27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 KASIM 2012 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI ğer Hazreti Muhammet bugün yaşasaydı, eminim ki eşcinselleri evlendirirdi...” Bu sözlerin sahibi Lütfi Muhammed ya da şimdiki resmi adıyla LudovicMuhammed Zadeh, 1977’de Cezayir’de doğar. Üç oğullu yoksul bir ailenin ortanca çocuğu olarak üç yaşındayken ailesiyle birlikte Fransa’ya göçer. Paris’in 17. bölgesinde büyüyen küçük Lütfi, 1991’de tatil için gittiği Cezayir’de ilk kez Selefilerle tanışır; kardeşlik ve aidiyet özlemiyle onlara katılır. Kuranı ezberleyecek, beyaz tarikat tünikleri giyecek kadar Seleficiliğe olan imanıyla, cemaatte kendisine sahip çıkan Cibril ile platonik aşka da dönüşecektir. Ailesi önce 1994’te Cezayir’e dönecek, fakat burada iktidarköktendinci çatışmasıyla patlayan içsavaş nedeniyle tekrardan Fransa’ya, Marsilya’ya kaçacaktır. 5 yıllık bir serüvenden sonra tarikattan atılacak genç İslamcı Lütfi, eşcinselliğinin bilincine varacaktır. Duyduğu olağanüstü çelişkiler, babasının kendisini “karı gibi” olmakla suçlayan maço davranışları, ağabeyinden, “hasta” kardeşini düzeltmek (!) amacıyla burnu kırılacak denli yediği dayaklar, ailesinden, çevresinden gördüğü baskılar üzerine 2002’de Paris’e yerleşecektir. Yaşadıklarını, “Halbuki Selefilere katıldığım dönemde her gün yoğun biçimde dünyayı yeniden keşfetmiş, coşkulu bir âlem tanımıştım. Kuran yoğun bir manevi zenginlik kazandırmıştı” sözleriyle özetleyen Lütfi çılgınca bir isyan, ret ve kaçış sürecinde HIV virüsü kapacaktır. İnişli çıkışlı bir dönemin ardından eşcinsellik ve Müslümanlık özelliklerini kimliğinin özgünlüğü olarak benimseyen Fransız pasaportundaki adıyla Ludovic, Cezayir pasaportundaki adıyla Lütfi, 2004’te Mekke’ye gidip hacı olacaktır. İlk “E Avrupa’nın korkusu yersiz mi? 12 Eylül darbesinin çocukları olan bazı politikacılar “Avrupa’yı içerden fethedeceklerini” dile getiriyorlardı. Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin nüfus gelişimi buna delil olarak gösterilmekteydi. Benzer düşünce Avrupa’da da vardı. “2040 yılında İsveç’te, 2050’de de Rusya’da Müslümanların çoğunlukta olacakları” sıkça ifade edilmekteydi. Hem Türkiye’den hem de Avrupa’dan dile getirilen bu tür söylemler yabancı düşmanlığını körüklüyordu. Nüfus gelişimi ile ilgili çalışmalar yapan, çeşitli ödülleri bulunan bilim insanı Wolfgang Lutz, Avusturya’nın Wiener Zeitung gazetesine verdiği demeçte bunun böyle olmadığını ve olmayacağını belirtiyordu. Avrupa’da yaşayan Müslümanların doğum hızının artık böyle bir duruma yol açmayacağını söyleyen Lutz, doğum oranının yüksekliğinin bir eğitim sorunu olduğunu kaydediyordu. Lutz, “Avusturya’ya göçün önemli kesiminin artık Müslüman ülkelerden olmadığını, göçün artık özellikle Balkan ülkelerinden gerçekleştiğini” belirtiyordu. Avusturya Akademisi Nüfus Gelişimi Enstitüsü’nün 2002 yılından bu yana idareciliğini yapan Lutz, ülkedeki Müslümanlardaki doğum oranının Avusturya toplumunun genel ortalamasına uyum sağlamış olmasına özellikle vurgu yapıyordu. Çok çocukluluğun nedenini eğitimsizlikle açıklayan Lutz, “Eğitim düzeyleri düşük olan Anadolu’dan gelmiş köy kökenli göçmenlerde doğum oranı yüksekti, bu biraz da bizim eski yıllarda çok çocuklu Avusturyalı köylülere benzemekteydi” diyordu. “Yeni kuşaklar zamanla yeni yaşam biçimlerine adapte olmuşlardır” ifadesini kullanıyordu. Böyle bir sürecin Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaşandığının da bilindiğini dile getiren Lutz, günümüzde doğum oranının en düşük seviyeye gerilediği ülkenin tam da bir Müslüman ülkesi İran olduğunun altını çiziyordu. Lutz, İran’da bir aile 1984 yılına kadar ortalama en az yedi çocuğa sahip olurken günümüzde bu oranın Avrupa ülkelerindeki çocuk sahibi olma ortalamasının altında bulunduğunu VİYANA kaydediyordu. Bunun nedenini ise özellikle kadınların eğitim düzeyinin yüksekliği ile açıklanır dedikten sonra Kuran’dan bir KADİM ÜLKER alıntı yapmayı da ihmal etmiyordu. Kuran’da “ihtiyaçlarını karşılayabileceğin kadar çocuk yap!” ifadesi bulunmaktaydı. 19. yy. Avrupası’nda da olduğu gibi çok çocukluluğun gelenekçi ataerkil toplumların bir özelliği olduğunun altını da çizen Lutz, düşük eğitimli toplumlarda çok çocukluluk hep olmuştur ifadesini kullanıyordu. Farklı dinlerde de çok çocuk sahibi olmanın farklı olmadığını belirten Luzt, çalışmalarının aynı din içerisinde çok dindar ile dindar olmayanların arasında da bu farkı tespit ettiklerini ifade ediyordu. Örnek olarak da kiliseye giden Katolik ailelerde çocuk yapmama oranının çok düşük olduğunu, bunun nedeninin ise dindar kişilerin bir sosyal iletişim zorunluluğu hissetmiş olmalarıdır biçiminde açıklıyordu. Aşırı dindar çevrelerde çok çocukluluğun bulunduğunu anlatırken buna örnek olarak Amerika’da Bible Belt ve Ortodoks Musevilerini veriyordu. Kuzey Finlandiya’da Hıristiyan Uyanış Hareketi olan Laestadianer’lerin hamileliği önleyici araçları kullanmadıklarını, 1618 çocuklu ailelerin olduğunu sözlerine ekliyordu. Lutz ile söyleşiden bir hafta sonra Avusturya’nın Salzburger Nachrichten gazetesinde de “Göçmenlersiz Yaşlı Avusturya” başlıklı makale dikkat çekiyordu. Yazıda bölgelere göre nüfus dağılımı ve göçmenlerin rolü işleniyordu. Avusturya İstatistik Enstitüsü Başkanı Konrad Pesendorfer’in “Göçmenlerin ülke için çok önemli olduğunu” belirten sözleri öne çıkıyordu. Yaşam standardının Avusturya’da giderek yükseldiği belirtilen makalede “Göçmenler olmadığı takdirde ülke nüfusunun büyük bir oranının emeklilik yaşına gelmiş insanlardan oluşacağı” istatistik bilgilerle destekleniyordu. Bu tür açıklamaların ve çalışmaların Avrupa’da ve seçim yılı olacak 2013’te Avusturya’da ayrımcılığın ve yabancı düşmanlığının önüne geçecek mi veya 12 Eylül politikacılarının “Avrupa’yı fethetmek” için en az üç çocuk söylemlerine kulak kabartılacak mı zaman içerisinde göreceğiz. [email protected] İmam nikahlı gay bilinçli mücadelesini 2005’te kuracağı AIDS Çocukları isimli dernekle verecektir. Bunu 2010 yılında kurduğu, şimdilik 270 üyesi olan Fransa Eşcinsel Müslümanlar Derneği (HM2F) isimli başka bir sivil toplum örgütü izleyecektir. Bu arada psikoloji ve antropoloji eğitimi gören ve şu anda Fransa’nın en saygın yüksek okullarından EHESS’te (Sosyal Bilimler Yüksek Okulu) din antropolojisi doktorasını savunmaya hazırlanan Lütfi, Haziran UĞUR HÜKÜM 2011’de eşcinsel evliliklerin yasal olduğu Güney Afrika’da tanıştığı imam Kiyam Eddine ile evlenecektir. Ayrıca ikisi bu yılın şubat ayında da Paris banliyölerinden Sevran’da bir imam nikâhı kıyarlar. PARİS Muhammed geçen mart ayında kısmen hayatını anlattığı, İslam ve eşcinsellik ilişkilerini incelediği “Le Coran et la Chair /Kuran ve Ten” başlıklı bir kitap yayımladı. İlgi gören eser, radikal İslamcı çevrelerin tehditlerine, resmi makamlar destekli Fransa İslam cemaatini temsil etme iddialı Fransız İslam Konseyi’nin şiddetli eleştirilerine hedef oldu. Zarif ve entelektüel endamı, kâtipçizgi kırması bıyığı, dudak altı çifte üçgen sakallı, ince çerçeveli gözlükleriyle gazetelerde acılı gülümseyen genç adam, çeşitli tepkileri artık kendi kendisiyle barışık olduğunu belirtip “Yarın bile terki dünya edebilirim. Gayet serinkanlı ve huzurluyum” sözleriyle cevapladı. “Kuran’ı kendi tekellerine alıp yorumlayanlara ısrarla şunu hatırlatmak isterim. İslam her şeyden önce barış demektir. Eşcinsellik doğaya aykırı bir durum değildir. Kuran tek satırında bile eşcinselliğe değinmediğine göre, eşcinselliği yasaklamış demek safsatadır... Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle güçlü dönemleri ve seçkinleri arasındaki cinseltoplumsal değerleri, erkek erotizmine düzülen övgüleri biraz yakından incelediğiniz zaman Kuran ve İslamın eşcinselliğe hiç de bugünkü yaklaşımla bakmadığını görürsünüz. Bu eğilim ve tavırları ‘kadınsızlık’ ile açıklamaya kalkışmak da bir başka safsatadır. Eşcinsellik her zaman insan doğasının bir parçası olmuştur. Müslüman dünyasında evli erkeklerde halen eşcinsel ilişkiler bir hayli yaygındır. Kadınlar arası eşcinsel ilişkiler biraz daha zordur, zira kadınlar sürekli gözetim altındadır...” (*) Muhammed ve HM2F derneği Paris’te 30 Kasım’da kadınların da erkeklerle eşit muamele göreceği bir “ilerici cami” açıyor. Burada vaaz verecek üç imam özel eğitilmiş. Ayrıca dünyanın belli başlı LGBT (lezbiyengaybiseksüeltransgender) derneklerini çatısında toplayan konfederasyon, CALEM’in 1719 Kasım tarihlerinde Paris’te düzenlediği uluslararası “Kucaklayıcı İslam” kolokyumuna Türkiye’den KAOS kuruluşu adına Nevin Öztop katılıyor. (Eşcinsellik ve İslam konusunu merak edenlere son derece ilginç Türkçe bir blogu tavsiye ederiz: http://gayislam.blogspot.fr/) (*) www.faitreligieux.com [email protected] Stockholm’ün hayaletli mahallesi ir viski George. Single malt olsun. Su koyma. Buz da istemiyorum”. Hayalet hikâyelerinden yüreğim daraldı. Viskiyi bir dikişte içersem biraz rahatlayacağımı umuyorum. Gondol Bar’dayım. Södermalm’in, Gamla Stan’a bakan tarafında yaklaşık 30 metre yükseklikte, bir tarafı yüksek apartmana bağlı diğer tarafı da bir çelik ayağa. Çelik ayağın içinde Müzesi. Müze de orada zaten. Bu asansör var. Stockholm’ü yukarıdan müzede yüzlerce yıl önce mahkemeler seyretmek isteyenler asansörle barın görülüyormuş. İçeride işkence yeri bile üzerine çıkıyorlar. Ben hep binanın varmış. Baron von Gört burada asansörünü kullanıyorum. Hele bu işkenceden geçirilip idam edilmiş. Müze mahallede dolaştığı söylenen çalışanlardan bazıları zaman zaman hayaletlerin hikâyelerini dinledikten adamın sesinin koridorlarda sonra yukarıya çıkmaya hiç niyetim yankılandığını duymaktaymış. Efsaneler yok. Viskim geldi. George gülümsüyor. 1400’lere uzanıyor. Biraz ilerideki Sanki halimdeki tuhaflığı sezmiş gibi. Götgatan’da da (okunuşu Yötgatan) Kökeni Amerika. İsveçli olsa aklından geceleri bembeyaz bir kadın geçenleri kolay kolay belli hayaleti dolaşıyormuş. Yahu STOCKHOLM etmez. Belki de yeni biraz sonra eve yürümek için müşterilerden olmadığım oradan geçeceğim.... için samimi davranıyor. “ George bir viski daha”. Ohh, viski iyi geldi. Oysa Başka çare yok. Götgatan’daki gün iyi başlamıştı. Modern hayaleti atlatsam, aynı cadde Müze’de Picasso/Duchamp üzerinde, aşağıda idam sergisini gezdim. 1900’lerin OSMAN İKİZ sehpalarının kurulduğu küçük iki önemli sanatçısının alanın yanından geçeceğim. müzenin koleksiyonundaki Şimdi orada cami var. eserlerinden oluşan bir sergi. Serginin Yüzlerce yıl önce orada bir yığın idam adı “He Was Wrong”. Picasso, sehpası varmış. İdam edilenleri Duchamp için öyle söylemiş. “Yanlıştı” indirmiyorlarmış. Cesetler çürüyüp ya da “Yanlış düşünüyordu” anlamına düşüyormuş. Neden mi? Güneyden geliyor. Müze yönetimi Picasso’nun şehre girenlere ibret olsun diye. Yine yargısını başlık yapmış ama “Siz karar bizim mahallede ünlü bir idam tepesi verin” diyor broşürde. Biri modern var. Çok yüksek olmayan özel bir resim deyince akla gelen ilk isim. Sihirli kuleye üç idam sehpası kurulmuş. elleriyle duygularını tuvale geçirmiş. Cesetler çürüyünce hemen yanındaki Guernica ile savaşın vahşetini meydanda yakılıyormuş. resmetmiş bir sanatçı. Duchamp ise “Beterin beteri vardır” derler ya, o da duygudan çok mantığıyla yaratan, bizim evin 100200 metre dolayında sanatın ne ve nasıl olması gerektiği yaşanmış olanlar. 1710’daki veba üzerine düşünce üreten bir sanatçı. salgını Stockholm’ü de kasıp kavurmuş. “Sanatı labirentte entelektüel bir Bugün başkentin bohem mahallesi oyuna çeviren satranç dehası”, dahası sayılan Södermalm’de, o sıralar şehrin “sanatçıların sanatçısı” deniyor en yoksulları yaşıyormuş. Veba en çok Duchamp için. Gel de seç bakalım, bu mahalleyi vurmuş. Veba saptanan hangisi daha büyük. Tabii ki evlerin kapısına beyaz haç çiziliyormuş. müzecilerin oyununa gelmedim. Sergiyi İçeride hastalık bulaşmamış biri varsa jüri üyesi gibi gezmektense, bile dışarıya çıkmasına izin Picasso’nun sihirli çizgilerini, verilmiyormuş. On binlerce kişi ölmüş. Duchamp’ın zekâsını yansıttığı Meğer Oktay küçükken eserlerini içime sindire sindire koşuşturduğumuz, top oynadığımız park seyrettim. Bu keyfi tamamlamak için bir vebadan ölenlerin gömüldüğü espresso alıp terasa çıktım iyice mezarlıkmış. Eyvah eve gitme zamanı kararmış kasım akşamında... Hayaletler geldi. gezisi de bu akşama rastgeldi. “ George bir viski daha. Ama Mahallemde hangi hayaletler bardağı önce ağzına kadar buz geziyormuş öğrenmek istedim. Gezi doldur. Viskiyi buzun üzerine dök.” Gondol restoran ve barın hemen yakınında başlıyor. Düzenleyen Şehir [email protected] “B ırk yıl düşünsem, aklıma donatılmış, kapısında iki tane en son gelecek şey, bir izbandut cinsinden korumanın gün kumarhanede bulunduğu oda gösterildi. Oraya çalışacağım olurdu; o da oldu... gece boyu, sabahın 4’üne kadar 4 Edmonton kentindeki Baccarat kez para getirileceği, sayımların Casino’da gece 8’den sabaha yapılmasından sonra zabıt karşı 4’e kadar resmen tutulacağı, bu paraların ertesi gün çalışmışlığım vardır! Bir iştir banka işlemiyle okula aktarılacağı oldu, kumarhane yolu nedir söylendi. Sayımlar arasında biz bilmeyen benim başıma geldi... ikişer saat boş duracak, fakat Alberta eyaletinin Edmonton kumarhaneyi gezmeye tozmaya Parkallen İlkokulu’nda mini mini çıkmayacaktık. İzole edilmiş bir birler sınıfına bu yıl kaydolmuş odada kapalıydık, ihtiyacımız oğlumun hatırına bu iş oldu. olan her şeyi kumarhane Kanada federal yasaları gereği veriyordu; içki hariç... Para Alberta’daki kumarhanelere yılda sayımları sırasında içeride bizimle iki günlük tahsilatını bir okula beraber kumarhanenin bir bağışlamak zorunluluğu görevlisi de bulunacaktı. Odaya, konmuştur. Bu uygulama 1892’de devlet hazinesine adım atar gibi başlatılmış, o günden beri tüm alındık, bir sürü teferruat... gazinokumarhane, hatta alkol Ardından silahlı korumalar satışı yapan yerlerden alınacak eşliğinde iki delikanlının rüsum ve tahsilatın bir kısmı iteklediği bir el arabası geldi, eğitime ayrılmıştır. Kumarhaneler içersinde 30 civarında küçük kasa bu işin kaymak tabağıdır... İşte vardı. Her biri kilitli olan bu yasa gereği yılda sadece iki günün kasalar kumar oynatan kazancını yetkililerin belirlediği krupiyelerce tıka basa parayla bir okula bağışlamak zorunda dolduruluyor, iki saatte bir kasa olan kumarhane yöneticileri o toplayan bu arabaya zabıtla teslim gecenin hasılatını paşa paşa gidip ediliyordu. okul yönetimine teslim eder. Birinci kasayı açtık, hatırımda Kumarcının sözüne güvenmeyen kaldığınca, 3 bin Dolar civarında okul yönetimleriyse, “Biz para döküldü önümüze... Biz üç nereden bilelim o kişi, biri ben ve ötekisi gece ne kadar hasılat 8 yaşındaki kızının EDMONTON yapıldığını, ya eksik hatırına oraya gelmiş söylüyorlarsa, sicili Alberta Üniversitesi bozuktur bunların, Tarih bölümündenden adı üzerinde Mısırlı Profesör kumarcıdır! Papazı Mecid Bey, diğeri de gösterip ele yediliyi fıkır fıkır bir hanım MAHMUT ŞENOL olan Carmel ile verir...” dedikleri zaman kumarcılar da beraber istife başladık; “O zaman buyrun, gelin, siz işimiz buydu... 100’lük, 50’lik, denetleyin” demişlerdir. Buna 20’lik, 10’luk ve 5’likler göre, kumarhanelerin iki gece istiflendi. Boşalmış kasaları ispat hasılatından 75 bin Kanada için kameraya gösteriyorduk. Para Doları’na yasa gereği el koyan böyle ortaya dökülünce okul, kendi velilerinden ve anlamsızlaşıyor! Banknotlar hocalarından, yahut gönüllü istiflenince, para sayma çıkacak insanlardan oluşmuş bir makinesinin başında oturan öteki heyeti toparlar, o gecenin para velilere veriliyordu. Onlar tahsilatına memur olmak üzere tıııırrrrrt diye sesler çıkaran kumarhaneye gönderir. Hasılat 75 makinelerde, veznedar gibi binden az çıkarsa, eğitim kurumu paraları sayıyor, yanı başlarındaki talihine küssün; 75 bini bilgisayar ekranında giriş yapacak yakalamak lazımdır! İşte o diğer iki veliye bantlayıp teslim nedenle Alberta’nın tüm okulları ediyordu. Bu tempoyla 30 kasa kumarhanelerin o gecesine göz sayıldı, ilk olarak toplam 25 bin kulak olmak üzere işbaşı yapar. dolar para ana kasaya aktarıldı. Bizim okulun müdire hanımı, Aynı işlem 3 kez daha “Mistır Mahmut açıkgöz birine tekrarlanacak, gecenin hasılatı benziyorsunuz, kumarhaneye yüz küsur bin dolara yaklaşacaktı; bu gece gidecek ekip başına yaşasın, bizim okulun 75 bin gönüllü olarak geçer misiniz?” doları çantada keklik idi... diye sorunca iltifatı geri çevirmek Bir ara kumarhane memuruna zor geldi, kabul ettim. Benimle yanaştım, ağzından laf almaya beraber hemen her sınıftan çalıştım. Meğer hafta sonu 2 öğrencinin velisi olarak 7 kişi bu milyon dolar civarı hasılat işe gönüllüydü. Bizim para yapılıyormuş! İyi para... İşimiz müfettişi gibi göreve gittiğimiz bitti, okulumuza 75 bin doları gün çarşambaydı, bir de ertesi garantiledik, sabaha karşı günü öteki 7 veli buraya evlerimize döndük, yattık... Ben gelecekti. Bu iki gün, meğer, rüyamda hâlâ, gözü çöplükte kumarhanelerin en az tahsilatı kalmış horoz gibi, para sayıyor, olan günüymüş... Okulumuz istifliyordum. Hatta bir ara, kısmetine düşen Baccarat Casino, rüyamda, Ocean 11 filmindeki kent merkezindeki 104. Las Vegas’ta kumarhane soygunu caddedeydi. Birçoğuyla göz yapan çetenin arasında bile aşinalığım olan öteki 6 veli de kendimi gördüm ki bu ayrı bir gelmişti. Önce bir odada misafir hikâyedir... edildik, ardından bize paraların sayılacağı güvenlik kameralarıyla [email protected] Kumarhanede bir gece... K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle