19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 2012 PERŞEMBE 10 HABERLER Sakık olayını değerlendiren Rıza Türmen gizli tanık uygulamasının sakıncalarına dikkat çekti ‘Yoldan geçeni tanık yap’ İLHAN TAŞCI FİKRET GÜNEŞ Emekli Tümamiral, Silivri Cezaevi ANKARA Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, Şemdin Sakık’ın Ergenekon’da gizli tanık olduğunun ortaya çıkmasıyla ilgili olarak “Yoldan geçen bir adamı çevirin cebine az para koyun ‘hadi gel bunları söyle’ dedirtip, o ifadeye dayanak hüküm kurun. Türkiye’deki uygulama buna müsait. Aşırı bir örnek ama mümkün. Yoldan çevirip birisini ya da kahvede otururken ‘gel, şunları şunları anlat sana menfaat sağlayacağız’ denildiğinde bunu kabul edecek pek çok kişi bulabilirsiniz” değerlendirmesini yaptı. Türmen, gizli tanıklığın savunma hakkı ihlali açısından oluşturacağı riske işaret ederken “Çünkü savunma hakkı her zaman tanığa soru sorma ve sorgulanmasını içerir. Yargı, savunma hakkını ‘ULUSLARARASI HUKUKTA GİZLİ TANIK KAVRAMI YOKTUR’ HÜLYA KESKİN Londra barosundan avukat Margeret Owen, “Uluslararası hukukta ‘gizli tanık’ diye bir kavram yoktur. Bunun sebebi de iddia makamına adil olmayan bir avantaj sağlanmasıdır. Tanığın kimliğinin gizli tutulması aslında sanıkların ve sanık avukatlarının da savunma yapmalarını engelliyor. Burada adil bir yargılamadan söz etmek mümkün olamaz” dedi. Çok sayıda dava dosyasının “gizli tanık” etkeni nedeniyle “adil yargılama hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle AİHM’ye taşındığını anlatan Owen, “Gizli tanık uygulamasının derhal kaldırılması gerekiyor” ifadelerini kullandı. zedeleyen gizli tanıkla ilgili bazı dengeleyici tedbirleri almakla yükümlüdür. Türkiye’de bu yapılmadığı için gizli tanıklık uygulaması AİHM standartlarına uygun değil” dedi. ‘Pazarlıklara açık olabilir’ Sorgulama sırasında gizli tanığın yüzünün görünmesinin önemine dikkat çeken Türmen, “Soru sorulduğunda gizli tanığın cevap verirken nasıl tepki verdiği gözlenebilsin. AİHM gizli tanığın yüzünün görülmesini istiyor. Bir örnek davada perde konulmuş, gizli tanığın sadece sesi duyuluyor, avukatlar soru sorabiliyordu ama AİHM bunu yeterli görmedi, yüzü görünmeyen gizli tanığın nasıl tepki verdiğinin ölçüleme yeceği gerekçesiyle. Biz de bunların hiçbiri dikkate alınmıyor” değerlendirmesini yaptı. Gizli tanık anlatımlarına dayanılarak hüküm kurulmasını da eleştiren Türmen, mahkemenin Sakık’ın kimliğinin deşifre olmasıyla birlikte yapması gerekeni şöyle anlattı: “Deniz kod adıyla anlattıklarını Şemdin Sakık olarak anlatması lazım. Bu anlatımların sanık ve avukatları tarafından sorgulanabilmesi lazım. ‘Sen öyle diyorsun ama o tarihte böyleydi’ denilebilir. Bu yapılmalı ki, gizli tanıklığın gündeme getirdiği sakıncalar ortadan kaldırılabilsin.” Türmen, Sakık’ın cezaevinde olan bir hükümlü olduğunu anımsatarak “Devletin denetimi altında olan birisi devletle ilgili pazarlıklara, baskılara açık olabilir. Bu tanıklığı ne kadar doğru ve bağımsızdır. Çünkü kimi pazarlıkların sonucu olarak da ifade veriyor olabilir” uyarısında bulundu. Komutanım dediğim için utanıyorum Her şeyden önce bu davaların başından itibaren işlenen hukuk cinayetlerine karşı yanımızda olduğunuz için ve son olarak başlattığınız “Cezaevinden Mektuplar” kampanyanız dolayısıyla Cumhuriyet gazetesinin değerli yöneticilerini, köşe yazarlarını ve çalışanlarını saygıyla selamlıyorum. Emekliye sevk edildiğim 30 Ağustos tarihinde yayınladığım veda mesajında da belirttiğim gibi bizler, hukuk dışı uygulamaları nedeniyle kapatılma kararı verilen ve tarafsızlığını yitirmiş olan özel yetkili mahkemede yargılanmamız devam ederken hukukun en temel ilkelerinden birisi olan “masumiyet karinesi” hiçe sayılarak “Özel Yetkili YAŞ Kararları” ile tasfiye edildik. Sonra da daha başlangıçta verilmiş olan kararlarla en ağır cezalara çarptırıldık. “Henüz gerekçeli kararı görmeden bir şey söyleyemeyiz” veya “daha yargılama süreci bitmiş değil” gibi klişeleşmiş kalıplar, gaz almak için söylenen boş laflardır. Gerekçeli kararda ne görmeyi bekliyorsunuz? Dava sürecinde iddianamelerde yer alan delillerin sahteliğini hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde ispat ettik, iddiaları çürüttük ama daha delilleri tartışacağımızı beklerken bir de baktık ki savcıların esas hakkındaki mütalaası alınmış. Şimdi de lehimize olan bilirkişi raporları ve 2000 civarındaki maddi hata göz ardı edilerek sanki bütün iddiaların doğruluğu kanıtlanmış gibi gerekçeler yazılacak, daha doğrusu yazılmış olan gerekçeler ortaya çıkarılacaktır. Size kendi durumumla ilgili bir örnek vereyim: Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada ele geçirilen 5 numaralı hard diskteki dijital word dokümanlarından birisinin imza blokunda ismim bulunduğu için hakkımda 16 yıl ağır hapis cezası verilmiştir. Bahse konu dokümanda özetle, sözde darbe yapıldığında gözetim altına alınacak birtakım hassas şahısların hücumbotlarla Yassıada ve İmralı Adası’na götürmesi planlanmaktadır. Bu faaliyetlere hazırlık maksadıyla, bahse konu adalarda ön keşif yapılarak sonuçlarının Donanma Komutanlığı’na gönderilmesi istenmektedir. Donanma Komutanlığı’nın bu emrini alan Hücumbot Filosu Komutanlığı hemen bir planlama yapıyor ve 0507 Kasım 2002 tarihleri arasında 6 hücumbotu ön keşif yapmak üzere görevlendiriyor. Burada trajikomik bir durumu daha vurgulamak istiyorum. Zamanın Hücumbot Filosu Komutanı Tümamiral Murat Bilgel, şimdiki Deniz Kuvvetleri komutanıdır. Kendisinin ismi aynı aramada bulunan başka bir dijital veride ne olarak görülüyorlar biliyor musunuz? Sözde darbe yapıldığında tevkif edilecek Hassas Personel olarak. Yani Sayın Özden Örnek, hem bu komutana güvenmiyor ve darbe yapıldığında onu tevkif ettirmeyi planlıyor hem de tutuklu olarak götürülecekleri Yassıada ve İmralı Adası’nın keşfi görevini daha aylar öncesinden ona veriyor. Yani güvenmediği bu komutana darbe hazırlıklarını çok önceden ifşa ediyor. Bu mesajın dijital olarak 02 Kasım 2002 tarihinde hazırlandığı iddia ediliyor ama gerek Donanma Komutanlığı tarafından hazırlanan, gerekse ABD’deki adli bilişim kurumları ile Türkiye’deki saygın üniversitelerden aldığımız bilirkişi raporları, bunun bilimsel olarak mümkün olamayacağını ispat ediyor. Gerçi bizim adil yargılandığımıza inanan emekli bir paşamız var: Hilmi Özkök. Bizim adil yargılanmama gerekçemizin başında, kendisinin tanık olarak dinlenmemesi gelmektedir. Hilmi Özkök, mahkeme çağırsaydı giderdim, diye kurtulamaz. Bizler defalarca davet ettik. Eğer isteseydi savunmanın tanığı olarak gelip bildiklerini anlatabilirdi. Bunu yapmadığı gibi bir de yüzümüze baka baka hiç utanmadan “adil yargılanmadılar diyemem” diye beyanat veriyor ve verilen cezalarla ilgili olarak “rütbelere göre kademeli bir dağılım beklediğini” ifade ediyor. Ben de kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuyorum ve cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum. Mademki kendisi suçlu olduğumuza ve ceza almamız gerektiğine inanıyor, o halde zamanında neden gereğini yapmadı? Tolga Örnek, Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman için onlara “amca” dediğim için utanıyorum demiş. Ben de onlara “komutanım” dediğim için utanıyorum. Gelelim Silahlı Kuvvetler’in şimdiki komuta kime ve neye komuta ediyorlarsa kademesine Genelkurmay Başkanlığı kararlar açıklandıktan sonra üç satırlık basın duyurusu yayınlamış, aynen iade ediyorum. Sizden önce istifa ederek ayrılan komutanların gerekçelerini okuyor musunuz, yoksa onları çoktan buruşturup çöpe attınız mı? Emrinizde görev yapan personelinizin hakkını ve hukukunu korumak sizin komutanlık göreviniz olmasına rağmen bunu yapmıyorsunuz ve onları yargısız olarak daha doğrusu işbirliği yaparak infaz ediyorsunuz; kangrenli bir kol gibi kesip atıyorsunuz, hiç olmazsa omuzlarınızda taşıdığınız o rütbelere biraz saygı duyun da silah arkadaşlarınızı kandırmaktan, oyalamaktan, takıyye yapmaktan vazgeçin. Sizler bizim gözümüzde “komutanlık” vasıflarınızı yitirdiniz ama daha önemlisi çocuklarımızın gözünde de “amcalık” vasıflarınızı kaybettiniz. Tek ümidim halkımızın bu gerçekleri en kısa zamanda görerek bu gidişe bir son vermesidir. Ey halkım, kulak ver Silivri’de, Hasdal’da, Hadımköy’de, Maltepe’de, Ankara ve İzmir cezaevlerinde tutsak olan bizlerin sesine. 22 Ekim 2012 ‘Ben eski teröristim’ diyen Sakık, Türkiye’ye getirildikten sonra devlete hizmet ettiğini söyledi ‘Öcalan planı benim’ HATİCE TUNCER Ergenekon davasında, eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık, Türkiye’ye getirildikten sonra devlete hizmet ettiğini, 15 yıl sonra özgürlüğüne kavuşunca askere giderek Kürt gençlerine “ordu sizindir, askerlik yapın mesajı” vereceğini söyledi. Davanın 256. duruşmasında tanık olarak dinlenilmesine devam edilen Sakık, isim vermeden eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un kendisine ilişkin tepkisini eleştirdi. Türkiye’ye birçok hizmette bulunduğunu Sakık şöyle konuştu: “‘Bir teröristin nasıl oluyor da böylesi bir mahkemede tanık olarak dinlenebildiği’ soruluyor. Şu anda tanık olarak ifade veriyorum. Terörist sıfatım yoktur. 15 yıl önce örgütten ayrıldım. Bana ‘eski terörist, geçmişi suçlarla dolu’ diyebilirsiniz ama şu anda ‘suç işliyor’ diyemezsiniz. Öcalan’ın Şam’dan çıkarılması, tamamen benim geliştirdiğim plan çerçevesinde oldu. Bunu ölüm riskini göze alarak açıklıyorum. Genelkurmay Başkanlığı, komutanlık yapanlar ya bunu bilmiyorlar ya da bildikleri halde vicdansıza göz ardı ediyorlar.” Sakık, şunları anlattı: “Sorguda, ‘Şiddeti bitirmek istiyorsanız Öcalan’ı Şam’dan çıkarın’ dedim. ‘Nasıl’ dediler. Ben ‘Birkaç taburu, Hatay sınırına yığın. Bir komutan uyarı yapsın. Bu uyarıya cevap vermezlerse bir iki obüs sallayın. Hafız, Öcalan’ı çıkarır’ dedim. Komutan Atilla Ateş bir konuşma yaptı. Öcalan Şam’dan çıkarıldı.” “Bu davada ifade vermek istememin nedeni karanlık noktaların aydınlatılması” diyen Sakık, şöyle konuştu: “Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları olmasaydı bugün kan oluk oluk akacaktı. Bu nedenle hayırlı bir iş yaptığıma inanıyorum” dedi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, “Öcalan’ın ifadelerinin doğru olup olmadığını” sorduğunda “Ölüm korkusundan doğru ifade vermiş” yanıtını verdi. “12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde yapılanlar olmasaydı, PKK gelişemezdi” diyen Sakık, “Şiddetin arttığı her dönemde PKK güç kazanmıştır. Bakın Clinton ile Obama döneminde şiddet azaldığı için PKK güç kaybetmiştir. 1993 olayları, PKK’ye güç kazandırmak için yapılmıştır ve de başardılar” dedi. Sakık, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Kürt şiddeti ne İmralı ne Oslo ile çözülebilir. Askerle de çözülebilecek sorun değil. Ancak medyada kümelenmiş solcuların durdurulmasıyla mümkündür. Dağdakilerin inmesiyle Kürt şiddeti çözülür. Kürt sorunu ise başka bir şeydir” diye mektup yazdığını anlattı. Sakık, emekli Orgeneral Tuncer Kılınç’ın “Sakık dürüst bir adam” sözlerine dikkat çekerek “Komutan gerçeği söyleyeceğimi söyledi. Doğru söylüyor. Söz veriyorum ağzımdan tek bir yalan söz çıkmayacak” dedi. Yalçın Küçük, Aralık 1970 tarihinde yayımlanan Emek adlı dergiyi göstererek “Burada Kürtlerin hakları üzerine yazım var. Ben bu konular üzerine yazarken ne Öcalan vardı, ne de Sakık. Benim ne PKK’ye ne de Öcalan’a ihtiyacım var” dedi. Küçük, şöyle devam etti: “Şam’da Türk devletinin Öcalan’a yönelik bombalı saldırısını Yalçın Küçük haber verdi” iddiasına ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Benim bu saldırıdan haberim yok. Kimseye de bir şey bildirmedim. 1995 yılı seçimlerinden önce Tansu Çiller, Öcalan’ı getirip kafes içinde gezdirmek istiyordu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve diğerleri bunu bana söyledi. Devlet benden bunu bildirmemi istedi. Ben de Paris’te bir kahveye giderek yüksek sesle söyledim.” GENERALLERDEN TEPKİ TSK mensupları iftiralarla yüz yüze bırakıldı İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli generaller ortak yazılı bir açıklama yaparak eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık’ın tanık olarak dinlenilmesine tepki gösterdi. Emekli Orgeneraller İlker Başbuğ, Hurşit Tolon, Hasan Iğsız ve emekli Tuğamiral Alaettin Sevim “TSK’nin şerefli mensuplarının, aralarında açıkça düşmanlık bulunan teröristlerin iğrenç iftiraları ile yüz yüze bırakılması, bu davanın en temel amaçlarından birinin Türk ordusunu sindirmek, güçsüzleştirmek ve itibarsızlaştırmak olduğunu tüm açıklığı ile bir kez daha gözler önüne sermiştir” dedi. Generallerin açıklamasında Sakık’ın “binlerce şehit veren ve on binlerce gazisi bulunan TSK’nin hasmıdır” ifadeleri yer aldı. Açıklamada “CMK’nin 58/1. maddesi uyarınca sanık ile arasında açıkça husumet bulunan bir kişinin objektif tanık olarak dinlenilmesi hukuken mümkün olmamasına rağmen adı geçen teröristin mahkemece tanık sıfatıyla dinlenerek ülkemizde cereyan eden faili meçhul tüm cinayetlerin, terörün ve yasadışı faaliyetlerin tek sorumlusu olarak TSK’nin gösterilmesine ve bir nevi örgüt propagandası yapılmasına imkân tanınması Silivri’deki özel yargılama sistemine uygun yeni bir hukuk katliamıdır” denildi. ‘Silivri toplama kampı’ hatırası CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP heyetinin, Kurban Bayram’nın ilk gününde Silivri Cezaevi’nde İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ı ziyaretlerine ilişkin fotoğraf, “Balbay gelemedi, biz gittik. Silivri Toplanma Kampı’nda beraberiz” başlığıyla parti genel merkezi tarafından duyuruldu. Ziyarette, CHP Genel Başkan Yardımcıları Adnan Keskin, Gürsel Tekin, Umut Oran, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı yer aldı. CHP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, Haberal’ı ziyaretle ilgili çekilen fotoğrafla ilgili ise “arayış”ın sürdüğü belirtildi. Başbakan’a mektup CHP’Lİ TINASTEPE’YE ERGENEKON SUÇLAMASI Haber Merkezi Erzincan’da “İrtica İle Mücadele Eylem Planı”nı uygulamak iddiasıyla CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in de aralarında olduğu 11 sanığın, yargılanması Yargıtay’da devam ederken Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı, eski CHP Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkında iddianame hazırladı. İddianamede Tınastepe, “Egenekon’a üye olmamakla örgüt adına suç işlemek, rüşvet vermeye teşebbüs etmek ve yargı görevini yapanı etkileme” iddialarından suçlandı. ‘HABERAL’A SAHTE RAPOR’ DAVASI BAŞLADI İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın tahliye olabileceğini bildiren sağlık raporunu mahkemeden sakladıkları iddiasıyla tutuksuz yargılanan, İÜ öğretim üyesi 5’i doktor 8 kişi yargıç karşısına çıktı. Sanıkların 15 yıla kadar hapsi istenirken, avukatlar, mahkemenin özel yetkisinin alınarak kapatıldığını belirterek, iddianamenin iadesini istedi. Talebi rededen heyet, “Mahkeme kapatılmadı. Dosya akışı kesildi” dedi. Küçük’ten tepki Dağa çıkmayın dedim Pişmanlık Yasası’nda yararlanmak için dilekçe verdiğinde bazı çevrelerden eleştiri aldığını anlatan Sakık, “Hâlâ silahlı mücadeleyi savunsaydım, 10 bin Kürt genci benim için dağa giderdi. ‘Benim için gidiyorsanız gitmeyin’ mesajı verdim. Binlerce insan dağa çıkma kararını gözden geçirdi” dedi. Cezaevinde bulunduğu 15 yılda 16 kitap yazdığını belirten Sakık, emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un sözlerine gönderme yaparak “Kitaplarımın hepsinin özeti, bu şiddetin Türklere, Kürtlere ve insana ait olan her şeye zarar verdiğini işlemekti. ‘Şemdin Sakık gibi teröristi tanık yaptılar, halka havale ediyorum’ cümlesi biraz havada kalıyor. Ben terörist değilim, terörün bitmesi için çabalıyorum” diye konuştu. 1993 yılındaki olaylara ilişkin sözlerine tepki gösterildiğine dikkat çeken Sakık, “1993 yılında esas yaşanan o felaketten büyük zarar gören ordunun kendisidir. Her şeyi biliyorlar, ama gizliyorlar. Gizledikleri için de başkaları açıklıyor” dedi. ‘Yanlış hatırladığım şeyler olabilir’ Sakık, “İfade vermemin nedeni Ergenekon ile ilgili değil. Ergenekon diye bir oluşumu tanımam bilmem. Mahkeme ile tanıdım” dedi. Sakık’ın ifadeleri nedeniyle, duruşmalardan esas hakkındaki savunmasına kadar yasaklı olan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, öğleden sonraki duruşmaya getirildi. Perinçek “ Bekaa’da kaç gün kaldım” sorusuna Sakık “Bilmiyorum” diye yanıtladı. Perinçek’in “Ama savcılıkta 10 gün diyorsunuz” şeklindeki anımsatması üzerine Sakık, “Ben onu yuvarlak rakam olarak söylüyorum” dedi. Perinçek, “Görüşmeler Sakık bir soru üzerine Kürt yazar Mahmut Baksi’nin kızkardeşi Lamia Baksi’nin İsveç’ten gelip örgüte katıldığnı anlatarak “Katıldığı yıl İsveç Başbakanı Olof Palme öldürülmüştü. Öcalan, Baksi’nin İsveç tarafından ajan olarak örgüte gönderildiğini düşünüyordu. Lamia Baksi, Hakurk Kampı’na götürüldü. Burada Cemil Bayık tarafından öldürüldü” dedi. Lamia Baksi’yi Bayık öldürdü baş başa olmadı” dedi. Sakık da, “Unuttuğum, yanlış hatırladığım şeyler de olabilir” diye konuştu. Perinçek, Sakık’a “Murat Karayılan’ın bana Fransa’dan telefon ederek ‘SHP’nin PKK’ye verdiği 22 milletvekilliğinden 4 milletvekilliğini bize verdiğini biliyor musunuz” diye sordu. Sakık ise “Sizin de milletvekilliğini kabul etmediğinizi biliyorum” diye konuştu. Perinçek, Sakık’a soru sorarken bazı açıklamalar yapması üzerine, Mahkeme Başkanı, tarafından mikrofonu kapatıldı. Perinçek, açıklamalarını sürdürmesi üzerine salondan çıkarıldı. Yalçın Küçük’ün avukatı Hasan Fehmi Demir, Sakık’a duruşma salonu binasında mı başka bir yerde mi olduğunu sordu. Mahkeme başkanı “Önemi yok. Bu soruyu geçin” dedi. Demir’in “İfadenizi kim aldı” sorusu üzerine Sakık’ın “İstanbul’dan gelen 3 savcı ifademi ‘burada’ aldı” sözleri, Sakık’ın Diyarbakır Cezaevi’nde bulunduğunu düşündürdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle