, hafif ticari araçlar pazarda son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi. Hafif ticari araç pazarı yılın ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 oranında azalarak 134 bin adet seviyesinde gerçekleşti. Eylül ayında ise otomobil pazarı yüzde 7 artarken, hafif ticari araç pazarı yüzde 25 azaldı. OSD Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen, “Hafif ticaride şu an kırmızı alarm var. Türkiye otomotivdeki stratejisini ve küresel rekabet üstünlüğünü güçlendirerek devam etmek için hafif ticari araca odaklanmalıdır” dedi. Hafif ticari araçta kırmızı alarm Felakete birkaç gün uzaklıktayız Dünya Bankası Başkanı Kim, ABD’li politikacıları perşembe gününe kadar anlaşmaları yönünde uyardı. Ekonomi Servisi Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim ABD’yi uyararak borç krizin çözülmesini istedi. Kim, “Tehlikeden birkaç gün uzaktayız. Anlaşma sağlanmazsa dünya için felaket olabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler etkilenecek. Gelişmiş ülkeler de bunun zararını görür” uyarısında bulundu. IMF ile Dünya Bankası’nın Washington’da gerçekleştirdiği yıllık toplantısında konuşan Kim, ABD’li politikacıları perşembe gününe kadar anlaşmaları yönünde uyardı. ABD eğer perşembe günü borç krizini çözemezse finans piyasalarından borçlanamayacak duruma gelecek. Öte yandan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da Uluslararası Finans Enstitüsü’nün toplantısında yaptığı konuşmada dünyadaki ülkelerin birbirine çok bağlı hale geldiğini anımsattı. Babacan, “Dünyanın herhangi bir büyük ekonomisinde ne olursa olsun, ister gelişmiş ister gelişmekte olan ülkeler, derhal diğerlerini de etkiler. Herhangi bir ülke, kendi ekonomisi için ne yaparsa yapsın, bunun diğer ekonomilere de etkisi olur” dedi. kinin tarihsel eğilimi 1.2 dolayındaymış. Bugün dünya ticareti bu oranın çok gerisinde. (Financial Times 30/09/13). Dünya ticareti toparlanamazken sermaye hareketleri de sağlıksız bir görüntü sergiliyor. McKinsey Institute’ün 2013 sermaye hareketleri raporu da küresel toplam mali varlıkların yıllık büyüme hızının 2007’de 7.9’dan 2012’de 1.9’a gerilediğini, sınır ötesi sermaye yatırımlarının 2007 düzeyinin yüzde 60 gerisinde kalmaya devam ettiğini gösteriyor. Rapor gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketlerinin 2030’lara kadar tarihsel trendin altında kalmasını bekliyor. Kısacası, büyük durgunluk ve küreselleşmenin gerilemeye başlaması birlikte ilerliyor. Bu resmin içindeki korkutucu olasılıkları görebilmek için emek gelirlerindeki gerilemelerin yanına, The Economist’in “çok taraflı (küresel) ticaret anlaşmaları yerlerini bölgesel anlaşmalara bırakıyor” saptamasını koymak gerekiyor. Birincisi ülkelerin içindeki gerginliklerin, ikincisi ülkeler ve bölgeler arası gerginliklerin, her ikisi de korumacılık eğilimlerinin, pazar, kaynak rekabetlerinin kaynaklarını oluşturuyor. Hükümetlerin ulusal çıkarlara öncelik vermeye başlamasından yakınan The Economist de aslında bu durumun farkında. Bu noktada gözlerimizin önünde, dünya ekonomisinde, 1930’ları anımsatan bir parçalanmaya ve sonrasına ilişkin bir resim oluşmaya başlıyor. Bizi bu noktaya getiren modele dayanarak bu noktayı aşmaksa olanaklı değil. Toplantılar sırasında IMF Başkanı Christine Lagarde Perulu dansçılarla eğlendi. Gençler ve kadınlar için iş yaratın IMFDünya Bankası yıllık toplantıları kapsamında düzenlenen Dünya Bankası Kalkınma Komitesi toplantısının ardından sonuç bildirisi yayımlandı. Bildiride, gelişmiş ekonomilerdeki son toparlanma işaretlerinin, cesaret verici olsa da değişken bir seyir izlemeyi sürdürdüğü, bazı yükselen ekonomilerdeki büyümenin ise yavaşladığı kaydedildi. Bildiride, özellikle gençler ve kadınlar için istihdam yaratımı ve özel sektör kalkınmasının kapsayıcı büyüme açısından kilit önemde olduğu vurgulandı. Bildiride, artan oynaklıkla başa çıkmanın ve güçlü, dengeli ve sürdürülebilir küresel büyümeyi hayata geçirmenin, uygun siyasi karşılıklar ve tüm gelir düzeylerindeki ülkelerde reformlar gerektirmeye devam ettiği vurgulandı. Bu hafta The Economist dünya ekonomisi üzerine gerçekten geleneğine sadık bir rapor yayımlamış. The Economist, çanların çaldığını duymuş, ama kimin için çaldığının farkında değil ve de her zaman olduğu gibi yine “behind the curve” (olayların gerisinde). The Economist’e göre “Hükümetler küreselleşmenin önüne engeller koymaya başlamışlar. Şimdi yeni bir serbestleşme (liberalizasyon) dalgası gerekiyor”muş. yönelik büyük saldırı Küreselleşme: Emeğe Devletler ABD hegemonyasının araçlarından IMF ve Dünya Bankası baskılarıyla serbestleşme paketlerini birbiri ardına uygulamaya koyarken The Economist “sahibinin sesi” olarak süreci “önünde durulamaz” “dışında kalınamaz” gibi ifadelerle, “küreselleşmeyi” öznesi olmayan, kendiliğinden adeta, doğal apolitik bir şey olarak sunuyor; emekçi sınıflara yönelik büyük saldırıyı gizlemeye çalışıyorlardı. Bu konuda çok yazıldı; ben en son verileri aktarmakla yetineceğim. UNCTAD’ın yayımladığı son ‘Ticaret ve Gelişme Raporu’nun 14. sayfasındaki (1.4 No’lu) grafiğe baktığınızda, dünya ekonomisinin çıktısı içinde emeğin aldığı payın 1980’de yüzde 63’ten 2011’de yüzde 54’e gerilediğini görüyoruz. UNDP’nin 2010 yılında yayımladığı Rodriguez ve Jayadev imzalı, “Emeğin gerileyen payına ilişkin bir araştırma” da emeğin payının 196070 döneminde arttığını, 1970’ten sonra gerilemeye başladığını, gerilemenin 1980’den sonra hızlanarak mali krizle birlikte adeta bir çöküşe dönüştüğünü gösteriyor (sf 27). Bu madalyonun öbür yüzüne ilişkin verileri de Credit Suisse’in geçen hafta açıkladığı servet raporunda görmek olanaklı. Rapora göre dünya nüfusu içindeki yetişkinlerin yüzde 68.7’sinin (3.2 milyar insan) yıllık geliri 10 bin doların altında. Bu yüzde 68.7, 241 trilyon dolara ulaşan global toplam hane halkı gelirlerinin ancak yüzde 3’ünü edinebiliyor. Buna karşılık yetişkinlerin binde 7’sini oluşturan, yıllık geliri 1 milyon doların üzerinde 32 milyon kişi, 98 triyon dolarla toplam hane halkı gelirinin yüzde 41’ine ulaşabiliyor. Yıllık geliri 100 bin dolar 1 milyon dolar aralığında olan 361 milyon kişi yetişkin nüfusunun binde 7.7’sini oluşturuyor ve toplam gelirin yüzde 42.3’üne ulaşıyor. Kısacası, dünya yetişkin nüfusunun yüzde 8.4’ünün, toplam hane halkı gelirinin yüzde 80’ini edindiğini görüyoruz. Bu müstehcen adaletsizliği yansıtan verilerden başka sonuçlar çıkartmak da olanaklı. Hane halkının toplam geliri geçen yıl 241 trilyon olmuş. Bu büyüklüğü, yüzde 80’ini kimin aldığını unutmadan, mali piyasaların 800 trilyona ulaşan hacminin (borç köpüğü) karşısına koyduğumuzda, bu mali krizden kimin sorumlu olduğunu, yüzde 8.4’ün yükü yüzde 90’ın üzerine yıkmaya çalıştığını görebiliriz. Boşuna mı yüzde 99 yüzde 1’e ‘Uzun Durgunluk’ ve ‘Küreselleşme’ karşı ayakta... Serbestleştirmenin sonuçlarını, küreselleşmenin geleceğini, iflas etmiş bir modeli kimin hâlâ, niye savunduğunu düşünürken bu verileri unutmamakta yarar var. Dünya ekonomisi, yukarda değindiğim borç köpüğünün patlamasıyla başlayan 2007 mali krizinden bu yana toparlanamadı. Bu borç köpüğünün bu kadar büyümesinin arkasında, birinci aşamada 20032007 arasında yaşanan büyük mali genişleme var. Ama bu mali genişlemenin o sırada dünya ekonomisini etkileyen derin resesyonu atlatmak için gündeme geldiğini de anımsamak gerekiyor. Bu mali genişleme hem tüketici talebini ve yatırımı desteklemek hem de mali piyasaları korumak için gündeme gelmişti. Daha derinlikli, uzun dönemli bir bakışla, 1980’lerde başlayan liberalizasyon (malların ve sermayenin dolaşımının önündeki engelleri kaldırma, sermayeye yeni avlanma alanları açma) dalgasının, Dün dünle gitti... sermayenin 1970’lerde ortaya çıkan ve kendini “aşırı üretim”, “eksik tüketim” olarak açığa vuran kârlılık krizini yönetmekle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bu yönetim (namıdiğer küreselleşme) krizin basıncını azalttı, sorunlarını erteledi, ama gelir dağılımını daha da bozarak, kredi köpüğünü yaratarak, mali piyasalardaki riskleri büyüterek 2007 krizini hazırladı. Bu mali kriz, bu yüzden, bu kriz yönetme modelinin (neoliberalizm ve küreselleşme) de tükendiğini haber veriyordu. The Economist’in anlamakta zorlandığı, daha doğrusu temsil ettiği sınıflar açısından anlamak istemediği şey de bu: Bir dönem bitti, bir daha geri gelmeyecek. Son dönemin gittikçe yoğunlaşan “deglobalizasyon” (tersine dönme) tartışmaları da bu bitişle ilgili. IMF geçen hafta, dünya ekonomisi büyüme oranları beklentisini 6. kez aşağı doğru revize ettikten sonra, 2013’te büyümenin yüzde 2.9 düzeyinde kalacağını, 2014’te yüzde 3.6’yı aşamayacağını söyledi. Kısacası dünya ekonomisi salyangoz hızında ilerlemeye devam ediyor. Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Roberto Azevedo da dünya ticareti 2013 büyüme hızı tahminlerini yüzde 3.3’ten yüzde 2.5’e çektiklerini açıkladı. Ekonominin ve ticaretin büyüme oranlarının birbirine bu kadar yaklaşması, Financial Times’da Gavin Davies’in dikkat çektiği gibi ticaretin 2007’den bu yana canlılığını kaybettiğini gösteriyor. Büyümeyle ticaret arasındaki iliş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle