17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ARALIK 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 17 Cesaretiniz varsa yüzüme konuşun Boyner: Siyasetçiler tribünlere oynamak için kendi şahsında tüm kadınlara ayrımcılık uyguluyor. Bire bir görüşme olduğunda aynı davranış biçiminde bulunmaları bayağı bir cesaret ister. 2012’den Geri Kalanlar 2012 artık geride kalmak üzere. Yıldönümleri çoğunlukla şöyle bir soluklanıp, düşünmek ve geçen yıldan öğrendiklerimizi yeni deneyimlere dönüştürmek üzere hazırlanabilmek için fırsatlar doğuruyor. 2012 ile birlikte büyük durgunluk diye anılan küresel kriz beşinci yılını geride bıraktı. 2013 ve hatta 2010’lu yılların daha uzun bir süre boyunca düşük büyüme ve yüksek işsizlik ile yoğrulacağı hemen hemen bütün iktisadi öngörülerde kabullenilmekte. Küresel krizin basit bir konjonktürel döngüden ibaret olmadığını; aksine, kapitalizmin uzun dönemli yapısal kriz dalgalarından birisini yaşamakta olduğumuzu; ve krizin ardında sadece kapitalizmin günlük işleyişinin değil, aynı zamanda iktisat politikalarına yön veren iktisat teorisindeki yanlışların da sayılması gerektiğini bu köşede sık sık dile getirmiştik. Gerçekten de krizin ardında sadece toksik finansal varlıkların değil, toksik iktisat kuramlarının da bulunduğu ve iktisat biliminde 1980 sonrasında yaşanan neoliberal dönüşümün sorgulanması gerektiği artık kabul edilen olgular. 2012’nin son günleri bu doğrultuda önemli iki çıkışa sahne oldu; hem de tam söz konusu neoliberal dönüşümün önemli iki aktöründen... Birinci olarak, Amerikan “merkez bankası” Federal Reserve, 2013 boyunca küresel para piyasalarında, ilan edildiği şekilde, 1 trilyon dolara yakın bir fonlamayla yetinmeyebileceğini duyurdu. FED, parasal genişleme üzerine kendisini kısıtlayacak herhangi bir niceliksel hedefinin olmadığını; Amerikan ekonomisinde işsizlik oranının 2008 öncesi “makul” düzeylere gerileyene dek, parasal genişlemeye devam etmeyi planladığını açıkladı. Bu açıklamanın anlamı şudur: Amerikan “merkez bankası” 2013 boyunca başlıca sorumluluğunu fiyat istikrarını korumak ve enflasyonla mücadele etmek hedefinde görmemekte; öncelikle işsizlikle mücadele ve reel ekonominin canlandırılması politikalarıyla kendisini sorumlu ilan etmektedir. FED’in bu “cesur” çıkışı dünya kamuoyu ile samimiyetle paylaşmasında elbette, ABD’de “mali uçurum” diye anılan daraltıcı maliye politikası tehdidinin ve bir türlü canlandırılamayan özel tüketim ve yatırım talebinin yarattığı endişe ve panik havasının etkisi bulunmaktadır. Ancak, dürtüler ne olursa olsun, bir gerçek açıktır: Merkez bankalarının başlıca sorumluluğunu enflasyon hedeflemesinde gören ve para politikalarının reel ekonomik etkilerinin olamayacağını savunan muhafazakâr arz yönlü efsaneler çökmüştür. Merkez bankaları, değişen koşullar altında değişik hedeflere yönelebilme ve bu yönde ekonomiye müdahale edebilecekleri istikrar aletlerini güncel tutmak zorundadır. 2012’nin son günlerine yetişen ikinci çıkış ise bizzat IMF’nin icra direktörlerinden geldi: IMF yeni yayımladığı “Sermaye Akımlarının Serbestleştirilmesi ve İdaresi: Kurumsal Bir Görüş”(*) başlıklı çalışmasında, sermaye akımlarının henüz finansal olgunluğa erişmemiş gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde “riskler taşıdığını” ve söz konusu riskleri aşmanın önemli adımlarından birisinin sermaye akımları üzerine kontroller uygulanması olduğunu belirtmekteydi. Gerçi, IMF sermaye akımlarının serbestisi üzerine getirilmesini önerdiği kısıtlamaları “kontroller” sözcüğü ile değil, daha yumuşak ve hoşgörülü görüleceğine inandığı “sermaye akımları idaresi tedbirleri” (capital flow management measures) deyimiyle karşılamayı yeğlemekteydi. Ancak, konunun uzmanları IMF’nin bu çıkışıyla neyi kastettiğini ve 30 yıldan fazla bir süredir bir dogmatik inanç düzeyinde sürdürülen “sermaye hareketlerinin serbestliği kutsaldır; dokunulamaz” ve “spekülasyon gerekli ve iyidir” sloganlarının artık günümüz istikrar politikaları demeti içinde yer almadığını itiraf etmekte olduğunu anlamış durumdalar. 2012’nin deneyimleri, 2013 ve sonrasında kapitalizmin büyük durgunluk dönemecinde günlük politika arayışlarında ne gibi dönüşümlere yol açacak, hep birlikte göreceğiz. Ancak bir gerçek var ki, daha önceleri bu köşede dile getirdiğimiz bir sözcüğü tekrar vurgulamadan geçemiyorum: Küresel ekonominin 2008 öncesi koşullarına dönmesi olanaksızdır. Bu gerçeğin tüm “piyasa oyuncularınca” da bir an önce kabullenilmesi, kriz koşullarını daha hızlıca atlatacak ve krizin maliyetlerini azaltacak iktisadi politikaların uygulanabilmesine olanak sağlayacaktır. (*) International Monetary Fund (IMF) The Liberalization and Management of Capital Flows: An Institutional View, Washington DC, 2012. Kadına ayrımcılık TÜSİAD Başkanı Ümit Rahatsız edici dil Bana ve kadınlara yönelik rahatsız eden dili genel olarak siyasetçiler kullandı. Bunu kişisel almamaya çalıştım ama benim kişiliğimde Türkiye’deki kadınların nasıl bir eşitsizlik ve ayrımcılıkla da karşı karşıya olduğunu daha net gördüm. doğru bulan bir yapımız var. Aslında sivil toplum böyle bir şey değil. Zaman zaman fikir beyan etmek yanlış anlaşılıyor. Bir dernek olarak siyasi pozisyon aldığımız düşünülüyor. “Şunu dediler çünkü arkasında böyle bir şey var” diye düşünülüyor. Ne kadar şeffaf olabilirsek Türkiye o kadar ilerleyecektir. Kapalı kapılar ardında sorun çözmeye çalışarak doğru bir yere gitmiyoruz. ? Kesinlikle politikaya girmeyi düşünmüyorum. Açıkçası siyasetle ilgilenmiyorum. Türkiye’nin demokratikleşmesine inanıyorsak sivil toplum örgütlerinin çok güçlü ve bağımsız olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de yeterince siyasetçimiz var. “ TPAO da devre dışı bırakılıyor MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Hükümetin TBMM’ye sunduğu Türk Petrol Yasa Tasarısı ile mevcut yasadaki “petrol ile ilgili; müsaade, arama ruhsatnamesi ve işletme ruhsatnamesi alma hakkı devlet adına, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) aittir” maddesi kaldırılıyor. CHP Enerji Komisyonu Başkanı Necdet Pamir, Türkiye’nin umudu olan Karadeniz ve Akdeniz’deki aramalara dikkat çekerken, tasarının yasalaşması halinde buralarda devlet adına iş yapacak bir kurum kalmayacağı uyarısında bulundu. Pamir, “milli menfatin korunmasına” yönelik maddenin de kaldırıldığına dikkat çekti. Hükümetin, 2007’deki Petrol Yasası, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından “ulusal çıkarlara aykırı” olduğu gerekçesiyle veto edilmişti. Pamir, şu anda Karadeniz’deki ruhsatların tamamının TPAO’nun elinde olduğuna dikkat çekti. TPAO’nun elindeki olanaklarla iki boyutlu, üç boyutlu sismik araştırmalar yaptırdığını ve envanter oluşturduğunu vurgulayan Pamir, “Ona göre çeşitli şirketler geldiler Karadeniz’de TPAO ile yatırım yaptılar” dedi. Pamir, petrolde, doğalgazda dışa bağımlılığın azaltılması, ulusal strateji hazırlanabilmesi için TPAO’nun “dikey bütünleşik yapıda” işbaşında olması gerektiğine vurgu yaptı. Pamir’e göre dünya devi şirketler de kamu ağırlıklı. İsterseniz önce soruyu ortaya atalım: İnsanların ortalama eğitim sürelerinin 5 yıldan daha az olduğu bir bölgenin kalkınma başarısı ne olabilir sizce? Ya da en küçük sermaye bile o bölgeden göç etmek için kullanılıyorsa? Bir ülkede gelir eşitsizliğinin boyutu sanki bir değil 3 farklı gelişmişlik düzeyinde ülke varmışçasına farklıysa? Ülkelerin ve bölgelerin kalkınma serüvenleri oldukça karmaşıktır. Son aylarda “orta gelir tuzağı” kavramı siyaset ve ekonomi dünyasının söylemlerine yansımış durumda. Tartışmaların “ekonomik tıkanıklığın iş dünyası tarafından iyice hissedildiği” bir döneme denk gelmiş olması işin bir boyutu... Kişi başına milli gelir 10 bin dolar civarında takıldı kaldı, büyüme istihdam yaratan bir büyüme değil, cari açık almış başını gidiyor... Öyle ki bırakın TEPAV, TÜSİAD gibi kuruluşları AKP’ye yakın MÜSİAD, hatta Bakan Nihat Ergün, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile peşpeşe “orta gelir tuzağı”na düşme konusunda uyarılarda bulundular. Önceki gün de gazetemiz yazarı ve Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın başkanlığındaki ekibin TÜRKONFED “ “TÜSİAD Başkanlığı’nı bıraktıktan sonra 3 yıldır ilgilenmediğim işime geri döneceğim. Ayrıca üniversiteye hazırlanan küçük oğlum ile ilgileneceğim. Onu bu süre zarfında çok yalnız bıraktım. Bundan sonra hayatın rengi biraz değişecek. İyi bir arşivim var. Belki bir gün kitap yazabilirim.” Ekonomi Servisi Görevini 17 Ocak’ta Muharrem Yılmaz’a bırakacak Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, 3 yıllık başkanlığı boyunca çeşitli kesimlerden kendisine yönelik yapılan “hakaretlere” sert yanıt verdi. Skyturk360’a konuşan Boyner, özellikle siyasetçilerin tribünlere oynamak için kendi şahsında tüm kadınlara ayrımcılık uyguladığını vurgulayarak “Bu tip davranışlarla karşı karşıya geldiğim insanlarla daha sonra kapalı kapılar arkasında bir araya gelmedim. Ama zannediyorum bire bir görüşme olduğunda aynı davranış biçiminde bulunmaları bayağı bir cesaret ister. Bunu ortalık yerde yapmak onlara çok daha kolay geliyor” diye konuştu. Boyner’in konuşmasının satır başları şöyle: ? Bana ve kadınlara yönelik rahatsız eden dili genel olarak siyasetçiler kullandı. Maalesef böyle bir alışkanlık var. Tabii bu dil çok rahatsız edici. Bana yapılan birtakım haksızlıkların aslında tüm kadınlara yapıldığını düşündüm. Ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini düşündüm. Bu sadece kadınların değil erkeklerin de kadınların yanında mücadele vermesi gereken bir konu. ? Türkiye açık bir toplum olmayı başaramadı. Eleştirileri kişisel alıyoruz. Bazı şeyleri herkesin önünde konuşmamayı daha BALABAN: PARA HAZIR Yolları yapacak Ozan Balaban Emaar Çamlıca’yı değiştirecek projeye 2.5 milyar dolar yatıracak Ekonomi Servisi Emaar Tür larının şu anda 3 bin 500 dolar ile dairenin parasının yatırıldığını ve kiye, Çamlıca’nın eteklerinde Li 5 bin dolar arasında olduğunu 700 adetlik opsiyonları olduğubadiye’de, Nişantaşı ve Üsküdar anlatan Balaban, “Fiyatların met nu söyleyen Ozan Balaban tarzında 5 ile 14 kat arası yük rekarede 78 bin dolarlara çı “Anadolu yakasının henüz hak kacağını ettiği yere gelmediğini düşüsekliğe sahip apartmanlardan olunüyorum” diye konuştu. şan ‘Emaar Square’deki evleri Emaar Square’de inşaat satışa sundu. Grubun marDubai’den süresince 3 bin 500 kişi kası Address Hotel, 152 sonra ilk kez Çamlıca’daki projesine çalışacak. Bittiğinde bin metrekarelik ve ismini veren Emaar, Çamlıca Libadiye’deki iddialı AVM’de 6 bin kişi‘ilk’ lerin olacağı alışveriş merkezi projesini satışa sundu. 2015’te bitmesi planlanan 180 odalı nin, ofislerde 4 bin kişinin çalışması he(AVM) ile bin kootel, ofis ve bin konuttan oluşan Emaar Square’de saplanıyor. Balaban, nutun olacağı 66 döfiyatlar 250 bin dolar ile 2 milyon dolar “Dubai Mall’da bunüme yayılan karma arasında değişiyor. lunan sualtı hayvanat projenin yatırım değeri bahçesi başta olmak üzere 2.5 milyar dolar olacak. pek çok ilkin olacağı bir yaEmaar Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Ozan Balaban, otel ve o öngörüyoruz. Tabii sadece met şam merkezi olacak. Dünyaca fislerin satılmayacağını belirtirken rekareye değil, metreküpe de ünlü markalar olacak. 15 dairelerin büyük ilgi gördüğünü bakmalı. 3 metrelik tavanın bin kişilik bir kasaba inşa söyledi. Projede metrekare fiyat konforu farklı olur” dedi. 150 ediyoruz” dedi. için hazırladığı “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?” başlıklı raporun tartışıldığı bir toplantıya katıldım. Ortagelir tuzağı gelişmekte olan ülkelerin sorunu. Basit tarifiyle, “ülke ve bölgelerin orta gelir bandında sıkışıp kalması” olarak tanımlanıyor. (Orta gelir bandı kişi başı milli gelirin 7 bin ile 12 bin dolar arasında olması demek) Ardı ardına uyarıların yapıldığı orta gelir tuzağını ilk kez dile getirenler Dünya Bankası’nda çalışan 2 Hintli, Homi Kharas ve Intermit Gill. Kharas ve Gill’in geliştirdiği teoriye göre az gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin ilk evreleri hızlı ve kolay aşılıyor. Bu süreçte kırsal ekonomideki “işgücü fazlası”, kent ekonomisine neredeyse “sınırsız” akıyor. Kent ekonomisinin yüksek kârları sermaye birikimini özendiriyor; sermaye yoğunlaştıkça büyüme hızlanıyor. Ancak ekonomiler orta gelir düzeyine yaklaştıkça “kolay” büyüme kaynakları gücünü yitiriyor, teknolojiler giderek eskiyor. Dünya Bankası 2012 tahminlerine göre, 1960 yılında sayısı 101 olan orta gelirli ülkeden, 2008 yılında Yeldan ve arkadaşlarının TÜRKONFED için hazırladıkları rapor orta gelir tuzağı riskini bilimsel verilerle ilk kez bölgesel ve sektörel açıdan değerlendirdiği son derece önemli bir çalışma. Türkiye’nin 14 şehri dünyayla yarışırken 27 şehri yoksullukla mücadele ediyor. Çalışma, bölgeler arasındaki gelir düzeyi farklılıklarını dikkate alarak orta gelir tuzağı riski açısından üç farklı Türkiye desenini ortaya koyuyor. Ankara, İstanbul, Bursa, Kocaeli gibi 14 şehirde orta gelir tuzağı riski bulunmuyor. Antalya, Balıkesir, Mersin, Adana’nın da aralarında bulunduğu 40 şehrin yer aldığı ikinci Türkiye, orta gelir tuzağı riski ile karşı karşıya. Üçüncü Türkiye’de yer alan 27 şehirde ise sadece orta gelir değil aynı zamanda bir yoksulluk riskiyle de karşı karşıyayız. Türkiye orta gelir düzeyinde çok uzun seneler takılı kalan bir ülke. Çalışmanın ilk bölümünde asıl amaç sorunu net şekilde teşhis etmek... Ve Türkiye’nin orta gelir seviyesinden çıkamamasının önemli nedenlerinden biri insan kalitesi. Hem işgücü verimliliği hem de eğitimli in ? Emaar Türkiye, projesinin bağlantı yollarını yapacak. Bu çerçevede Acıbadem’den, Libadiye, Kadıköy ve Boğaz Köprüsü’nden bağlantı yolları yapılacak. ? Projenin içerisinde yükselecek olan beş yıldızlı otelin işletmesi ise Emaar Grubu’nun otel zincirlerinden biri olan The Address’e emanet edildi. ? Emaar Square’in tüm finansmanı tamamlandı. Ozan Balaban, özsermaye ve yabancı bankalar ile finansmanı sağladıklarını belirterek “İnşaatın son taşını koyana kadar paramız hazır” diye konuştu. Buna göre, Türk bankaları ile konut kredisi için çalışmalar sürüyor. Halka açılma planı ? Emaar Square, Emaar’ın kendi adını kullandığı nadir projelerden biri. Balaban, yabancı ilgisinin olduğunu söyledi. ? Türkiye’ye 2006’da giren Emaar, 10. yılında halka arz planlıyor. Ozan Balaban, “Halka arzın sağlıklı olması için sürdürülebilir gelir getirecek projelerin olması gerekiyordu. Bu projemiz de 2015 yılında tamamlanacak ve sürekli gelir getirecek” dedi. Ortaokuldan Terk Türkiye 2005 satın alma gücü paritesine göre kişi başı 17 bin dolar milli gelir seviyesini aşabilmiş ülke sayısı sadece 13. Peki, hangi ülkeler orta gelir tuzağına yakalanıyor?Aslında yanıt açık: “Düşükten orta gelire geçiş için uyguladığı stratejinin üzerine yenisini koyamayanlar. Yani tembellikten vasatlığa geçiş ile vasatlıktan çalışkanlığa geçişin yolu aynı olmuyor… Bu noktadan sonra büyümenin kaynakları insan kaynağına yatırımla, nitelikli eğitimle, ArGe yatırımlarıyla ve kurumsal reformlarla olası… Dolayısıyla Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması için yeni bir çerçeve gerekiyor: Yeni bir büyüme stratejisi...” san istihdamı açısından… Ülke genelinde eğitim süresi sadece 6.11 yıl. Ağrı, Şanlıurfa ve Muş’ta ise bu süre 5 yılın bile altında... En gelişmiş illere baktığımızda bile Ankara’da bunun 8.5 yıl, Eskişehir’de 8.13 yıl ve İzmir’de 7.19 yıl olduğunu görüyoruz. Ülke genelinde her 100 kişiden sadece 10’unun yükseköğretim derecesine sahip olduğu bir ülke. Eğitimin kalitesini uluslararası sıralamadaki yerini falan düşündüğünüzde durumun vahameti daha bir ortada… Dünyanın bir okul, tüm ülkelerin birer öğrenci olduğunu düşünün. Bu verileriyle Türkiye ortaokuldan terk konumunda. Tablo tersine çevrilir mi? Tabii, neden olmasın. Bunu becerebilen ülkeler de var: Güney Kore, Çin, Malezya, Tayland başarabilmiş. Ama bunun için ortada adam gibi devletin olması gerekir... Büyüme stratejisini doğru belirlemiş, enerjisini din eksenli bir eğitimi yaygınlaştırmak yerine eğitimin kalitesini artırmaya yönelten, insan kaynağına önem veren, doğru stratejik ürünleri belirleyip o ürünlerdeki rekabet gücünü artırmaya odaklı, ulaştırma ağını güçlendiren bir devlet... O devlet ortada olmadıkça ne kadar konuşsak boş… Suriye krizinin faturası ağır Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Suriye krizinin Türkiye’ye turizmde 2 milyon turiste mal olduğunu, sadece İran’dan turist kaybının 800 bin kişi olduğunu söyledi. Kaybın 1.2 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Topbaş’a kongre turizmi ödülü İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (ICVB) Başkanı Murat Yalçıntaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, İstanbul’un kongre turizminde dünya birinciliğine yükselmesi dolayısı ile özel ödül takdim etti. Korkmaz Mutfak, dokuz ödül aldı Türkiye’nin tasarımla markalaşmasına katkı sağlamak amacıyla bu yıl 3.’sü düzenlenen ‘Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri’ sahiplerini buldu. Korkmaz Mutfak “Üstün Tasarım” ve “İyi Tasarım” kategorilerinde dokuz ürünüyle ödül aldı. Yarışmada, 410 ürün değerlendirildi. Endüstriyel tasarımlardan 90’ı ‘İyi Tasarım’, 14’ü “Üstün Tasarım Ödülü”ne layık görüldü. Yarışmaya 13 sektör katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle