19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 2013 CUMA 4 HABERLER AİHM, 2012 yılı raporunu Strasbourg’da düzenlenen bir basın toplantısı ile açıkladı Uğur Mumcu Demokrattı Bu ülkede ulusalcılığın özentisi olmaya aday olanlar, bizden bir şey beklemesinler; bulamayacaklar. Yukarıdaki sözler Başbakan’a tabii ki yakışıyor. Unutmayalım, artık komünizmle mücadele dönemi geride kalmıştır, ABD’de de, küresel kapitalizmin büyük kuruluşlarının tüm koridorlarında da, NATO kulislerinde de en fazla korkulan hayalet ulus devletlerdir. Kimse yanılmasın, Tayyip Bey, yalnız bu çevreler adına değil, aynı zamanda kendi şeriatçı, ümmetçi görüşleri dolayısıyla da ulus devlete, ulusalcılığa karşıdır. Onu anlamak mümkün. Ya öbürlerine ne demeli? Uluslaşma süreciyle iç içe yürüyen Kurtuluş Savaşı’yla oluşmuş bir ülkenin ulusalcılığını, bir küçümseme hatta suçlama olarak kullanan öbür aymazların açıklaması var mı? Geçen gün birisi sordu: Uğur Mumcu ulusalcıydı, değil mi? Tabii öyleydi, ama dilersen önce ulusalcılıktan ne anladığını açalım, diye yanıtladım. Gerçekten Uğur Mumcu’da ırk temeline dayalı, bir ırkın üstünlüğünü savunan bir milliyetcilik ki, ona şovenizm demek daha doğru olur, aramayın boşuna. Birlikte yaşama ve ortak bir geleceğe yönelme iradesinin ürünü olan sübjektivist, çağdaş demokratik ulusçu, demokrat bir Kuvvacıydı Uğur Mumcu. HHH Emeğin yüceliğine inanan, devrimci, sosyalist, antiemperyalist Kuvvacı Uğur’un “Kürtler ve Türkler” başlıklı 1989 tarihli yazısı dünkü Cumhuriyet’te bir daha yayımlandı. Orada konuya bakışının ipuçlarını bulabilirsiniz. Kürtçe yasağına nasıl karşı olduğunu belirten yazı ve konuşmaları saymakla bitmez. Bütün bunları yazmaktan kastım, Türkiye’de kavramlar saptırılarak yaratılan kafa karışıklığı yüzünden sap ile samanın birbirine karıştırıldığı bir ortamda, kimi kavramların gerçek anlamlarının içlerinin boşaltılmasıyla zaman içinde yanlış bir Uğur Mumcu algısının oluşturulmak istenmesidir. Ortak yaşama iradesine dayanan ve ancak bunun sürekli canlı tutulmasıyla ayakta duran bir ulusalcılık, ırkçı mülahazalardan uzak olduğu gibi, sosyalist düşünceler ve demokrasi ile bağdaşmaz değildir. Bunun en güzel ve çarpıcı örneği de bizzat Uğur Mumcu’nun kendisidir. Bu konuda dik ve tutarlı duruşunu sürdürmüş olan Uğur Mumcu’nun laiklik konusundaki görüşlerinden yola çıkanlar, onu bu alanda demokrasiye sınırlamalar getirmek istermiş gibi sunmaya çalışmışlarsa da, bu çaba sonuç vermemiştir. Gerçekten de Uğur, laik cumhuriyetin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler konusunda uyanıktı. Ama demokrasinin onsuz olmazı ve vicdan özgürlüğünün gerçek güvencesi laiklik adına demokrasiden sapma uygulamalarının karşısındaydı. HHH Birçok yazısında, birçok konuşmasında, Türkiye’de de öbür NATO ülkeleri gibi, bütün fikirlerin, bu arada İslami görüşlerin de siyaset alanında örgütlenme özgürlüklerinin olacağı bir demokrasiyi savunmuştur. Tekrar edeyim, laiklik konusunda duyarlıydı, o alandaki tehlikeleri de biliyordu. Ama mücadelenin yolunun demokrasiden geçtiğine de inanmaktaydı. Eski Türk Ceza Kanunu’nun 141 142 ve 163. maddelerinin kaldırılması tartışılırken, Uğur Mumcu her üç maddenin de demokrasiye aykırı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savunmuştu. Doğrusu pek çok kişinin bilmediği bu gerçek Uğur Mumcu’nun sistematiğinde, laiklik ile demokrasinin çelişmediğini gösteren çok güzel bir örnektir. Bu demek değildir ki, antilaik akımların demokrasi için tehlike oluşturduğunu yadsıyordu. Tam tersine o tehlikeyi gören ve onunla demokratik yoldan mücadele önlemlerini gösterenlerin en ön sıralarında yer alıyordu. Uğur Mumcu, ulusalcı, Kuvvacı, antiemperyalist, devrimci, sosyalist ve demokrattı. Aramızdan ayrılışının 20. yılında onu bütün bu yönlerini unutmadan anmalıyız. İkincilik Türkiye’nin BAHADIR SELİM DİLEK STRASBOURG Türkiye’nin 2012 yılı insan hakları karnesi yine kırıklarla dolu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) geçen yıl açılan davalarda Türkiye, Rusya’nın ardından yine ikinci oldu. AİHM Türkiye hakkında yapılan 123 yargılamanın 117’sinde, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az bir maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Yüksek mahkeme 3 davada Türkiye’yi suçlu bulmazken ihlal kararlarında ise ilk sırayı “yargılamanın uzunluğu” aldı. AİHM, 2012 yılı raporunu dün Strasbourg’ta düzenlenen bir basın toplantısı ile açıkladı. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmasına karşın, insan hakları konusunda bu yıl da di TÜRKİYE’YE AÇILAN DAVALARIN İÇERİĞİ DEĞİŞTİ EİEEİE Rapor hakkında basın toplantısı düzenleyen Dean Spielmann, Cumhuriyet’in Türkiye’ye ilişkin raporda yer alan verileri değerlendirmesi ve önerilerini sorması üzerine, “Türkiye’nin dikkat edilmeye gereksinimi var” dedi. AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davaların niteliğinin değiştiğine, daha önceki yılların aksine 2012’de uzun yargılmaya ilişkin ihlallerin ilk sıraya taşındığına dikkati çeken Spielmann, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile yaptığı görüşme konusunda bilgi verdi. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verilmesi konusunu ele aldıklarını söyleyen Spielmann, “Bundan 10 yıl öncesine kadar gelen başvurularda, AİHS’nin işkencenin önlenmesi konusundaki 3. maddeden dava geliyordu ama şimdi bunu görmüyoruz. Türkiye’nin 3. madde konusunda çaba sarf ettiği görüldü” dedi. ğer 45 ülkenin gerisinde kaldı. Yüksek mahkemeye 2012 yılında 1093 başvuru yapıldı. İnsan hakları ihlallerinde ilk sırayı yine Rusya aldı. Rusya aleyhine AİHM’de açılan dava sayısı 28 bin 593 oldu. İkinci sırada yer alan Türkiye’nin aleyhine dava açmak için AİHM’e yapılan toplam başvuru sayısı 2012 sonunda 16 bin 879’a ulaştı. Bu rakam, yüksek mahkemeye ya pılan toplam başvuru sayısının yüzde 13.2’sini oluşturdu. Rapora göre AİHM’de Türkiye hakkında yapılan 123 yargılamanın 117’sinde, Türkiye’nin AİHS’nin en az bir maddesini ihlal ettiği kararına varıldı. Yüksek mahkeme sadece 3 davada Türkiye’yi suçlu bulmazken ihlal kararlarında ise ilk sırayı “yargılamanın uzunluğu” aldı. Geçen yıl ilk sırada “adil yargıla ma hakkının ihlal edilmesi” yer almıştı. Yüksek mahkeme 51 davada, uzun yargılama nedeniyle, Türkiye’nin insan haklarını ihlal ettiğine hükmetti. 11 davada yaşama hakkının ihlal edildiğine karar verilirken 12 davada da etkili bir soruşturmanın yapılmamış olması nedeniyle ihlal kararına vardı. Türkiye hakkında bu kez işkenceden ihlal kararı veril medi ancak Strasbourg mahkemesi insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele nedeniyle 18 davada Türkiye’nin insan haklarını ihlal ettiği kararına vardı. AİHM, 37 davada özgürlük ve güvenlik hakkının, 9 davada adil yargılanma hakkının, 3 davada özel ve aile yaşamına saygı hakkının, 8 davada ifade özgürlüğü hakkının 23 davada mülkiyetin korunması hakkının ihlal edildiğine hükmetti. AİHM, bir davada ise ayrımcılık nedeniyle AİHS’nin ihlal edildiği kararına vardı. AİHM, 2011 yılında Türkiye hakkında 174 davada karar açıklamış, bu kararların 159’unda AİHS’nin en az bir maddesinin ihlal edildiğine hükmetmişti. Türkiye AİHM’de 2011 yılında en çok adil yargılanma hakkının ihlalinden hüküm giymişti. MHP lideri Devlet Bahçeli seçim çalışmalarına Söğüt’ten başladı okundu ‘Böyle barış olmaz olsun’ u Bahçeli, “Katile sarılmak çözüm, örgüte hoşgörülü yaklaşmak barış adımları olup iyi niyet olarak takdim edilmektedir” dedi. MAHMUT LICALI SÖĞÜT MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın milletin birlik ruhuna sahip çıkmayı şeytanın işi olarak gördüğünü belirterek “Ancak katile sarılmak çözüm, örgüte hoşgörülü yaklaşmak barış adımları olup iyi niyet olarak takdim edilmektedir. Buradan diyorum ki: Böyle çözüm batsın, böyle bir barış olmaz olsun” dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçim çalışmalarına dün Söğüt’te düzenlenen mitingle başladı. Miting öncesinde partililer yurttaşlara üzerinde “Püskevit” yazılı ikramlar dağıttı. Söğüt’ün en hayırlı başlangıçlardan olduğunu ifade eden Bahçeli, “Söğüt ikinci Ergenekon’dur, ikinci Türeyiş Destanı’dır, yakın veya uzak coğrafyalara tebliğ edilen Oğuz Destanı’nın ağırlık merkezidir” dedi. MHP’nin yerel seçimle ri Türkiye’nin içine düşürüldüğü kötü gidişattan çıkması için tarihi bir kavşak olarak gördüğünü kaydeden Bahçeli, İmralı ile başlatılan görüşme sürecini anımsatarak hükümete şöyle yüklendi: “İmralı canisiyle görüşmek moda oldu. PKK’yle teslim müzakereleri yapmak sıradanlaştı. Eli kanlı canilerin, hiçbir şey yaşanmamış gibi makbul, samimi ve çözüm Anadilinde savunma kavgayla geçti ÇİÇEK, CEZAEVİ ZİYARETİNİ DÜŞÜNECEK ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, tutuklu CHP milletvekilleri Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve MHP’li Engin Alan’ın cezaevi koşullarıyla ilgili olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e ziyaretiyle ilgili bilgi verirken “Sayın Çiçek, tutuklu milletvekillerinin durumuyla ilgili bundan sonra daha yoğun ilgileneceğini ve cezaevi ziyaretini değerlendireceğini söyledi” açıklamasını yaptı. Türkkan, Silivri cezaevine ziyaretlerde bulunduğunu, izlenimlerini önceki gün ziyaret ettiği TBMM Başkanı Çiçek’e aktardığını söyledi. Türkkan, “Engin Alan’a yaptığım ziyarette tespit ettiğim cezaevi koşullarının sıkıntılarından bahsettim. Haberal’ın dileklerini ilettim. Haberal, milletvekili olarak Meclis Başkanı’nın kendi durumlarıyla ilgilenmesini ve ziyaret etmesini istedi. Yerinde, yaşanmış anıların görülmesini istemişti. Ben de bunları ilettim. Sayın Çiçek de daha önce ilgilendiğini ama bundan sonra daha yoğun ilgileneceğini, konuyla ilgili Adalet Bakanı ile bugün görüşeceğini belirtmişti, cezaevi ziyaretini de değerlendireceğini söylemişti. Sayın Cemil Çiçek daha sonra aradı. Adalet Bakanı ile görüşmüş ve bazı bilgilere ulaşmış” dedi. Tutuklulara mahkemede anadilinde savunma olanağı getiren yasa tasarısı sert tartışmalar arasında Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Verilen değişiklik önergesi üzerinde söz alan CHP milletvekili Tanju Özcan, değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu öne sürdü. AKP grubuna yönelik “Siz kimin vagonu oldunuz? BDP’nin mi terör örgütünün mü?” diye soran Özcan’ın, BDP’ye yönelik “küçük grup” tanımlaması yapmasına BDP’liler tepki gösterdi. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Özcan’ın aşağılamada bulunduğunu savundu. Özcan yeniden söz alarak, “Terör örgütünün gölgesinde siyaset yapanlardan ya da üç dönekten ders alacak değilim” ifadesini kullandı. Özcan’ın sözlerine tepki gösteren BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, kürsüye yürümek istedi. Önder’in, CHP’li bir milletvekiline “sesini kes” demesi üzerine araya giren Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’a da “Sen kes sesini! Otur yerine!” diye bağırdı. CHP’li Yıldıray Sapan ise BDP’li Sırrı Sakık’a, “Sen önce öldürdüğün öğretmenlerin hesabını ver” diyerek bağırdı. CHP sıralarına karşılık veren BDP’li Sebahat Tuncel’e de, Antalya Milletvekili Sapan’ın “Terörist” diye bağırması tartışmaları kavgaya dönüştürdü. MHP ve CHP’li vekillerle kavga eden BDP’li vekilleri araya giren bazı milletvekilleri güçlükle sakinleştirdi. BDP’li Önder, MHP’lilere doğru yumruk atmak istedi ancak Önder’in yumruğu vekil lerce engellendi. Yakut, tartışmalar üzerine oturuma ara verdi. yanlısı kişiler olarak propagandası yapıldı. Türkiye ne olduğu belli olmayan, neleri ihtiva ettiğini kimsenin itiraf edemediği ve muhteviyatını açıklayamadığı çözüm tüneline sokuldu. Çözüm diyorlar ama neyi çözmeye çalıştıklarını söyleyemiyorlar.” Başbakan Erdoğan’ın Söğüt’te kapanan seramik fabrikalarını görmediğini söyleyen Bahçeli, “İmralı canisine te levizyon hediye eden, bölücü dayatmaları taksit taksit karşılayan Başbakan Erdoğan, vatandaşlarımızın ekmeğe bile muhtaç hale geldiğini anlamamakta, anlamak istememektedir” diye konuştu. Katile sarılmanın çözüm, örgüte hoşgörülü yaklaşmanın barış adımları olarak takdim edildiğini ifade eden Bahçeli, “Irkçılık şeytandadır” diyen Erdoğan’a şöyle yanıt verdi: “Milletin birlik ruhuna sahip çıkmak Başbakan’a göre şeytan işidir. Türkmen’in, yörüğün, kısaca Türk’ün hakkını ve hukukunu savunmak Başbakan’a göre şeytanın yoludur. Ancak katile sarılmak çözüm, örgüte hoşgörülü yaklaşmak barış adımları olup iyi niyet olarak takdim edilmektedir. Buradan diyorum ki: Böyle çözüm batsın, böyle bir barış olmaz olsun.” Gülşah Balbay, sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta bir Silivri ziyareti sonrası izlenimlerini anlattı İZMİR BELEDİYESİ DAVASI Adli kontrol altındaki 8 kişi artık özgür OZAN YAYMAN ‘Özkan ve Hilmioğlu için kaygılı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın eşi Gülşah Balbay, bir Silivri ziyareti izlenimlerini Facebook’ta “Bir Görüşün Ardından” adı altındaki yazıda anlattı. Gülşah Balbay’ın Facebook’ta paylaştığı yazı özetle şöyle: “Yine Silivri’deyim. Önümde cezaevinin kapısı. Benliğini dondurmuş iki asker kapıda nöbette. İyi günler diyorum. Bir ablasını ya da annesini görmüşçesine gözleri bulutlanıyor. Silivri kapısı içerdekiler ve dışardakiler arasındaki sınır kapısı. Ve işte Balbay karşımda. İki elini bana doğru açıyor. Ben de aynı refleksle ona doğru ilerliyorum. Elliye seksen santimetre çift cam aramızda. Sadece avuçlarımızı pa u Gülşah Balbay cezaevi ziyareti sonunda Facebook’ta kaleme aldığı yazısında, “Karamsar olma lüksüm yok. Dünyalara değişmeyeceğim bir sevdam var benim. Belki biraz hazin ama bir o kadar da muhteşem” dedi. İZMİR İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne “çete” suçlamasıyla düzenlenen operasyonların ardından açılan davanın dünkü duruşmasında, aylardır evlerinde adli kontrol altında tutulan 8 kişi “özgürlüklerine” kavuştu. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun “çete lideri” olarak 397 yıl hapis istemiyle yargılandığı davanın dünkü duruşmasında mahkeme heyeti, savcının istemi doğrultusunda Pervin Şenel Genç, Selçuk Savcı, Hilmi Özen, Ali Süha Sabuktay, Mehmet Sayar’la organizatörler Ata Karakaş, Ömer Devrim Ergin ve Hakan Say üzerindeki adli kontrolü kaldırdı. Gülşah Balbay ralel tutmakla yetiniyoruz. Kim bilir içimizdeki enerji camı deler geçer belki. İlk günlerimizdeki yüreğime heyecan salmış o eski gençliği ve neşeyi tekrar görüyorum. Sanki mutluyum... Hücre arkadaşı Tuncay Özkan’dan bahsediyor. Tuncay Özkan’ın safrakesesi yok. Vücudunda çinko eksikliği o kadar ki ne kadar ilaç alsa nafile. Son günlerde durumu ağırlaşınca çareyi damardan serumla ilaç verilerek bünyeyi toparlamakta bulmuşlar. Balbay’ı onun için kaygılı bu luyorum. Sohbet Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na geliyor. Hastaneden neden getirildiğine Balbay da akıl erdiremiyor. Yürüyemeyen Hilmioğlu’nun iki kolundan taşınırkenki görüntüsü bir türlü gitmiyor belleğinden. Görüş sıramı bir başka aile ferdine devretme zamanı. Bezginlik nedir bilmeyen umutlarım var benim. Dönüş belki var, belki de yok. Ama mücadele bitmedi ki henüz. Hayır. Karamsar olma lüksüm yok. Dünyalara değişmeyeceğim bir sevdam var benim. Belki biraz ha zin ama bir o kadar da muhteşem. Unutmak için yaşanmamıştır hiçbir aşk. Tıpkı kaybetmek için başlanan mücadele olmayacağı gibi. Sıra yine bana geldi. İşte yine göz gözeyiz. Evden birkaç vaziyet, çocukların okulu derken süre doldu. Zaman akıp gitti su gibi... İki gardiyan geldi. Mutluluk demir kapıdan çıkıp gidiverdi yine. İşte bu kadar... Son kez gölgesini görebilirim belki diye koridor kapısının açıldığı avluya koşuyorum. Gardiyanlar yürekleri gibi plastik sandalyelerde oturmuş sohbet ediyor. Pencerede beni fark ettiler. Aralarında fısıldaşmalar, arsız gülmeler... kesişiyor. Yanındaki gardiyan hemen ikazda. Koridorda sağa sola bakmak yasak!”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle