25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 KASIM 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 ‘Avrupa uygarlığı’nın, kültür köklerini ‘Anadolu’dan aldığı’ belgeleriyle anlatıldı Fahri Işık Eskişehir’deydi Avrupa kültür tarihini Yunanistan’la bütünleştirilen “Hellen Uygarlığı”ndan başlatanlar, aslında yanıldıklarını, Hellen’lerin özbeöz “Anadolu halkı” olduğunu duyduklarından beri kara kara düşünüyorlar. Çünkü Prof. Dr. Fahri Işık, özellikle “arkeolojide önder”lik yarışına giren Avusturya, Almanya vb. ülkelerdeki konferanslarında, Batı uygarlığının Anadolu’dan beslendiğini “kanıt”larıyla açıklıyor. Bu gerçeği, Akdeniz bölgemizde yıllardır kazılar yönettiği “Lykia” ile Ege ve Anadolu’nun diğer bölgelerinden arkeolojik buluntulara dayanarak anlattığı için de ne Avrupalılar, ne de bizdeki “Batıcı”lar Işık’a yüksek sesle karşı çıkabiliyorlar… 1944’te Malatya’da doğan, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın öğrencisi olan, doktorasını Bonn Üniversitesi’nde 1973’te tamamladıktan sonra Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’nde ülkenin 3’üncü Arkeoloji Bölümü’nü kuran, 88’de, tarihteki Lykia Birliği ve Eyaleti’nin başkenti Patara’daki bilimsel kazıları başlatan, 1990’da Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nü, 92’de Lykia Uygarlıkları Araştırma Merkezi’ni kurarak Kibyra kazılarına önderlik eden, şimdi de Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde Burdur Arkeoloji Bölümü’nün kuruluşuna katkılarını sürdüren Fahri Işık, Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi’nce her ayın ilk cumartesi günü düBelli ki İonların yaşadığı bu Anadolu toprağı ‘Doğu Yunan’ deyimiyle Hellenleştirilemez; doğrusu ‘Anadoluİon’ yurdudur. Sonuçta o yerli Luvi toprağında, yerli biçimlerle yaratılan ve batıya, Hellas’a taşınan, kimselerin dile getirmek istemediği çarpıcı bir çelişkiyle, kendi Hellen anayurt toprağında yeşeremeyen sanat biçimleri de ‘Yunan’ olamaz; Anadoluludur.” Prof. Dr. Işık, arkeoloji dünyasının yanıtlamakla sorumlu olduğu soruları Eskişehir’de şöyle yineledi: “İonlar, hep savlandığı gibi, Anadolu’ya ‘göçlerle gelen Atinalılar’ mıydı? Ya da daha yenilerde gün yüzüne çıkan göç öncesi bir Mısır yazıtındaki ‘Büyük İonia’lıEskişehir’deki sunum Atatürk’ün tarih bilincini lar olarak, birlikte yan yana özetleyen bu görselle noktalandı. betimlendikleri ‘Luviler’ ve ‘Mitanniler’ gibi, Anadolu’nun kadim halklarından mıydı?” Söyleşi sona erdiğinde, dakikalarca süren alkışların ardından düşündüm. itos yerine bilim 1930’lardaki Ahlatlıbel kazılarında MÖ Çalışmalarını eşi Prof. Dr. Havva 3’üncü bin yıla gidildiğini öğrenen AtaIşık’la omuz omuza sürdüren Fahri türk, arkeologlara teşekkür ederek “DeIşık, aralarında Büyükşehir Belediye senize biz beş bin yıldır bu topraklarBaşkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerdayız” demişti. Fahri Işık ve Uygarlık Anadolu’da Doğdu kitabı. şen, ev sahibi Tepebaşı Belediyesi Bu sözün anlamını “ezber bozarak” Başkanı Ahmet Ataç, üniversitelerderinleştiren bir bilim insanımızın görüşyy’da Ege Göçleriyle OrtaBatı Anadoden öğretim üyeleri, öğrenciler ve milletleri, son zamanlarda pek ilgi gören tarih lu’yu savaşla Hellenleştiren Atinalılar olvekillerinin de bulunduğu kalabalık bir programlarında ne zaman yer alacak? Avduğu ve böylece orada yaratılan Batı Uytopluluğa yaklaşık 1.5 saat süren konuşrupa’nın temelindeki Anadolu gerçeğini, garlığı’nın da bir Hellen Uygarlığı oldumasında özetle dedi ki: yedi düveli susturarak kanıtlayan arkeolo“Atina kaynaklı mitoslara dayandırı ğu’ savı, yenilerde gün yüzüne çıkan bir ğumuza cumhuriyetin “devlet ödülü” Mısır yazıtıyla geçerliliğini yitirmiştir. lan Batılı savı, yani ‘İonların MÖ 11. acaba ne zaman verilecek? zenlenen “Kent ve Kültür Söyleşileri”nin kasım ayı konuğu oldu... Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ndeki söyleşiyi “her yönüyle bir Anadolu sevdalısının ezber bozan açıklamalarını dinleyeceksiniz” diyerek tanıtanların ne denli haklı olduğu daha ilk dakikalarda kanıtlanıyordu; çünkü Prof. Dr. Işık, “Anlatacaklarım, bizde ve dünyada nice bilim insanının bile nedense konuşmaktan çekindikleri gerçeklerden ibarettir. Benim hayal ürünüm ya da yorumlarım değil, arkeoloji biliminin armağanlarıdır” diyor ve ekliyordu: “Batı uygarlığının temeli Anadolu kültürleridir. Bunu önemsemeyen, sahip olduğumuz değerlerin ülkemiz için taşıdığı anlamı kavrayamayan bir tarih anlayışıyla ne yurdumuza, ne de cumhuriyetimize sahip çıkabiliriz.” Taksim’e Yürürken... Pazartesi sabahıydı. Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun düzenlediği yürüyüşteyim… Yaz aylarından ödünç alınmış bir gün. İnadına güneşli, aydınlık, inadına güzel… Tünel’de buluştuğumuzda, ilk anda, bu kadar mıyız diye şaşıyorum. Sonra, dakikalar ilerledikçe çoğalıyoruz, çoğalıyoruz, çoğalıyoruz… Taksim’e yürüyoruz, ağır ağır… Sloganlarımızı haykırarak yürüyoruz, pankartlarımızı ve tutuklu gazetecilerin dev fotoğraflarını taşıyarak yürüyoruz… İstiklal Caddesi’nin iki yanına birikenlerin alkışlarına biz de alkışlarla karşılık vererek yürüyoruz… Katılan herkes arkadaşım. Tanıdığım ve tanımadıklarımla kucaklaşıyorum. Mesleğin onurunu, saygınlığını hâlâ korumaya çalışanların kucaklaşması bu. Hepimiz bunun bilincindeyiz. (Telefonum çalıyor: Yanınızda bol limon var mı diye soruyor İzmir’den bir arkadaş!) Hapisten çıkmış meslektaşlarla kucaklaşırken (Nedim Şener, Ahmet Şık, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan) içerdekilerin acısı daha da büyüyor içimde… Sadece hapistekiler için değil, gazetecilere yönelik şiddete, baskıya, karşı da yürüyoruz. Yalana ve yasağa karşı da… Çevreme bakıyorum: Bizim gazeteden çok insan var. Evrensel, Aydınlık, BirGün, Özgür Gündem’den de öyle… Ama o anlı şanlı medyamızda her gün demokrasi havariliği yapan, kendilerine “liberal”, “ileri demokrat” diyen televizyon starları ya da köşe yazarları yok ortalıkta. Plazalardan, kulelerden sokağa inememişler! Korkmuşlar ya da mesleğe sahip çıkma gibi bir dertleri yok… Belki de çıkar peşinde koşmaktan, özgür bir toplumun, ancak özgür bir basınla var olabileceğini fark edememişler henüz… Haklarını yemeyeyim: Milliyet, Posta ve CNN Türk’ten dostlarımı görüp en çok onlarla kucaklaşıyorum. (Onların adlarını vermeyeyim; bakarsınız, yürüyüşe katılmak, kovulma nedeni olur!) Taksim’e yürüyoruz: Aklım ve yüreğim Nevruz kutlaması izlenimlerini yazdıkları için yarın mahkemeye çıkacak tutuklu gazetecilerde… Taksim’e yürüyoruz: Vicdanım, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (The Committee to Protect Journalists CPJ) raporunda… “Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapındaki en büyük saldırısını yürütüyor” dedi diye, hükümetin savaş açtığı raporda… Rapor kavgası sürerken, cezaevlerinde ölmekte olan insanlarda… Taksim’e yürüyoruz: Aklımda ve yüreğimde aylar önce CHP’nin TBMM’ye verdiği yasa teklifi: Hani medya patronlarına kamu ihale yasağı getirilmesi, internet medyasının yasal statüye kavuşturulması, stajyer muhabirlere de ücret ödenmesi, gazetecilere sendika üyeliğinin zorunlu olması; 2008’de kaldırılan yıpranma payının yeniden getirilmesi gibi önemli düzenlemeler içeriyordu... Taksim’e yürürken henüz bilmiyoruz: AKP’nin hayır oylarıyla, teklifin doğrudan gündeme alınması reddedilecek… Taksim’e yürürken bunları ve daha da yazamadıklarımı düşünüyorum… “Gözün çıksın e mi otosansür!” diyorum… M Kültür Servisi Civan Canova’nın yazıp sahneye koyduğu “Düğün Şarkısı”, İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmeye devam ediyor. Tek kişilik oyunda Berrin Arısoy Akhasanoğlu rol alıyor. Kadınerkek ilişkilerinde arafta kalan bir kadının ruh dünyasını aralayan oyunda dış seslerle farklı bir atmosfer oluşturuluyor, zaman değişimleriyle hikâyeye boyut Tek kişilik oyunda Berrin Arısoy Akhasanoğlu rol alıyor. Bir kadının acılı ‘Düğün Şarkısı’ kazandırılıyor. Oyun, bir kadının mutluluğunu ve o mutluluğu yitirme korkusunu ve hatta korkuların sadece tek bir cinsiyete özgü olmadığını anlatıyor. Baştan sona bir otel odasında geçen “Düğün Şarkısı”, büyük bir aşkla evlenmiş, düğün gecesinden sonra hayal kırıklığı yaşamış ve sürecin sonunda çıldırmış bir kadının hikâyesini anlatıyor. Oyun, 91011 Kasım Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi, 131415161718 Kasım Cevahir Salon 2 ve 2123242830 Üsküdar Tekel Sahnesi’nde sahnelenecek. 126 YAZARLI ‘TUHAF ALIŞKANLIKLAR KİTABI’ Takıntılar, gariplikler üzerine... Kültür Servisi Yitik Ülke Yayınları, 90 yazarlı “80’lerde Çocuk Olmak Kitabı” ve 111 yazarlı “90’lar Kitabı”nın ardından şimdi de, yazarlarının tamamını sosyal medya üzerinden seçen 126 yazarlı “Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı”nı yayımladı. Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı kitap, normalliği masaya yatırarak birbirinden ilginç insanların en bilinmedik huylarını, tuhaflıklarını paylaşıyor. Aralarında Cem Özer, Ece Gürsel, Aydan Çelik, Bihter Dinçel, Ece Dorsay, Ece Pirim, Nilay Örnek, Arya Su Altıoklar, Tolga Akyıldız, Ferhat Uludere, Göksel Bekmezci ve Onur Behramoğlu’nun da olduğu değişik dünyalardan, farklı meslek gruplarından 126 kişinin garipliklerini aktardığı kitapta ayrıca dünyanın en ünlü isimlerinin takıntılarına da yer veriyor. Düşevi Oyuncuları’ndan 15. yılında 7 oyun ? SAMSUN (Cumhuriyet) Düşevi Oyuncuları 15. yılını 7 ayrı oyunla kutluyor. Sahneye taşınacak oyunlar ise “3. Sayfadan Kadın Hikâyeleri”, Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali’nde Samsun’u temsil edecek olan “Anadolu Kadınları”, “Süreyya”, “Sarı Köpek”, “Ben Çağırmadım” ve 19272012 arası Türkiye’nin belleğini oluşturan olaylara yer verilen tek kişilik bir gösteri olacak olan “Geçmiş Gazete Keşif”, son olarak da müzikli çocuk oyunu olan “Oz Büyücüsü.” İSTANBUL VE BAŞKENT’TE NECİP FAZIL OYUNU SELDA GÜNEYSU ANKARA Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı Başkent Tiyatroları, repertuvarına Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” adlı oyununu ekledi. Söz konusu oyunu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü de belediye bünyesindeki Kültür A.Ş organizasyonuyla bu sezon sahneye taşıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Devlet Tiyatroları (DT) ile Şehir Tiyatroları’nı özelleştireceği yönündeki açıklamalarının ardından Başbakanlık DT’nin son 10 yıllık repertuvarını yakın takibe almış ve DT yönetimine “Repertuvarınızda Nâzım Hikmet’in oyunları var da, Necip Fazıl’ın oyunları neden yok” sorusunu yöneltmişti. Özelleştirmeye yönelik tartışmaların ardından Kadir Topbaş yönetimindeki İstanbul Büyükşehir İki kentte aynı oyun Belediyesi’nin tiyatro gösterimleri için ihale düzenlediği hatta ihale edilmek istenen oyunlar arasında Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” adlı oyununun da bulunduğu ortaya çıkmıştı. Üstelik herkese açık ihaleye bir tek İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, kültür, sanat ve turizm hizmetleri sunmak üzere kurulmuş ticari amaçlı bir anonim şirket olan Kültür A.Ş katılmış ve “Hasan Ağa’nın Karısı” , “Harput’ta Bir Amerikalı” ve “Bir Adam Yaratmak” adlı oyunlarının gösterimi ihalesini 2,75 milyon TL’ye almıştı. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran da söz konusu ihaleyi Meclis gündemine taşımıştı. Gökçek yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı Başkent Tiyatroları’nın da repertuvarına aldığı oyun, Gençlik Parkı içindeki belediyeye ait tiyatro sahnesinde sahnelenmeye başladı. Hatta oyun geçen günlerde AKP Genel Merkezi’nde de sahneye taşındı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle