27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] PAZAR KONUĞU 11 Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Obama’nın zaferinin tesadüf olmadığını vurguladı Sağlık reformu kazandı SÖYLEŞİ P O R T R E PROF. DR. ERSİN KALAYCIOĞLU LEYLA TAVŞANOĞLU “ABD’de 6 Kasım’da yapılan başkanlık seçiminin sonuçları ülke siyaseti açısından son derece belirleyici olmuştur. Bundan sonra ABD’de beyaz, Protestan, erkek (WASP) seçmen hâkimiyeti iyice yıpranmıştır.” Bu çarpıcı değerlendirme ABD eğitimli siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’na ait. Başkan Barack Obama’nın ikince dönem için seçilmesine Prof. Kalaycıoğlu başka ilginç değerlendirmelerde de bulunuyor: ABD’de seçimle işbaşına gelen başkanlara geleneksel olarak ikinci bir kredi açılır. Barack Obama’nın ikinci kez seçilmesi sizce ne anlama geliyor? E.K. Birincisi, tesadüf olmadı. Çünkü öyle bir iddia vardı. Muhafazakâr olan ABD sağı, özellikle de beyazerkekProtestan (WASP) olan daha üst sınıftakiler, Obama’nın gerçek Amerikalı olmadığını, ABD dışında doğmuş, bir şekilde sahtekârlık yaparak ABD vatandaşı görüntüsü edinmiş, ABD’yi sosyalistleştirmek için iktidara gelmiş bir kişi olarak tanımlama noktasına kadar gittiler. Tabii muhafazakârların çoğunluğu bu şekilde düşünmüyordu. Ama bunlar bayağı da sesini yükselten bir azınlık olmuşlardı. Bunun içinde ciddi ırkçı bir damar da var. ABD’yi Obama’dan kurtarmak ve ABD’yi öz evlatlarına döndürmek söylemiyle ona karşı çıkıyorlardı. Bu akım 2009’dan beri var. Aslında Obama’nın ikinci kez seçilmesini sağlayan bireysel özgürlüklere saygılı olduğu söylemi ve başta sağlık olmak üzere kimi reformist yasaları çıkarması değil mi? E.K. Evet. Bakın, ABD demokrasisinin ilginç bir temeli vardır. Çıkarılan her türlü yasanın insanın davranışlarını sınırlayıcı ve özgürlüklerini kısıtlayıcı unsurlar olduğu kabul edilmiştir. ABD demokrasisi bu kısıtları minimize etmek için bulunmuş olan bir formüldür. Felsefe şudur: İnsanlar kendi başlarına bırakılmalıdır. Kendi ayakları üzerinde durabilir, kendi sorunlarını kendileri çözebilirler. Bu şekilde bırakılırlarsa olabildiğince de iyi bir biçimde yaşarlar. Devlet ise ancak felaket dönemlerinde işe yarayan yangın söndürme aracı gibi bir araçtır. Onun dışında devlet hükümette olmamalıdır. Obama ve partisi yoksulların durumlarını iyileştireceği sözünü verdikleri için aşırı muhafazakârlar tarafından, ironik biçimde “sosyalist” ilan edilmediler mi? E.K. Edildiler. ABD’de çoğunluk olmasa bile önemli bir azınlık ülkede her isteyen kişinin istediği her yere gelebilecek fırsat eşitliği olduğunu iddia ediyor. Bunlara göre bazı kimseler yoksulluk çekiyorlarsa ya da işsizlerse bu onların özgür tercihleri dolayısıyladır. Kendilerine sağlanan olanakları değerlendirmemişler ve tembelliği seçmişlerdir. Yoksul olmaları da ahlaki bir pozisyondur. Onları yoksulluktan kurtarma gibi bir endişemiz olması gerekmez. Bu, İngiltere’de 17. yüzyıl liberal düşüncesinin bakış açısı. Bu bakış açısı daha sonra John Stuart Mill tarafından ağır biçimde eleştirilmiştir. “İmkânlarımızı eşitlemek mecburiyetindeyiz” görüşü ortaya çıkmıştır. 1960’lı yıllarda ABD’de, özellikle siyahilere, Latin Amerika’dan gelen Hispaniklere devlet müdahalesiyle eşit fırsat yaratma girişimleri hızlandı. Obama’nın partisinin pozisyonu bu ikinci pozisyon. Bu da sağlık reformu olarak adlandırılan reformla yapılmaya çalışılıyor. 1 960’lı yıllarda ABD’de, özellikle siyahilere, Hispaniklere devlet müdahalesiyle eşit fırsat yaratma girişimleri hızlandı. Obama’nın partisinin pozisyonu bu ikinci pozisyon. Bu da sağlık reformu olarak adlandırılan reformla yapılmaya çalışılıyor. ağlık reformunun etkileri 2014’te görülmeye başlanacak. Ama sonuçta 40 milyon civarında ABD’liye ilk kez sağlık sigortası sağlanmış oluyor. ABD gibi bir ülkede sağlık sigortanız yoksa işiniz bitmiş demektir. S İÜ İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de Iowa Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden 1975’te yüksek lisans derecesini, 1977’de doktorasını aldı. Türkiye’ye döndükten sonra 19771982 arası İÜ İktisat Fakültesi’nde dersler verdi. 198284 arası İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi, 19842002 arası Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi oldu. 20042007 arası Işık Üniversitesi Rektörlüğü görevinde bulunduktan sonra şimdi Sabancı Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veriyor. Siyahlar ve kadınlar ağır bastı ABD’deki toplam siyahi nüfusun yüzde 93’ü oy kullandı. Oysa şimdiye kadar siyahiler ABD’de en az oy kullanan kitleydi. Bir de toplam ABD nüfusunun içinde yüzdesi hızla artan Hispanikler var. Orada da aşırı muhafazakârlar Obama iktidarına çok sert tepki göstermediler mi? E.K. Bu sağlık reformunun etkileri 2014’te görülmeye başlanacak. Ama sonuçta 40 milyon civarında ABD’liye ilk kez sağlık sigortası sağlanmış oluyor. ABD gibi bir ülkede sağlık sigortanız yoksa işiniz bitmiş demektir. Ama Cumhuriyetçi Parti’ye kendini yakın hisseden muhafazakârlar kendilerinden haksız yere vergi alınarak bu paranın yoksullara mali kaynak olarak transfer edildiğini söylediler ve şiddetle reddettiler. Bu grup Tea Party ya da Çay Partisi isimli bir parti kurdu. 2010 Kongre seçimlerinde de güçlü hale geldi. Şimdi bu son başkanlık seçimlerinde ABD seçmeni bir tarafa doğru eğilim göstermiş oldu. Dolayısıyla ABD seçimlerinde çok uzun zamandan beri eleştirilen Cumhuriyetçilerle Demokratlar ideolojik olarak çok yakınlaştılar, bu seçimler artık bir güzellik yarışmasından başka bir şey olmamaya başladı, iddiaları da ortadan kalkmış oldu. Bir de ilginç gelişme, şimdiye kadar düşük olan seçimlere katılma oranının yükselmesi değil mi? E.K. Doğru mu değil mi bilmem. Ama Washington Post gazetesinde çıkan bir köşe yazısında şöyle bir iddia var: Ohio eyaletinde nüfusun yüzde 12’si Afrika asıllı. Ama oy verenlerin yüzde 15’i siyahi çıktı... Çünkü siyahiler kendilerinin karşısında olarak Cumhuriyetçilerin yürüttüğü seçim kampanyasını kendi yaşamlarını riske atan, kimlikleri üzerinden yapılan ırkçı bir politika olarak algılayıp buna duydukları öfkeyle sandığa gitmişler. Bu sadece Ohio eyaletinde değil birçok seçim bölgesinde böyle oldu. ABD’deki toplam siyahi nüfusun yüzde 93’ü oy kullandı. Oysa şimdiye kadar siyahiler ABD’de en az oy kullanan kitleydi. Bir de toplam ABD nüfusunun içinde yüzdesi hızla artan Hispanikler var. Bunlar Latin Amerika’dan geliyorlar. Aşırı muhafazakârlar bunların geldikleri yerlere geri gönderilmeleri söylemini kullandıkları için Hispanikler neredeyse tamamıyla Obama’nın yanında yer aldılar. Ayrıca Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler çoğunlukta ama Senato’da Demokrat Parti iki sandalye daha alarak 5545 gibi bir üstünlüğe sahip oldu. Yani bu seçimle Obama’yla birlikte Kongre’nin üst meclisi olan Senato’da da değişiklik oldu. Bir de Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’nin ABD’deki bütün sarı ırkı karşısına alan söylemleri vardı.... E.K. Evet. Çin’le ilgili neredeyse “sarı tehlike” gibi bir ifade kullanınca bu sadece ABD’deki Çinlileri değil, sarı ırktan gelen herkesi ya gücendirmiş ya da öfkelendirmiş olarak gözüküyor. Onların da neredeyse üçte ikiden fazlası Obama ve Demokratlar’a oy vermiş görünüyor. Kadın seçmenler de Cumhuriyetçiler’in çok tuhaf kürtaj aleyhtarı söylemleriyle Obama ve Demokratlar’a yöneldiler. Bu seçimlerle bir önemli husus daha ortaya çıktı. Bunun, Cumhuriyetçi Parti’nin beyaz erkek çoğunluğunu, özellikle de WASP’ların değerlerini savunarak yürüttüğü son seçim kampanyası olduğunu düşünüyorum. Hatta ABD’de bir televizyon yorumcusu olan O’Reilly’nin söylediğine göre ABD’de beyazlar artık azınlığa düştü. Zaten orta vade için yapılan hesaplar önümüzdeki 25 yıl gibi bir süre içinde pek çok eyalette beyaz nüfusun azınlığa düşeceğini göstermiyor mu? E.K. O kadar değil. Şu anda ABD seçmeninin yüzde 72’si beyaz. Ama belli seçim çevrelerinde, özellikle de güney eyaletlerde, Nevada’da, Florida’da Hispanikleri, siyahileri, Asyatikleri göz ardı ederek seçim kazanabilme şansı yok. Bu gruplardan oy isterken onları aşağılamak, küçümsemek akıl kârı değil artık. Bu seçimler seçmenin şu mesajını verdi: Bu grupları yok sayarsanız, düşman ederseniz bir dahaki seçimleri alamazsınız. WASP’lar seçimi kaybetti Bir anlamda kaybeden sadece Cumhuriyetçi Parti ve Mitt Romney değil, aynı zamanda da WASP’lar mı? E.K. Tabii ki öyle. Şimdi yeni bir ABD toplumu var. Bu toplum içinde özellikle Latin Amerika’dan gelmekte olan nüfus artıyor. Dolayısıyla da toplam nüfus içinde daha büyük ağırlık taşıyor. Bu süreç hızlanırsa ABD değerleri aşınabilir, ABD başka bir yere savrulabilir. Kiliseler arasındaki ilişkiler bozulabilir. Bunlar çok sorun üretir. Kolay bir süreç değil. Ama şu aşamada Cumhuriyetçi Parti beyaz, erkek partisi gibi bir görüntü veriyor. Bu şekliyle de bir yere varma şansı yok. Yoksa, 1930’lu yıllarda olduğu gibi ABD başkanlığını uzun yıllar unutsun. Bu mesaj şimdi Cumhuriyetçiler’e gitti. Parti de ister istemez bunu kabul etmek mecburiyetindedir. Yeni topluma uyumlu bir seçim stratejisi geliştirmesi zorunludur. Bu da zor bir iş. Dolayısıyla parti Cumhuriyetçi Parti olarak mı devam edecek? Yoksa ikiye mi bölünecek? Göreceğiz. ABD silah kullanmak istemiyor Bir de artık ABD bölgede kendi silahlı kuvvetlerini kullanmayı istemiyor ve bölge ülkelerinin silahlı kuvvetlerini adeta taşeron kuvvetler gibi kullanıyor... E.K. Evet. Hatta, “İstihbarat veririz. Hava desteği verebiliriz” diyor. Suriye’de hava desteği pek açık değil. Ama başka yerlerde özellikle insansız hava araçlarını kullanıyor. Muhtemelen Irak’ın çökmesine fırsat vermeyecektir. Ama yakın gelecekte oradaki mezhep kavgası devam edecektir. Suriye’de de aynı. Zaten mezhep savaşları çok uzun süren savaşlardır. Lübnan’da kuruluşundan beri var. Bunların halledilmesi birkaç kuşak içinde olabilecek iş değil. NATO’nun savaşma şevki yok ABD’nin her nedense çok ciddi bir Şii kıskacı takıntısı yok mu? Şiilere karşı Sünnileri bu kadar kollaması ilginç değil mi? E.K. Şii kıskacının arkasında şu anda Rusya, Çin ve Suriye var. Dolayısıyla BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin’i ikna edemezse bir şey yapamaz. İkincisi, AB ülkeleri zorda olduğu için zaten NATO’nun pek savaşma şevki yok. Bir de Afganistan’da boyunun ölçüsünü almıştı zaten. Şimdilik ABD çirkefe taş atmama siyaseti izliyor. O nedenle de bizim gibi devletlerin sırtını sıvazlayarak, “Acaba alavere dalavere bunları savaş alanına sürebilir miyiz” kaygısı içinde. Bizim gibi ülkeler de çekiniyor. Çünkü kazanacağımız bir şey yok. Aksine, kaybımız büyük olur. Öte yandan Suriye de kendi kendine yanacak bir ateş olarak orada kalacak. Kim bilir kuşak sürecek? Bu durum Esad gitse bile mezhep kavgasının tohumları iyice atıldığı için kök saldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle