27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 AĞUSTOS 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA SAĞLIK Tümöre özel tedaviler başarıyı arttırıyor, kanser aşıları ise prostat ve böbrekte etkili olabiliyor 9 Sigara içenle içmeyenin akciğer kanseri bile farklı Kanserle mücadelede en etkili yolun erken teşhis ve tedavi olduğunu vurgulayan uzmanlar, bu amaçla yeni tedavilerin geliştirilmesine yönelik yatırımların ve araştırmaların da arttığını söylüyorlar. Kanser konusunda yapılan araştırmalar aşama aşama yol aldığı için tamamlanması da uzun sürüyor. Araştırmalarda genelikle “kanserin neden geliştiği, insan vücudunda kanserin oluşmasını kolaylaştıran faktörlerin ne olduğu, bu faktörlerin bazı kişilerde kansere neden olurken bazı kişilerde neden kansere yol açmadığı, kanserin geliştikten sonra nasıl yayıldığı” gibi sorulara yanıtlar aranıyor. Acıbadem Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, dünya genelinde kanser ile ilgili yeni tedavilerin geliştirilmesine yönelik yatırımların arttığını, 2009 yılında kanser araştırmalarına ayırılan global bütçenin yaklaşık 19 milyar dolar olduğunu söyledi. Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ve biyolojik ajanlarla tedavinin hastaların hizmetine ulaşmadan önce klinik aşamalardan geçtiğini vurgulayan Başaran, 1991 yılından itibaren Ulusal Kanser Enstitüsü’nde kansere iyi gelebilecek aday ilaçların daha kısa sürede bulunabilmesi amacıyla, öncelikli olarak sık görülen yedi kanser türüne ait hücre kültürlerinde bazı ilaçlar ile ilgili test ve taramalar yaptığını anlattı. ftar Sofraları Her ramazan gelişinde, önce iftar sofralarının “kaç liraya” kurulacağı haberleri başlar. Genellikle bu haberler Mısır Çarşısı türü bir yerlerden yapılıp, hurma, zeytin, pastırma gibi çeşitli iftariyeliklerin fiyatları çıkartılır. Her yıl iki dilim kesilen pastırma giderek inceliyor. İftariyeliklerin çeşitleri azalıyor. Fiyatlar da elbette her yıl artıyor. Ramazan daha çok yeme içme muhabbeti üzerinden ele alınır. Son yılların modası da, iftar ve sahurda yenen yemeklerin sağlığımıza etkileri. Diyetisyenler, doktorlar, uzmanlar çıkartılıp uzun uzun iftarda ne yersek başımıza ne gelir, sahurda ne yaparsak orucumuzu rahat tutarız türünden reçeteler alınıyor. Sanki bu ülkede insanlar ilk kez oruç tutuyor, iftarı, sahuru bilmiyor gibi sabahtan akşama bu programlar yayımlanıyor. Bugüne kadar iftarda fazla pastırma yedi ya da sahurda böreği fazla kaçırdı diye kitleler halinde insanlar mı telef oldu da duymadık? Bu sağlıklı beslenme olayı çıkalı beri zaten geleneksel mutfağımız ayvayı yemiş durumda. Yağlı olmayacak, hamur işinden uzak durulacak, kızartmalar, kebaplar filan pek yenmeyecek, özellikle baklava gibi tatlılar eve sokulmayacak. Böyle dediniz mi ortada bizim mutfaktan pek bir şey kalmıyor. İftar sofrasında haşlanmış brokoli, bir kibrit kutusu yağsız peynir, kaymaksız yoğurt olunca da vatandaş huzursuzlanıyor. Şöyle böreklerle, dolmalarla, çorbasıyla, zeytinyağlısıyla, zeytini, peyniri, pastırmasıyla, pidesiyle, kadayıfıyla eskiden ballandıra ballandıra gösterilen iftar sofraları, annelerimizin, anneannelerimizin sabahtan akşama kadar uğraşıp didindiği, sonra da misafirlerin katıldığı neşeli, kalabalık masalar yavaş yavaş tarih oluyor. Bir yandan oruç hapları filan icat edilip sağlıklı iftar nasıl olur diye anlatılırken, öte yandan her kanalda iftar ve sahur mönüleri hazırlanıyor. Evde oturup oruç tutmaya kalkışan biri televizyon programlarını izliyorsa işi iyice zor. Çünkü her kanalda birileri yemek pişiriyor, iftar sofrası için tarifler veriliyor. Yemeklerin bir kokusu eksik. Ramazanda yayımlanan programlara bakınca bu mübarek ayın “yememek” üzerine değil de “yemek” üzerine bir ay olduğunu düşünebilir insan. ‘Meme’de yeni bir dönem başlayacak Kanser tedavisinde artık hastanın tümöründe yer alan, herkeste farklılık gösteren faktörlere göre “kişiye özel” tedavi planlaması yapılıyor. Bu önemli adımda moleküler onkolojideki gelişmeler, İnsan Genom Projesi’nde (DNA haritasını çıkarmayı öngören proje) öğrenilen bilimsel teknoloji ve klinisyenlerin aynı tedaviyi alan benzer tümör özellikleri olan hastalarda, tedavinin farklı sonuçlara yol açtığının gözlemlenmesinin önemli rol oynadığı belirtiliyor. Prof. Dr. Gül Başaran, 2000’li yılların en önemli bilimsel keşfinin tümörün gen profili veya imzasına göre, kanserleri prognostik (tanı konulduğunda kanserin seyrini öngörebilmemizi sağlayan faktörler) alt gruplara yüksek rikli, düşük riskli gibi ayırabilme ve bu bilgileri “hastaya uygun tedavi” şekline getirebilmek için harcanan çabalar olduğunu belirtti ve şöyle devam etti: “Bunun en güzel örneği meme kanseri hastalarında klinik çalışmaları tamamlanmak üzere olan 2 genetik profil testidir. Bu testlerin amacı kemoterapi verme konusunda tümörün patolojik özelliklerine bakarak kararsız kaldığımız durumlarda, tümörün genetiğine bakarak hastalığın seyri hakkında daha ileri bilgi sahibi olup tedavi kararımızı daha güvenle verebilmemizi sağlamaktır. Böylelikle pek çok hastayı gereksiz kemoterapi almaktan kurtarmış olmak mümkün olabilmektedir. Meme kanserinde kullanılan bu tür testlerden biri olan OncotypeDx bugün Türkiye’de de onkologlar tarafından uygun hastalarda talep edilebilmekte, ancak hastalar bazı özel sigortalar hariç, çoğu zaman bu pahalı testin maliyetini kendileri ödemek zorunda kalmaktadır. Hasta alımı tamamlanan Amerika çalışması Tailorx ve hasta alımı tamamlanmak üzere olan Avrupa çalışması Mindact’ın sonuçlarının gelecekte meme kanseri tedavisinde yeni bir dönemi başlatacak çalışmalar olarak görülmektedir. Benzer bir genetik imza ise erken evre barsak kanserinde de test edilmekte, diğer tüm kanser gruplarında araştırılan bu tür genetik profillerin sayısı günden güne artmaktadır. Bundan sonraki hedefler arasında ‘genetik profil’ ile hastaların verilen ilaçları vücutlarında nasıl bir işlemden geçirdiklerini anlamak, böylece kanser ilaçlarını hastalara kiloya, boya göre değil de, metabolizma edebilme, genetik yapılarına göre uygulama yer almaktadır. Bu şekilde gerçek anlamda kişiye özel tedavi mümkün olacaktır.” Tümör bankaları Prof. Dr. Mert Başaran, kanser ile ilgili önümüzdeki 10 yıla bilimsel anlamda damgasını vuracak en önemli olayın büyük kanser merkezlerinde tümör ve biyolojik materyali saklama amaçlı tümör bankalarının kurulması olacağını söyledi. Başaran, şunları dile getirdi: “Bu işin önemini çoktan kavranmış Amerika ve Avrupa’da kanser merkezlerinin kendilerine ait biyobankaları kurulmuştur. Biyobankalarda kanserli hastalardan alınan kan ve tümör örnekleri araştırmalarda kullanılarak mevcut tedavilerin daha verimli nasıl kullanılabileceği ya da yeni tedavilerin hangi hastalarda kullanılması gerektiğine ilişkin değerli bilgilere ulaşmak zor değildir. Bu konuda teşvik ve destek, ülkemizin ileriki yıllarda saygın çalışmalar altında imzasının olmasını sağlayacaktır.” haberlere dikkat Umut veren Klinik araştırmaların temel olarak 3 aşamalı yapıldığını anımsatan Prof. Dr. Gül Başaran, umut vaat eden bir ilacın piyasaya çıkmasının ortalama 10 yılı bulduğunu söyledi, umut veren haberlere dikkat edilmesi konusunda uyardı ve şöyle devam etti: “İlk basamak olan Faz I çalışmalarda, ileri evre kanser hastalığı olup, uygulanan standart tedavilere yanıt vermeyen, karaciğer ve böbrek fonksiyonları normal olan gönüllü hastalar katılıyor. Bu hastalarda ilacın güvenli dozu saptanıyor. Bu çalışmalardan sonraki aşama olan Faz II çalışmalarda, ‘saptanan doz kanser hastalarının ne kadarında yanıt oluşturup, hastalığı geriletebiliyor veya ilerlemesini durdurabiliyor’ buna bakılıyor. Bir sonraki basamak olan Faz III çalışmalarda ise aday ilacın standart tedavi ile başa baş kıyaslanması yapılıyor. Yeni ilacın test edilen kanser türünde yaşam süresini standart ilaca göre daha fazla uzattığı gözlenirse, o zaman yeni ilaç kısa sürede ruhsatlandırma sürecine giriyor. Bu süreç test edilen kanser türüne, o kanser tedavisinde başka etkin tedavilerin olup olmayışına ve ülkelerdeki bürokrasi sürecine bağlı olan bir zaman alır. Daha sonra da sosyal güvenlik kurumlarının bu ilacı geri ödemesi ile ilgili onay süreci başlar. Ülkemizde onkolojik ilaçlarla Faz I ve II çalışmalar yapılmamaktadır, ülkemizde planlanıp tamamlanmış Faz III klinik çalışma sayısı ise oldukça azdır.” Sümela’da 2. ayine izin çıktı TRABZON (Cumhuriyet) İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin başvurusu üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı Ortodokslar için kutsal sayılan Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda ayin yapılmasına izin verdi. Sümela Manastırı geçen yıl ibadete açılmış, “Meryem Ana’nın göğe yükseliş günü” 15 Ağustos’ta ayin yapılmıştı. Bu yılki ayinin tarihinin Trabzon Valiliği tarafından belirleneceği belirtildi. Keneye 2 kurban daha SAMSUN/ÇANKIRI (Cumhuriyet) Tokat’ın Zile ilçesinde polis memuru olarak görev yapan Mahmut Sevindir’i (27) iki hafta önce kene ısırdı. Keneyi çıkardktan iki gün sonra yüksek ateş ve halsizlik şikâyetiyle Zile Devlet Hastanesi’ne tekrar başvuran Sevindir, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. Sevindir dün sabah yaşamını yitirdi. Çankırı’nın Ilgaz ilçesinde kenenin ısırdığı kadın, Ankara’da öldü. Tedavi kişiselleştiriliyor 30’lardan sonra başlıyor Tümör hücresinin temel özellikleri, yaşaması ve başka bölgelere sıçraması ile ilgili biyolojik yollar daha ince ayrıntıları ile ortaya çıkınca, tümörün yaşaması için kritik özellik taşıyan hedef moleküller saptanmaya başlandı. Bunun üzerine ilaç endüstrisi de bu moleküllere karşı ilaç geliştirmeye koyuldu. Prof. Gül Başaran “moleküler hedefe yönelik tedaviler” denilen bu kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin günümüzde meme, akciğer, kolon, böbrek, karaciğer kanseri ve lenfomada kullanıma girdiğini dile getirerek “Hastanın tümöründe yer alan bir proteinin olup olmadığı ya da bir genin mutasyona uğrayıp uğramadığı, patoloji /genetik laboratuvarlarda saptandıktan sonra o hastanın tümörüne özel tedavi şekilleri artık günlük pratiğimizde yer almıştır. Bu tedavilerin önemli özelliklerinden biri, temel olarak tümörü hedefleyip, kemoterapi gibi hızlı bölünebilen sağlıklı hücreleri de hedeflemedikleri için, kemoterapide görülen yan etkilere sahip olmamalarıdır. Ancak, bu yeni ilaçların da etkili olduğu organ sistemlerine yönelik yan etkileri oluyor” dedi. Tümör biyolojisi ile ilgili gelişmelerin her kanser türünün aslında kendi içinde farklı farklı moleküler alt gruplar içerdiğini anımsatan Gül Başaran “Başka bir deyişle herkesin kanserinin kendine özgü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Örneğin bugün, sigara içen ve içmeyen hastalarda meydana gelen akciğer kanserlerinin farklı olduğu, tümörlerindeki bir mutasyondan dolayı kemoterapi almadan hedefe yönelik ajanlarla tedavi edilebilecek akciğer kanserinin de olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz” açıklamasını yaptı. Prof. Başaran, kanserin ilerlemesini, nüks etmesini durduğu/geciktirdiği gösterilen ilk ajanlardan birinin meme kanserinde Her2 proteinine karşı geliştirildiğini, standart tedavide yerini alan bu yaklaşımın erken evrede hastalarda 1 yıl kullanıldığında hastalığın geri gelme riskini yaklaşık yüzde 50 azalttığını, ileri evre hastalarda yaşam süresini 56 yıla kadar uzattığını söyledi. TAC ZC 12 YILI DUYUNCA AĞLADI İZMİT (Cumhuriyet) Kocaeli’nin İzmit ilçesinde bir ilköğretim okulunda 7 kız öğrenciyi elle taciz ettiği öne sürülen sanık hapis cezasına çarptırılınca ağladı. Kocaeli 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada kararını açıklayan mahkeme hâkimi, ilköğretim öğrencileri E.K, Y.Ç, H.B, S.G. ve Ş.Ç’ye karşı “basit cinsel istismar” suçunu işlediğine hükmettiği sanık İdris Düzdemir’i toplam 11 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırdı. Hâkim, B.G. ve S.O. adlı öğrencilere karşı ise suç oluşmadığına hükmetti. Duruşmada kararın okunması sırasında sanık gözyaşlarına hâkim olamadı. Aşılar umut oldu Birçok kanser hastası için “umut” olan tümör aşıları ile ilgili çalışmalar özellikle prostat, maliyn melanom, kolon, renal hücreli kanser, böbrek, pankreas gibi kanser türlerinde yoğun olarak sürüyor. Prof. Dr. Mert Başaran, “Kanser aşısı için, kanser gelişen kişiden kanser dokusu alınır, hücrelerin bazı bölümleri ayrıştırılır ve çoğu kez akyuvarlar ile aynı ortamda tutulur, akyuvarların benzer hücreleri tanıyıp yok etmesi amaçlanır. Bu özelliği kazanabilen akyuvarlar hastaya geri verilir ve hastalığı yok etmesi beklenir. Bu tedavi şekli çoğu kanser tipinde denendi, ancak yararı prostat ve böbrek kanserinde görüldü. Bu aşılar genellikle hastalık yükünün çok olmadığı ve genel durumu iyi, neredeyse yakınmasız hastalarda daha fazla yarar göstermektedir” diye konuştu. ‘Atık değil, madde depolanacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürü Mustafa Satılmış, Yalova’da zehirli kimyasal atıkların depolanacağına yönelik haberlere ilişkin “Kesinlikle atık depolaması değil, tamamen kimyasal madde depolamasıdır. Burada, sıvı kimyasal, bitkisel yağ ve petrol ürünleri depolanacaktır” dedi. Kadınlarda ve erkeklerde en sık görülen kanser türlerinin yaşlara göre dağılımı Almanya’da Türk dehşeti FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşayan Mehmet Y. (25), önceki gün geçen yıl 4 ay evli kaldığı eski eşi ve ailesinin içinde bulunduğu aracın önünü kesti. Silahla önce sürücü koltuğunda oturan ağabey Ferit C’yi vuran saldırgan, daha sonra araçtaki 3 kişiye daha ateş etti. Kıskançlık krizine girdiği belirtilen Mehmet Y’nin açtığı ateş sonucu eşki eşinin ablası ile annesi öldü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle