19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 NİSAN 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Behçet Aysan ve Metin Altıok ödülleri için Fazıl Say’dan yepyeni bir beste: Şiirlerle ‘SES’lenmek... nkara’da olağanüstü bir akşamdı. Türk Tabipleri Birliği’nin Sivas’ta yitirdiğimiz insanlarımız anısına her yıl düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülü gecesiydi. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeydi. Salon hınca hınç doluydu. Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Ahmet Telli, Emin Özdemir, Turgay Fişekçi, Ali Cengizkan ve benden oluşan seçici kurul, “Sana Şehir Gelecek” kitabıyla Tozan Alkan’ı ödüllendirmişti. Emin Özdemir ve benim Behçet Aysan’la Sivas katliamı, zamanaşımına uğrayan dava ile günümüzde yargının siyasallaşması arasında gidip gelen konuşmalarından sonra sıra heyecanla ve merakla beklenen olaya geldi. A ladı. Alkış bitmek bilmedi. Yüreğimdeki yangın ise hâlâ sürüyordu. “Ses”in ikinci sahnelenişi 2 Haziran’da İstanbul Süreyya Operası’nda Metin Altıok Ödül Töreni’nde gerçekleşecek. ‘Şu Çeviriyi Bitirsene Artık!..’ “Eeee, söyle bakalım, var mı tezgâhta yeni bir şeyler?..” (İçimden): Var, hem de yaklaşık kırk beş yıldır falan… Karşımdakine: Var… Ve hemen, bundan sonra gelecek sorunun/soruların karabasanını yaşamaya başlıyorum. “Neler yaptığımı” soracak; çeviride yazar ve eser adları vereceğim, en bilmediklerini bile biliyormuş gibi yapacak. Üstelik: “Ne zaman çıkıyor” diye de soracak. Evet, “üstelik”… çok önemle ve dikkatle vurgulamam gereken bir sözcük. Çünkü çoğunlukla “biten” çalışmanın ne olduğu değil, bitip bitmediği önemli. Hele “kalite” … Sahi, nedir o? Her neyse, olmasa da olur. Yeter ki ‘kitap bitsin’ ve yayınevleri açısından: ZAMANINDA bitsin. Yapılan, edebiyat çevirisi bile olsa! “Gören duyan da çevirmekte olduğun kitabı sen yazıyorsun sanır! Oysa sen, sadece çeviriyorsun! Bitir şunu!” Doğru ya! Tam kırk beş yıldır öğrenemedim şunu! Edebiyat, ancak kitabı sen yazmışsan vardır; ama sadece çeviriyorsan, yaptığının edebiyatla ilgisi yoktur. Nasılsa sen, sadece çevirmensindir ve dolayısıyla sana düşen de sadece çevirmek’tir! Neden bu kadar ciddiye alıyorsun ki? Birkaç yıl önce, Yapı Kredi Yayınları’nın “Kitaplık” dergisinde, Musil’in “Niteliksiz Adam”ını çevirirken tuttuğum notlardan küçük bir seçme yayımlamıştım. Ve orada “haddim olmaksızın” edebiyat çeviri konusunda bir de tez ortaya atmıştım. Bir edebiyat eserini çevirmeye kalkışan çevirmenin aynı zamanda bir felsefe sorgulaması yapmaya da adaylığını koyduğunu, koyması gerektiğini söylemiştim. Yani, naçizane şunu demek istemiştim: Örneğin “Niteliksiz Adam”ı, yani modernizmin kurucu romanlarından birini çevirmeye kalkışmışsam, öce esere felsefenin kurucu sorusu sayılan “nedir” sorusunu yöneltmek zorundayım. Hele “Niteliksiz Adam” gibi, kaleme alındığı iklimlerde farklılığından ötürükimi zaman roman olma niteliği bile masaya yatırılmış bir başyapıt söz konusu ise. Onun ne ölçüde roman sayıldığı, hangi özellikleri ile zaman zaman roman olma niteliğinin dışına kaçtığı, içerdiği ve tam bir deneme üslubunu taşıyan parçaların dilimize bir roman üslubuna nasıl dahil edilebileceği gibi tartışmaları, ben de kendi iklimimde yapmak zorundayım. Ve bunlar, cevaplarını yalnızca çeviri tekniği bağlamında bulamayacak sorular. Ama bu sorulara ben de kendi kafamda kendimce doğru cevaplar verinceye kadar kendi dilimde bir üslup oluşturma işlemine giremem! İşte yapmakta olduğum iş, bu noktadan başlayarak gereksiz bir işe dönüşüyor kimilerince. Çünkü ben o romanın yazarı değilim ki! İşim yalnızca, ama yalnızca çevirmek! “Bitirsene artık!” Hep bitirdim. Ama sözleşmelere konulan tarihlerde değil. Kendim: “Artık bitti!” diyebildiğim tarihlerde. Bu yüzden, sözleşmelerdeki bitirme tarihleri yaklaştığında, yayınevleri ile çoğu zaman bir kovalamacadır başlar oldu. Evet, dediğim gibi, bugüne kadar alıp da bitirmediğim çeviri hiç olmadı. Bir anlamda hep bitirdim. Yalnızca kendi zamanlarımda! Albert Hall konserleri zıl Say’ın bestelediği eser, bu kez çok farklı. Geniş bir yelpazeye yayılan, dışavurumcu bir anlatımı olan bir beste. Ufo, hapi ve waterphone gibi adlarını duymadığım, ilk kez gördüğüm farklı çalgılar da kullanılıyor. Şaşırtıcı ses renkleriyle sopranolar mükemmel. “Nâzım” ve “Metin Altıok Ağıtı” başlıklı oratoryolarda Fazıl Say büyük orkestra ve büyük koralar kullanmıştı. İkisi de müthiş görkemli eserlerdi. Bu kez sahnede beş kişiyle aynı görkemi ve derinliği yakalayamamasından endişe ediyordum. Yanılmışım! Yine çok etkileyici bir eser yaratmış. Görkemle acıyı, acıyla zulmü yoğuran bir eser. “Yelesi gümüşten / sevdası sütbeyaz / terkisinde ölüm” ve ayakucumuza serilen ıssız ve derin bir bozkır geçiyor müziğin içinden… “Adından bir güvercin / Sesim, sesim, sesim / Takılıp kara bir çalıya, çırpınır kurtulmak için.” O çırpınışı, o gerilimi eserin her anında hissediyoruz. Ve Sivas acısı bir daha terk etmemek üzere gelip içimize yerleşiyor… Sesim, sesim, sesim… Son kıvılcımlar da bittiğinde salon ayağa fırNe zamandır içimde kalan ve paylaşmak istediğim bir olgu: Boğaziçi Üniversitesi’nde 15 yıldan beri süren konserler… Başta müzik yazarımız Evin İlyasoğlu olmak üzere, sponsorluk yapan Finansbank’a ve emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum. Sadece oluşturdukları mükemmel programlar için değil, her hafta öğrencileri de büyük bir ilgi duyarak konsere dinleyici olarak kattıkları için ve geleceğin dinleyicilerini yetiştirdikleri için de… Bu yılın programında dünya çapında büyük sanatçılar vardı. Shomo Mintz (keman) ve Sander Sitting (piyano) ikilisinin mart sonu konseri eşsiz bir ziyafetti. Bu akşam da olağanüstü piyanist Martha Argerich var! Ama gençlere sağladıkları konser olanağı da eşsiz bir hizmet: Örneğin flüt sanatçısı Ece Selin Yüksel (doğumu:1998), piyanist Mertol Demirelli (d.1996) ve kemancılarımız Sofi Çımburidze (1996), Evin Hoksa (1997), Berfin Aksu (1998). Şu doğum tarihlerine bakar mısınız! İşte bunlar da “Bizim Çocuklar!” Teşekkürler bizim çocuklar! Ülkem için, verdiğiniz umut için! [email protected] Yaratıcılık yorumculuk Müzikle şiirin buluştuğu değil, ikisinin de yeniden yaratılarak, yeniden yorumlanarak dönüştürülmesinden oluşan bir şölen bizi bekliyordu… Bu şölenin iki bölümü vardı. İlkinde Fazıl Say piyanoda, son yılların en usta oyuncularından Tülay Günal, Behçet Aysan’ın “Bu Aşk Bu Şehir Bu Keder”, “Ateşçi”, “ Sesler ve Küller” şiirlerini seslendirdiler. (Tülay Günal’ı halen Genco Erkal’la “Ben Bertolt Brecht”te izleyebilirsiniz.) Fazıl’ın yorumu daha sessiz; Tülay’ın yorumu “resitatif”, anlatır gibi... İkisinin içselliği derin bir sızı, ses siz bir hüzün gibi… Daha doğrusu Behçet Aysan, elini uzatmış, yüreğimize dokunur gibi… Simsiyah piyano, yanı başında beyaz yüksek tabure; Tülay’ın bembeyaz giysisiyle tüy zarifliği... Gözlere de seslenen bir ziyafet… İkinci bölümde Fazıl Say’ın yeni bestesi “Ses”... Eserin dünya prömiyeri. Sahnede Fazıl Say piyanoda, Aykut Köselerli vurmalı çalgıların başında yerlerini aldı. Sahnenin en önünde ise üç gepegenç soprano: Lirik soprano Nihan İnan (1990, Bursa doğumlu); mezzo soprano Senem Demirci (1987, Ankara), koloratur soprano Dilruba Bilgi (1985 İzmir)... Pırıl pırıl üç ses. Üçü de yurtiçi, yurtdışı, çeşitli yarışmalarda çeşitli dereceler almış. Behçet Aysan’ın “Bir Bahar Dalıyla”; Metin Altıok’un “Odasında Bir Evin” ve Aziz Nesin’in “Sivas Acısı” şiirleri üzerine Fa Grup üyesi Erlend Oye solo konser verecek JACQUES LEVY KÜTÜPHANESİ SOTHEBY’S MÜZAYEDESİNDE Kings of Convenience konseri ertelendi Kültür Servisi Garanti Caz Yeşili Nordik Müzik Festivali kapsamında, dün Babylon’da gerçekleşmesi beklenen Kings of Convenience konseri, grup elemanlarından Eirik Glambek Bøe’nun sol gözündeki bir sağlık problemi nedeniyle ertelendi. Babylon’dan yapılan açıklamada, dün akşam için Kings of Convenience bileti olan izleyicilerin, grubun solisti Erlend Oye’un solo konserini izleyebileceği açıklandı. Açıklamada, bu akşam da grubun solisti Erlend Oye’un Babylon’da solo bir konser vereceği belirtildi. Açıklamada, Kings of Convenience konserinin tarihinin önümüzdeki günlerde açıklanacağı, konser için alınan biletlerin yeni konserler için de geçerli olduğu belirtildi. Kings of Convenience konseri biletini iade etmek isteyenler biletlerini Biletix üzerinden aldılarsa Biletix’ten, Babylon gişeden aldılarsa Babylon Gişe’den iade işlemlerini yapabilecek. ? 1905’te İstanbul’da doğan, yaşamının büyük bölümünü New York’ta geçiren Jacques Levy’nin İstanbul ve Osmanlı’yla ilgili değerli yapıtlardan oluşan kütüphanesi 20 Nisan’da New York’ta satışa sunuluyor. “Türk İmparatorlarının Portreleri Serisi” adlı yapıtın tahmini değeri 60 bin90 bin dolar arasında. Eski bir İstanbullunun Türkiye mirası satışta Kültür Servisi 1905’te İstanbul’da doğan ve yaşamının büyük bölümünü New York kentinde geçirmiş olan Jacques Levy’ye ait kütüphane, Sotheby’s New York’ta 20 Nisan günü düzenlenecek müzayedede satışa sunulacak. Çok farklı türden yapıtlardan oluşan “Jacques Levy Kütüphanesi”nde, Jacques Levy’nin Türkiye mirasını yansıtan İstanbul ve Osmanlı imparatorluğuyla ilgili çok sayıda kitabın yanı sıra baskı resimler ve suluboya tablolar da bulunuyor. Müzayedenin en değerli yapıtlarının başında, John Young imzalı “Series of Portraits of the Emperors of Turkey from the Foundation of the Monarchy to the Year 1815” (Padişahlığın Başlangıcından 1815 Yılına Kadar Tahttaki Türk İmparatorlarının Portreleri Serisi) geliyor. Yapıtın tahmini değeri 60 bin90 bin dolar arasında. Alanındaki en görkemli yapıtlardan biri olarak bilinen renkli baskının ilk basımında, John Young çalışması 31 adet, elle tamamlanmış renkli gravür klişe baskı portre yer alıyor. İlk olarak 1806’da Sultan III. Selim tarafından sipariş edilen bu çalışma, sultanın 1807’de öldürülmesi üzerine askıya alınmak durumunda kalmış. 1808’de tahta çıkan Sultan II. Mahmut, 1810’da Young’dan kitaba devam etmesini istemiş. Osmanlı sultanlarıyla ilgili bir başka yapıt da, 19. yüzyılın ilk yıllarına ait bir albüm olan “A Raref Collection of Portraits of the Sultans of the Ottoman Empire” (Osmanlı İmparatorluğu Sultanlarının Portrelerinden Oluşan Nadir Bir Koleksiyon). Yapıtın tahmini değeri 20 bin30 bin dolar arasında. Bu yapıtta resmedilen hükümdarlar, birkaç istisna dışında, I. Osman’dan Abdülmecit’e kadar uzanıyor. II. Mahmut, ilki geleneksel kıyafetiyle, ikincisi ise başlattığı kıyafet reformunun getirdiği yeni giyim tarzına uygun fes, uyarlanmış frak ve vücuda oturmuş pantolon giymiş olarak, iki kez resmedilmiş. Müzayedede yer alacak başka bir yapıt da A. De Beaumont ve Amedeo Preziosi tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na düzenledikleri bir seyahat sırasında yapılmış 56 suluboya ve bir karakalemden oluşan yayımlanmamış koleksiyon “Souvenir de Constantinople et d’un Voyage fait en Egypte en 1845, par le Duc alors Prince Roger Bauffremont” (Dün İken Prens Roger Bauffremont’un Konstantinopl ve 1845 Mısır Seyahatinden Hatıralar). Yapıtın tahmini değeri 10 bin15 bin dolar arasında. Günter Grass’dan İsrail’e tepki ? BERLİN (AA) Nobel ödüllü Alman yazar Günter Grass, yayımlanan “Söylenmesi Gereken” adlı şiiri nedeniyle İsrail’in kendisine getirdiği ülkeye giriş yasağı kararının, diktatör yönetimlerin kendisine karşı attığı benzer adımları akla getirdiğini söyledi. Grass, İsrail’in seyahat yasağı kararından sonra Alman gazetesi Sueddeutsche Zeitung’a yaptığı açıklamada, daha önce sadece komünist yönetimdeki Doğu Almanya ile 25 yıl kadar önce askeri cuntanın idaresindeki Myanmar’a girmesinin engellendiğini vurguladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle