19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 AĞUSTOS 2011 CUMARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yunanistan’daki Ekonomik Buhran ve UNFICYP Adadaki çözümsüzlüğün uzayıp gitmesi üzerine UNFICYP’nin finansmanında ciddi sorunlarla karşılaşılmıştır. Aynı zamanda, 1992 sonundan itibaren UNFICYP’nin adadaki rolü ve çözüm arayış sürecine olan katkısı uluslararası planda sorgulanmaya başlamıştır. UNFICYP’ye kuvvet veren bazı devletler kuvvetlerini çekmişler veya azaltmışlardır. UNFICYP’nin görevinin sona erdirilmesini düşünenler de olmuştur. Tugay ULUÇEV K Emekli Büyükelçi fazla bir sürenin geçmiş ve soruna henüz müzakereler yoluyla anlaşmaya dayanan bir çözüm şekli bulunamamış olması karşısında, Barış Gücü’nün adada BMGS’nin belirttiği yararlı rolleri oynadığını ileri sürmek inandırıcı olmamaktadır. NFICYP’ye destek azaldı Adadaki çözümsüzlüğün uzayıp gitmesi üzerine UNFICYP’nin finansmanında ciddi sorunlarla karşılaşılmıştır. Aynı zamanda, 1992 sonundan itibaren UNFICYP’nin adadaki rolü ve çözüm arayış sürecine olan katkısı uluslararası planda sorgulanmaya başlamıştır. UNFICYP’ye kuvvet veren bazı devletler kuvvetlerini çekmişler veya azaltmışlardır. UNFICYP’nin görevinin sona erdirilmesini düşünenler de olmuştur. Bu gelişmeler karşısında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 1993’te Barış Gücü’nün yıllık bütçesinin üçte birini karşılamayı taahhüt etmiştir. Yunanistan da yılda 6.5 milyon dolar vermeyi vaat etmiştir. Yunanistan’ın 1993’den bu yana UNFICYP’nin bütçesine yaptığı gönüllü katkı miktarı 117 milyon doları bulmuştur. GKRY ise aynı dönemde 300 milyon dolar civarında gönüllü katkı yapmıştır. GKRY’nin ve içinde bulunduğu ekonomik durum malum bulunan Yunanistan’ın bu cömert mali katkıları, UNFICYP’yi Kıbrıs sorununun siyasi çözüme kavuşmasını kolaylaştıran bir faktör olarak gördükleri için yaptıklarını düşünmek mümkün değildir. Rumlar ve Yunanistan, Kıbrıs konusunda barışsever olsalardı, her şeyden önce 1960 Antlaşmalarına attıkları imzalara sadık kalırlar ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni 1963 sonunda yıkmazlardı. Kıbrıs sorununun Güvenlik Konseyi’nin gündemine girmesinden sonraki dönemde de 1974 yılındaki gelişmelere sebebiyet vermezlerdi. Rumlar, on yıllardır süren çözüm arayışlarında iyi niyetli olsalardı, daha önce 1985, 1986, 1992 ve 199394’de reddettikleri çözüm girişimleri bir yana, en son olarak, uluslararası toplumun yaygın biçimde desteklediği ANNAN Planı’nın nihai çözüm için 2004’de ortaya çıkardığı fırsatı kaçırmazlar ve Plan için “evet” oyu kullanırlardı. Yunanistan da, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere yönelik yaptığı gibi, Rumları Plan’ı kabule sevkeden aktif bir tutum sergilerdi. edildiği günden itibaren Kıbrıslı Rumları, Kıbrıs sorununun çözümüne ihtiyaç duymaz ve çözümsüzlükten rahatsız olmaz duruma getirmiş bulunmaktadır. Bu durum, Kıbrıs sorununun günümüze kadar çözülemeden kalmasının temel sebebini oluşturmaktadır. UNFICYP’nin varlığı ve taşıdıkları mavi BM flaması, Rumlar için, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” Kıbrıs Türk halkını da temsil eden “Hükümeti” olma iddialarını destekleyen gözle görülür parlak bir sembol mahiyeti taşımaktadır. Bu sebeplerledir ki Rumlar ve tarihinin en ciddi krizini yaşayan Yunanistan, UNFICYP’nin Ada’da görevini sürdürmesini istemekte ve bunu sağlamak için de 1993’ten itibaren azımsanmayacak bir meblağı UNFICYP’ye aktarmaktadırlar. Güvenlik Konseyi’nin bu tutumu ANNAN Planı’nı reddettikleri için Kıbrıslı Rumların uluslararası toplum nezdindeki bozulan görüntüsünü düzeltme gayreti değildir de nedir? Bu tutum BM Güvenlik Konseyi’nden beklenen tarafsızlıkla ve ciddiyetle bağdaşır mı? Güvenlik Konseyi’nin Rumlara ve Yunanistan’a minnettarlık ifade etmek yerine, ANNAN Planı’nı reddederek çözümsüzlüğün devamına ve aynı zamanda UNFICYP’nin adada kalmasına sebep oldukları için Kıbrıslı Rumları kınamış olması gerekmez miydi? 1993 yılından bu yana kabul ettiği kararlarda “Kıbrıs’ta status quo’nun kabul edilemez” olduğunu beyan eden Güvenlik Konseyi değil midir? 2004’te “status quo” için oy vermiş olan Rumlara şükran ve minnet beyan etmek ilkeli bir tutum mudur? UNFICYP’nin Kıbrıs’taki iki taraftan birinin paralı askerleri durumuna getirilmiş olması kabul edilebilir mi? Kanaatimizce, UNFICYP’nin adadaki status quo’nun sona erdirilmesine katkı yapamadığı ve yapamayacağı; aksine status quo’nun sürüp gitmesini kolaylaştıran bir faktör halini aldığı çoktandır belli olmuştur. Bunun için de UNFICYP’nin adadaki görevinin artık sona erdirilmesinin zamanı gelmiş ve hatta geçmektedir. Paşa Oturtma... Bizim medyanın gözünden kaçmadı tabii ki Cumhurbaşkanı’nın askerlere verdiği iftar sofrasının mönüsünü özenle yayımladılar: “Büklüm şehriyeli tavuk çorba, zeytinyağlı mini enginar, fırın ağzı, meksika fasulyeli közde patlıcan sote, badem dudağı künefe...” Şu sondaki mönüde normal “künefe” yazılıydı aslında... Fasulyeyi “Meksikalı” yaptıklarına göre, onu da ben “badem dudağı künefe” yapıverdim... Yazgıya bakın; Erbakan Başbakan olduğunda Çankaya’daki yemekte şerbet ve ayran olunca paşa kızmıştı: “Rakı yok mu?...” “Mönüde yok efendim...” “Büfede vardır, koş...” Kaderdir, bu kez iftar sofrasına oturttular... Tavuğu, patlıcanı, enginarı saydıktan sonra zaten spiker, “Komutanlar tam kadro geldiler” dedi... Gel de oruç tutuyormuş gibi yapıp iftara gitme... Terfi atama kriterleri değişti çünkü: “Yan oturan komutan emekliye sevk edilirken, ayağını havaya kaldıran komutanın rütbesinin sökülmesi, poposunu kaşıyanın kızağa çekilmesi, Milli Savunma Bakanı’nın saçını çekenin bir alt rütbeye indirilmesi yanında... Boynunu bükenin kuvvet komutanlığına getirilmesi, yere bakanın ordu komutanlığına atanması, kenara geçip oturanın ise genel komutan yapılması kararlaştırıldı...” Çok da abartmadım sanki... Gördünüz; Hayrünnisa Gül’ün elini sıkmayan paşa pasif göreve gitti... Başbakan geçerken ayağa kalkmayan komutan hapiste... Başbakan siperde sindiğinde ise oturmayan komutan içeride... İnsan şaşırır; otursun mu kalksın mı?.. İkisinin arası yan dursan... Yine kızıyor: “Askerlik yan gelip yatma yeri değil...” Olan oldu artık... Hukuku ve demokrasiyi kullanarak, TSK’nin üst komutasını da kendi amaçlarına göre dizayn ettiler... İftar sofrası ile de, “İş tatlıya bağlandı, herkes yerine oturdu” diyor medya... Ana mönüydü aslında: Paşa oturtma... atı bir kemer sıkma politikası uygulamak zaruretinde kalan Yunan hükümetine, bu yazımızla, azımsanmayacak miktardaki bir tasarruf imkânını hatırlatmak istiyoruz. Bu da Yunanistan’ın, Kıbrıs’taki BM Barışı Koruma Gücü’nün (United Nations Peacekeeping Force in Cyprus UNFICYP) masraflarının karşılanması için 1993’ten bu yana gönüllü olarak ödemekte olduğu yılda 6.5 milyon dolardır. Kıbrıslı Rumların 21 Aralık 1963 tarihinde Yunanistan’ın desteğinde Kıbrıslı soydaşlarımıza karşı giriştikleri “etnik temizlik” hareketi üzerine adada 27 Mart 1964 tarihinde konuşlandırılan UNFICYP’nin görev süresi BM Güvenlik Konseyi tarafından 13 Haziran 2011 günü yeniden altı ay uzatıldı. Böylece, Güç’ün görev süresi 47 yıl içinde 97. kez uzatılmış oldu. K U 186 sayılı karar NFICYP Ada’daki rolü BMGS, Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasını Güvenlik Konseyi’ne tavsiye ederken “UNFICYP sükunetin idamesi, toplumlararası işbirliğinin ve güvenin gelişmesi ve müzakere için müsait atmosferin yaratılması bakımından adada önemli bir rol oynamaktadır” şeklinde görüş bildirmiştir. Bu şekildeki ve benzeri değerlendirmeler UNFICYP’nin göreve başlamasından sonraki birkaç yıl içinde bir anlam ifade edebiliyordu. Ancak, Kıbrıs konusunun BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine girmesinin ve UNFICYP’nin adada konuşlandırılmasının üzerinden 47 yıldan U Rumların ve Yunanistan’ın UNFICYP için kesenin ağzını açmış olmalarının temel sebebi, Barış Gücü’nün Ada’da konuşlandırılması hakkında BM Güvenlik Konseyi’nin 47 yıl önce 4 Mart 1964 tarihinde kabul etmiş olduğu 186 sayılı kararın, 1960 Anayasası’na aykırı olarak sadece Rumlardan oluşan bir kurula Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “hükümeti” sıfatını bahşetmiş ve bu sözde “hükümetin” Kıbrıs Türk halkını da temsil ettiğini varsaymış olmasıdır. 186 sayılı karar UNFICYP’nin kurulmasını sözde “Kıbrıs Hükümetinin” rızasına bağlı kılmıştır. Kararda, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” kuran 1960 Antlaşmalarının geçerliliğini teyit eden bir hüküm de yer almamaktadır. 186 sayılı karar, daha kabul innet Bu ödemelerle Rumlar ve Yunanistan, Güvenlik Konseyi’nin sayesinde uluslararası toplum nezdinde kendi propagandalarını yapma imkânını da elde etmişlerdir. BMGS 1994’ten bu yana UNFICYP hakkındaki bütün raporlarında GKRY’nin ve Yunanistan’ın yaptığı mali katkılara ayrı bir paragraf ayırmaktadır ve “minnet” ifade etmektedir. BM Güvenlik Konseyi de, Ekim 2004’ten itibaren UNFICYP’nin görev süresini uzatan bütün kararlarında sözde “Kıbrıs Hükümeti’ne” ve Yunanistan’a UNFICYP’nin bütçesine yaptıkları mali katkılar için “minnettarlık” ifade etmektedir. Dikkate ve teessüfe şayandır ki, ANNAN Planı’nı Rumlar reddederken kabul etmiş olan Kıbrıs Türk halkına herhangi bir kararında takdir beyanında bulunmamış olan Güvenlik Konseyi, 24 Nisan 2004 referandumundan 5 ay sonra, UNFICYP’nin bütçesine 1993’ten itibaren gönüllü mali katkı yapan Rumlara ve Yunanistan’a “minnettarlık” ifade etmeye başlamıştır. M Barışı koruma Müzakere sürecinin “ucu açık” olarak sürüp gidemeyeceğine işaret etmeye başlamış olan BMGS’nin Kıbrıs’taki “barışı koruma” faaliyetinin de “ucu açık” biçimde devam edemeyeceği yolunda bir uyarı yapması gerekmez mi? UNFICYP’nin adadan ayrılmasının Yunanistan’a yılda 6.5 milyon dolar tasarruf etme imkânı sağlayacağı da unutulmamalıdır. Bu konudaki görüşlerimizi de bir başka yazıyla paylaşacağız. Bodrum Uluslararası Bale Festivali rtık zamanımızda teknoloji, haberleşme iyi ve dostluk anlayışının gelişmesi sonucunda mesafe, sınır ve radikal düşünce kavramları ortadan kalktı. Ülkeler arasında kültürel ve sanatsal bütünleşmenin boyutları sınır tanımıyor. İşte Bodrum Uluslararası Bale Festivali... Kabına sığmayan, her sene sanatçılarıyla, repertuvarlarıyla büyük beğeni kazanan festivalin yankıları Avrupa’daki sanat dergilerinde yer buldu. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorsanız, güzellikler diyarı Bodrum’un güzelliğini yaşayın. Bir başka güzellik yaşamak istiyorsanız, tatilinizi Bodrum Uluslararası Bale Festivali’nin zengin bale repertuvarına sahip festival tarihine denk getirin. İşte tanıtımın en güzeli. Sanatçı yaşadığımız ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel koşullarının hangi çapta, hangi doğrultuda nereye doğru gittiğini, bu yaşam koşullarının bize ne gibi yararları ve zararları olacağının bilinciyle duygularını, düşüncelerini harekete geçiren insanlardır. Bu temel duygular sonunda, çağdaş sanatın ve kültürün belli başlı ürünlerinden ve insanın yaşıyla eşit olan dans sanatının çeşitli varyasyonlarından bir demet oluşturmak; tabii ki mümkündü. Festival kapsamında, Anadolu’nun engin tarihinin bir köşesinde uygarlık serpintisi olur düşüncesi ile Bodrum Uluslararası Bale Festivali ortaya çıktı. Bu sene dokuzuncusu yapılacak dünyada çok az, Türkiye’de tek Bodrum Uluslararası Bale Festivali, geçen zaman sürecinde sanat ve kültür yaşamı içinde, heyecan verici, kalıcı, Bodrum’un güzelliklerine renk katarak, yıldan yıla büyük ilgiyle izleniyor. Festivalle ilk tanışıklığım 1966 yılında, Almanya’daki Beyrut Festivali’nde Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma Operası”ndaki dans sahnesinde rol almamla başladı. O zamanlar Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bale öğrencisiydim. İnsanların görerek, işiterek ve duyarak ne büyük keyif aldıklarını o sanatsal şölenin güzelliğini hiç unutmadım. A Oğuz ÖZLEM Ankara Devlet Bale Sanatçısı Dünya medeniyetinin başlangıç yeri olan Anadolu topraklarına ilgi dünyada yoğunlaşıyor. Bu festivalin zamanımıza kadar, kalenin tarihi atmosferinde, o şirin, küçük sahnesinde sergilenmesi; büyük bale kampanilerinin gelmesini tabii ki zorlaştırıyordu. Ama ben inanıyorum; Bodrum’un genç, enerjik, kısa zamanda yaptıklarıyla göze batan belediye başkanı evrensel ve ulusal bir karar verip bu festivalin, bu yöredeki tarihin derinliklerindeki sanat ve kültür hazinelerinden biri olan Bodrum’un antik tiyatroda devam etmesini isteyecektir. Jenerik güzellikteki bu karar, Antalya’daki Aspendos Tiyatrosu’nun sanatsal görkemine yakın değerde olacaktır. Amaç Bodrum’un elinde bulunan antik değerler ve doğa güzelliğinin yanında, sanat ve kültür varlıklarının da bu sanatsal etkinliklerle ciddi anlamda uluslararası arenaya çıkmasıdır. Yörenin turizm potansiyelinin insanın başını döndürecek derecede fazla olması; bu festivalde son üç senedir eserlerin kapalı gişe oynaması ve hatta biletlerin karaborsa da satılması bir başarıdır. İnsanların hemen aklına, başarısı kanıtlanan bu festival neden görücüye çıkmasın sorusu geliyor. Bodrum Uluslararası Bale Festivali, festival tarihlerinde bu çağdaş, sanatsal ve kültürel tüketim ve gurur verici olay, ikili anlaşmalar çerçevesinde komşu Yunanistan ve adalarıyla neden paylaşılmasın? Bu güzellikler dostluk ve hoşgörüyle neden beraber tüketilmesin? Böyle bir sansasyonel bir olayın oluşumu, Türkiye’ye uluslararası büyük yararlar getirecektir. Unutulmamalıdır ki 2000 yılında Bodrum Uluslararası Bale Festivali fikrini ortaya attığım zaman, zorluklar diz boyuydu. Festival tarihindeki sıcak, rutubet, sahnenin imkânsızlığı, sanatçıların o tarihte tatilde olmaları gibi sorunlar, daha sonra meslek sevgisiyle yoğrulmuş sahnenin tozu akıl ve bilgiyle birleşti ve Avrupa Festivaller Birliği’ne girmeye layık bir hale geldi. Cesaret, sorgulanan fikirler, bir sonraki zaferle beraber güzellikleri de beraberinde getirir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle