17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tutum, bir sağlam demokrasi çığlığı!.. Nerdeydi siyasi partilerimiz nerde, diye soruyor musunuz; arıyor musunuz CHP’lileri, MHP’lileri, Meclis’teki milletvekillerini! Nerdeydiler, niye ortaya çıkmadılar, niye bu demokrasi çağrısında yer almadılar? Yalnız partiler mi? Yalnız parlamento üyeleri mi? Sendikalar, sendikacılar nerdeydi? Demokrasiye, ama gerçeğine inananlar niye yalnız bırakıldı? Ben, on binlerin, yüz binlerin Silivri direnişine katılmalarını beklerken!.. Yalnız Silivri’de değil, yurdun dört bir köşesinde “Özel görevli mahkemeler kaldırılsın, yurtseverler serbest bırakılsın” çağrısı yankılanmalıydı. Milyonlar bu haklı direnişin yanında yer almalıydı? CUMHURİYET 15 EYLÜL 2011 PERŞEMBE Hayat ve Oyun Bozkurt GÜVENÇ ollandalı tarihçi Johan Huizinga’nın, dilimize “Kültür Olgusu Olarak Oyunun Doğası” adıyla çevrilen Homo Ludens (Oyuncu İnsan) denemesi, insan, eğitim ve sosyal roller kuramlarında yeni ufuklar açmıştır. Huizinga, hayatı baştan sona bir oyun olarak görür ve yorumlar. Hayata oyunla başlayan çocuklar, kazandıkları alışkanlığı / tekniği hayat boyu sürdürürler. Öyle ki, çocukluğun nerede bittiğini, ergenlik ve erginliğin nerede başladığını söylemek zordur. Bu yüzden, büyük eğitimciler okulöncesi dönemde ve okuldaki öğrenme sürecini oyuna dönüştürmeye, toplum mühendisleriyle yaygın eğitimciler ise oyun kuramını hayata uygulamaya çalışırlar. Hepimiz Silivri’de Olmalıyız! “Dört yıldır süregelen Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle yüzlerce yurtsever gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bütün yurtseverler, kanunsuz ve hukuksuz uygulamaların hedefidir. Bu saldırılar Beşiktaş’taki örgütlenme eliyle yapılmaktadır. Gözaltı kararları alan ve tutuklamaları yapan özel yetkili mahkemeler, iktidarın açıklamalarından da anlaşılacağı gibi yurtseverleri bastırmak için oluşturulan özel görevli mahkemelerdir. Özel yetkili mahkemeler, iktidara karşı olan siyasi partiler, sendikalar, kitle örgütleri, aydınlar, sanatçılar ve bütün yurtseverler için bir tehdittir. Özel yetkili mahkemeler kaldırılsın, yurtseverler serbest bırakılsın hedefiyle yürüteceğimiz mücadele kampanyasını Silivri Cezaevi önünde 9 Eylül Cuma günü yapacağımız nöbet eylemiyle başlatıyoruz.” Bu bir çağrıydı. Günler, geceler, o cezaevinin önünde gerçekleştirildi. Kadın, erkek, genç, çocuk, işçi, emekli, asker, sivil bütün yurtseverlere bir çağrı! Bir demokrasi savaşımına çağrı!.. Geldiler, konuştular, seslendiler, kaç gün kaç gece geçti, geçmekte, geçecek!.. Orgeneral Doğan’ın değerli eşi Nilgün Doğan’ın öncülüğünde gerçekleştirilen bir davranış, bir Yıllar önce politikacılar yeşil renkli çuha masalarda üç toplu, klasik bilardo ile dinlenirmiş. Günümüzde çok renkli, çok cepli ve istekayla her vuruş sonrası doğru yerde konuşlanmaya dayalı yeni bir bilardo yayılıyor. İletişim çağının yöneticileri hayata çok benzeyen bu bilardoyu yakından tanımalı. ve bakın hayatta ne oyunlar oynuyoruz! At yarışlarında bahis oynamak bazı toplumlarda kumar sayılsa da hipodromlar, stadyumlar kadar yaygındır. Üstelik “şikeli” bahis oynamak spora bulaşmıştır. Kimi yenerek kazanır, kimi yenilerek. Basında “ihaleye fesat karıştırmak’ olarak bilinen bir oyun vardır. Kimi oyuncular yüksek teklif verip ihale kaybederek kazanır ve oyunu yönetenlere pay verirler. Kumar, bazı ülkelerde yasaklanmasına karşın bazılarında güçlü bir turizm endüstrisi olmuştur. Bir talih oyunu olarak sunulan milli piyango bile, devlet bütçesinin bir gelir kaynağıdır: Bilet almazsan nasıl kazanırsın? Üç beş kişi kazanırken çoğu oyuncu umudun birkaç günlük kirasını öder. Ne var ki, kimi olasılık (istatistik) kuramcıları şans oyunlarından yetişmiştir. Çocukluk çağında bilmecebulmaca; orta yaşlarda eğlencedinlence olarak bilinen oyunlar, ileri yaşlarda söylenceye, emeklilik çağında tavla ve piştiye dönüşür. Kadınlar dostuna kahve pişirir, falına baktırmak için. H Hep yazdık, yazıyoruz, yazacağız... Türkiye bir adaletsizlik batağına batırılmış durumdadır. Bu bataklığı kurutmak Atatürk Cumhuriyeti’ne inanmış milyonlarca insanımızın görevidir. Bir ülkede adalet bir eski masal olmuşsa, o ülke çoktan kişiliğini yitirmiş demektir! Suçsuz insanları alıp içeri tık, hangi suçu işlediklerini söyleme, bilme, daha doğrusu olmayan birtakım uydurma suçlar yarat, sonra da ‘ileri demokrasi’yi getirdik diye övün!.. Bir tek Silivri yetmez. Bütün yurt Silivri olmalı!.. Silivri’lerde gerçek özgürlüğü, adaleti, insanlığı savunanların yanında yer almalı... Sen, o, bu, siz, biz, hepimiz... Geleneksel ortaoyunu yerini televizyon dizilerine bırakıyor. Dizi her mevsim yeniden başlıyor, genel istek üzerine. Tiyatro, oyun içinde bir oyundur. Oyuncular topluma eski oyunların yeni yorumlarını sunar. Perdeler açılır kapanır, oyunlar sürer. Ünlü oyuncu her türlü oyunu oynayabilir. Çalgıcılar “oyuncu” olarak da bilinir. Yalnızlar için televizyon oyunları keşfedilmiştir. Çapkın Don Juan ve Kasanova’lar aşka düşkün kadınlara oynadıkları zekâ oyunlarıyla ünlüdür. Akıl ve mantık oyunlarının şahı sayılan satranç, savaştan çok oyuna benzer. Rakibin erleri, subayları hatta komutanı esir alınır ama öldürülmez. Taşlar dizilir ve oyun yeniden başlar. Silahlı kuvvetlerde “harp oyunları”nı yöneten komutanlar, yargıçlara bu geleneğin bir “eğitim oyunu” ya da “oyunla eğitim” olduğunu anlatmakta güçlük çekerler. Müslümanlar Nasıl Kurtulur?.. Müslümanlar kurtulmak istiyorlar... Geri kalmışlıktan, yoksulluktan, eziyetten, cefadan, kavgadan, kandan, gözyaşından... Kurtulmak için genelde bir kurtarıcı buluyorlar... Sonra kurtarıcıdan kurtulmak gerekiyor... Onları; Tahrir gibi meydanlarda ya kurtarıcıyı bulduklarına sevinirken... Ya da kurtarıcının heykeline ip bağlayıp sürükleyerek kurtarıcıdan kurtulduklarına bayram ederken görmemiz ondan... Ama kurtulmaktan kurtulduklarını gören yok... Çünkü, onların kurtarıcılarında aradıkları ilk unsur şeriat, aynı zamanda kurtulamamalarının da ilk unsuru... 1500 yıl öncesinin öğretileri ile bugünün medeni, çağdaş, gelişmiş, eşit, hür, özgür insanı olmanın olanağı yok... Ne okuyup üflemekle hastalar düzeliyor... Ne tekbirle otomobil üretiliyor... Ne duayla uyduya gidiliyor... Onun için “şeriattan ayrılmayın” diye bağıran şeriatçının üzerine çıktığı kamyonet Japon, megafonu Alman, saati İsveç, şıpıdık terliği Çin... İtalyan gözlüğü olmasa, kâğıdı da okuyamayacak zaten... Din elbette yüce bir duygudur... Kul ile Allah arasında mutluluk ve huzur kaynağıdır inananlar için... Saygındır... Ama bir tek Müslüman ülkenin olsun huzur yüzü görmeyişi, bir tek Müslüman ülkenin olsun gelişmiş olmaması, bir tek Müslüman ülkenin olsun mutlu, güçlü, bağımsız, huzurlu olmayışı... Tüm Müslüman coğrafyasının acı, kan, gözyaşı içinde çırpınması, bir temel sorun olduğunu göstermiyor mu?.. Müslümanların birbirlerini tekbir getirerek parçalamaları dahi Batı’nın silahı, kurşunu, bombası, mayını, roketi ile mümkünse... Ya da dualarla yaşama dönmek için bile gâvurun ilacı, enjektörü, röntgeni, merhemi gerekiyorsa... Yok mu hâlâ bir soru?.. Tek yanıtıdır bunun: Laiklik... Dün Tayyip Erdoğan’ın Kahire’de Müslümanlara “laikliği” önerdiğini duyduğumda bunları düşündüm... Zulümle, hukuksuzlukla, entrikalarla, tuzaklarla yıkmak istedikleri Atatürk’ün laik cumhuriyeti şimdi de Araplara lazım demek ki... Kurban olun Atatürk’ün tırnağına... Top oyunları Golf ve hokey gibi soylu kentliler yanında en çok ilgi toplayanlar basketbol, hentbol ve futbol gibi tek toplu spor oyunlarıdır. Topu rakibin kalesine veya sepetine sokanlar sayı, en çok sayı yapanlar oyunu kazanırlar. İzleyicileri büyüleyen, kaleye veya sepete giren topun yandaş kitlelere cinsel bir boşalımı andıran üstün bir coşku yaşatmasıdır. Spor ahlakı iyi yarışana ödül verse de tribünler gol ister. Çok gol atanlar kahraman olur. Tenis ve voleybolda kale ve sepet yoktur; topu bir ağın üzerinden aşırtıp karşı alana düşüren sayı kazanır. Hokey, kriket, beyzbol ve bilardo gibi tek toplu oyunlarda sopayı ustaca vuranlar yıldızlaşır. Euro Sports kanalının son yıllarda ülkemize tanıttığı “çok toplu” bir bilardo oyunu var ki ana vatanında “snooker” (“nanik”), yabancı ükelerde “cepli bilardo” olarak biliniyor. Masadaki altı cebe en çok top atan oyunu kazanıyor. Ekrandaki açıklamada iki temel kural var. Kırmızı toplar bir, renkliler çok sayı. Ne ki her renkli toptan önce bir kırmızıyı cebe atmak şart. Oyuncu attığı sürece atıyor da, boşa atınca sırasını rakibe bırakıyor. Çok atan değil, her atıştan sonra beyaz topu uygun konuma getirebilen, yani doğru yer tutan kazanıyor. Büyük ustalar rakibine tek bir sıra ve sayı vermeden oyunu 147 ile kazanabiliyor. Her 147’li sonuç ülkemizdeki kaybeden 147’leri çağrıştırıyor: Her zaman “Yenmiş sayılır mı yenikler?” Yıllar önce politikacılar yeşil renkli çuha masalarda üç toplu, klasik bilardo ile dinlenirmiş. Günümüzde çok renkli, çok cepli ve istekayla her vuruş sonrası doğru yerde konuşlanmaya dayalı yeni bir bilardo yayılıyor. İletişim çağının yöneticileri hayata çok benzeyen bu bilardoyu yakından tanımalı. Çünkü cebe çok indiren değil de her vuruştan sonra nerede duracağını hesap edebilen oyuncular kazanıyor. Yeni bilardo turnuvaları, Euro Sports’un 14. kanaldaki Türkçe yayınlarında izlenebiliyor. Dikkat! Şike yorgunu futbol düşkünlerinde bağımlılık yapabilir. Oyun ne değildir ki? Picasso’nun sanat için söylediği gibi, oyun “ne değildir ki!” Yetişkinlerin oynadığı oyunlar konulu kitabı görmüş ama okumamıştım; şimdi elimin altında olmasını ne çok isterdim. Çocukluğumuzda örtülü masalar altında evcilik oynardık. Şimdilerde büyüdük C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle