19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 AĞUSTOS 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA 13 Yeni Düzen çinde Barınma neğin Karşılığı Rize İdare Mahkemesi, kentin içme suyu havzası olarak ilan edilen ve Andon ılıcalarının da bulunduğu Küçükçayır köyü sınırları içinde yapımı tasarlanan hidroelektrik santralı için Çevre Bakanlığı’nın “Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir” yönündeki kararını iptal etti. Bu kararın çıkmasına neden olan davanın arkasında 67 yaşındaki Kâzım Delal var. Delal, mahkeme masrafları ile 4 bin 500 lirayı aşan bilirkişi incelemesi harcamalarını karşılamak için, sütü için beslediği, ahırındaki tek ineğini satmış. Diyor ki: “Cennetimizi cehenneme çevirmek istiyorlar. Susuz bir hayat düşünebilir misiniz? Bizim derelerimizin ne suyu var ki, toplama suyla HES yapacaklar. Damarlarımızdaki kanı çekiyorlar, haberimiz yok.” Orduhükümet ilişkilerindeki son durumu anlayabilmek için, daha önce de üzerinde durduğumuz ve son YAŞ’a “internet andıcı nedeniyle hakkındaki yakalama kararı” ile birlikte katılan Ege Ordu Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler’in, Genelkurmay Harekât Başkanı olarak Eylül 2007’de Genelkurmay Başkanı’na hazırladığı “Bilgi Destek Planı”nı bir kez daha anımsatmakta yarar var. AKP’nin 2007 seçim zaferi ve Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasının ardından kaleme alınan belgedeki saptamalar özetle şöyleydi: “ 22 Temmuz seçimleri, ılımlı İslamın kazançları ile bitti denilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin tekrar canlanmasını sağlamış, Türkiye’ye biçilen ‘yeni Osmanlı’ rolünün yeniden gündeme getirilmesine yol açmıştır. Ulu önder Atatürk’ün özverili, planlı ve bilinçli gayretleri sonucu Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte başlayan ‘Çağdaşlaşma, Aydınlanma ve Kültürel Değişim Süreci’, mevcut iktidar ve irticai kesimlerinin işbirliği sonucu, çeşitli uzman ve bilim adamları tarafından ‘Ilımlı İslam, Yeni Osmanlıcılık ve Kültürel Geri Dönüşüm Süreci’ veya ‘Karşıdevrim Süreci’ olarak ifade edilen bir hareketle durdurulmuş ve etkisiz GÖRÜŞ NEŞE DOSTER Götürmek “Dokundukları” için gözaltına alınan gazeteciler yaka paça götürülürken, kargatulumba cezaevine tıkılmışlardı. Deniz Feneri’nden gözaltına alınan sunucu Uğur Arslan da tam götürülürken... Hayranları ile fotoğraf çektirmiş... Toplumun içine işlemiş bir kere: Götürmek iyidir! kılınmış, Cumhuriyet’in değerleri ve kazanımları hedef alınmaya başlanmıştır. Her şeyden önce, yeni şartlar ortaya çıkaran ve yeni tedbir ve uygulamalar gerektiren bir dönem içinde olduğumuzu kabul etmek gerekmektedir. AKP’nin TSK’nin temel konulardaki hassasiyetlerini hatta itirazlarını dahi dikkate almadığı, kendi bildiği yolda yürümeye devam ettiği görülmektedir. Esas mesele, ılımlı İslam veya demokratik İslam olarak nitelendirilen yeni devlet düzeni içinde Cumhuriyet’in temel niteliklerine bağlı TSK’nin, kendisine nasıl bir yer bulabileceği ve burada nasıl barınabileceğidir. 22 Temmuz seçimleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti için devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, demokrasi ile İslamın bir arada yaşayabileceğini ispat etmiş bir ‘ılımlı İslam’ devleti olarak tanımlanmaktadır. Hükümet de, iç kamuoyu, AB ve Avrupa’nın da desteği ile elde ettiği kazançlarını pekiştirmeye kararlı görünmektedir. Bu eğilimi ve ‘İslami demokrasi’ bağlamında kazanılmış olan bir ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan geri çevirmek son derece zordur.” YAŞ, komutan istifaları ve ona bağlı olaylar, TSK’nin 2007’de de saptadığı “ılımlı İslam olarak nitelendirilen yeni devlet düzeni içinde nasıl barınabileceği”ne ilişkin altyapı çalışmalarına ilişkindir. Kimi komutanlar, eski düzeni simgeleyen hapse atılmış arkadaşlarının durumuna “demokratik tepki” gösterme gerekçesiyle makamlarını boşaltmışlar ve yerlerini yeni düzenle uyum sağlayacak komutanlara açmışlardır. “Kriz” diye değerlendirilen durum, aslında ordu açısından kabullenilmiş bir devir teslimdir. Yaşat! Yaşatabilirsen… Bir grup vardır ki, pek çok kişinin es geçtiği, önemsemediği, üzerinde dahi durmadığı, kulak ardı ettiği, “Bana mı kalmış” dediği konuları dert edinir ve yaşam boyu onlarla uğraşıp durur. Bir grup da vardır ki, onlar gelen ağam giden paşamcıdır, gününü gün etmek, ona değmeyen yılana bin yıl yaşam dilemek, dünyanın tasasını elinin tersiyle itmek onların işidir, uğraşıdır. Birinci gruptakiler bu duyarlıklarını nereden almışlardır? Cepheden cepheye koşturan atalarından mı? Kurtuluş Savaşı’na katılan dedelerinden mi? Devlet hizmetinde bir ömrü “Cumhuriyet değerlerini” esas alarak geçiren babalarından mı? Onları “Cumhuriyet” kürsülerinden eğiten öğretmenlerinden mi? Yoku var etmek için gecesini gündüzüne katan annelerinden mi? Hepsinden mi? Bilinmez! Bilinen o ki, ikinci gruptakilerin arasında da aynı özellikleri taşıyanlar vardır. Ama onların evlatları o yolu seçmemiştir. Seçtikleri yolda mutlu mesut ilerlerken, geçmişin değerlerini de demode görmektedir. Bu gruba girenlerle bir derdimizin, bir alıp veremediğimizin olmadığını vurguluyor ve kendi bilecekleri şey diyoruz. Ancak günde ortalama 5 kadının öldürüldüğü, hemen her gün en az 2 şehit haberinin yürekleri dağladığı, kadın cinayetlerinin son 7 yılda yüzde 1400 arttığı, 2005’ten bu yana 4 bine yakın kadının öldürüldüğü, Şanlıurfa’da son 6 ayda 140 intihar girişiminin olduğu ülkemizde olaylar çok da göz ve kulak ardı edilecek boyutlarda değildir. Bu koşullarda yazmadan, konuşmadan, tavır sergilemeden, üzülmeden yaşayabilene helal olsun diyor, sormak için yanıp tutuştuğum bir soruyu dikkatinize sunuyorum. Bir kadın araştırmacısı olarak değil, bir yurttaş olarak soruyorum. Ülkeyi yönetenlerle vatanı koruyanlar, Atanmışlarla seçilmişler, AVM’cilerle çevreciler, Yargıyla yürütme, Eğitimcilerle sağlıkçılar, Kadınlarla erkekler, Gençlerle yaşlılar, Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yatay geçiş yapanlar, Yani ülkemizde yaşayan herkes! Dünden bugüne kadın karnesi kırıklarla dolu bu ülkede bu sorunu temelinden ele alacak adımlar ne zaman atılacak ya da atılacak mı? Soru: Bu soruma yanıt gelir mi? Cevap: Hiç zannetmiyorum. Yeni CHP’nin Gençlik Kolları’nın son günlerde düzenlediği etkinliğin adı: “Ramazan ayı süresince soframızı size getiriyoruz.” Ve yeni CHP Gençlik Kolları’nın bilgisunar sitesine göre (Türkçe yanlışları tarafımıza ait değildir), etkinliğin içeriği: “1 Ağustos1 Eylül 2011 tarihleri arasında geçireceğimiz Mübarek Ramazan Ayı tüm Gençlik Kolları Etkinliği İslam Alemi’nin bayram ayıdır. Tüm Müslümanların ahenkle ibadetlerini yerine getirdiği Ramazan Ayı, hoşgörünün, sabrın, doğruya yönelmenin, birlik, beraberlik ve kardeşliğin simgesidir. Mübarek Ramazan Ayı’nda Müslümanların oruç, fitre ve zekat, namaz ibadetlerini içten duygularla yerine getirdiği, ailede ve toplumda dayanışma kültürünün artacağı günlerin tüm halkımıza ve İslam Alemi’ne hayırlı olmasını dileriz. Ramazan Ayı boyunca doğudan batıya kuzeyden güneye tüm ülke çapında il ve ilçelerde iftar soframlarımızı sizlere getiriyoruz. Nerede bize gönlünü açan bir aile varsa kapısını çalmak, ekmeğimizi ve kabımızı paylaşmak için İftarı beraber açıyoruz.” Yeni rejimin, yeni gençlik muhalefetinin “eylem”leri de yenilenecektir elbette... Kürt Sorununa Burkay Açılımı SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] 31 yıl soğuk bir memlekette yaşadıktan sonra yurda dönen ve bir anlamda sıcak bir karşılamaya tabi tutulan, siyasetçi ve şair kimliğiyle bir kısım Kürt aydınını temsil eden Kemal Burkay’a hükümetin ilgisi büyük oldu. Burkay arkasında güçlü bir örgütlü gücü olmadığından, yapabileceklerinin ve etkisinin sınırlı olacağından dem vursa da, Kürt sorununa ilişkin barışçıl yaklaşımı, çözüme dair silah içermeyen düşünce ve önerilerinin samimiyetine inanmak ve onun kamuoyundaki sesinin artırılmasına yardımcı olmak, çözüme giden yolda atılabilecek olumlu adımlardan biri olacaktır. Sakin, soğukkanlı ve ılımlı yaklaşımlara her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz bir sürecin içinde olduğumuzu unutmayalım... Çünkü Kemal Burkay’ın da söylediği gibi; “Hadi gülümse bulutlar gitsin / İşçiler iyi çalışsın, gülümse / Yoksa ben nasıl yenilenirim / Belki şehre bir film gelir / Bir güzel orman olur yazılarda / İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.“ Alman asıllı Türk vatandaşı Andrea, tatil için Antalya’ya gelir ve buraya yerleşir. Önce Sema Nur ismini alarak, sonra Ankara’ya taşınarak, daha sonra koluna Atatürk dövmesi yaptırarak ve son olarak sevgilisinden dayak yiyerek “Türkleşir”… Andrea’nın kendi ifadesi bu; adli tıp raporu almak için sevk edildiği Ankara Adliyesi’nde ağzından dökülüveriyor bu trajikomik cümle: “İşte şimdi gerçek Türk oldum.” Son gelen 2011 verilerine göre 2011’in ilk altı ayında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 130; 22 de yaralı var. Bir tür skora doğru koşuyoruz anlaşılan... Eğer bir yabancı gözüyle “bir milletten olmak”, o millette kadına şiddet uygulayan erkeklerle sembolize edilir hale gelmişse durup bir aynaya bakarak “Neden?” sorusunu sormanın vakti gelmiş de geçiyor demektir. Ülkemizi içeriden ve son derece katı bir biçimde tehdit eden, hatta dış mihrakların ülkemiz üzerine kurup kurabilecekleri hain planlardan bile daha çok tehlike arz eden, yayılması ve içselleştirilmesi durumunda toplumu içeriden parçalayıp çözebilecek güçte olmasına rağmen yeterli hassasiyetin gösterilmediği, kadınla erkek arasında gün be gün şiddetlenen ve orantısız gücün hüküm sürdüğü bu savaşın bir galibi olabilir mi? Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) tarafından hazırlanan ve Şanlıurfa’da 2009’da 5 olan intihar eden kişi sayısının 2010’da 124’e ve 2011’in ilk altı ayında 149’a yükseldiğini gösteren raporun ardından, şimdi de kentte çocuk yaştaki anne ve anne adaylarının şoku tüm ülkede birden yaşanıyor. Yaşları 14 ile 17 arasında değişen ve karınlarındaki bebeklerle birlikte çocukluklarına sonsuza kadar veda etmek zorunda kalan 11 hamile kadın geçtiğimiz hafta hastaneye başvurmuş… Hepsi de ailelerinin onay ve rızasıyla, arada resmi bir nikâh olmadan birilerine verilmişler. Sonuçta oyun çağını henüz tamamlamış çocuklar kanlı canlı bebeklerin, kaderlerine boyun eğen anneleri rolünde hayatlarını sürdüren kadınlar haline geliyorlar. Peki bu, bizi gerçekten şok edebilecek yeni bir durum mudur? Aslında hayır. Küçük yaşta gerçekleşen evlilikler, sadece Güneydoğu’da değil özellikle Doğu’da, fakat genel olarak tüm Türkiye’de hâlâ oldukça yaygın. Eğitimin olmadığı, yoksulluğun kol gezdiği veya ağır törelerin ve aşiret yaşamlarının hüküm sürdüğü bölgelerde kızlar ailelerine yük olmasın, eğitilmesin ya da sadece “adet yerini bulsun” diye erken yaşta evlendiriliyorlar. Dini nikâhları kıyılıyor demek daha doğru; ya da “onlara kıyılıyor”… Urfalı ÇocukKadınlar HARB SEM H POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Türk Olmak (?) UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] rslan Başer Kafaoğlu Ekonomist ve siyasetçi kimliğiyle bilinen, yayınlanmış pek çok kitabıyla ömrü boyunca değerli fikirlerini bizlerle paylaşan, aktif siyasi yaşamı ve aydınlık duruşuyla gönüllerimizdeki yerini alan Arslan Başer Kafaoğlu’nun aramızdan ayrılışı içimizi burktu. Onun gibi gazetecilikte çok önemli bir ismin vefat haberinin yıllarca emek verdiği medyada hak ettiği yeri bulamaması ise bizi ikinci defa üzdü… Kendisine Tanrı’dan rahmet, başta çok kıymetli eşi Türsken hanım olmak üzere tüm yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyorum. [email protected] A T.C. TARSUS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS NO: 2007/133 Esas KARAR NO: 2009/327 Davacı ERGİN MOTORLU ARAÇLAR TİCARET AŞ aleyhine mahkememizde açılan menfi tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda; Mahkememizce verilen 22/04/2009 tarih 2007/133 esas, 2009/327 karar sayılı kararı temyiz edilmiş olup, yapılan temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Başkanlığının 14/02/2011 tarih 2010/9553 esas, 2011/1758 karar sayılı ilamı ile mahkememiz kararı bozulmuş olup, tüm araştırmalara rağmen davalılar Yasin Alagöz ve Kemal Çandır’ın adresleri tespit edilemediğinden davalılar Yasin Alagöz ve Kemal Çandır’a Yargıtay kararının ilanen tebliğine karar verilmiş olup, Davalılar Yasin Alagöz ve Kemal Çandır’a davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 30/03/2011 (Basın: 23648) 1/ Uzun ve 1 yırtmaçlı etek. 2/ Ka 2 dastro harita 3 larında par 4 seller toplu5 luğu... Kuş kanadının bü 6 yük tüyü. 3/ 7 Uzakdoğu’da 8 yaşayan gösterişli bir ör 9 dek cinsi. 4/ Bir şe 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yin en yüksek ve 1 MU R A S S A U sivri noktası... Hem 2 ÜM İ T A T OM papatya, hem ka 3 S İ N E L İ Z A sımpatıya benze4 T A T U L A O R yen otsu bir bitki. 5A K C A C I K 5/ Osmanlı devleT A A R E S tinde taşradaki nü 6 Ğ 7NU R A K O R İ fuzlu ailelere verilen unvan... Dişi 8 İ L E N Ç K İ T T E deve. 6/ Baş... Es 9 A N D I Ç kiden mareşal rütbesine verilen ad. 7/ Erzurum’un Pasinler ilçesinde bir kaplıca. 8/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 9/ İlkel bir silah... Şal, eteklik ve örtü olarak kullanılan yünlü bir kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denizcilikte, sereni kuvvetlendirmek için üzerine kaplanan tiriz. 2/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi. 3/ Avrupalıların Çin devlet memurlarına verdikleri ad. 4/ Fizikte kullanılan kuvvet birimi... Deri üzerine uygulamaya özgü hamur kıvamında ilaç. 5/ Açık, belli... Bir tür halk türküsü. 6/ Limonluk... Gösterge. 7/ Kuşbaşı doğranmış kuzu eti ve yufkayla yapılan bir tür kebap. 8/ Fazla bön, avanak... Arjantin’in plaka imi. 9/ Y. K. Beyatlı’nın hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Özellikle atletizm pistlerinin kaplanmasında kullanılan plastik gereç. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle