17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Çırılçıplak Tutukluluk he Guardian Weekly’de geçen günlerde çıkan bir yazıda, Amerikan T yüksek mahkemesinin, yurttaşların her Ardahan’da Bir Çığlık ursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nin sekizincisi dün başladı Ardahan’da. Dursun Akçam Günleri’nin tüm sorumluluğunu omuzlarında taşıyan Alper Akçam, “Akçam ailesi, 8 yıldır halk kültürünün çoğaltan, gülen yüzüyle, konuklarıyla ve Ardahanlı gençlerle birlikte kendi yaktıkları bir ocakta ateşi ve ışığı korumaya çalışıyor” diyor. Dursun Akçam Kültürevi’ni Akçam ailesi yaptırmış. İşletme giderleri ve Kültür Sanat Günleri’nin harcamalarını da neredeyse tek başına aile karşılıyor. Her yıl etkinliklerde en az bir tiyatro oyunu sergilenmiş. Köylüler, öğrenciler, yöre halkı oynuyor oyunları. Bu yıl da “İnayet Turizm” adlı oyun, Ardahanlı ve D üniversiteli gençler tarafından oynanacak. Diğer bir oyun, “Bayro’nun Listesi” de 2 bin metre yükseklikteki küçücük bir ilçede, Çıldır’da sergilenecek. Sonra, ilköğretim öğrencileri arasında öykü yarışmalarının ödülleri dağıtılacak. Yazarlar, akademisyenler “Tarım Sanayi İkileminde Kültür ve Edebiyat” üzerine konuşacaklar. Gerçi Alper Akçam, “Karanlığa haykırılmış yaşam çığlığımız derin kuyular içinde yitip gidiyor sanki. Korkuyla, yoklukla, olanaksızlıkla savaşımızda, direncimizle ve Enstitülü öğretmenlerimizden, ana babamızdan aldığımız ateşle baş başa kalmış gibiyiz” diyor ama, atılan çığlık hiç kuşkusuz yankısını buluyor, bulacak. an, ne kadar hafif olursa olsun herhangi bir suçtan çırılçıplak soyulup arandıktan sonra tutuklanabileceğine ilişkin bir karar aldığı duyuruluyordu. Karar; biri, “herkesin hani neredeyse sonsuza dek tutuklanabileceğini” öngören ve diğeri de “gizli servis koruması altında olan birinin çevresinde protesto gösterisi yapmaya 10 yıl hapis cezası içeren” iki ayrı yasaya dayanarak verilmiş. The Guardian yazarı, “özgürlükler ülkesi” olarak tanımlanan ABD’deki durumu şöyle özetlemiş: “Protestoyu suç kapsamına sokan ve yerel polise, insanları korkutup travmaya sokma yetkisi veren bu yeni yasalar, her şeyi her zaman gören bir gözetim devleti ile uyum içinde çalışmak için düzenleniyor. James Bamford, Wired dergisinde, NSA’nın milyarlarca epostaya, metne ve telefon konuşmasına bakacağı yeni bir tesisin, Bluffdale, Utah’ta inşa edilmekte olduğunu yazdı. İngiltere’de de, benzer yasalar öngörülüyor. Unutmayın, artık Amerika’da tutuklanmak için, herhangi bir yanlış yapmanız gerekmiyor. Tasması olmadan köpeğinizi gezdirdiğiniz için tutuklanabilirsiniz. Kalçalarını yaymak zorunda kalan bir adam, bir sürüş ihlali için durdurulmuştu. New York polisinden bir çavuş bana ‘güvenlik’ konularının, New York polisinin istediği zaman tutuklama yapabilmesine izin verdiğini söyledi. Bu nedenle, binlerce işgal protestocusunun eğer bu yasalar etkisini göstermeye başladıktan sonra, geriye hiç kimse kalırsa toplanıp yıldırıcı koşullar altında çırılçıplak soyulmalarını hiçbir şey engellememektedir.” Cumhuriyet Ruhunu Yaşatacağız Anne Baba evini kapatırken 2005’te yitirdiğim annemin kesip çerçevelettiği bir yazım çıktı karşıma. 13 yıl önce, 9 Mayıs 1999’da Sabah’ta yazmışım, başlığı “Anneanne”. Kısaltarak sizinle de paylaşıyorum izninizle, parantez içinde eklemelerim var. ??? Annem bir gün bana “Bari seni erkek doğursaymışım” dedi... Bunu söylerken kimseye muhtaç olmadan, kendi ayaklarım üzerinde durabilmemi kastettiğini bildiğimden mesele etmedim. Fakat ben anneme muhtaçtım, hâlâ da öyleyim. Kendi başıma buyrukluğumun annem için endişe kaynağı olduğunun farkındaydım elbette. Annemin doğumu 1928. “Onuncu yıl” kuşağı yani. Cumhuriyet’in ilerleme fikrinin en güçlü olduğu dönemin kadını. Yeni rejimin kadınlara sağladığı imkânların hepsinden sonuna kadar yararlanmış annem. (Ekliyorum: Çok dindar bir aileden gelmesine rağmen üç teyzem gibi üniversiteye gitmiş, babamla flört edip evlenmiş, çalışmış, emekli bir öğretim görevlisiydi annem.) Annemin kuşağı kentli kadınların kızları 50’lerde ve 60’larda doğdular. “Türk Modernleşme Sürecinde Anneler ve Kızları”... Aksu Bora’nın bu başlığı taşıyan araştırması Pazartesi Dergisi’nde gözüme çarptı. Şu tespite katılıyorum: Anneminkine denk düşen birinci kuşak Cumhuriyet kadınları, devlet eliyle modernleşmeyi yaşadılar. Bu kadınların kızları olabilecek yaştaki kadınlar ise piyasanın modernleşmesi etkisinde kaldılar... İlk kuşaktan kadınlar için bağımsızlık, negatif içerimleri daha fazla olan bir kavram. İkinci kuşak için öne çıkan ise istediğini yapabilme, özetle kendi hayatını denetleyebilme. (Böyle demişim 1999’da... Bugünün Türkiye’sini yönetenlerin dindar nesil yetiştirme projesi henüz ortada yok!) ........... 13 yıl önceki yazıdan devamla: Sevgi rüşvetlerine dönüştürülmüş tek günler... Tüketim toplumunun annelere armağanı bu mu? Kaldı ki, anne sevgisine tartışmasız yüklenen kutsallıklar da tedirgin edici. Bir Arap atasözü diyor ki, “Tanrı her an, her yerde olamayacağı için anneleri yaratmış”... Kadınları annelik kimliğinin sınırlarına hapsediyorsa, ben korkarım o çok fedakâr annelerden. Saçını süpürge edenler gün gelip çocuğunu bununla yüzlediğinde kimse şaşırmasın. Mutsuz anneçocuk ilişkilerinde suçlu neden hep ikinciler olsun? Anneliğin en büyük ödül olduğunu söylüyor kitaplar, benim için kesinlikle öyle, ama belki herkes için değildir. Sevgi herkesin uzanabileceği yerde, ama kimbilir hangi nedenlerle kolunu uzatamayan da çıkabilir. Anneme bu Anneler Günü’nde verdiğim armağan ikimiz için de çok özeldi. Elimde olmayan sebeplerle bu kadar geciktiği için ondan özür diliyorum. Annem, Anneler Günü’nü bu yıl ilk kez anneanne olarak kutluyor. Annem torununun erkek olacağını öğrendiğinde, “Bari kız olsaydı” demedi. Anne seni seviyorum. ............. (Yazı böyle bitiyor. Annemin yokluğunda tek tesellimiz, bugün bazı olan bitenleri görmeyişi... Onu ve Cumhuriyet’in ilk kuşak kadınlarını çok özlüyoruz. “Zamanın ruhu” dedikleri, ne olursa olsun o ilk kuşak Cumhuriyet kadınlarının aktardığı ruh ölmeyecek. Çünkü yaşatıyoruz...) Ne rastlantı! Türkiye’deki uygulamalar da, hık demiş Amerika’nın burnundan düşmüş sanki... CHP’nin Anayasa İlkeleri HP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçen günlerde C partinin kimi hukukçu milletvekilleri ile anayasa değişikliği konusunda bir araya geldi ve onlara üç temel ilke sıraladı: 1 Anayasa değişikliği masasından kalkan biz olmayalım. 2 “Türkiye vatandaşlığı” tanımı üzerinde uzlaşma sağlanması için çaba harca yalım. 3 Avrupa Yerel Özerklik Şartı’nın ruhu, yeni anayasaya yansısın. Özetle, “yeni CHP”nin yol haritasına uygun ilkeler. HP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, geçen günlerde C Brüksel’deydi. Temaslarının odak noktası, Soldaki Yükseliş dönüşünde başta Fransa olmak üzere Avrupa’daki sol yükselişin nedenlerini sorduk kendisine. Avrupa’da muhafazakâr, sağcı hükümetlerin ekonomik anlamda eşitsizliği derinleştirdiklerinin, ırkçılığı körüklediklerinin altını çizdi: “Halk, bu liberal politikaların canlarına okuduğunun ayrımında. Birileri zenginleşirken kendilerinin yitirdiklerini biliyor. Daha fazla kutuplaşmaya, daha fazla aşağılanmaya yönelik politikalara itiraz ediyor. Aslında bu tablo tam da Türkiye’yi Avrupa’daki sosyal demokrat ve sosyalist belediyelerin uygulamalarındaki iyi örnekleri Türkiye’ye aktaracak seçim stratejileri oluşturmaktı. Günaydın, sosyalist grubun büro toplantısına katıldı, çeşitli ülkelerin sol partilerinin yetkilileriyle görüştü. Türkiye’ye yansıtıyor. Avrupa’da sol, sosyalist partilerin izlediği politikaları CHP bir program değişikliği ile benimseyip daha etkili, daha güçlü bir muhalefet tarzına girerse, Avrupa’daki yapının Türkiye’ye de yansıması beklenmelidir.” Küreselleşmeci sol, liberalizme yatmış sol, temelini yitirmiş, yönünü şaşırmış sol tutmuyor artık! Solun, adam gibi sol olma zamanı şimdi. Bir Mahsus Mahal’de Ruhi Su SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Yaşasaydı bugünlerde bir asrı doldurmuş olacaktı. Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Sadık Gürbüz gibi isimlerin ilham aldığı Türk halk müziğinin öncü seslerinden... Binlerce, milyonlarca kişinin hüznünün, acısının, mutluluğunun, kavgasının, sesinde vücut bulduğu, Türk folklorunun çok şey borçlu olduğu bir isim. Operanın Türk müziğindeki yerinin mucidi ve aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi. Öksüzler yurdunun dağ sesli adamı. 12 Eylül’ün acımasız yüzünün kurbanı oldu. Kendisine pasaport verilmeyerek tedavi için yurtdışına gitmesi engellendi. Ve Ruhi Su, Türk müziği, Türk siyaseti ve Türk toplumu üzerinde derin ayak izleri bırakarak aramızdan ayrıldı. Ayrılmasaydı işte, bugün bir asırlık koca bir çınardı… O günlerden bugünlere geldik ama Drama Köprüsü’nü kimse onun gibi söyleyemedi. Onun sesinde Anadolu’nun her şeyi vardı, pek az ses onun kadar “kavurdu” içimizi. Türküde de söylediği gibi; mahsus bir mahaldi Ruhi Su’nun yüreklerimizde var ettiği... çok restoran ve eğlence merkezine de giremiyor engelliler bugün örneğin. Bırakın alışveriş merkezlerini, ülke çapındaki birçok hastane binası bile bu konuda sınıfta kalıyor. Mavi kapak toplamak yetmez. Onları yaşama dahil etmenin daha kalıcı çözümlerini hayata geçirmeliyiz. Türkiye’de engelli olmak, hâlâ hayata 10 mağlup başlamak demek maalesef. Aslında ezan sesi duyduğumuz, camide namaz kılındığını seyrettiğimiz Türk filmi sayısı az değil. Böyle bir yasak da yok bildiğimiz kadarıyla… Ancak diğer yandan, tam da muhafazakâr sanat kavgasının ayyuka çıktığı günlerde “Türk sinemasında ezan sesi duyulmuyor” şeklinde fikrini beyan eden Yılmaz Erdoğan’ın hemen bir “taraf”a mal edilmeye çalışılması, “onlardansın” etiketinin yapıştırılması da doğru değildir. Hak veririz ya da vermeyiz, belki zamanlamasıyla ilgili kafamızda soru işareti oluşmuştur, “hoş görünmek üzere” böyle bir çıkış yaptığını düşündürmüştür bize ama ne olursa olsun sinemayla ilgili fikrini beyan eden, üstelik Türk tiyatro ve sinemasına onca önemli katkısı olan üretken bir sanatkârı bir anda yaftalayıp, yandaşlığa terfi ettirip, paketleyip rafa kaldırmak da yanlıştır. CHP’li belediyeler 19 Mayıs için hazırlanıyor. Konserlerle, fener alaylarıyla, Taksim Dolmabahçe yürüyüşleriyle kutlamalar tertip ediyorlar. 19 Mayıs’ta gençliğe yakışır bir şenlik ortamı olacak gibi görünüyor ülkede. Resmi geçit yürüyüşlerinden, rap rap seslerinden, mecburi bir disiplin havasındansa bu türden gönüllü ve son derece sivil hal yeğdir. 20’li yaşlarda, dünyayı değiştirmek için yanıp tutuştu kendisi gibi inanan yol arkadaşlarıyla birlikte. İpe sapa gelmez, uslanmaz hayallerinin peşinde gitmekten alıkoyamadı kimse onu. En sonunda o hayaller bir ipin ucunda sonsuzluğa karıştı… 40 yıl geçti ve hâlâ genç Deniz. [email protected] ve derinleşen bir yapıdadır; kuşkusuz cehennem yaşamının bütün koşullarını içerir. Biz, “kuyu” sözcüğü ile birlikte kullanıyoruz; “Babıâli Kapısı” deyiminde olduğu gibi... Yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. Sinemada ezan sesi ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] 016 Mayıs Engelliler Haftası Engelliler için yapabileceğimiz ve yapmamız gereken çok şey var. Mahallemizde, kentimizde, ülkemizde onları gözetmeyen her yapıyı protesto etmekle başlayabiliriz işe. Evler, siteler, sokaklar, caddeler, kamu binaları, hastaneler, parklar, lokantalar… Sağlıklı insanların günlük hayatta kullandıkları ne kadar araç ve girip çıktıkları ne kadar mekân varsa, hepsi, bugün sağlıklı da olsa insanların her an engelli bir kimse haline dönüşebileceği ya da sadece yaşlanabileceği gerçeği düşünülerek dönüştürülmeli, yeni yapılar ve alanlar da bu gerçeğe uygun olarak inşa edilmelidir. Herhangi bir engeli olmayanların, genç insanların bile üzerinde zorlukla yürüyebildikleri kırık dökük taşlarla kaplı cadde ve kaldırımlarla dolu etrafımız. Buralarda ayakları takılmadan yürümeyi henüz engelsiz insanlar bile başaramıyorken engelli insanların rahatça dolaşabilme, normal yaşamlarını devam ettirebilme şansı olabilir mi? Alışveriş merkezlerine, bir 1 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yeni 19 Mayıs’lar HARBİ SEMİH POROY Deniz Genç UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Yazarımız Meriç Velidedeoğlu’nun dünkü yazısının ikinci paragrafında bir atlama olmuştur. Doğrusu şöyledir: “Dipsiz”dir; doldukça büyüyen C MY B C MY B Düzeltme ve özür 1/ Pulculuk. 2/ 1 Kantoda Doğu giysileriyle ya 2 pılan dansın 3 adı... Bir nota. 4 3/ Yaprakları 5 salata gibi yenen kokulu bir 6 bitki... Erişmiş, 7 ulaşmış. 4/ 8 Arapçada “ben”... Resim 9 ya da harfle yapılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 işaret. 5/ Budizmde 1 B İ A T L ON B ruhun ulaştığı en 2 İ B R E R A T E yüksek mertebeye 3 G R A N D İ A G verilen ad. 6/ Kâğıt 4B İ S İ G A P O oyunlarında ortaya 5A K A Y A Z İ N para koyma... Şifalı 6 N A R O M A V kaynak suları ya da 7 G A B A R İ B İ çamurla tedaviyi 8 B İ B İ T O L amaçlayan kuruluşlara verilen ad. 7/ El 9 K A S A T U R A ya da yüz hareketleriyle gösterme... Vilayet. 8/ Tantal elementinin simgesi... Mevki, makam. 9/ Müslüman olmayanların, özellikle Yahudilerin mezarlığına verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yutak iltihabı. 2/ Bir şeyin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Bir Asya ülkesinin başkenti. 3/ Torik, palamut gibi balıklardan dilim dilim kesilerek yapılan salamura. 4/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Kent ya da kasabada dış mahalle. 5/ Boru sesi... Görülen âlemin ötesi. 6/ Askerlik çağı... Adıyaman’ın bir ilçesi. 7/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Hollanda’nın plaka imi. 8/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 9/ Döneklik, ikiyüzlülük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle